
Son zamanlarda ekolojik yaşam köyleri, parasız yaşam stilleri ve projeleri üzerine epey tartışma dönüyor. İzmir’deki Gağgı çiftliği Türkiye’deki örneklerden sadece biri. Peki gerçekten parasız bir yaşam mümkün mü? Para olmasaydı daha iyi bir hayatımız olur muydu?
Öncelikle paranın neden ve nasıl kullanıldığını tanımlayalım. Paranın kullanılması, kişilerin ellerindeki malları önce para karşılığında satmaları ve elde ettikleri para ile de daha sonra istedikleri malları satın almaları demektir. Paranın olmadığı dönemlerde, yani değişimin para-mal-para biçiminde değil de mal-mal olarak yapıldığı dönemler vardı. Dolayısıyla şu an için alternatif olarak sadece bunu ele alacağım.
Yazının bu kısmında Adam Smith’in ünlü Milletlerin Zenginliği kitabından alıntı yapmam gerekiyor:
“Ne bu işte(iğne yapımı) bir eğitimi olan ne de iğne yapımında kullanılan aletlerle daha önce karşılaşmış olan bir işçi, tüm gücüyle çalışarak belki anca günde bir iğne yapabilir; kesinlikle yirmi iğne yapamaz. Ancak bu işin şimdiki yürütülüş biçimi, toplu iğne yapımının çok sayıda alt dala bölünmesini sağlamıştır. Bir işçi teli gerer, bir başkası düzeltir, bir üçüncüsü keser, dördüncüsü ucunu sivriltir, beşincisi toplu ucun takılabilmesi için tepesini keser; toplu iğne başının yapımı iki veya üç ayrı işlem gerektirir; bunu iğneye takmak ayrı bir işlemdir, toplu iğneleri beyazlatmak yine ayrı bir iştir; iğneleri paketlemek bile ayrı bir iştir; böylece toplu iğne yapımı işi, bazı imalathanelerde her birinin ayrı işçi tarafından yapıldığı, bazıarında ise bir işçinin iki-üç işlemi birden yaptığı, yaklaşık on sekiz ayrı işleme bölünmüştür. Sadece on işçinin çalıştığı, dolayısıyla da bazı işçilerin bu işlemlerden ikisini üçünü birden yaptığı küçük imalathaneler, sıkı çalıştıklarında günde on pound-48.000 toplu iğne yapabiliyorlardı. Demek ki bir adam günde 4800 iğne yapıyor sayılabilir. Oysa ayrı ayrı ve birbirinden bağımsız çalışsalar, her biri tek başına günde kuşkusuz yirmi iğne yapamayacaktı; yani uygun iş bölümü sonucunda, şu an başarabildiklerinin 1/240 ini bile yapamayacaklardı.”
İş bölümünü de anlattığımıza göre gelelim paranın olmadığı alternatif ekonomimize. Dediğim gibi şu an için öngörülebilir tek alternatif takas ekonomisi olduğu için onun üzerinden gideceğim. Bu takas ekonomilerinde bir değişimin gerçekleşebilmesi için, isteklerin çifte beraberliği, orijinal tabiriyle double coincidence of wants, örneğin buğday verip ayakkabı almak isteyen çiftçinin karşısında, ayakkabı verip buğday almak isteyen bir başka üreticinin varlığı gerekir. İsteklerin bu karşılıklı beraberliğinin olmaması halinde, değişim gerçekleşmez ve dolayısıyla da ihtisaslaşmanın sürdürülmesi mümkün olmaz. Bu yüzden de paranın kullanımı, aslında ihtisaslaşmanın bir ön koşuludur. İhtisaslaşmanın olmadığı yerde de, ne teknoloji ne tıp ne de başka bir alan bu kadar gelişmiş olmayacaktır.
Gelelim fakirliğe, açlığa ve sömürüye... Bunların sebebinin para olduğunu düşünenler için kötü bir haberim var; bilimde bu düştüğünüz hataya post hoc fallacy/ fallacy of false cause deniyor; yani yanlış neden hatası. Burada paranın varlığı sorunun sebebi değil, paranın bölüşümü sorunun esasını teşkil ediyor. Bu alanı kendine konu edinen de çok güzel bir disiplin var: Kalkınma ekonomisi veya iktisadi gelişme.