Konyadan Harun Akça: Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimizin (asm) bazen bedduâ etmesinin ve bundan bazen çocukların da nasibini almasının hikmeti ne olabilir?
Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) âlemlere rahmet olarak gönderilen bir rahmet peygamberidir.
Onun nurlu ve onurlu hayatında, çilelere katlanışında, ibâdetinde, duâsında, niyazında, insanlarla görüşmesinde, elçiliğinde, tebliğinde, dîninde, kitâbında hep rahmet ışıkları parlar.
Resûlullah (asm) sözlerinde ve konuşmalarında Allahın vahyine mazhardı; Allahın irâdesi ile söz söyler, Allahın izni ile konuşurdu.
Bedduâ meselesine gelince:
1- Bütün peygamberler rahmet öncelikli gelmişler, rahmeti ve Cenneti müjdelemişler, Allahın mağfireti ile sevindirmişler, kavimlerinin hidâyetleri için binlerce ve binlerce defa fiilî ve kavlî olarak duâ buyurmuşlardır.
Fakat zorda kaldıklarında, gerekli gördüklerinde, azgınca muâmelelerle karşılaştıklarında yine Allahın izniyle bedduâ yaptıkları da olmuştur.
Fakat hep rahmet ve mağfiret ön plânda yer almıştır.
Meselâ:
* Hazret-i Nuhun (as) bedduâsı sayısız tebliğ ve bağış taleplerinden sonra azgınlıkta diretenler hakkında gelmiştir: Nuh dedi ki: Rabbim! Doğrusu ben, milletimi gece gündüz çağırdım. Fakat benim çağırmam, sadece benden uzaklıklarını artırdı.
Doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağırışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler.
Ben onları açıkça çağırdım. Onlara açıktan açığa, gizliden gizliye çok söyledim.
Dedim ki: Rabbinizden bağışlanma dileyin. Doğrusu O çok bağışlayandır... Rabbim! Doğrusu bunlar bana baş kaldırdılar...
Rabbim! Artık, Sen bu zâlimlerin şaşkınlıklarını artır...
Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkârcı bırakma! Doğrusu Sen onları bırakırsan, onlar yine kullarını saptırırlar.
Sadece ahlâksız ve çok inkârcıdan başkasını doğurup yetiştirmezler.
Rabbim! Beni, anamı, babamı, evime inanmış olarak gireni, erkek ve kadın müminleri bağışla.
Zâlimleri helâk et.1
* Hazret-i Mûsânın (as) Firavun hakkındaki bedduâsı, sayısız tebliğden sonra yola gelmeyip azgınlığını artırdığı için gelmiştir: Mûsa dedi ki: Rabbimiz! Doğrusu Sen, Firavun ve erkânına ziynetler ve dünya hayatında mallar verdin.
Rabbimiz! Senin yolundan insanları saptırsınlar diye mi verdin? Rabbimiz! Onların mallarını yok et! Kalplerini sık! Çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe inanmazlar.2
* Hazret-i Yûnus da (as) sitem oklarını kendisine çevirmişti: Kendini kınarken, onu bir balık yuttu.3
2- İnançta nasibi olmayan, azgınlaştıkça azgınlaşan ve peygamberlere kulak tıkayan insanlara karşı Cenâb-ı Hak da sitemkârdır:
* Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler.4
* Gûyâ o düşündü, taşındı, ölçtü biçti! Canı çıkası! Nasıl ölçü biçti! Canı çıkası! Nasıl düşündü taşındı! Baktı! Kaşlarını çattı, suratını astı! Sonra sırt çevirip büyüklük tasladı!5
* Kahrolsun Ebû Leheb! Zaten kahrolup gitti! Ne malı, ne de kazandıkları ona bir fayda vermedi.6
3- Resûl-i Ekrem Efendimizin (asm) de, hidâyetten nasipsiz, inatçı, inkârcı, alaycı ve hiç durmadan ezâ ve cefâ veren, uslanmaz ve arlanmaz ehl-i şirke Allahın izni çerçevesinde bedduâ yaptığı olmuştur. Fakat, hepsinde de karşı tarafın şımarıklığı ve azgınlığı buna sebep olmuştur.
Dipnot:
1- Nuh Sûresi, 71/5-28; 2- Yûnus Sûresi, 10/88; 3- Saffât Sûresi, 37/142; 4- Bakara Sûresi, 2/18; 5- Müddessir Sûresi, 74/18-23; 6- Tebbet Sûresi, 111/1, 2.
Resûl-i Ekrem Efendimizin de (asm), hidâyetten nasipsiz, inatçı, inkârcı, alaycı ve hiç durmadan ezâ ve cefâ veren, uslanmaz ve arlanmaz ehl-i şirke Allahın izni çerçevesinde bedduâ yapmış olduğunu; fakat, hepsinde de karşı tarafın şımarıklığının ve azgınlığının buna sebep olduğunu söylemiştik. Meselâ:
* Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) Bedir harbinde de, Huneyn harbinde de mübârek eline bir avuç toprak ve küçük taşları alarak müşriklerin yüzlerine, Yüzleri kararasıcalar! diyerek attı. Her bir kâfirin yüzüne ve gözüne toprak ve taş doldu.
Kâfirler hücumda iken gözleri ile meşgul oldular ve kaçtılar.1
Cenâb-ı Hak bu hâdiseyi şu âyetiyle doğrular ve toprak atanın Allah olduğunu beyan buyurur: Attığın zaman atan sen değildin. Allah atmıştı.2
* Fars Padişahı Pervîz, Peygamber Efendimizin (asm) mektubunu yırtmıştı. Resûl-i Ekrem Efendimize (asm) haber gelince şöyle bedduâ etti: Allahım onu ve mülkünü param parça et!
Kisrâ Pervîzin kendisi, bir süre sonra oğlu Şirviye tarafından hançerle parçalandı, saltanatı da Sad bin Ebî Vakkas (ra) tarafından parçalandı. Sâsâniye devleti böylece yıkılıp gitti.3
* İslâmın başlangıcında Peygamber Efendimiz (asm) Mescid-i Haramda namaz kılarken, Kureyş kabilesinin reisleri ona çok kötü muâmelede bulundular. Peygamber Efendimiz de (asm) onlara bedduâ etti. İbn-i Mesûd (ra) der ki: O gün Onun (asm) bedduâsına mazhar olanların hepsinin lâşelerini Bedir savaşında birer birer gördüm.4
* Ebû Lehebin oğlu Utbe, Peygamber Efendimize (asm) saldırmış ve mübârek gömleğini yırtmıştı. Peygamber Efendimiz (asm) de: Allahım ona bir köpeğini musallat et! diye bedduâ buyurmuştu.
Utbe bir kâfile ile ticâret için yolculuk yaptığı sırada, kâfileye bir vahşî arslan dadandı. Arslan kâfile içinden yalnız Utbeyi aradı, buldu ve başını pençeleri arasında ezerek parçaladı.5
4- Ne önceki peygamberlerin, ne de Peygamber Efendimizin (asm) amacı insanları helâk etmek değildir. Allah dahâşâzâlim ve işkenceci değildir.
Fakat zâlimler, inkârcılar ve müşrikler hak ettikleri zaman, dünyadakilere de ibret olsun diye, Allahın tensibiyle, azgınlıkta diretenlerin ve ders almayanların cezâlarıbazan bir peygamber bedduâsı sonucundakısmen dünyada da verilmiştir.
Peygamber bedduâları sonucu gelen azaplarda:
1- Hiç kimseye hak etmediği bir cezâ verilmemiştir.
2- Verilen cezâlar, davranışları ve kendi yaptıklarının bir sonucu olarak Allahın adâleti gereği gelmiştir.
3- Eğer îmân edenlere de bedduâ sonucunda dünyevî cezâ ve azap gelmişse, bu onlar için âhiret hesabına daha merhametli düşmüştür.
Gelen dünyevî azap, derecelerine göre bağışlanmalarına ve uhrevî azaplarının hafiflemesine veya kaldırılmasına vesîle olmuştur.
4- Peygamberler gerekli tebliğ ve uyarı görevlerini eksiksizce yapmayı ve kavimleri hakkında Allahtan af ve bağışlama istemeyi hep birinci plâna almışlar; buna rağmen azgınca karşı koyarak, müminlere ve peygamberlere tebliğ görevleri esnasında zarar verenleri de bazan Allahın kudretine havâle etmişlerdir.
5- Peygamber Efendimizin (asm) bilhassa çocuklara karşı fevkalâde müşfik ve sevgi dolu olduğunu dost düşman herkes teslim etmiştir. Bu Resûl (asm) şefkati hiç şüphesiz bütün çocuklara şâmildir.
Torunlarına karşı sevgi ve şefkat dolu bulunan Allah Resulü (asm), her çocuğa karşı da sınırsız sevgi ve şefkat duyardı ve çocuklara sevgi ve şefkatle yaklaşılmasını emrederdi. O (asm) âlemlere şefkat ve rahmet Peygamberi oluşunu, en özel mânâda çocuklar üzerinde de gösterirdi.
6- Allah Resulü (asm) davranışlarda îtidali tavsiye eden, orta yolu emir buyuran, kendisi de Celâl cilvelerinden olan celâllenme, hiddet, öfke ve gadap hâli ile Cemâl tecellîlerinden olan hilm, merhamet, şefkat ve sevgi gibi duyguları bir arada, ama gerektiği yerlerde îtidal içinde yaşayan ve gösteren mutlak ve eşsiz bir rehberdir.
İnsanlara bedduâ yapmak için gönderilmiş değildir. Onun (asm) vesîlesiyle dünyayı saran rahmet kuşağının sıcaklığını bin dört yüz küsur sene sonra bu gün bile hissedebilmekteyiz. Bizi ona ümmet kılan Allaha sonsuz hamd olsun.
Dipnot:
1- Müslim, Cihad, 81;
2- Enfâl Sûresi, 8/17;
3- Mektûbât, s. 147;
4- Mektûbât, s. 147;
5- Mektûbât, s. 147; Hayatüs-Sahabe, 1/339
Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) âlemlere rahmet olarak gönderilen bir rahmet peygamberidir.
Onun nurlu ve onurlu hayatında, çilelere katlanışında, ibâdetinde, duâsında, niyazında, insanlarla görüşmesinde, elçiliğinde, tebliğinde, dîninde, kitâbında hep rahmet ışıkları parlar.
Resûlullah (asm) sözlerinde ve konuşmalarında Allahın vahyine mazhardı; Allahın irâdesi ile söz söyler, Allahın izni ile konuşurdu.
Bedduâ meselesine gelince:
1- Bütün peygamberler rahmet öncelikli gelmişler, rahmeti ve Cenneti müjdelemişler, Allahın mağfireti ile sevindirmişler, kavimlerinin hidâyetleri için binlerce ve binlerce defa fiilî ve kavlî olarak duâ buyurmuşlardır.
Fakat zorda kaldıklarında, gerekli gördüklerinde, azgınca muâmelelerle karşılaştıklarında yine Allahın izniyle bedduâ yaptıkları da olmuştur.
Fakat hep rahmet ve mağfiret ön plânda yer almıştır.
Meselâ:
* Hazret-i Nuhun (as) bedduâsı sayısız tebliğ ve bağış taleplerinden sonra azgınlıkta diretenler hakkında gelmiştir: Nuh dedi ki: Rabbim! Doğrusu ben, milletimi gece gündüz çağırdım. Fakat benim çağırmam, sadece benden uzaklıklarını artırdı.
Doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağırışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler.
Ben onları açıkça çağırdım. Onlara açıktan açığa, gizliden gizliye çok söyledim.
Dedim ki: Rabbinizden bağışlanma dileyin. Doğrusu O çok bağışlayandır... Rabbim! Doğrusu bunlar bana baş kaldırdılar...
Rabbim! Artık, Sen bu zâlimlerin şaşkınlıklarını artır...
Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkârcı bırakma! Doğrusu Sen onları bırakırsan, onlar yine kullarını saptırırlar.
Sadece ahlâksız ve çok inkârcıdan başkasını doğurup yetiştirmezler.
Rabbim! Beni, anamı, babamı, evime inanmış olarak gireni, erkek ve kadın müminleri bağışla.
Zâlimleri helâk et.1
* Hazret-i Mûsânın (as) Firavun hakkındaki bedduâsı, sayısız tebliğden sonra yola gelmeyip azgınlığını artırdığı için gelmiştir: Mûsa dedi ki: Rabbimiz! Doğrusu Sen, Firavun ve erkânına ziynetler ve dünya hayatında mallar verdin.
Rabbimiz! Senin yolundan insanları saptırsınlar diye mi verdin? Rabbimiz! Onların mallarını yok et! Kalplerini sık! Çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe inanmazlar.2
* Hazret-i Yûnus da (as) sitem oklarını kendisine çevirmişti: Kendini kınarken, onu bir balık yuttu.3
2- İnançta nasibi olmayan, azgınlaştıkça azgınlaşan ve peygamberlere kulak tıkayan insanlara karşı Cenâb-ı Hak da sitemkârdır:
* Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler.4
* Gûyâ o düşündü, taşındı, ölçtü biçti! Canı çıkası! Nasıl ölçü biçti! Canı çıkası! Nasıl düşündü taşındı! Baktı! Kaşlarını çattı, suratını astı! Sonra sırt çevirip büyüklük tasladı!5
* Kahrolsun Ebû Leheb! Zaten kahrolup gitti! Ne malı, ne de kazandıkları ona bir fayda vermedi.6
3- Resûl-i Ekrem Efendimizin (asm) de, hidâyetten nasipsiz, inatçı, inkârcı, alaycı ve hiç durmadan ezâ ve cefâ veren, uslanmaz ve arlanmaz ehl-i şirke Allahın izni çerçevesinde bedduâ yaptığı olmuştur. Fakat, hepsinde de karşı tarafın şımarıklığı ve azgınlığı buna sebep olmuştur.
Dipnot:
1- Nuh Sûresi, 71/5-28; 2- Yûnus Sûresi, 10/88; 3- Saffât Sûresi, 37/142; 4- Bakara Sûresi, 2/18; 5- Müddessir Sûresi, 74/18-23; 6- Tebbet Sûresi, 111/1, 2.
Resûl-i Ekrem Efendimizin de (asm), hidâyetten nasipsiz, inatçı, inkârcı, alaycı ve hiç durmadan ezâ ve cefâ veren, uslanmaz ve arlanmaz ehl-i şirke Allahın izni çerçevesinde bedduâ yapmış olduğunu; fakat, hepsinde de karşı tarafın şımarıklığının ve azgınlığının buna sebep olduğunu söylemiştik. Meselâ:
* Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) Bedir harbinde de, Huneyn harbinde de mübârek eline bir avuç toprak ve küçük taşları alarak müşriklerin yüzlerine, Yüzleri kararasıcalar! diyerek attı. Her bir kâfirin yüzüne ve gözüne toprak ve taş doldu.
Kâfirler hücumda iken gözleri ile meşgul oldular ve kaçtılar.1
Cenâb-ı Hak bu hâdiseyi şu âyetiyle doğrular ve toprak atanın Allah olduğunu beyan buyurur: Attığın zaman atan sen değildin. Allah atmıştı.2
* Fars Padişahı Pervîz, Peygamber Efendimizin (asm) mektubunu yırtmıştı. Resûl-i Ekrem Efendimize (asm) haber gelince şöyle bedduâ etti: Allahım onu ve mülkünü param parça et!
Kisrâ Pervîzin kendisi, bir süre sonra oğlu Şirviye tarafından hançerle parçalandı, saltanatı da Sad bin Ebî Vakkas (ra) tarafından parçalandı. Sâsâniye devleti böylece yıkılıp gitti.3
* İslâmın başlangıcında Peygamber Efendimiz (asm) Mescid-i Haramda namaz kılarken, Kureyş kabilesinin reisleri ona çok kötü muâmelede bulundular. Peygamber Efendimiz de (asm) onlara bedduâ etti. İbn-i Mesûd (ra) der ki: O gün Onun (asm) bedduâsına mazhar olanların hepsinin lâşelerini Bedir savaşında birer birer gördüm.4
* Ebû Lehebin oğlu Utbe, Peygamber Efendimize (asm) saldırmış ve mübârek gömleğini yırtmıştı. Peygamber Efendimiz (asm) de: Allahım ona bir köpeğini musallat et! diye bedduâ buyurmuştu.
Utbe bir kâfile ile ticâret için yolculuk yaptığı sırada, kâfileye bir vahşî arslan dadandı. Arslan kâfile içinden yalnız Utbeyi aradı, buldu ve başını pençeleri arasında ezerek parçaladı.5
4- Ne önceki peygamberlerin, ne de Peygamber Efendimizin (asm) amacı insanları helâk etmek değildir. Allah dahâşâzâlim ve işkenceci değildir.
Fakat zâlimler, inkârcılar ve müşrikler hak ettikleri zaman, dünyadakilere de ibret olsun diye, Allahın tensibiyle, azgınlıkta diretenlerin ve ders almayanların cezâlarıbazan bir peygamber bedduâsı sonucundakısmen dünyada da verilmiştir.
Peygamber bedduâları sonucu gelen azaplarda:
1- Hiç kimseye hak etmediği bir cezâ verilmemiştir.
2- Verilen cezâlar, davranışları ve kendi yaptıklarının bir sonucu olarak Allahın adâleti gereği gelmiştir.
3- Eğer îmân edenlere de bedduâ sonucunda dünyevî cezâ ve azap gelmişse, bu onlar için âhiret hesabına daha merhametli düşmüştür.
Gelen dünyevî azap, derecelerine göre bağışlanmalarına ve uhrevî azaplarının hafiflemesine veya kaldırılmasına vesîle olmuştur.
4- Peygamberler gerekli tebliğ ve uyarı görevlerini eksiksizce yapmayı ve kavimleri hakkında Allahtan af ve bağışlama istemeyi hep birinci plâna almışlar; buna rağmen azgınca karşı koyarak, müminlere ve peygamberlere tebliğ görevleri esnasında zarar verenleri de bazan Allahın kudretine havâle etmişlerdir.
5- Peygamber Efendimizin (asm) bilhassa çocuklara karşı fevkalâde müşfik ve sevgi dolu olduğunu dost düşman herkes teslim etmiştir. Bu Resûl (asm) şefkati hiç şüphesiz bütün çocuklara şâmildir.
Torunlarına karşı sevgi ve şefkat dolu bulunan Allah Resulü (asm), her çocuğa karşı da sınırsız sevgi ve şefkat duyardı ve çocuklara sevgi ve şefkatle yaklaşılmasını emrederdi. O (asm) âlemlere şefkat ve rahmet Peygamberi oluşunu, en özel mânâda çocuklar üzerinde de gösterirdi.
6- Allah Resulü (asm) davranışlarda îtidali tavsiye eden, orta yolu emir buyuran, kendisi de Celâl cilvelerinden olan celâllenme, hiddet, öfke ve gadap hâli ile Cemâl tecellîlerinden olan hilm, merhamet, şefkat ve sevgi gibi duyguları bir arada, ama gerektiği yerlerde îtidal içinde yaşayan ve gösteren mutlak ve eşsiz bir rehberdir.
İnsanlara bedduâ yapmak için gönderilmiş değildir. Onun (asm) vesîlesiyle dünyayı saran rahmet kuşağının sıcaklığını bin dört yüz küsur sene sonra bu gün bile hissedebilmekteyiz. Bizi ona ümmet kılan Allaha sonsuz hamd olsun.
Dipnot:
1- Müslim, Cihad, 81;
2- Enfâl Sûresi, 8/17;
3- Mektûbât, s. 147;
4- Mektûbât, s. 147;
5- Mektûbât, s. 147; Hayatüs-Sahabe, 1/339