- Konum
- BERTUNA
-
- Üyelik Tarihi
- 2 Haz 2020
-
- Mesajlar
- 5,358
-
- MFC Puanı
- 16,420
İŞTE ÇILGIN BİR YOL HİKAYESİ… ROUTE 66!

Gitti gidiyoruz derken macera dolu Route 66 serüvenini yaşadık, geldik… Nereden başlasam, nasıl anlatsam dediğim yaşanası bir yolculuktu geçen…
“Route 66 nedir?” sorusuyla epey karşılaştık gitmeden evvel, hikayemizi anlatmadan önce biraz bahsedeyim…
2.451 mil (3.945 km) uzunluğundaki Route 66, 1926 ve 1985 yılları arasında ABD karayolu ağı içerisinde yer alan tarihi bir otoyol… Chicago’dan Los Angeles’a kadar uzanıyor. Hani eski Amerikan filmlerini hayal edin… Çöllerden geçerler, benzinci otellerinde kalırlar, yolda çeşit çeşit insanlarla karşılaşırlar ya… İşte ben de tam o yoldan bahsediyorum…
Bu meşakkatli yolu, on üç günde tamamını katettik –hazır gelmişken de artı on günü de büyük şehirlere ayırdık tabii-. Ülkeyi, hatta kıtayı demek daha doğru olur sanırım, doğudan batıya geçtiğimiz bu yola start noktası olan Chicago Illinois’dan başladık. Vee Los Angeles California’da sonlandırdığımız yol boyunca Missouri, Kansas, Oklahoma, Teksas, New Mexico ve Arizona olmak üzere toplamda 8 eyalet geçtik, 3 saat dilimi atladık!
Ucunu göremediğimiz yollarda geçen günler… Bitiş noktasına vardığımızda arabanın kadranı, yolların kullanılamaz olmasından dolayı geri dönüşlerimizi ve keşfetmek için girdiğimiz alternatif rotaları da içine alarak 2.808 mili gösteriyordu. Bu da 4.519 km anlamına geliyor! Küçük bir karşılaştırma yaparsak; Türkiye’yi batıdan doğuya yaklaşık 3 kere, kuzeyden güneye 7 kere gitmişiz! Eee durum böyle olunca sayısız yol hikayesi biriktirdik… 2.000’in üzerinde kasabadan geçtik, evsizlerle tehlikeler yaşadık, muazzam manzaraları içimize çektik, ilginç yol otellerinde kaldık ve inanılmaz eğlendik… O kadar çok yazılacak şey var ki…
Öncelikle başlangıç noktamız Chicago’ydu… Chicago’yu ve gezdiğimiz diğer büyük şehirleri anlatırım sonra ama bugünün konusu Amerika’nın pek de bilinmeyen yerleri… Tabiri cayizse Amerika’nın köyleri… Ve kendini pek de göstermediği yüzü…
Route 66… Bazen dakikalarca yanımızdan araba dahi geçmeden kat ettiğimiz binlerce mil… Bazen asfalt, şanslıysak beton, bazı günler çakıl taşlarının kendini yol sandığı… Gün doğumunu sırtımıza alıp güne başladığımız, gün batımında huzuru yaşadığımız… Farklı dinler, farklı ırklar, farklı dilleri birleştirdiğimiz 8 farklı eyalet… Binlerce yaşayan, onlarca terk edilmiş kasaba… Çölüyle, ormanıyla, uçsuz bozkırıyla, dağıyla, krateriyle inanılmaz doğa… Zihnimizde ve yüreğimizde kalansa sayısız anı… “İyi ki” dedirten onca neden… İyi ki..
Birçoğumuz biliriz bu tarihi yolun sembolü olan tabelaları… Yol boyunca bazen yol kenarında, bazen asfalt üzerinde yüzlercesine rastladığımız… Cars filminden hatırladığımız sayısız eski araba, Route 66’nın herkes tarafından hatırda kalan benzin istasyonları ve pompaları, yol pubları… Ve sayısını karıştırdığım onca ikonik mekan…

Hiçbir planlama yapmadan yola çıktık. Benim gibi yapılacaklar listesiyle yaşayan biri için ciddi bir kendini törpüleme tecrübesiydi yaşadığım… Tek planlı olan şey sabah çıkış saatimizin 06.30’u geçmeyecek olmasıydı… Sonuç olarak; günde ortalama 220 mil yol yaptık ve bitap bir şekilde kendimize yatacak bir yer arayışına girdik…
Ve yol otelleri… Chicago’ya indiğimiz gün kaldığımız otel haricinde hiçbir rezervasyon yapmadan yollara düştük.MOTEL Nerede kontağı kapatmak istersek orada bulduğumuz en uygun yere de yerleştik. Otel diyemiyorum çünkü, kaldığımız yerler çoğunlukla yol kenarında hani “U” şeklinde bir ya da iki katlı, ortasında otoparkı olup arabanızı odanızın önüne çektiğiniz hemen yanında benzinci olan ışıklı tabelalı, küçük bir resepsiyonu (sabah erken saatlerde anahtarı teslim edecek bile adam olmadığından masanın üzerindeki kutuya attığınız) olan ve barkodaki zille görevliyi kendi odasından çağırdığınız yol motelleri… Kaldığımız bu yerler ayrı bir macera… Kimisinde kırılırcasına güldüğümüz insanlarla karşılaştığımız, kimisinde kamyoncularla yanyana odalarda kaldığımız, kimisinin güvencesiz ortamına rağmen yorgunluktan kapı açık uyuyakaldığımız, kimisinde kurşun geçirmez camlarla karşılaştığımız moteller… Merak ettiğiniz değil mi? Anlatacağım hepsini…
Ve Amerikan yemekleri… Dev porsiyonlar… Meksika mutfağının dayanılmaz acısı… Sevimli yol cafelerinde filtre kahveyle yapılan ayaküstü muhabbetler…
Muhteşem bir doğaymış bizi bekleyen… Yollar… Geçilen binlerce mil olunca yeşilden çöllere dönen… UcuCar görünmeyen bozkırları aşıp, rüzgardan yürümekte zorladığımız dağlara tırmanışa geçen… Dünyanın en iyi korunan meteor kraterinden, Grand Canyon’un uçsuz bucaksız vadilerine giden… Ormanda yürüyüş yapıp, kimsenin geçmediği çöllerde arabadan inip dans ettiğimiz… Farklı sürüngenlere merhaba deyip, yuvalarının kapısını çalıp yılan kovaladığımız… Huzur, heyecan ve keyifle dolu…
Sayısız portreydi anılarda kalan… Kızılderililerin totemlerinden, dev cüsseli siyahilerin mahallerine dalışımıza; evsizlerin yanımızda ot içmelerinden, Amerikan polisinin sorgusuna; gay çiftin çocuklarıyla eğlenmesinden kovboy şapkalı yerellerle girdiğimiz diyaloglara… Sadece eyaletleri değil; dil, din, ırkları birleştiren Route 66…

Ve onlarca terk edilmiş yer… Bakir benzinlikler, cafeler, içinde piyanosuyla bırakılmış lobiler, camları patlayıp içi yağmalanmış moteller, tüyler ürperten hapishanesi, film karesini aratmayan kovboy kasabaları…

Gitmeden önce kaygılıydık elbet… Bir arabada geçecek onca gün… “Monoton olur mu?”, “Sıkılır mıyız?”, “Sessizlik anları olur mu?”, “Yorucu olur mu?” Binlerce kez evet… Binlerce kez hayır… Asla tekdüze olmayan, deli gibi yorulup her sabah bir önceki günden daha heyecanlı uyandığımız, yolda birşeyi kaçırmamak için uykudan olabildiğince kaçtığımız… Sessizlik anı mı? Hayır, bir satır bile kitap okumayıp bır bır konuştuğumuz, en büyük sessizliğin arabada avaz avaz şarkı söylemek olduğu bir yolculuktu bizimkisi… Yok mu demotive anlar? Olmaz mı… Ama şanslıydık ki; ben pes ettiğimde Cenk, o pes ettiğinde benim kumandayı ele aldığım, o anın bile tadını doyasıya çıkartmanın aslında çok kolay olduğunu gösterdik birbirimize…
Route 66 yolunun önemli noktalarına bizden birşey bıraktık hep… Çoğu hediyelik eşya satan mağazada ya da cafelerde gelen ziyaretçiler için defter yapmışlar. Onlarcasına girdik çıktık hiçbirinde son 10 yıl geride gittiğini bildiğim birkaç isim olmasına karşılık biz Türk ismine hiç rastlamadık… Kaldı ki oraya yazanların kaçı bu yolun tamamını yaptılar ve kaçı bu tarihi yolun en eski rotasını takip etti ayrı bir soru işareti? Bu bir taraftan bizi üzdü, diğer açıdan da mutluluk vericiydi tabii… Ama belki siz gittiğinizde, artık tanıdığınız birisi oradan geçmiş olacak… Ve bazı yerlerde bizden bazı izlerle de karşılaşabilirsiniz… Mesela Arizona’daki Bagdad Cafe’de… Amarillo’da ikinci el eşyalar satan o büyük dükkanda…
Route 66 bu yıl 90. yılını kutluyor… Ve biz bu özel yılda tozuyla toprağıyla, ayazıyla güneşiyle an be an 1926’daki rotaya olabildiğince sadık kalarak yolun tümünü tamamladık. Her eyaletten kullanılmış plakalar topladık. Topladık ki yol hikayemiz yaşanmışlıklarla birleşsin… Ve şimdi evimizin nefesine bu plakaların eski kokusu karıştı…
Ne kadar çok anlatılacak şey var… Bir yazıda hepsini sıralamaksa imkansız! Gün gün neler yaptığımızı, nereleri gördüğümüzü anlatacağım ve yazdıkça bu yazıya bağlayacağım hepsini… On üç gün sürecek mini bir günlük hayal edin… Her günün ruhunu belki o zaman siz de içinizde hissedersiniz…
Bence heyecanlanın! Hikayemiz daha yeni başlıyor…
Kaynak Site :
Kod:
http://busece.net/route-66/