-
- Üyelik Tarihi
- 5 Nis 2013
-
- Mesajlar
- 955
-
- MFC Puanı
- 1
Selamlaşma Adabı
Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz buyuruyorlar ki:
Binekli olan, yaya yürüyene selâm verir. Bir topluluktan birisi selâm verince, diğerlerine de kâfi gelir.
Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Selâm vermenin sünnet oluşu, muhtelif hadîs-i şeriflerle sâbittir. Almanın farz oluşu ise, Size bir selâm verildiğinde, siz ondan daha güzeli ile (alın) selâmlayın. Yahut onu, aynen o selâmla karşılayın (S. Nisâ, 86) meâlindeki âyet-i kerime ile sâbittir.
Ebû Hüreyre (r.a.)den rivâyet olunan bir hadîs-i şerifte Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: Selâmı küçük büyüğe, binekli olan yürüyene, yürüyen oturana ve az olan kalabalık olana verir.
Amrubnü Atâ (r.a.)nın oğlu Muhammed (rh.) anlatıyor:
Abdullah ibnü Abbas (r.anhümâ)ın yanında oturuyordum. Onun huzuruna Yemen halkından bir adam girdi ve es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtüh diyerek selâm verdi. Sonra bir şeyler daha ilâve etti. O zamanlar gözleri amâ olan İbnü Abbas (r.a.):
Bu kim? diye sordu. Oradakiler:
Bu sana gelen bir Yemenlidir, diye onu kendisine tanıttılar. Bunun üzerine İbnü Abbas (r.a.):
Selâm, bereketle tamamlanır, buyurdu.
Yani selâm, Ve berakâtüh sözü ile tamamlanmış olur. Bundan başka bir şey ilâve edilmez.
Enes ibnü Mâlik (r.a.) anlatıyor:
Ömer ibnü Hattâb (r.a.)ı dinledim. Bir adam ona selâm verdi. O da selâmını aldı. Sonra adama:
Nasılsın? diyerek hâlini-hatırını sordu. O da:
Allâha hamdolsun, diye karşılık verdi.
Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.):
İşte, senden istediğim budur, buyurdu.
Bu sözüyle Hz. Ömer (r.a.); müminin başta akıl, sıhhat-âfiyet nimetleri, İslâm nîmeti ve Ümmet-i Muhammedden olma nimetlerini kendisine meccânen ihsân eden Allah Teâlâya hamdetmesi, ona şükretmesi gerektiğini anlatmak istedi.
Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz buyuruyorlar ki:
Binekli olan, yaya yürüyene selâm verir. Bir topluluktan birisi selâm verince, diğerlerine de kâfi gelir.
Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Selâm vermenin sünnet oluşu, muhtelif hadîs-i şeriflerle sâbittir. Almanın farz oluşu ise, Size bir selâm verildiğinde, siz ondan daha güzeli ile (alın) selâmlayın. Yahut onu, aynen o selâmla karşılayın (S. Nisâ, 86) meâlindeki âyet-i kerime ile sâbittir.
Ebû Hüreyre (r.a.)den rivâyet olunan bir hadîs-i şerifte Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: Selâmı küçük büyüğe, binekli olan yürüyene, yürüyen oturana ve az olan kalabalık olana verir.
Amrubnü Atâ (r.a.)nın oğlu Muhammed (rh.) anlatıyor:
Abdullah ibnü Abbas (r.anhümâ)ın yanında oturuyordum. Onun huzuruna Yemen halkından bir adam girdi ve es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtüh diyerek selâm verdi. Sonra bir şeyler daha ilâve etti. O zamanlar gözleri amâ olan İbnü Abbas (r.a.):
Bu kim? diye sordu. Oradakiler:
Bu sana gelen bir Yemenlidir, diye onu kendisine tanıttılar. Bunun üzerine İbnü Abbas (r.a.):
Selâm, bereketle tamamlanır, buyurdu.
Yani selâm, Ve berakâtüh sözü ile tamamlanmış olur. Bundan başka bir şey ilâve edilmez.
Enes ibnü Mâlik (r.a.) anlatıyor:
Ömer ibnü Hattâb (r.a.)ı dinledim. Bir adam ona selâm verdi. O da selâmını aldı. Sonra adama:
Nasılsın? diyerek hâlini-hatırını sordu. O da:
Allâha hamdolsun, diye karşılık verdi.
Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.):
İşte, senden istediğim budur, buyurdu.
Bu sözüyle Hz. Ömer (r.a.); müminin başta akıl, sıhhat-âfiyet nimetleri, İslâm nîmeti ve Ümmet-i Muhammedden olma nimetlerini kendisine meccânen ihsân eden Allah Teâlâya hamdetmesi, ona şükretmesi gerektiğini anlatmak istedi.