Sessizlerin de sesi var, seslerin de sessizi var. Her şeyin bir sesi var ve her şeyin sesini bir duyan var. Bir de bütün seslerin bir araya gelmesiyle oluşan bir sessizlik korosu var.
--- Bir gece Dâvud (as) kendi kendine: “Allah’a benzeriyle kimsenin ibâdet etmediği bir ibâdet edeceğim.” dedi. Bunu söyleyip ibâdet ve tesbihatla meşgul olmak için dağa gitti. Gece yarısı kendisine bir korku, ürperti geldi. O an âlemlerin rabbi olan Allah dağa, Davud’un gönlünün sükûneti için tesbih ve tahlilde ona yardımcı olmasını emretti. Dağdan öyle bir tesbih ve tehlil sesi yükseldi ki: “Bütün bu seslerle birlikte benim sesim nasıl duyulacak?!” dedi. Bunun üzerine bir melek indi. Dâvud (as)’ın pazusundan tutup onu denize ulaştırdı. Melek ayağını denize koydu ve deniz yarıldı. Nihayet denizin altındaki yere ulaştı. Ayağını yine denizin altındaki yere koydu, nihayet o da yarılıp açıldı. Böylece yerin altındaki balığa ulaştı. Sonra balığın altındaki kayaya ulaştı. ayağını bu kayanın üstüne koydu, o da yarıldı. Ortaya bir böcek çıktı. Böcek ses ve vızıltı çıkarıyordu. Melek Dâvud (as)’a: “Ey dDâvud, işte senin rabbin yedi kat yerin altında bu yerdeki bu böceğin vızıltısını duyuyor. Kayaların ve dağların sesleri arasında senin sesini nasıl duymasın?!” dedi. Dâvud (as) bu durumu anladı ve makamına döndü. ---