-
- Üyelik Tarihi
- 14 Ocak 2014
-
- Mesajlar
- 1,409
-
- MFC Puanı
- 354
Tasavvuf, tabiin devrinde sağlam esaslara dayanıyordu.Onu yozlaştırmak adeta mümkün değildi.Çünkü sahabe-i kiramın ilmine, ahlakına ve tertemiz yaşayışlarına varis olanlar, İslamın ruhunu geliştiren, nefsi terbiye eden, insanı olgunlaştırıp Allaha yaklaştıran kitap ve Sünnete dayalı tasavvufu korudular, onu kendilerinde sonraki kuşağa sağlam ölçüler içinde miras olarak bırakmayı bir vazife saydılar.
HASAN BASRİ,RABİATÜL ADVİYYE gibi ilahi füyuzat ve tecellilere mazhar olan erenler yetişti.Bunlar Allahı gönülden sevdikleri için ibadete sarıldılar, ilahi hoşnutluğa erişmek için gözyaşı döküp Resulullahın sünnetini ihyaya devam ettiler .O kadar ki, HASAN BASRİ Hazretleri devrin halifesi ömer bin Abdulaziz e üç mektup yazdı; hepsi de ruhu geliştirmeye, vicdani arındırmaya, kalbe Allah korkusunu ve sevgisini yerleştirmeye matuf bulunuyordu.
Diyebiliriz ki Tabiin-i Kiramın bu önderleri ve ilim adamları, İslam tasavvufuna renk ve mana kattılar,Resulullah (s.a.v.) Efendimizden geldiği gibi korumaya çaliştılar,Yaşayışıyla, hal ve tavırlarıyla, irşad ve tavsiyeleriyle tasavvufun ölçülerini, prensiplerini verdiler.Onun bir tarikat şeklide değil, bir irşad ve ravsiye biçiminde takdim ettiler.Bu devirde İmam-ı Azam ebu Hanifeyi de ilmiyle, ahlakıyla, seciyesiyle, gelişen ruhu terbiye edilen nefsiyle yüksek manada örnek olarak gösterebiliriz.Böylece İslam tasavvufu bu büyük imamın şahsında sağlam bir köprü hüviyetini büründü.
Alıntı