- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Latif, bir çoban
Saf huylu, düşünceli, temiz kalpli bir çoban
Bir gün, koyunlarını otlatırken nehre su almaya inen güzeller güzeli Latifeyi gördü. Ve ona âşık oldu. Aşkıyla her gece yanıp tutuştu. Latife, o kadar güzel bir kızdı ki köyün tüm genç delikanlıları ona âşıktı. Fakat Latifenin babasının korkusundan Latifeyle değil . görüşmek, göz göze bile gelemiyorlardı. Ama bizim saf huylu çobanımız Latifeye öyle bir âşık olmuştu ki, aşkı için dağları bile delip geçerdi. Öylesine seviyordu Latifeyi. Latife, Latif adlı çobanın kendisine âşık olduğunu daha sonra öğrendi. Ve o da bir gün Latifle göz göze geldi. Artık o da Latife vurulmuştu.
Latifenin babası, adamlarına kızına âşık olan çoban Latifi bulmalarını emretti. Maho Ağa (Latifenin babası) kızının bir çobana âşık olmasına çok sinirlenmişti. Onun kızının ancak bir saraya gelin olabileceğinin düşüncesindeydi. Ama o sadece kendi düşüncesi Latife babasından çok farklı düşünüyordu. O, gönlünün sevdiği kişiyle evlenmeyi istiyordu. Neyseki bizim çoban Latif, Maho Ağanın adamlarına yakalanmamıştı. Çoban Latifle, güzeller güzeli Latife gizlice buluşuyorlardı. Maho Ağa bu durumdan oldukça rahatsızdı. Adamlarına:
Eğer o çobanı bulamazsanız bir daha gözüme gözükmeyin! Diye sert bir ses tonuyla çıkıştı. Adamları hemen Maho Ağanın yanından dağıldılar. Dağılışlarında uğultu ön plandaydı. Nasıl yakalayacaklarını düşünüyorlardı, daha önce tüm çabalarına rağmen Çoban Latifi yakalayamamışlardı. Maho Ağa bu uğultunun arkasından adamlarına:
Dediklerimi duydunuz, eğer yakalayamazsanız bu köyden gidin! Diye seslendi.
Latif ile Latife, güneşin etrafı tepeden gözlemlediği, yapraklarının sürçüşmesiyle oluşan uğultunun kulağa hoş bir verdiği, bir yaşlı çınar ağacının altında el ele tutuşmuş bir vaziyette konuşuyorlardı. Maho Ağanın adamları onları birkaç kilometreden fark etmişlerdi. Ellerinde silahlarıyla onlara doğru yaklaşıyorlardı. Latife babasının adamlarının kendilerine doğru yaklaştıklarını fark etti ve hemen Latifi uyardı. Onu:
Latifim! Hemen ayrılmalısın yanımdan. Babamın adamları geliyor! Ellerinde silahları var! Çabuk ol! Çabuk! Diye kaçması için uyardı.
Latif, önemsemedi pek Ama Latifenin yalvarışları karşısında tehlikeyi süzmüştü. Latifeye:
Sen de gel . . Latifem! Sen de gel, dedi. Latife:
Olmaz, gelemem O zaman peşimizi bırakmazlar. Hiç değilse git, merak etme peşinden gelmemeleri için onları oyalarım, dedi. Latif:
Ben yakalanmaktan korkmuyorum Latifem. Ben senden ayrı düşeceğim için korkuyorum. Buluşalım, sonra buluşalım, dedi. Latife telaşla:
Tamam, ama şimdi gitmelisin, çabuk gitmelisin, diye yalvardı.
Latif, Latifenin . alnından öpüp ellerini okşadı, sonra da oradan ayrıldı. Bir süre sonra Maho Ağanın adamları oraya geldi. Latifeyi alıp götürdüler. Geç kaldıkları için Latifin peşinden gitmekten de vazgeçtiler
Konaktayız
Maho Ağanın adamları, konağa gelmişlerdi. Telaşla Maho Ağanın ayağına gittiler. Maho Ağa hınçla:
Ne oldu buldunuz mu çobanı? Diye sordu adamlarına.
Adamlarından biri öne atılarak:
Daha önemlisi kızınızı bulduk ağam, dedi.
Maho Ağa:
Kızım zaten eninde sonunda buraya gelecekti. Ben size bir daha kızımın o çobana gitmemesi için çobanı bulun demedim mi?
Adamları birbirlerine bakışarak, kızıştılar. Maho Ağa gür bir sesle:
Susun! Derhal pılınızı pırtınızı toplayın köyden defolun gidin! Diye söylendi adamlarına
Adamlarından biri atılarak:
Bize bir şans daha verin ağam son bir şans daha, diye yalvardı.
Bu söz adamları arasında birkaç defa tekrarlanarak bir uğultu haline geldi. Maho Ağa son bir şans daha tanımıştı adamlarına Adamları yarından tezi yok yola düşme kararı almışlardı kendi aralarında
Çoban Latif üzgün ve düşünceli adımlarla koyunlarını otlatıyordu. Bir kavak ağacının altına uzandı. Derin derin düşüncelere daldı. Latifeyi düşünüyordu. Onun gündüzleri güneşin ışıkları altında bir deniz gibi dalgalanan masmavi gözlerini düşünüyordu. Onun bir su gibi kaygan ve ışık vurunca parlayan yüzünü düşünüyordu. Düşünceler arasında dönüp duruyordu ki duyduğu bir ses onu hayallerinden alı koydu. Uyandığında, . koyunlarıyla oynaşan elinde, uzun, ince bir sopa olan, uzun kirli, yırtık pırtık pardösülü, başında parçalanmış bir takke olan ve yamalı pantolonlu bir adam gördü. Galiba o adam köyün delisiydi. Latif ayağa kalktı ve deliye seslendi. Deli, Latifin yanına koşarak yaklaştı ve ona:
Nabber nassın? Nassı gidiyo? Diye sordu. Latif, şaşkın bakışlarla Deliye:
İyiyim, iyiyim de senin adın ne? Diye sordu. Deli gülerek ve ellerini çırparak cevap verdi:
Mennan! Mebus Mennan! Mebus! Mebus olacam Mebus! Ben Mebusum Mebus! Diye söylendi Latife
Latif güldü. Ve Mennana:
İyi o zaman. Benimle dost olur musun? Diye sorduğunda . Mennan gülerek ve ellerini çırparak:
Tamam ol! Ama sadece ol! Başka bir şey olma! Mebus olma haa Ben olcam mebus ben! Ben! Ben! Diye söylendi
Latif, elini Mennanın omzuna atarak beraber koyunların yanına doğru yürüdüler ve uzun uzun konuştular
Sabah olmuştu. Maho Ağanın adamları sabah erkenden kalkmış ve çoban Latifin kaldığı kulübeyi aramaya koyulmuşlardı. Sorup soruşturup, bilip biliştirip sonunda çoban Latifin kulübesini bulmuşlardı. Aniden kapıyı kırarak kulübeyi bastılar. Ama kulübede kimse yoktu. Çünkü çoban Latif, dün tanıştığı Mennanın kulübesinde kalmıştı.
Mennanın Kulübesindeyiz
Mennan sabah yemeği için tavşan yakalamıştı ve onu kızartıyordu. Tavşanın kızarmış etinin kokusu, kulübede uyuyan Latifin burnunda tütüyordu. Latif bu kokuyla uyandı ve gözlerini ovuşturdu, etrafa şöyle bir bakındı. Yatağından kalkarak Mennanın yanına geldi ve ona:
Ne güzel bir yemek, dedi.
Mennan gülerek ve ellerini çırparak:
Güzel, güzel (Suratını asarak) Güzel olan yemek değil, güzel olan tavşan. Ve ben tavşanın canına kıydım. (Kendine kızarak) Ama eğer ben kıymasam aç kalacaz, aç kalacaz. (Sesini alçaltarak) . Ama ben kıymasam belki tavşan çok mutlu olacaktı, çok mutlu olacaktı! Diye söylendi kendi kendine
Latif, Mennanı anlıyordu az da olsa. Ve ona şöyle dedi:
Sen onu öldürmesen o kendine kendisini öldürecek birini arayacak, Mennan. Sen eğer onu öldürmeseydin o . başka birine vurulacak. Eğer sen onu öldürmeseydin aç kalırdık . ve ben de bu güzel kokuyu bir daha hissedemezdim. Hayatımdaki en güzel an, dedi ve biraz durdu, düşündü sonrasında:
Tabi Latifeyi gördüğüm andan sonraki, diye söylendi kendi kendine.
Mennan, Latife dönerek:
Latife kim? Diye sordu.
Latif:
Latife, benim. Latife de ben Ben oyum o da ben Ben neysem o da o O neyse ben de o Ben onu çok seviyorum Mennan. Anlıyor musun?
Mennan yutkunarak:
Anlıyorum, dedi ve boynunu yere doğru eğdi.
Aradan günler geçti. Latif ile Latife zaman bulduklarında buluşuyorlardı. Latife, Mennan ile de tanışmıştı.
Maho Ağanın sabrı taşmıştı artık. Kızını, o çobandan kurtarmanın tek yolunun şehre taşınmanın olduğunu düşünmüştü. Zaten işi de vardı şehirde. Hemen toplandılar ve yola koyulmak için gün saydılar.
Latife, babasının bu kararını Latifle paylaştı. Latif isyan etmişti. Küplere binmişti.
Latife:
Artık kader bize sırtını çevirdi Latifim. Artık babamın . bu kararı değişmez. Kaçır beni desem, köyün dışına bile çıkamayız. Her yer babamın emrinde. En iyisi şehre taşınalım biz, sonra sen beni şehirden alırsın, kaçarız
Latif:
Sen git, ben daha sonra düşünürüm. Ama şunu sakın unutma, eninde sonunda kader şahidimiz olsun ki birleşeceğiz. Ben seni çok seviyom, hem de çok! . Diye haykırır Bu ses dağlardan dağlara yankılanır ta Maho Ağanın kulağına kadar gider. Maho Ağa gür bir sesle:
Latife! Diye haykırır.
Yoldayız
Maho Ağa özel bir arabayla köyün çıkışına varmıştı. Arabayı durdurdu ve çıkış görevlisinden birine:
Bu civarlarda Çoban Latif diye biri var. Onun bu köyün dışına çıkmasına izin vermeyin. Sakın! Diyerek uyardı.
Görevli:
Tamam, efendim, dedi.
Arabayla oradan ayrıldılar.
Çoban . Latif derin düşünceler içinde Latifeyi köyün çıkışına yakın olan bir tepeden uğurladı. Yanında Mennan da vardı. Mennan, Latife:
Düşünme, bir yolunu bulucaz, buluşacaksınız, birbirinizden haber alacaksınız
Aradan aylar geçti. Latif aylarca Latifeden bir haber alamadığına yanıyordu. Yoksa Latife onu unutmuşmuydu. Zengin çocuğu onun aklını çelmişmiydi diye düşünüyordu. Eli kolu . bağlıydı. Köy dışına da çıkamıyordu.
Mennan, Latifin yanına geldi ve Latife:
Neden üzülüyon? Diye sordu.
Latif:
Neden sordun? Dedi.
Mennan:
Yüzün üzgün, gözlerin ağlıyor.
Latif:
Latifemden uzak, yapayalnız, çaresiz olmaktan üzülüyorum. Ona üzülüyorum. Bir haber bile alamıyorum.
Mennan gülerek ve ellerini çırparak:
Artık haber alacaksın. Aylardır proşe yapılıyodu Araya Latif girdi:
Ne projesi? Diye sorduğunda Mennan sözüne devam etti aynı tavırlarıyla:
Telgraf proşesi
Latif sevinç içinde:
Ne yani bizim köye de mi telgraf döşeniyor? Diye sordu.
Mennan:
Evvet, öyle diyolardılar, dedi
Latif hemen köye indi. Sevinçle, Latifeye çekeceği telgrafı düşünerek, telgrafın çekildiği yerin yakınına geldi. Sıra çok uzundu. Mennan ve Latif şaşkın gözlerle o kalabalığa bakıyordu. Sıra hiç bitmiyordu. Bir çeken bir daha çekiyordu. Telgraf bu köye okuma yazmayı geliştirme ve teknolojiyle daha yakınlaşma amacıyla yapılmıştı. Telefon da olabilirdi fakat telgraf yazışmayla olduğundan hem okuma yazmada katkı sağlayacak hem de haberleşmede kolaylık sağlayacaktı. Telgraf, Latifenin gittiği şehir ile Latifin olduğu köy arasında haberleşme yapılsın diye deneme amaçlı çekilmişti. Latif saatleri sayıyordu. Bir kere şansını denedi ve hemen kalabalığa atıldı ve hırslı köylülerin arasından bir ton azar işiterek ayrıldı. Bunun böyle olmayacağına kara verdi. Bekledi. Aradan aylar geçti. Bahar mevsimi gelmişti. Latif, telgrafın tellerine şöyle bir baktı dikkatlice. Mennan da bir Latife bir de tellere bakıyordu. Latif bir anda telgrafın tellerine kuşların konmasıyla baharın geldiğinin farkına varmıştı. Ve içten bir sesle:
Telgrafın tellerine kuşlar mı konar, herkes sevdiğine yârim, Latifem böyle mi yanar, diye mırıldandı.
Mennan hemen eline aldığı mürekkepli kalemle, çıkardığı kâğıdın üzerine Latifin dediklerini yazdı.
Latif daha sonra kalabalığa baktı ve:
Telgrafın tellerini arşınlamalı, yar üstüne yar seveni de be gülüm kurşunlamalı, diye mırıldandı tekrar.
Mennan bu sözlerini de kaydetti.
Latif, Mennana:
Hadi kalk, gidelim, dedi.
Mennan:
Tamam, deyerek elindeki malzemeleri sakladı.
Telgraf direklerine kuş bakışı bakan bir tepeden Latif tekrar mırıldandı:
Telgrafın direkleri semaya bakar, senin o ahu gözlerin çok canlar yakar. Benim ki gibi Latifem, Latifem, diye
Mennan bu sözlerini de kaydeder. Latif, Mennana:
Ne yazıyorsun? Diye sorduğunda Mennan:
Hiç, hiçbir şey . Kaçmak için planlar yapıyom.
Latif:
Ne planı?
Mennan:
Ne planı olacak, senin Latifene kavuşma planını
Latif güldü ve solgun bakışlarla, hevessiz tavırlarla:
Nasıl, her yer Maho Ağanın adamlarıyla sarılı, dedi.
Mennan:
Ne olacak, biz de dağlardan kaçarız.
Latif:
Nasıl yani?
Mennan:
Yanımıza alcaz bir şeyler sonra da dağların arkasından şehre . inecez. Hem daha kestirme.
Latif sevinçle ve umutla:
Tamam, o zaman ben hemen hazırlıklara başlayayım, diyerek hazırlıklara başladı.
Mennan:
Tamam, dedi.
Hazırlıklarını tamamlamışlardı. Her şey hazırdı. Hemen yola koyuldular. Yolda eğlenceli anlar yaşadılar. Ama gittiklerinin farkında olan Maho Ağanın köydeki diğer adamları hemen ellerindeki silahlarla deli Mennan ile çoban Latifin peşine düştüler. Latif ile Mennan her şeyden habersiz dağları aşıp şehre inmeyi planlıyordu. Yollarına devam ederken silah sesi duyuldu. Arkalarına bakındılar ve Maho Ağanın adamlarının kendilerine doğru koştuklarını gördüler. Hemen kaçmaya başladılar. Maho Ağanın adamlarından birinin ayağı iki taş arasına takıldı. Adamın ayağı bileğinden kırılmıştı. Acılar içerisinde kıvranıyordu. Arkadaşı onu bıraktı ve ikisinin peşinden koşmaya devam etti. Ayağı kırılan adam ise daha fazla acıya dayanamadı ve kendisini silahıyla öldürdü. Mennan dağın ormanlık alanının kestirme olduğunu düşünerek Latifle birlikte karanlık ormana daldılar. Maho Ağanın adamı ormanın yakınına geldi ve izlerini kaybettiğini anlayınca geri döndü. Karanlık iyice bastırmıştı ve Maho . Ağanın adamı dağın yamaçlarında bir ayı tarafından parçalanarak öldürüldü. Latif ve Mennan ise ormanın derinliklerinde korku içinde yollarını bulmaya çalışıyorlardı. Bir anda karanlık orman içinden bembeyaz bir ışık göründü. Hemen o ışığa doğru koştular. Sonunda şehre varmışlardı. Latif sevinçle dağın yamacından aşağı inerken karşısına ayı çıktı. Latif hemen durakladı ve heyecanlandı, korkmuştu. Daha önce ayıyla karşılaşmıştı ama bu ayı sanki Latifin, Latifeyle buluşacağını biliyordu ve sanki bir şeytanmış gibi ikisinin bir araya gelmemesi için pençelerini savuruyordu Latifin üzerine. Latif ölümle iç içeydi. Mennan arkasından bağırarak:
Yat, yat aşağı yat! Öl! Ölme numarası yap! Yap, diye seslendi. Kendi de ölme numarasını yaptı. Latif de arkasından kendini bıraktı yere. Ayı ikisinin üzerini kokladıktan sonra oradan uzaklaştı. Mennan etrafına tek gözünü açıp bakındı ve Latife:
Uyan! Uyan! Gitti, diyerek ayağı kalktı. Latif de sanki yeni uykudan uyanırmış gibi kalkarak yoluna sarhoş adımlarla devam etti. Mennan da Latifin koltuk altına girerek beraber indiler dağın yamacından
Latif, şehre inmişti. Sorup soruşturup, bilip biliştirip sonunda Latifenin ve babasının yaşadığı evi bulmuştu. Hemen evin önüne geldi ve müstakil evin camına ufak bir taş attı. Latife, perdeyi açtı, sonra taşı atanın Latif olduğunu görünce pencereyi de açtı.
Latife:
Latifim. Sen misin?
Latif:
Evet, bir tanem senin için dağları yarıp gelmesem de dağları aşıp geldim
Latife:
Olsun yine geldin ya Biliyordum
Latif:
Sana ne dedim kader şahidimiz olsun ki birleşeceğiz.
Mennan tam zamanı düşüncesiyle Latifin efkârlıyken söylediği sözleri kaydettiği kâğıdı Latife verdi. Latif kâğıda şöyle bir baktı ve Mennana:
Nedir bu? Diye sordu.
Mennan gülerek:
Oku, dedi.
Latif okumaya başladı kâğıttaki yazıları güzel bir üslupla ve ses tonuyla:
Telgrafın tellerine kuşlar mı konar
Herkes sevdiğine yârim böyle mi . yanar
Telgrafın tellerini arşınlamalı
Yar üstüne yar seveni kurşunlamalı
Telgrafın direkleri semaya bakar
Senin o mahrur gözlerin çok canlar yakar
Okudu. Elindeki kâğıdı bıraktı ve kendi ekleme yaptı:
Yanıma gel yanıma da yanı yanı başıma
Şu gençlikte neler geldi cahil başıma
Latife kendisi için . yazılan bu mısraları çok beğendi. Babası hemen arkasından gözüktü ve Latife:
Okuduğun mısraları dinledim evladım. Haklısın aslında. Kızımı böyle seven birini daha görmedim. Gerçekten sizin aşkınız Ferhat ile Şirin gibi Tam bir aşk... Ben bu aşkın karşısına dikilirsem ömrüm ne çok olur ne de sonum hayırlı En iyisi siz beni affedin de buradan sevinçle ve hayırlı bir iş sonunda köyümüze dönelim.
Latife, babasına dönerek:
Hayırlı iş? Diye sordu.
Maho Ağa:
Evet, sizi evlendireceğim. Ama beni affederseniz
Latif sevinçle:
Telgrafın direkleri semaya karşı
Gel güzelim barışalım düşmana karşı
Telgrafın direkleri semaya karşı
Gel güzelim barışalım düşmana karşı
Yanıma gel yanıma da yanı yanı başıma
Şu gençlikte neler geldi cahil başıma
Latif ile Latife köye dönmüşlerdi. Düğünlerini yapıp mutlu ve huzurlu bir hayat yaşadılar
Latif ile Latife evlendiler de Mennan ne yaptı derseniz, Mennan kendine göre birini bulmuştu. O da Latif gibi âşık olmuştu. Onun aşkı da dillere destandı. Ama o Latif gibi hiç zorluklarla karşılaşmamıştı. Eee nasıl olsa mebustu
19 yüzyılın ve modern çağın en köklü bir aşk öyküsü olmuştu bu aşk
SONSUZA KADAR LATİF VE LATİFENİN AŞKI DÜNYADA HER BAHAR KUTLANIYORDU
Latifenin babası, adamlarına kızına âşık olan çoban Latifi bulmalarını emretti. Maho Ağa (Latifenin babası) kızının bir çobana âşık olmasına çok sinirlenmişti. Onun kızının ancak bir saraya gelin olabileceğinin düşüncesindeydi. Ama o sadece kendi düşüncesi Latife babasından çok farklı düşünüyordu. O, gönlünün sevdiği kişiyle evlenmeyi istiyordu. Neyseki bizim çoban Latif, Maho Ağanın adamlarına yakalanmamıştı. Çoban Latifle, güzeller güzeli Latife gizlice buluşuyorlardı. Maho Ağa bu durumdan oldukça rahatsızdı. Adamlarına:
Eğer o çobanı bulamazsanız bir daha gözüme gözükmeyin! Diye sert bir ses tonuyla çıkıştı. Adamları hemen Maho Ağanın yanından dağıldılar. Dağılışlarında uğultu ön plandaydı. Nasıl yakalayacaklarını düşünüyorlardı, daha önce tüm çabalarına rağmen Çoban Latifi yakalayamamışlardı. Maho Ağa bu uğultunun arkasından adamlarına:
Dediklerimi duydunuz, eğer yakalayamazsanız bu köyden gidin! Diye seslendi.
Latif ile Latife, güneşin etrafı tepeden gözlemlediği, yapraklarının sürçüşmesiyle oluşan uğultunun kulağa hoş bir verdiği, bir yaşlı çınar ağacının altında el ele tutuşmuş bir vaziyette konuşuyorlardı. Maho Ağanın adamları onları birkaç kilometreden fark etmişlerdi. Ellerinde silahlarıyla onlara doğru yaklaşıyorlardı. Latife babasının adamlarının kendilerine doğru yaklaştıklarını fark etti ve hemen Latifi uyardı. Onu:
Latifim! Hemen ayrılmalısın yanımdan. Babamın adamları geliyor! Ellerinde silahları var! Çabuk ol! Çabuk! Diye kaçması için uyardı.
Latif, önemsemedi pek Ama Latifenin yalvarışları karşısında tehlikeyi süzmüştü. Latifeye:
Sen de gel . . Latifem! Sen de gel, dedi. Latife:
Olmaz, gelemem O zaman peşimizi bırakmazlar. Hiç değilse git, merak etme peşinden gelmemeleri için onları oyalarım, dedi. Latif:
Ben yakalanmaktan korkmuyorum Latifem. Ben senden ayrı düşeceğim için korkuyorum. Buluşalım, sonra buluşalım, dedi. Latife telaşla:
Tamam, ama şimdi gitmelisin, çabuk gitmelisin, diye yalvardı.
Latif, Latifenin . alnından öpüp ellerini okşadı, sonra da oradan ayrıldı. Bir süre sonra Maho Ağanın adamları oraya geldi. Latifeyi alıp götürdüler. Geç kaldıkları için Latifin peşinden gitmekten de vazgeçtiler
Konaktayız
Maho Ağanın adamları, konağa gelmişlerdi. Telaşla Maho Ağanın ayağına gittiler. Maho Ağa hınçla:
Ne oldu buldunuz mu çobanı? Diye sordu adamlarına.
Adamlarından biri öne atılarak:
Daha önemlisi kızınızı bulduk ağam, dedi.
Maho Ağa:
Kızım zaten eninde sonunda buraya gelecekti. Ben size bir daha kızımın o çobana gitmemesi için çobanı bulun demedim mi?
Adamları birbirlerine bakışarak, kızıştılar. Maho Ağa gür bir sesle:
Susun! Derhal pılınızı pırtınızı toplayın köyden defolun gidin! Diye söylendi adamlarına
Adamlarından biri atılarak:
Bize bir şans daha verin ağam son bir şans daha, diye yalvardı.
Bu söz adamları arasında birkaç defa tekrarlanarak bir uğultu haline geldi. Maho Ağa son bir şans daha tanımıştı adamlarına Adamları yarından tezi yok yola düşme kararı almışlardı kendi aralarında
Çoban Latif üzgün ve düşünceli adımlarla koyunlarını otlatıyordu. Bir kavak ağacının altına uzandı. Derin derin düşüncelere daldı. Latifeyi düşünüyordu. Onun gündüzleri güneşin ışıkları altında bir deniz gibi dalgalanan masmavi gözlerini düşünüyordu. Onun bir su gibi kaygan ve ışık vurunca parlayan yüzünü düşünüyordu. Düşünceler arasında dönüp duruyordu ki duyduğu bir ses onu hayallerinden alı koydu. Uyandığında, . koyunlarıyla oynaşan elinde, uzun, ince bir sopa olan, uzun kirli, yırtık pırtık pardösülü, başında parçalanmış bir takke olan ve yamalı pantolonlu bir adam gördü. Galiba o adam köyün delisiydi. Latif ayağa kalktı ve deliye seslendi. Deli, Latifin yanına koşarak yaklaştı ve ona:
Nabber nassın? Nassı gidiyo? Diye sordu. Latif, şaşkın bakışlarla Deliye:
İyiyim, iyiyim de senin adın ne? Diye sordu. Deli gülerek ve ellerini çırparak cevap verdi:
Mennan! Mebus Mennan! Mebus! Mebus olacam Mebus! Ben Mebusum Mebus! Diye söylendi Latife
Latif güldü. Ve Mennana:
İyi o zaman. Benimle dost olur musun? Diye sorduğunda . Mennan gülerek ve ellerini çırparak:
Tamam ol! Ama sadece ol! Başka bir şey olma! Mebus olma haa Ben olcam mebus ben! Ben! Ben! Diye söylendi
Latif, elini Mennanın omzuna atarak beraber koyunların yanına doğru yürüdüler ve uzun uzun konuştular
Sabah olmuştu. Maho Ağanın adamları sabah erkenden kalkmış ve çoban Latifin kaldığı kulübeyi aramaya koyulmuşlardı. Sorup soruşturup, bilip biliştirip sonunda çoban Latifin kulübesini bulmuşlardı. Aniden kapıyı kırarak kulübeyi bastılar. Ama kulübede kimse yoktu. Çünkü çoban Latif, dün tanıştığı Mennanın kulübesinde kalmıştı.
Mennanın Kulübesindeyiz
Mennan sabah yemeği için tavşan yakalamıştı ve onu kızartıyordu. Tavşanın kızarmış etinin kokusu, kulübede uyuyan Latifin burnunda tütüyordu. Latif bu kokuyla uyandı ve gözlerini ovuşturdu, etrafa şöyle bir bakındı. Yatağından kalkarak Mennanın yanına geldi ve ona:
Ne güzel bir yemek, dedi.
Mennan gülerek ve ellerini çırparak:
Güzel, güzel (Suratını asarak) Güzel olan yemek değil, güzel olan tavşan. Ve ben tavşanın canına kıydım. (Kendine kızarak) Ama eğer ben kıymasam aç kalacaz, aç kalacaz. (Sesini alçaltarak) . Ama ben kıymasam belki tavşan çok mutlu olacaktı, çok mutlu olacaktı! Diye söylendi kendi kendine
Latif, Mennanı anlıyordu az da olsa. Ve ona şöyle dedi:
Sen onu öldürmesen o kendine kendisini öldürecek birini arayacak, Mennan. Sen eğer onu öldürmeseydin o . başka birine vurulacak. Eğer sen onu öldürmeseydin aç kalırdık . ve ben de bu güzel kokuyu bir daha hissedemezdim. Hayatımdaki en güzel an, dedi ve biraz durdu, düşündü sonrasında:
Tabi Latifeyi gördüğüm andan sonraki, diye söylendi kendi kendine.
Mennan, Latife dönerek:
Latife kim? Diye sordu.
Latif:
Latife, benim. Latife de ben Ben oyum o da ben Ben neysem o da o O neyse ben de o Ben onu çok seviyorum Mennan. Anlıyor musun?
Mennan yutkunarak:
Anlıyorum, dedi ve boynunu yere doğru eğdi.
Aradan günler geçti. Latif ile Latife zaman bulduklarında buluşuyorlardı. Latife, Mennan ile de tanışmıştı.
Maho Ağanın sabrı taşmıştı artık. Kızını, o çobandan kurtarmanın tek yolunun şehre taşınmanın olduğunu düşünmüştü. Zaten işi de vardı şehirde. Hemen toplandılar ve yola koyulmak için gün saydılar.
Latife, babasının bu kararını Latifle paylaştı. Latif isyan etmişti. Küplere binmişti.
Latife:
Artık kader bize sırtını çevirdi Latifim. Artık babamın . bu kararı değişmez. Kaçır beni desem, köyün dışına bile çıkamayız. Her yer babamın emrinde. En iyisi şehre taşınalım biz, sonra sen beni şehirden alırsın, kaçarız
Latif:
Sen git, ben daha sonra düşünürüm. Ama şunu sakın unutma, eninde sonunda kader şahidimiz olsun ki birleşeceğiz. Ben seni çok seviyom, hem de çok! . Diye haykırır Bu ses dağlardan dağlara yankılanır ta Maho Ağanın kulağına kadar gider. Maho Ağa gür bir sesle:
Latife! Diye haykırır.
Yoldayız
Maho Ağa özel bir arabayla köyün çıkışına varmıştı. Arabayı durdurdu ve çıkış görevlisinden birine:
Bu civarlarda Çoban Latif diye biri var. Onun bu köyün dışına çıkmasına izin vermeyin. Sakın! Diyerek uyardı.
Görevli:
Tamam, efendim, dedi.
Arabayla oradan ayrıldılar.
Çoban . Latif derin düşünceler içinde Latifeyi köyün çıkışına yakın olan bir tepeden uğurladı. Yanında Mennan da vardı. Mennan, Latife:
Düşünme, bir yolunu bulucaz, buluşacaksınız, birbirinizden haber alacaksınız
Aradan aylar geçti. Latif aylarca Latifeden bir haber alamadığına yanıyordu. Yoksa Latife onu unutmuşmuydu. Zengin çocuğu onun aklını çelmişmiydi diye düşünüyordu. Eli kolu . bağlıydı. Köy dışına da çıkamıyordu.
Mennan, Latifin yanına geldi ve Latife:
Neden üzülüyon? Diye sordu.
Latif:
Neden sordun? Dedi.
Mennan:
Yüzün üzgün, gözlerin ağlıyor.
Latif:
Latifemden uzak, yapayalnız, çaresiz olmaktan üzülüyorum. Ona üzülüyorum. Bir haber bile alamıyorum.
Mennan gülerek ve ellerini çırparak:
Artık haber alacaksın. Aylardır proşe yapılıyodu Araya Latif girdi:
Ne projesi? Diye sorduğunda Mennan sözüne devam etti aynı tavırlarıyla:
Telgraf proşesi
Latif sevinç içinde:
Ne yani bizim köye de mi telgraf döşeniyor? Diye sordu.
Mennan:
Evvet, öyle diyolardılar, dedi
Latif hemen köye indi. Sevinçle, Latifeye çekeceği telgrafı düşünerek, telgrafın çekildiği yerin yakınına geldi. Sıra çok uzundu. Mennan ve Latif şaşkın gözlerle o kalabalığa bakıyordu. Sıra hiç bitmiyordu. Bir çeken bir daha çekiyordu. Telgraf bu köye okuma yazmayı geliştirme ve teknolojiyle daha yakınlaşma amacıyla yapılmıştı. Telefon da olabilirdi fakat telgraf yazışmayla olduğundan hem okuma yazmada katkı sağlayacak hem de haberleşmede kolaylık sağlayacaktı. Telgraf, Latifenin gittiği şehir ile Latifin olduğu köy arasında haberleşme yapılsın diye deneme amaçlı çekilmişti. Latif saatleri sayıyordu. Bir kere şansını denedi ve hemen kalabalığa atıldı ve hırslı köylülerin arasından bir ton azar işiterek ayrıldı. Bunun böyle olmayacağına kara verdi. Bekledi. Aradan aylar geçti. Bahar mevsimi gelmişti. Latif, telgrafın tellerine şöyle bir baktı dikkatlice. Mennan da bir Latife bir de tellere bakıyordu. Latif bir anda telgrafın tellerine kuşların konmasıyla baharın geldiğinin farkına varmıştı. Ve içten bir sesle:
Telgrafın tellerine kuşlar mı konar, herkes sevdiğine yârim, Latifem böyle mi yanar, diye mırıldandı.
Mennan hemen eline aldığı mürekkepli kalemle, çıkardığı kâğıdın üzerine Latifin dediklerini yazdı.
Latif daha sonra kalabalığa baktı ve:
Telgrafın tellerini arşınlamalı, yar üstüne yar seveni de be gülüm kurşunlamalı, diye mırıldandı tekrar.
Mennan bu sözlerini de kaydetti.
Latif, Mennana:
Hadi kalk, gidelim, dedi.
Mennan:
Tamam, deyerek elindeki malzemeleri sakladı.
Telgraf direklerine kuş bakışı bakan bir tepeden Latif tekrar mırıldandı:
Telgrafın direkleri semaya bakar, senin o ahu gözlerin çok canlar yakar. Benim ki gibi Latifem, Latifem, diye
Mennan bu sözlerini de kaydeder. Latif, Mennana:
Ne yazıyorsun? Diye sorduğunda Mennan:
Hiç, hiçbir şey . Kaçmak için planlar yapıyom.
Latif:
Ne planı?
Mennan:
Ne planı olacak, senin Latifene kavuşma planını
Latif güldü ve solgun bakışlarla, hevessiz tavırlarla:
Nasıl, her yer Maho Ağanın adamlarıyla sarılı, dedi.
Mennan:
Ne olacak, biz de dağlardan kaçarız.
Latif:
Nasıl yani?
Mennan:
Yanımıza alcaz bir şeyler sonra da dağların arkasından şehre . inecez. Hem daha kestirme.
Latif sevinçle ve umutla:
Tamam, o zaman ben hemen hazırlıklara başlayayım, diyerek hazırlıklara başladı.
Mennan:
Tamam, dedi.
Hazırlıklarını tamamlamışlardı. Her şey hazırdı. Hemen yola koyuldular. Yolda eğlenceli anlar yaşadılar. Ama gittiklerinin farkında olan Maho Ağanın köydeki diğer adamları hemen ellerindeki silahlarla deli Mennan ile çoban Latifin peşine düştüler. Latif ile Mennan her şeyden habersiz dağları aşıp şehre inmeyi planlıyordu. Yollarına devam ederken silah sesi duyuldu. Arkalarına bakındılar ve Maho Ağanın adamlarının kendilerine doğru koştuklarını gördüler. Hemen kaçmaya başladılar. Maho Ağanın adamlarından birinin ayağı iki taş arasına takıldı. Adamın ayağı bileğinden kırılmıştı. Acılar içerisinde kıvranıyordu. Arkadaşı onu bıraktı ve ikisinin peşinden koşmaya devam etti. Ayağı kırılan adam ise daha fazla acıya dayanamadı ve kendisini silahıyla öldürdü. Mennan dağın ormanlık alanının kestirme olduğunu düşünerek Latifle birlikte karanlık ormana daldılar. Maho Ağanın adamı ormanın yakınına geldi ve izlerini kaybettiğini anlayınca geri döndü. Karanlık iyice bastırmıştı ve Maho . Ağanın adamı dağın yamaçlarında bir ayı tarafından parçalanarak öldürüldü. Latif ve Mennan ise ormanın derinliklerinde korku içinde yollarını bulmaya çalışıyorlardı. Bir anda karanlık orman içinden bembeyaz bir ışık göründü. Hemen o ışığa doğru koştular. Sonunda şehre varmışlardı. Latif sevinçle dağın yamacından aşağı inerken karşısına ayı çıktı. Latif hemen durakladı ve heyecanlandı, korkmuştu. Daha önce ayıyla karşılaşmıştı ama bu ayı sanki Latifin, Latifeyle buluşacağını biliyordu ve sanki bir şeytanmış gibi ikisinin bir araya gelmemesi için pençelerini savuruyordu Latifin üzerine. Latif ölümle iç içeydi. Mennan arkasından bağırarak:
Yat, yat aşağı yat! Öl! Ölme numarası yap! Yap, diye seslendi. Kendi de ölme numarasını yaptı. Latif de arkasından kendini bıraktı yere. Ayı ikisinin üzerini kokladıktan sonra oradan uzaklaştı. Mennan etrafına tek gözünü açıp bakındı ve Latife:
Uyan! Uyan! Gitti, diyerek ayağı kalktı. Latif de sanki yeni uykudan uyanırmış gibi kalkarak yoluna sarhoş adımlarla devam etti. Mennan da Latifin koltuk altına girerek beraber indiler dağın yamacından
Latif, şehre inmişti. Sorup soruşturup, bilip biliştirip sonunda Latifenin ve babasının yaşadığı evi bulmuştu. Hemen evin önüne geldi ve müstakil evin camına ufak bir taş attı. Latife, perdeyi açtı, sonra taşı atanın Latif olduğunu görünce pencereyi de açtı.
Latife:
Latifim. Sen misin?
Latif:
Evet, bir tanem senin için dağları yarıp gelmesem de dağları aşıp geldim
Latife:
Olsun yine geldin ya Biliyordum
Latif:
Sana ne dedim kader şahidimiz olsun ki birleşeceğiz.
Mennan tam zamanı düşüncesiyle Latifin efkârlıyken söylediği sözleri kaydettiği kâğıdı Latife verdi. Latif kâğıda şöyle bir baktı ve Mennana:
Nedir bu? Diye sordu.
Mennan gülerek:
Oku, dedi.
Latif okumaya başladı kâğıttaki yazıları güzel bir üslupla ve ses tonuyla:
Telgrafın tellerine kuşlar mı konar
Herkes sevdiğine yârim böyle mi . yanar
Telgrafın tellerini arşınlamalı
Yar üstüne yar seveni kurşunlamalı
Telgrafın direkleri semaya bakar
Senin o mahrur gözlerin çok canlar yakar
Okudu. Elindeki kâğıdı bıraktı ve kendi ekleme yaptı:
Yanıma gel yanıma da yanı yanı başıma
Şu gençlikte neler geldi cahil başıma
Latife kendisi için . yazılan bu mısraları çok beğendi. Babası hemen arkasından gözüktü ve Latife:
Okuduğun mısraları dinledim evladım. Haklısın aslında. Kızımı böyle seven birini daha görmedim. Gerçekten sizin aşkınız Ferhat ile Şirin gibi Tam bir aşk... Ben bu aşkın karşısına dikilirsem ömrüm ne çok olur ne de sonum hayırlı En iyisi siz beni affedin de buradan sevinçle ve hayırlı bir iş sonunda köyümüze dönelim.
Latife, babasına dönerek:
Hayırlı iş? Diye sordu.
Maho Ağa:
Evet, sizi evlendireceğim. Ama beni affederseniz
Latif sevinçle:
Telgrafın direkleri semaya karşı
Gel güzelim barışalım düşmana karşı
Telgrafın direkleri semaya karşı
Gel güzelim barışalım düşmana karşı
Yanıma gel yanıma da yanı yanı başıma
Şu gençlikte neler geldi cahil başıma
Latif ile Latife köye dönmüşlerdi. Düğünlerini yapıp mutlu ve huzurlu bir hayat yaşadılar
Latif ile Latife evlendiler de Mennan ne yaptı derseniz, Mennan kendine göre birini bulmuştu. O da Latif gibi âşık olmuştu. Onun aşkı da dillere destandı. Ama o Latif gibi hiç zorluklarla karşılaşmamıştı. Eee nasıl olsa mebustu
19 yüzyılın ve modern çağın en köklü bir aşk öyküsü olmuştu bu aşk
SONSUZA KADAR LATİF VE LATİFENİN AŞKI DÜNYADA HER BAHAR KUTLANIYORDU