• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Winter’dan hikayeler

Winter

Forum Yöneticisi
Üyelik Tarihi
20 Haz 2022
Konular
177
Mesajlar
4,435
MFC Puanı
41,930
Zümrüt rengi bir ormandan arta kalan, gri ve lanetli bir mezarın kurşuni kucağına sığınmış, eski bir evden anlatıyorum hikayemi.

Bu ıslak tahtaların arasına sıkışmış, birbirinden korkunç fısıltıları duymamaya çalışarak, titreyen mumun gölgesine saklanarak yüzleşiyorum o elem dolu geçmişle.

Sevgili dostum, asla iyi bir adam olmadım. Kumar oynar, karımı döver, çocuklarıma kötü davranırdım. Kazandığım üç beş kuruşu, ucuz ve sahte tenlerin terinde kaybolurken harcar, kendime geldiğimde ise boyumdan büyük bir nefret ile dolardım.

Geceyi geçirdiğim kadına bakarken midem kalkar, dudaklarında ki yabancı ve riyakar gülümsemeye katlanamazdım. Bazısı rolünü çok iyi onar, gözlerinde ki o iğrençliği saklamayı başarırdı. Lakin çoğu kuzgun gece yerini sedefli sabahlara bırakırken yatağımdaki yabancı kadın, bana tıpkı ‘’onun’’ gibi bakardı.

Annem sahip olabileceğiniz en kötü anneydi. Her zaman başarısızlıklarımı yüzüme vurur ve bana o kadınlar gibi bakardı. Bir hiç’mişim gibi. Ezik bir silüet, var olmaması gereken bir et torbası. Benden utanç duyan annem, eminim ki benim yerime bir yaratık doğurmayı yeğlerdi. Hoş onun gözünde pek farkım yoktu. Ancak bu kadar uzaktan o zamanlara bakınca bugün bunların hiç bir önemi yok…

Karımın bitmeyen dırdırından kaçıp, her zaman gittiğim o renksiz ve is kaplı evlerden birinin kapısına vardım. Amacım kalitesiz parfüm, ağır sigara kokusu ve ucuz alkol ile yitirilmiş hastalıklı bir bedenin sıcaklığında uyumaktı. Ancak bu gece farklı birini istiyordum. İçeri girdiğimde odada ki koku, aldığım nefes ile ciğerlerime doldu. Çürüdüğümü hissediyordum. İkinci nefesle kendime geldim. Dumandan kısılan gözlerim kendiliğinden aralandı ve yaşlı ellerim hafifçe titredi.

Odanın sağ tarafında ki masanın ucunda oturuyordu.

Kızıl uzun dalgalı saçları vardı. Amber gibi yakıyordu yüreğimi. Tüm bedenim aniden patlayan bir volkanın lavları ile dolmuştu sanki. Damarlarım genişleyip daralıyor, yakıcı alevler tüm hücrelerime doluyordu. Bir adım attım. Kapıya doğru bir bakış attı. Acaba hangi okyanusun rengini çalmıştı. Kimlerin gökyüzünü ıssız bırakmıştı. Kar beyazı teni, yüce dağların zirvesinden olmalıydı. Öyle ya başka hangi beyaz ten bu kadar pürüzsüz ve temiz kalırdı.
Yanıma gelen, yüzü siğiller ile kaplı kadına ‘’o’’ diye bildim. Kadın hemen bir kahkaha patlattı. Dönüp hemen orada o iğrenç ağzını kulaklarına kadar yırtmak isterdim ama yapamadım. Gözlerimi kızdan ayıramıyordum.

Kadın geçmeyen saniyelerin sonunda bana doğru eğilip kızın fiyatını söyledi. Orada çalışanların nerdeyse 5 katı bir fiyattı ama elimi cebime sokup daha fazlasını vermem birkaç salise aldı sanırım.

Kadın kızın yanına gidip bir şeyler fısıldadı. Yerinden nazikçe kalkıp bir kuğu gibi merdivenlerden yukarıya doğru adeta süzüldü. İfrit cadı yanıma yaklaşıp, nazik ol dedi.İsmi Aingeal’dır.

Merdivenleri hızla çıktım. Sağdan ikinci oda’ya girdiğimde kız pencerenin önünde, kadife geceyi seyrediyordu. Hafif aralık pencerenin pervazlarına sürünen rüzgar,narince kızıl dalgaları okşuyordu. Geldiğimi duyunca arkasını döndü ve gülümsedi Aingeal.

Yüreğim bir sinek kuşunun kanat çırpışı gibi çarpıyordu. Yanıma yaklaştı. Ellerini ellerime aldı. İstemsizce titredim. Nefes alamıyordum, bir anlığına öldüğümü zannetmiştim. Masmavi gözleri, benim koyu kahverengi çukurlarımı doldurdu adeta. İnce ve kalkık burnu, dolgun ve pespembe dudaklarını çevreleyen o minicik yüzü o kadar güzeldi ki…

İnanın zaman nasıl aktı hiç bilmiyorum. Kollarımda önce Aingeal uykuya daldı. Çok geçmeden demir birer ökçeye dönüşen göz kapaklarım beni ayırdı seyre daldığım o güzellikten…

Rüyamda bir gemideydim. Büyük bir gemiydi. İçerisinde sayamadığım kadar çok insan sağa sola koşturuyordu. Yerimden kalkmaya çalışıyor ama bir türlü hareket edemiyordum. Sağ kolumun altında bir çocuk sıkıştırmıştım. Lakin ne yüzünü görebiliyor ne de kim olduğunu biliyordum. Yanımdan geçen bir kadına seslendim. Ama yüzüme bile bakmadı. Çan sesleri duyuyordum.

Son bir gayretle yerimden fırladım. Çocuk yine sağ kolumun altındaydı. İnsanları yararak güverteye doğru koşmaya başladım. Dışarısı korkunçtu. Azgın dalgalar gemiyi hoyratça sarsarken, tunç gökyüzü ise denizi korkunç bir akisle parlatıyordu. Herkes korkuyla bağırıp, amaçsızca koşarken bir adam gördüm.
Güvertede bir sandalyeye oturmuş, kitap okuyordu. Zifiri siyah saçları, yumuşacık bir ahenkle omuzlarına salınmıştı. Keçi sakalı ve bıyıkları beyaz yüzünü daha da belirgin bir hale getirmişti. Kirpikleri o kadar uzundu ki, ister istemez dikkatimi çekti. Yüzünü kaldırdı ve hafifçe tebessüm etti. Gözleri uçsuz bucaksız karanlık birer dehliz gibiydi. Sanki ona bakanları yakalayana kadar peşlerini bırakmayan bir jaguar gibi kovalıyordu.
Kesinlikle hızlı ve ölümcüldü o bakışlar.

İçim bir tuhaf olmuştu. Adam hiç istifini bozmadan kitabına geri döndü. Çok geçmeden gemi yanmaya başladı. Her yerden alevler geliyor ve haykırışlar dumanın acı ile alacalı isine karışıyordu. Sağ koltuk altımda ki çocuk debelenmeye başladı. Onu sakinleştirmeye çalışırken bir adam gördüm.

Bu adam yeşil bir palto giymişti. Sakince yanıma yürüdü ve bana suya atla dedi. Yapamam dedim ama beni nazikçe korkuluklara doğru itti ve korkma dedi. Tunç akisli dalgalara düşerken sırtüstü, cayır cayır yanan gemiyi izliyordum. Siyah saçlı adamı gördüm. Oturduğu yerde kitap okumaya devam ediyordu.

Dalgalar beni pamuk bir yatak gibi nazikçe kucakladı. Gözlerimi sımsıkı yummuştum. Açtığımda daha önce gitmediğim bir sokaktaydım. Kolumun altında ki çocuk artık yoktu. Boğulduğunu düşünmüştüm sanırım. Son bahara yeni girmiş olmalıydı mevsim, çünkü zehirli kara ardıç ağaçlarının meyveleri dallarındaydı henüz.
Hafif bir rüzgar esti önce ıssız sokakta. Sonra sarı saçlı bir kız çocuğu gördüm. Kırmızı kadifeden bir elbise vardı üzerinde. Kırmızı kurdeleleri uçuşuyordu saçlarında. 3 tekerlekli bir bisiklet sürüyordu. 4 veya 5 yaşında olmalıydı en fazla.

Birden ıssız yolda gökyüzüne uzanan bacaklar gördüm. Kızın bisiklet sürdüğü yola doğru hızlı adımlar ile yaklaşıyordu bu kadın bacakları ve devasa topukları. Korkuyla ileriye atıldım ve bisikleti kaptığım gibi kaldırıma çıkardım. Küçük kızın yüzü inanılmaz derecede korkunç bir hal aldı. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Birden bu bakışları tanıdım. Gemide ki adamın bakışlarıyla aynı derinlikteydi. Bana o kadar kızgın bakıyordu ki kız, ona ne yaptığımı anlayamamıştım bile. Çok geçmeden kırmızı kadife elbisesi uçuşa uçuşa uzaklaştı kız bisikleti ile.

Uyandığımda yapış yapış bir halde buldum kendimi. Başucumda ki gaz lambasının düğmesini hafifçe açtım. Oda ya yayılan parlaklık duvarlara çaptı önce. Her yer kıpkırmızıydı. Sanki odanın içerisinde kocaman bir hayvan boğazlanmış, litrelerce kanı duvarlara gelişigüzel serpilmişti. Sağ tarafıma dönmeye cesaret edebildiğimde, çığlığım boğazıma bir daha çözülmemecesine düğümlendi resmen.

Beyaz çarşaflara damar damar işleyen kan, bir pelteyi sarmalıyordu. Yanımdaki her kimse artık yüzü yerine kimliksiz, çiğ bir et öbeği ile bana bakıyordu. Bakıyordu diyorum ama o iğrenç şeyin gözleri yoktu artık. Midem inanılmaz bir şekilde bulanıyordu. Kusmak istiyordum ama onu bile yapacak gücüm kalmamıştı. Yastıkta kızıl dalgalı, yer yer koyu kırmızı lekeler ile gölgelenmiş uzun çalı benzeri bir şeyler vardı. Sol elimde de bir tutam vardı. Yanımda yatanın ne olduğunu anlamam olanaksızdı. Beynim bin bir türlü oyunlar oynuyordu. Sakince doğruldum ve derin bir nefes aldım. Keskin koku bir kez daha ciğerlerime doldu.

Yanımda yatanın Aingeal’dan arta kalanlar olduğunu anladığımda kusmaya başladım. Midemde ne varsa hepsini yatağın yanına çıkardım. Yeşil ve sarı kalıntılar yerde ki ucuz kilimin üzerine yapışıp, alakasız bir desen yarattı. Ağlamaya başladım. Neler olduğunu bilmiyordum. Biri gelip geceyi koynunda geçirdiğim güzel Aingeal’ımı parçalamıştı. Onu dilim dilim doğramış, bir kasap satırıyla yer yer kıymışken, soğuk demirden bir et döveceği ile dümdüz etmişti. Ah kör talihim, kim bilir nasılda haykırmıştı güzeller güzeli Aingeal. Sahi benden yardım istemiş miydi??
Ben neredeydim tüm bunlar olurken??
Nasıl duymamıştım olanları??.. Peki bu köhne çöplükte ikimizden başkası yokken, ona zarar verenin ben olmadığına kim inanırdı ki?

Çocuklarım ne derdi?.. Karım..Ah tanrım o yağ tulumu, geceyi bu kadar güzel ve genç bir kadın ile geçirdiğimi duysa kıskançlıktan ve bedbahtlığından çok sürmez ölüverirdi.
Kim yapmıştı bunu ona??

Sevgili dostum, o odadan ve bir gecelik te olsa sevgilim olan Aingeal’ın yanından kaçıp bu eve saklandım. Çünkü kimse bana inanmazdı. O körpe bedene yapılan tüm kötülükleri ben yaptım sanırlardı. Suçsuzluğumu kanıtlayamazdım. Ve en önemlisi o tekinsiz rüyamın anlamını asla öğrenemezdim.

Orman dinlemeyi bilenler için fısıldar geceleri. Bende burada yeterince yalnız kalınca öğrendim fısıltıları dinlemeyi. Ve kapkaranlık ormanın lanetli perileri bana, rüyamda gördüğüm o siyah saçlı adamın Şeytan olduğunu söylediler. O gösterişli ve kalabalık gemi cehennemmiş. Benim yaptığım bir iyilik sayesinde oradan kurtulduğumu söylediler. Ve elbette bu iyilik, o kırmızı elbiseli şeytanı da öfkelendirdiği için bana öyle bakıyormuş…

Nasıl korktuğumu tahmin edersiniz elbette. Hala kabuslar görüyorum zaman zaman. Rüyamda sırça bir cam da o geceye gidiyor ve sevgilimi nasıl öldürdüğümü izliyorum. Bana gülümsemiyor, onu istediğim için alay ediyor. Yaşlı bir adamın ona dokunamayacağını söylüyor. Bana tıpkı ‘’onun’’ gibi bakıyor. Kahkahaları ile gecenin sağır edici sessizliğini yırtıyor. Yalvarıyorum ona. Yapma diye. Ama gelip karşıma dikilip gözlerimin içine bakıyor. Seni pis bunak, bana dokunamazsın diyor. Sol elim ile saçlarına yapışıyorum. Amber saçları avuçlarımın arasından ipek gibi kayıyor. Çığlık atmasına izin vermeden çok sert bir yumruk atıyorum. Kendine geldiğinde elleri karyolanın pirinç köşelerine sımsıkı bağlı. Şimdi anlayamadığım bir şeyler söylüyorum. Kız çırpınıyor. Ama sesi çıkmıyor ,çünkü dili yatağın solundaki komedinin hemen üstünde kıpkırmızı parlıyor…
Gerisi mi?

Ahh o şeytana inanacak değilim. Beni kandırmak için yapıyor bunu..suçlu benmişim gibi.. Kızla işim bittikten sonra yanına nasıl kıvrıldığımı bile izlettiriyor bana.
Oysaki siz ve ben tüm gerçeği biliyoruz … öyle değil mi????????????

AF91EA0C-3DD4-46BC-AE85-7A31482F4715.jpeg
 

_bigguy_

Süper Moderatör
İçerik Üreticisi
Üyelik Tarihi
9 Eyl 2022
Konular
22
Mesajlar
4,529
MFC Puanı
41,900
Elinize emeğinize sağlık 👍
 

Winter

Forum Yöneticisi
Üyelik Tarihi
20 Haz 2022
Konular
177
Mesajlar
4,435
MFC Puanı
41,930
Çok teşekkür ederim :)))
 
Üst