- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79

X. yüzyıla kadar Oğuz Yabguluğuna bağlı boylardan biri olan Selçuklular, hayvancılık ve yağmacılıkla geçinen göçebe Türkmenlerdir. Geleceğe dair herhangi bir tasavvurları, idealleri olmayan ve hayvanlarına otlak bulmak için oradan oraya sürüklenen bu topluluğun ileri gelenlerinin akıllarında başlarda bir devlet kurma fikri olmamıştır. Ancak bölgede verdikleri yaşam mücadelesi onların zihinlerine tedricen bu fikrin tohumlarını serpmeye başlayacaktır.
X. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu göçebe Türkmenlerin tesis edecekleri devlet, Eski Dünyanın oldukça geniş bir kısmını hâkimiyeti altına alacaktır. İlerleyen yıllarda çok önemli vazifeler üstlenecek olan bu devlet, Anadoluyu fethederek buranın Türkleşmesini ve İslâmlaşmasını temin edecek, daha da ilerleyen yıllarda Haçlı Seferlerine karşı İslâmın hamiliği ve bayraktarlığı gibi çok kutsal görevler üstlenecektir. Ayrıca Selçuklular oluşturdukları devlet teşkilâtıyla bölgedeki pek çok Türk devletini etkileyecek ve idari birikimlerini yine ilerleyen yıllarda büyük bir cihan imparatorluğu kuracak diğer bir Türk devleti olan Osmanlılara aktaracaktır.
Selçukluların büyüklüğü sadece idari manada sınırlı kalmamıştır. Yakaladıkları büyük kültürel seviye hâkimiyeti altında bulundurdukları toprakları ilmî ve sanatsal pek çok müesseseyle tezyin etmeleri neticesini vermiştir. Dünyadaki modern manâda ilk üniversiteler kabul edilen Nizamiye medreseleri[1] Selçukluların kültürel manâda da önemi haiz olan bir devlet olduğunu ispatlar niteliktedir.[2]
Selçuk Bey Dönemi (961-1007)
Başta da belirttiğimiz gibi Selçuklular Hazar Denizinden Seyhun Nehrinin orta kısımlarına kadar uzanan Oğuz Yabguluğuna bağlı göçebe bir Türkmen boyudur. Oğuz Yabguluğu başkenti Yenikent olan ve başlarında yabgu yani bir hükümdarın bulunduğu ve Selçuklular gibi pek çok Türkmen boyundan müteşekkildir. Selçuklular bu devletin üst kademelerinde önemli roller almıştır. Selçuk Beyin babası Dukak bu devlette Subaşı yani ordu komutanıdır. Dukakın ölümünden sonra da bu göreve Selçuk Bey tayin edilmiştir. Bu vazife tayini Selçuklular için tarih sahnesine çıkma yolunda kayda değer bir adımdır.[3]
Selçuk Beyin subaşılık görevinde parlak bir görüntü çizmesi, devlet içinde, özellikle Yabgunun karısı olan Hatunun nezdinde bazı rahatsızlıklara sebebiyet verdi. Hatun, Selçuk Beyin öldürülmesinde ısrar etmekteydi.[4] Bu durumdan haberdar olan Selçuk Bey kendine bağlı Türkmen gruplarıyla birlikte Seyhun Nehrinin Aral Gölüne döküldüğü bölgedeki Cend şehrine geldi. Bilindiği gibi Oğuzlar henüz İslâmiyeti kabul etmemişlerdi. Bölgede kalıcı olabilmeyi amaçlayan Selçuk Bey bu amaçla bölgenin Müslüman olan valisinden kendilerine İslâmı öğretecek birinin gönderilmesini talep etti (961).[5] Selçuk Beyin bu stratejisi işe yaradı ve kısa sürede bölgede güçlendi.
Selçukluların yeni geldikleri bu bölgede etkin olan devletler Samanîler, Karahanlılar ve Gaznelilerdi. Selçukluların bölgeye geldikleri yıllarda önemli bir güç olan Samanîler Devleti, Karahanlılar tarafından zayıflatılmış ve 23 Ekim 999da başkentleri olan Buharayı kaybetmişlerdi. Samanîler başkentlerini yitirmekle önemli bir darbe yemişler, ancak hayatta kalmayı başarmışlardı. 1000 yılında Samanî prenslerinden Ebu İsmail Muntasır Buharayı yeniden ele geçirerek tahta çıkmayı başarmış; ancak Karahanlı Hükümdarı İlig Han Nasrın harekete geçmesiyle kaçarak Selçuk Beyin oğlu Arslan Yabgudan yardım talep etmişti. Yardım talebine olumlu cevap veren Arslan Yabgu ile Muntasır arasında bir ittifak tesis edilmiş ve bu ittifak Karahanlılara karşı başarılı neticeler almıştır. Muntasırın 1005 yılında ölmesi ise hem ittifakın hem de Samanî Devletinin ortadan kalkmasına sebep oldu. Karahanlılar Samanî Devletinin doğu bölgesini ele geçirdiler.[6]
Samanî Devletinin batı toprakları yani Horasan bölgesinde de mücadele vardı. Samanî Devletinin Horasan sipehsâları[7] olan Ebu Ali Simcurî ve Emîr Faik Samanî hükümdarı II. Nuha karşı harekete geçmişlerdi. Bu durum karşısında Samanî hükümdarı II. Nuh, Gazneli hükümdarı Sebüktegîn ve oğlu Mahmuddan yardım talep etti. Simcurî ve Faik bu ittifaktan haberdar olunca yaptıklarından dolayı af dileyerek barış istediler. Yapılan barış Simcurî tarafından bozulunca harekete geçen Gazneli Mahmud, Simcurîyi mağlup etti. II. Nuhun Mahmudu Horasan sipehsâları olarak tayin etmesiyle birlikte Horasan bölgesi Gaznelilerin fiilî hâkimiyeti altına girdi.[8] Gazneli Sebüktegînin ölümüyle yerine geçen oğlu İsmailin hükümdarlığını kardeşi Mahmud kabul etmemiş ve yapılan taht mücadelesinde kardeşi İsmaili bertaraf eden Mahmud Gaznelilerin yeni hükümdarı olmuştu. Samanî hükümdarı Ebul Haris bu karışıklıktan istifade ederek Begtüzünü Horasan sipehsalârı olarak tayin etmişti. Ayrıca Halife II. Mansura bir mektup gönderen Samanî hükümdarı, Horasan bölgesinin kendisine verilmesi yolunda halifenin Gaznelilere baskı yapmasını istemişti; ancak halife bu isteğe olumsuz yanıt verdi. İktidarı ele geçirip ülkesinde düzeni tesis eden Gazneli Mahmud, Ebul Haris üzerine harekete geçerek Horasan üzerindeki haklarını almak istedi. 999 yılında yapılan savaşı kaybeden Samanîler son sahip oldukları topraklar olan Horasanı da kaybederek tarih sahnesinden silindiler.[9]
Selçuklu Devletinin kurulduğu Horasan bölgesindeki bu hâkimiyet değişikliğiyle birlikte Selçukluların ilerleyen yıllarda bağımsız bir devlet olma yolundaki muhatapları Gazneliler olacaktı. Selçuk Bey 1007 yılında ölünce yerine oğlu Arslan Yabgu geçti.
Bu dönemde Selçuklu Devletinin henüz bir devletten ziyade bir beylik olduğu görülecektir. Siyasi arenada yeni yeni arz-ı endam etmeye başlayan Selçukluların kaderi kendi ellerinde değildir. Ki, zaten, zihinlerinde herhangi bir devlet oluşturulması fikri de henüz hâsıl olmuş değildir. Gazneliler, Karahanlılar, Samanîler gibi diğer Türk devletlerinin birbirleriyle olan mücadelelerinden kendi menfaatlerine münasip bir tutum sergilemeyi amaçlamaktan başka bir şey yapmamışlardır.
Selçuk Bey dönemindeki en önemli olay ise İslâmiyetin kabul edilmesidir. Bu durum, Selçuk Beyin yeni yerleştiği bir bölgede kalıcı olabilmek amacıyla teşebbüs ettiği bir vaziyetse de ilerleyen yıllarda Yakın Doğu coğrafyasında önemli izler bırakacak bir harekettir.
Arslan Yabgu Dönemi (1007-1025)
Selçuk Beyin ölümünden sonra onun büyük oğlu olan Arslan Yabgu Selçukluların başına geçti. Selçuk Bey döneminde Samanî Devletine yardım edilmesi karşılığında Arslan Yabgu önderliğindeki Selçuklular Maveraünnehrdeki Nûr kasabasına yerleştiler.[10]
Bu sırada henüz çok genç yaşta olan ve babaları Mikâili erken yaşta kaybetmiş, dedeleri Selçuk Bey tarafından yetiştirilmiş olan Çağrı ve Tuğrul Beyler de Nûr kasabasındadırlar. Daha önceleri babalarına bağlı Türkmen gruplarıyla, başlarındaki Arslan Yabguya rağmen Çağrı ve Tuğrul Beyler daha bağımsız bir görünümdedirler.[11]
Samanîlerin yıkılmasının ardından bir dönem Arslan Yabgu, Karahanlılarla ittifak içerisinde hareket etmiştir. Karahanlıların bu ittifakı sona erdirdikten sonraki hedefleri genç kardeşler Çağrı ve Tuğrul Beyler olmuştur. Karahanlı hükümdarı Buğra Hanın hizmetine giren Çağrı ve Tuğrul Beylerin devamlı olarak hükümdarın yanında kalmalarının şart koşulması Selçuklular tarafından kabul görmeyince, Buğra Han Tuğrul Beyi tutuklatarak hapse attırmıştır.[12] Çağrı Bey ise kardeşini kurtarmak için harekete geçmişti. Buğra Hanın üzerine sevk ettiği kuvvetleri mağlup eden ve yaklaşık 130 Karahanlı komutanı esir almayı başaran, yirmisinde bile olmayan, bu genç cengâverin başarısı sonucu Tuğrul Bey serbest bırakıldı. İki kardeş Maveraünnehir bölgesine geçmeyi düşünüyorlardı; ancak bölgede siyasi vaziyet yine karışmıştı. Karahanlı İlig Han Nasrın ölümüyle Karahanlı hanedanına mensup, mahpus Ali Tegîn hapisten kaçarak Buhara bölgesinde bağımsız bir devlet kurmayı amaçladı, bu amacını gerçekleştirmek için de Arslan Yabgu ile müttefik oldu. Arslan Yabgudan bağımsız hareket etmekte olan Çağrı ve Tuğrul Beyler Ali Tegîn için bir tehditti, onları kendine tâbi kılmak için saldırdı. Bu gelişme üzerine Tuğrul Bey ve Çağrı Bey kendi aralarında anlaşarak yeni yurt arayışlarına başladılar. Bu arayış doğrultusunda Çağrı Bey Doğu Anadoluya sefer düzenleyecek, Tuğrul Bey ise çöllere çekilerek kendini emniyete alacaktı.[13]
Ali Tegînin başarısının arkasında Selçukluların olduğunu anlayan Karahanlı Hükümdarı Yusuf Kadir Han, bu meseleyi çözüme kavuşturmak için 1025 yılında Gazneli hükümdarı Sultan Mahmud ile bir araya geldi ve bu görüşmede Ali Tegînin hâkimiyetinin sonlandırılması, Arslan Yabguya bağlı Türkmenlerin Horasana yerleştirilmeleri kararlaştırıldı.[14] Selçukluların güçlenmeye başlaması ve bölgede söz sahibi olan devletler aleyhinde ittifaklar kurması Karahanlıları ve Gaznelileri rahatsız etmiş ve neticede bu karar çıkmıştı. Anlaşma şartları mucibince Gazneli Mahmud, müttefiki Ali Tegîn ile çöllere çekilmiş olan Arslan Yabguyu huzuruna davet etti. Onuruna verilen ziyafet esnasında da Arslan Yabguyu tutuklatarak hapsetti. Ayrıca Sultan Mahmud, Arslan Yabguya bağlı Türkmen gruplarını Horasana yerleştirdi.[15] Böylece Gazneli Mahmud, Selçuklu sorununu kökten hallettiğini düşünüyordu; ancak yanıldığını anlayacak olan onun ölümünden sonra tahta geçecek olan oğlu Sultan Mesud idi. O da bu hatayı oldukça geç idrak edecekti.
Arslan Yabgunun tutuklanmasıyla zaten bağımsız hareket etmekte olan Tuğrul ve Çağrı Beyler, bu olayla birlikte egemenliklerini pekiştirdiler. Arslan Yabguya bağlı Türkmen grupları da onlara katıldılar. Tabiî bu durum Gazneli Mahmudun aleyhineydi. Bu yüzden de Mahmudun yeni hedefi Tuğrul ve Çağrı Beyler oldu. Düşmanlığını direkt olarak belirtmek yerine onlara dostça yaklaşan Gazneli Mahmud, Tuğrul ve Çağrı Beye yurt olarak bazı topraklar teklif etti. Ancak Tuğrul ve Çağrı Beyler amcalarının başına gelenlerle kendileri de yüz yüze kalmak istemediklerinden bu teklifi reddettiler. Arslan Yabgunun eski müttefiki olan Ali Tegînin ittifakı yenileme teklifini de yine reddettiler ve kendilerine yurt aramaya başladılar. Tuğrul ve Çağrı Beylerin yeni adresi Harezm olacaktı. Bu arada Arslan Yabgu da Kalincar Kalesindeki yedi yıllık esaretinin ardından vefat edecekti (1032).[16]
Arslan Yabgu Dönemine dair değerlendirme yapacak olursak, Arslanın bölgede değişen dengeleri gözlemlemeyi iyi bilen ve siyaset konusunda tecrübeli bir hükümdar olduğunu söylememiz mümkündür. Arslan Yabgu Samanî Devletinin yıkılmasının ardından bölgede yerinden oynayan taşlara göre kendisince bir isyaset belirlemiş ve Selçukluların güvenliğini sağlamak konusunda elinden geleni yapmıştır.
Bu dönemle ilgili bir diğer tespit ise Selçukluların aklında hâlâ bağımsız bir devlet kurma fikrinin mevcut olmadığıdır. Bölgenin diğer büyük devletlerinin birbirleriyle olan hesaplaşmalarından bir şekilde istifade edilerek Selçukluların güvenli bir şekilde yaşamaları ve hayvanlarını otlatacakları verimli otlaklar sağlamaları kendileri için birinci derecede önemi haiz olan fikirdir.
Arslan Yabgu Döneminin önemli gelişmelerinden bir diğeri ise Tuğrul ve Çağrı Beylerin çok genç denebilecek yaşlarda bağımsız hareket etme imkânı bulmaları neticesinde bölgelerindeki dengeleri iyi okumaları, devlet idaresinde tecrübe kazanmaları ve edindikleri başarılarla özgüvenlerinin pekişmesi sonucu Selçukluların da tarih sahnesinde bağımsız bir devlet olarak yer almaları fikrini yerleştirmeleridir. Bağımsız devlet olma fikri ilk bunlardan çıkacaktır.