s3rdar
MFC Üyesi
- Konum
- Bodrum Muğla
-
- Üyelik Tarihi
- 10 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 768
-
- MFC Puanı
- 54
Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin amcası Hazret-i Abbas -radiyallahu anh-ın soyundan geldiği için Abbasi devleti diye anılır.
Abbâsi döneminin ilk halifesi Ebul Abbas Abdullahtır.
Abbâsiler iktidara gelince Suriyenin nüfuz ve iktidarı kaybolmaya, onun yerini Irak almaya başladı. Abbâsîler, Emevilere âit bütün topraklara sahip oldular. Sadece Endülüs (İspanya), hiçbir zaman Abbasilere tâbi olmadığı gibi, Kuzey Afrikanın batı kısımları da bir müddet Abbâsilere bağlı kalmışsa da daha sonra oralarda da müstakil idareler kurulmuştur.
İkinci Abbâsi halifesi olan Ebu Cafer Mansur Bağdat şehrini kurup orayı İslâm devletinin başşehri yaptı. İmâm-ı Âzam Ebu Hanife -rahmetullahi aleyh- Hazretleri de bu dönemde yaşamış ve büyük eserler vermiştir. Abbâsiler devri Arap olmayanların da idari teşkilatta görev alabildikleri ve Türklerin hızla müslümanlaştığı bir dönemdir.
Abbasilerin en parlak devri Harun Reşid zamanıdır. (786)
Harun Reşid:
Beşinci Abbasi Halifesi Harun Reşid, hakkı gözeten adaleti seven bir halife idi. Halk onun zamanında çok rahat etmiştir. İlmi ve ilim adamlarını sever, onlarla sohbet eder, iltifat ederdi. İmam-ı Âzam -rahmetullahi aleyh- Hazretlerinin talebesi Ebu Yusufu kendine Kadiyyul-kuzat görevine getirmiştir.
Yapılan fetihlerle ülke öyle genişlemişti ki, o devirde hiçbir hükümdarın Harun Reşid kadar büyük ülkesi yoktu. Bağdata hastaneler, rasathaneler ve medreseler yapıldı. Memleketin imarına çok önem verdi. Bilim, sanat ve edebiyata önem vermiş, devrinde teknoloji Avrupayı geçmiştir.
Harun Reşid halkını seven, adaleti gözeten, şefkatli bir halife idi. Geceleri kıyafet değiştirip, halkın dertlerini dinler, onlara çare olmaya çalışırdı.
Harun Reşidin ailesi Zübeyde Hatun da birçok imar faaliyetlerine ve hayır işlerine girişmiş, Mekke şehrine uzak mesafeden su getirtmiştir. Hâlâ bu su faal vaziyettedir.
Bizans ile yapılan savaşlar neticesi Bizans imparatoru sulh istemiş ve ağır vergiler ödemişti. Maveraünnehir bölgesinde çıkan isyanı bastırmak için ordusuyla yola çıktığında yolda hastalanarak vefat etmiştir.
Harun Reşid ehl-i sünnete bağlı idi. Ondan sonra gelen halifeler Mutezile mezhebini takip etmiş ve savunmuşlar, birçok ehl-i sünnet âlimine işkence etmişlerdir. Mutasım Billâh zamanında İmâm Ahmed bin Hanbel -rahmetullahi aleyh- gerek halife Mutasım ile gerekse Mutezile mezhebi savunucuları ile çok büyük mücadele etmiş, kendisine büyük işkence yapılmıştır.
Tâki Halife Mütevekkil Alellah ehl-i sünnete dönünceye kadar bu zulümler devam etmiştir.
Abbâsi Devlet Teşkilatı:
Hilafeti Emevilerden alan Abbâsiler, merkezi Bağdat olan geniş bir devlete sahip oldular. Sâsânî Devletinden de istifade ederek devlet teşkilatını meydana getirdiler. Abbâsi halifeliği, cismani ve ruhani bütün idareyi elinde tutmuş, bir devlet olarak da diğer organları teşekkül ettirmiştir. Halife ve divandan başka adlî, askeri ve idari teşkilat da kurulmuştu.
Halifeden sonra en büyük makam ve mevki vezâretti. Veziri ilk defa İslâm âleminde Abbâsiler kullanmıştır. Hârun Reşidden itibaren devlet işleri vezirlere bırakılmıştır. Abbâsilerin mükemmel orduları vardı. Ordu, muhtelif İslâm milletlerinden oluşuyordu. Türklerden ilk defa asker alan Mansûr idi.
Abbâsiler devrinde, müslüman milletler bir İslâm cemiyeti meydana getirmişlerdir. Kadınlar oldukça serbest bir hayat sürmüş, devlet işlerine müdahale edenleri bile olmuştur.
Pek çok zengin çıkmış, lüks ve israf içinde yaşamışlardır. Temizliğe verilen ehemmiyet sebebiyle Bağdatta pekçok hamam yapılmıştır. Ticaret iyice gelişmiştir. Dicle nehri ve Basra körfezi yoluyla deniz ticareti de iyice gelişmiş ve diğer devletlerle de alış-veriş yapılmaya başlanmıştır. Harun Reşid, Süveyş kanalını açtırmak istemiş, fakat Bizansın donanmasının ilerde Mekke ve Medineye zarar verebileceği düşüncesiyle bu plândan vazgeçmiştir.
Sanayinin, dokumacılığın, madenciliğin her kolu, bütün İslâm dünyasında gelişmiş, değerli eserler meydana getirilmiştir. Cam sanayii Suriyeden sonra Mısır ve diğer yerlerde de gelişmiş, haçlı seferleri esnasında renkli, mineli ebrulu rengarenk camlar, Avrupaya götürülmüştü. Kağıt, miladi sekizinci asırda Çinden Semerkanda oradan da Bağdata gelmiş ve kağıt imâlâthâneleri kurulmuştur.
Abbâsiler zamanında, her türlü ilimle uğraşılmış ve pek değerli eserler meydana getirilmiştir. İslâmi ilimler, Kûfe ve Basradan sonra Bağdatta gelişmeye başlamış, Kuran, Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Lisan ilimlerinde pekçok âlim yetişmiş ve önemli eserler kaleme alınmıştır. Öteyandan astronomi, tıp ve coğrafya sahasında da önemli çalışmalar yapılmıştır.
Abbâsî Devletinin Yıkılışı:
Son Abbâsî Halifesi Mustasım devlet işlerini şiî ve devlet düşmanı olan veziri Alkamiye bırakmıştı. Alkaminin aleyhte çalışması, halifeyi yanıltması ve halifenin Moğol Hükümdarı Cengizin torunu, Hülâgûya sert bir cevap vermesi üzerine, Hülâgû, veziri Nâsıreddin-i Tûşî ve hıristiyan zevcesinin teşviki ile Bağdatı kuşattı. Halife, kendisine ve ailesine dokunulmamak şartıyla teslim oldu. Buna rağmen bütün Abbâsi ailesi öldürüldü. Şehir uzun süre yağma edildi. Kütüphaneler ateşe verildi, bir kısmı Dicleye atıldı. Asırlardan beri ilim ve ticaret merkezi olan Bağdat, böylece harabeye çevrildi. (1258)
Abbâsî devletinin yıkıldığı bu yılda Söğütte, Osmanlı Devletinin bânisi olan Osman Bey doğmuştur. Abbasilerin son halifesi Mustasımın oğlu, Hülâgûnün Bağdat istilasından kurtularak Mısırdaki Sultan Baybarsa sığınmış, nesebini ve mukadder emanetleri ispat ederek 1261de Mısırda el-muntansır billah ünvanıyla halife ilân edilmiştir. Daha sonra hilafet Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selimin Mısır seferi (1517) sonucu Osmanlı Devletine geçmiştir.
Abbâsîlerin Yıkılış Sebepleri:
Abbâsi Halifeleri içinde Harun Reşid gibi adaletli ve dirayetli hükümdarlar az yetişmiştir.
Abbâsiler eleman istihdamında ve adam kullanmakta gerekli dirâyeti gösteremediler. Kendilerine sadâkatle hizmet eden vezirleri ve kumandanları, sudan sebeplerle öldürerek yok etmişlerdir. Bu durum değerli adamların devlet işlerinden uzaklaşmasında yegane sebep teşkil etmiştir.
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- oğullarına, Emeviler gibi düşmanca davrandılar, bu yüzden onlar da sık sık isyanlar çıkarıp devleti yıpratmışlardır.
Din adamlarına gereği kadar hürmet ve saygı göstermediler, isyanların çıktığı sırada Mutezile mezhebini resmi mezhep kabul edip, Ehl-i sünnet âlimlerine çok sert davrandılar.
Halkın ve âlimlerin kendilerinden uzaklaştığını görünce, yabancılardan hassa ordusu kurdular. Daima fitne ve fesada kayan Irak halkını, kendi haline bırakıp Samarraya göçtüler. Hassa ordusuna hakim olamayıp kendi başlarına belâ ettiler. Böylece Abbâsi Devleti zayıflayıp yıkıldı.
Türklerin Müslüman Olması:
Yeni bir din ve medeniyetin kabulü, cemiyet içerisinde inanış, düşünüş ve yaşayış gibi türlü bakımlardan husule getirdiği derin değişiklik ve inkişaflar dolayısıyle bir kavmin tarihinde, en mühim bir hadise olmak vasfını dâimâ muhafaza eder. Türklerin İslâm dinine ve medeniyetine toptan girişleri, diğer din ve medeniyetlere intisaplarından farklı olarak, doğurduğu büyük ve müsbet neticeler itibariyle yalnız Türk ve İslâm tarihinin bir dönüm noktasını teşkil etmekle kalmaz, dünya tarihinin de en büyük hadiselerinden sayılacak bir ehemmiyet taşır.
Müslümanlar, Hulefâ-i raşidin devrinde Arap Yarımadasından çıkmış, Hazret-i Ömer devrinde de İranı fethedip Horasanı almış, Türkistan hududuna dayanmıştır. Bu şekilde Türklerle ilk temas bu dönemde başlamıştır. Göktürk Devletinin ikiye ayrılması neticesinde, Çinlilerin bazı bölgeleri istila etmeleri ve bu sıralarda Türklerin aralarında birliği tesis edememelerinden istifade eden Emevî-İslâm kuvvetleri bu mıntıkada birçok bölge ele geçirmişlerdi. Kuteybe bin Müslimin bu bölgedeki faaliyetleri oldukça verimli olmuştu. (705-715) Bilhassa Ömer bin Abdülâziz devrinde İslâmiyet, Türkler ve Berberiler arasında çok yayılmıştı.
Emevilerin yıkılmasından sonra Abbâsîler, İslâm dünyasının lideri olarak Türkistan işleri ile uğraşmaya başladılar. Çinin Mâverâünnehri istila etmek istemesi üzerine Horasan Valisi Ebu Müslim kumandanlarından Salih bin Ziyadı o bölgeye Talasa göndermiş ve Türklere yardım etmiştir, neticede de Çin yenilerek iç karışıklığa maruz kalmıştır. Bu aynı zamanda hem Türklerin, hem de İslâm ordusunun zaferi olmuştur. (751)
Bu zafer Türkler için bir dönüm noktası olmuştur. Türkler, kitleler halinde müslümanlığı kabul etmişler ve İslâm dini için canlarını, mallarını feda etmekten geri durmamışlardır.
Abbâsi döneminin ilk halifesi Ebul Abbas Abdullahtır.
Abbâsiler iktidara gelince Suriyenin nüfuz ve iktidarı kaybolmaya, onun yerini Irak almaya başladı. Abbâsîler, Emevilere âit bütün topraklara sahip oldular. Sadece Endülüs (İspanya), hiçbir zaman Abbasilere tâbi olmadığı gibi, Kuzey Afrikanın batı kısımları da bir müddet Abbâsilere bağlı kalmışsa da daha sonra oralarda da müstakil idareler kurulmuştur.
İkinci Abbâsi halifesi olan Ebu Cafer Mansur Bağdat şehrini kurup orayı İslâm devletinin başşehri yaptı. İmâm-ı Âzam Ebu Hanife -rahmetullahi aleyh- Hazretleri de bu dönemde yaşamış ve büyük eserler vermiştir. Abbâsiler devri Arap olmayanların da idari teşkilatta görev alabildikleri ve Türklerin hızla müslümanlaştığı bir dönemdir.
Abbasilerin en parlak devri Harun Reşid zamanıdır. (786)
Harun Reşid:
Beşinci Abbasi Halifesi Harun Reşid, hakkı gözeten adaleti seven bir halife idi. Halk onun zamanında çok rahat etmiştir. İlmi ve ilim adamlarını sever, onlarla sohbet eder, iltifat ederdi. İmam-ı Âzam -rahmetullahi aleyh- Hazretlerinin talebesi Ebu Yusufu kendine Kadiyyul-kuzat görevine getirmiştir.
Yapılan fetihlerle ülke öyle genişlemişti ki, o devirde hiçbir hükümdarın Harun Reşid kadar büyük ülkesi yoktu. Bağdata hastaneler, rasathaneler ve medreseler yapıldı. Memleketin imarına çok önem verdi. Bilim, sanat ve edebiyata önem vermiş, devrinde teknoloji Avrupayı geçmiştir.
Harun Reşid halkını seven, adaleti gözeten, şefkatli bir halife idi. Geceleri kıyafet değiştirip, halkın dertlerini dinler, onlara çare olmaya çalışırdı.
Harun Reşidin ailesi Zübeyde Hatun da birçok imar faaliyetlerine ve hayır işlerine girişmiş, Mekke şehrine uzak mesafeden su getirtmiştir. Hâlâ bu su faal vaziyettedir.
Bizans ile yapılan savaşlar neticesi Bizans imparatoru sulh istemiş ve ağır vergiler ödemişti. Maveraünnehir bölgesinde çıkan isyanı bastırmak için ordusuyla yola çıktığında yolda hastalanarak vefat etmiştir.
Harun Reşid ehl-i sünnete bağlı idi. Ondan sonra gelen halifeler Mutezile mezhebini takip etmiş ve savunmuşlar, birçok ehl-i sünnet âlimine işkence etmişlerdir. Mutasım Billâh zamanında İmâm Ahmed bin Hanbel -rahmetullahi aleyh- gerek halife Mutasım ile gerekse Mutezile mezhebi savunucuları ile çok büyük mücadele etmiş, kendisine büyük işkence yapılmıştır.
Tâki Halife Mütevekkil Alellah ehl-i sünnete dönünceye kadar bu zulümler devam etmiştir.
Abbâsi Devlet Teşkilatı:
Hilafeti Emevilerden alan Abbâsiler, merkezi Bağdat olan geniş bir devlete sahip oldular. Sâsânî Devletinden de istifade ederek devlet teşkilatını meydana getirdiler. Abbâsi halifeliği, cismani ve ruhani bütün idareyi elinde tutmuş, bir devlet olarak da diğer organları teşekkül ettirmiştir. Halife ve divandan başka adlî, askeri ve idari teşkilat da kurulmuştu.
Halifeden sonra en büyük makam ve mevki vezâretti. Veziri ilk defa İslâm âleminde Abbâsiler kullanmıştır. Hârun Reşidden itibaren devlet işleri vezirlere bırakılmıştır. Abbâsilerin mükemmel orduları vardı. Ordu, muhtelif İslâm milletlerinden oluşuyordu. Türklerden ilk defa asker alan Mansûr idi.
Abbâsiler devrinde, müslüman milletler bir İslâm cemiyeti meydana getirmişlerdir. Kadınlar oldukça serbest bir hayat sürmüş, devlet işlerine müdahale edenleri bile olmuştur.
Pek çok zengin çıkmış, lüks ve israf içinde yaşamışlardır. Temizliğe verilen ehemmiyet sebebiyle Bağdatta pekçok hamam yapılmıştır. Ticaret iyice gelişmiştir. Dicle nehri ve Basra körfezi yoluyla deniz ticareti de iyice gelişmiş ve diğer devletlerle de alış-veriş yapılmaya başlanmıştır. Harun Reşid, Süveyş kanalını açtırmak istemiş, fakat Bizansın donanmasının ilerde Mekke ve Medineye zarar verebileceği düşüncesiyle bu plândan vazgeçmiştir.
Sanayinin, dokumacılığın, madenciliğin her kolu, bütün İslâm dünyasında gelişmiş, değerli eserler meydana getirilmiştir. Cam sanayii Suriyeden sonra Mısır ve diğer yerlerde de gelişmiş, haçlı seferleri esnasında renkli, mineli ebrulu rengarenk camlar, Avrupaya götürülmüştü. Kağıt, miladi sekizinci asırda Çinden Semerkanda oradan da Bağdata gelmiş ve kağıt imâlâthâneleri kurulmuştur.
Abbâsiler zamanında, her türlü ilimle uğraşılmış ve pek değerli eserler meydana getirilmiştir. İslâmi ilimler, Kûfe ve Basradan sonra Bağdatta gelişmeye başlamış, Kuran, Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Lisan ilimlerinde pekçok âlim yetişmiş ve önemli eserler kaleme alınmıştır. Öteyandan astronomi, tıp ve coğrafya sahasında da önemli çalışmalar yapılmıştır.
Abbâsî Devletinin Yıkılışı:
Son Abbâsî Halifesi Mustasım devlet işlerini şiî ve devlet düşmanı olan veziri Alkamiye bırakmıştı. Alkaminin aleyhte çalışması, halifeyi yanıltması ve halifenin Moğol Hükümdarı Cengizin torunu, Hülâgûya sert bir cevap vermesi üzerine, Hülâgû, veziri Nâsıreddin-i Tûşî ve hıristiyan zevcesinin teşviki ile Bağdatı kuşattı. Halife, kendisine ve ailesine dokunulmamak şartıyla teslim oldu. Buna rağmen bütün Abbâsi ailesi öldürüldü. Şehir uzun süre yağma edildi. Kütüphaneler ateşe verildi, bir kısmı Dicleye atıldı. Asırlardan beri ilim ve ticaret merkezi olan Bağdat, böylece harabeye çevrildi. (1258)
Abbâsî devletinin yıkıldığı bu yılda Söğütte, Osmanlı Devletinin bânisi olan Osman Bey doğmuştur. Abbasilerin son halifesi Mustasımın oğlu, Hülâgûnün Bağdat istilasından kurtularak Mısırdaki Sultan Baybarsa sığınmış, nesebini ve mukadder emanetleri ispat ederek 1261de Mısırda el-muntansır billah ünvanıyla halife ilân edilmiştir. Daha sonra hilafet Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selimin Mısır seferi (1517) sonucu Osmanlı Devletine geçmiştir.
Abbâsîlerin Yıkılış Sebepleri:
Abbâsi Halifeleri içinde Harun Reşid gibi adaletli ve dirayetli hükümdarlar az yetişmiştir.
Abbâsiler eleman istihdamında ve adam kullanmakta gerekli dirâyeti gösteremediler. Kendilerine sadâkatle hizmet eden vezirleri ve kumandanları, sudan sebeplerle öldürerek yok etmişlerdir. Bu durum değerli adamların devlet işlerinden uzaklaşmasında yegane sebep teşkil etmiştir.
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- oğullarına, Emeviler gibi düşmanca davrandılar, bu yüzden onlar da sık sık isyanlar çıkarıp devleti yıpratmışlardır.
Din adamlarına gereği kadar hürmet ve saygı göstermediler, isyanların çıktığı sırada Mutezile mezhebini resmi mezhep kabul edip, Ehl-i sünnet âlimlerine çok sert davrandılar.
Halkın ve âlimlerin kendilerinden uzaklaştığını görünce, yabancılardan hassa ordusu kurdular. Daima fitne ve fesada kayan Irak halkını, kendi haline bırakıp Samarraya göçtüler. Hassa ordusuna hakim olamayıp kendi başlarına belâ ettiler. Böylece Abbâsi Devleti zayıflayıp yıkıldı.
Türklerin Müslüman Olması:
Yeni bir din ve medeniyetin kabulü, cemiyet içerisinde inanış, düşünüş ve yaşayış gibi türlü bakımlardan husule getirdiği derin değişiklik ve inkişaflar dolayısıyle bir kavmin tarihinde, en mühim bir hadise olmak vasfını dâimâ muhafaza eder. Türklerin İslâm dinine ve medeniyetine toptan girişleri, diğer din ve medeniyetlere intisaplarından farklı olarak, doğurduğu büyük ve müsbet neticeler itibariyle yalnız Türk ve İslâm tarihinin bir dönüm noktasını teşkil etmekle kalmaz, dünya tarihinin de en büyük hadiselerinden sayılacak bir ehemmiyet taşır.
Müslümanlar, Hulefâ-i raşidin devrinde Arap Yarımadasından çıkmış, Hazret-i Ömer devrinde de İranı fethedip Horasanı almış, Türkistan hududuna dayanmıştır. Bu şekilde Türklerle ilk temas bu dönemde başlamıştır. Göktürk Devletinin ikiye ayrılması neticesinde, Çinlilerin bazı bölgeleri istila etmeleri ve bu sıralarda Türklerin aralarında birliği tesis edememelerinden istifade eden Emevî-İslâm kuvvetleri bu mıntıkada birçok bölge ele geçirmişlerdi. Kuteybe bin Müslimin bu bölgedeki faaliyetleri oldukça verimli olmuştu. (705-715) Bilhassa Ömer bin Abdülâziz devrinde İslâmiyet, Türkler ve Berberiler arasında çok yayılmıştı.
Emevilerin yıkılmasından sonra Abbâsîler, İslâm dünyasının lideri olarak Türkistan işleri ile uğraşmaya başladılar. Çinin Mâverâünnehri istila etmek istemesi üzerine Horasan Valisi Ebu Müslim kumandanlarından Salih bin Ziyadı o bölgeye Talasa göndermiş ve Türklere yardım etmiştir, neticede de Çin yenilerek iç karışıklığa maruz kalmıştır. Bu aynı zamanda hem Türklerin, hem de İslâm ordusunun zaferi olmuştur. (751)
Bu zafer Türkler için bir dönüm noktası olmuştur. Türkler, kitleler halinde müslümanlığı kabul etmişler ve İslâm dini için canlarını, mallarını feda etmekten geri durmamışlardır.