• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Arthur Rimbaud Şiirleri

Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
Akşam Duası

Sapı eğri bir pipo gibi, ağza kurulmuş,
Ya da bir Melek gibi berberin ellerinde,
Yaşayıp gidiyorum işte öyle oturmuş
Bardaklar arasında, duman yelkenlerinde.

Tatlı yaralar açar içimde binlerce düş
Sıcak dışkılar gibi boş bir güvercinlikte;
Bakarım ki yaramın kabukları soyulmuş,
Kanıyor yüreğim altın sıvıyla birlikte.

Sonra, bütün düşleri yalayıp yuttuğum an,
İndirince mideye otuz kırk bardak birayı,
Bir boşalma gereği sıkıştırır o zaman.

Lübnan selvilerinin Tanrısı gibi tatlı,
Sidiğini göklere, yükseklere attıran
Ben kulunuzu bağışlayın siğilotları!

Arthur Rimbaud
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
Asılmışların Balosu

Balıkçıl darağacında
Selahattin'in şövalyeleri
Dansediyor, dansediyor
Şeytan'ın şövalyeleri.

Yüzleri buruşuk, küçük, kara kulakları
Çekmiş sayın Belzebuth bir iple gökyüzüne
Oynuyorlar şakırdadıkça kunduraları
Tutulmuşlar bir Noel ezgisinin hüznüne.
Kara orglar gibi ince, uzun kollarını
Bak şimdi kucaklıyor çarpık, küçük kuklalar
Bir zamanlar aksoylu hanımların sıktığı
Bilekleri iğrenç bir aşkla dokunmadalar.
Hoyda! şen oyuncular, artık düşünmeyen baş!
Takla atılabilir sehpalar öyle uzun!
Hop! Bilinmesin artık bu ya da dans ya da savaş!
Gıcırdarken kemanı kudurmuş Belzebuth'un.
Ey bundan sonra sandal giymeyecek ayaklar!
Hepsi derilerinden gömleklerini sıyırmış:
Ama böyle çok daha memnun görünüyorlar
Başları üstüne kar beyaz bir şapka örmüş.
Titriyor bir tutam et arık çenelerinde
Çatlak kafalarına sorguç yapmış kargalar:
Çarpıp karton zırhlara gözüpekler, yiğitler
Ölü karanlıklarda sanki dolanıyorlar.
Esiyor balosuna iskeletlerin poyraz!
Darağacı inliyor demirden bir org gibi
Koşuyor ormanlarında aç kurtlar avaz avaz:
Gökyüzü andırıyor kızıl bir cehennemi.
Hoyda, beni de alın yaslı kabadayılar
Kırık parmak...

Arthur Rimbaud
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
Cehennemde Bir Mevsim

Aldanmıyorsam bir zamanlar hayatım, önüne
bütün gönüllerin açıldığı, yoluna bütün şarapların
döküldüğü bir şölendi.
Bir akşamdı dizimi oturttum Güzelliği-Terslik
edecek oldu-İler tutar yerini bırakmadım ben de.
Bayrak açtım adalete karşı.
Aldım başımı kaçtım. Ey büyücüler, size ey
bahtsızlık, ey nefret, hazinem size emanet.
Azmettim, söndürdüm içerimde insan ümidi adına
ne varsa. Bir yırtıcı hayvan amansızlığıyla atıldım
üzerlerine boğayım diye cümle sevinci.
Cellatlara seslendim, ısırayım diye ölürken
mavzerlerin kabzalarını. Seslendim salgınlara,
boğsunlar istedim, kan içinde, kum içinde beni. Tanrı
bildim musibeti. Gırtlağıma kadar battım çamurlara.
Cürümün ayazında kurundum. Hop oturup hop
kaldırdım çılgınlığı.
Bana baharın getirdiği iğrenç bir budala kahkahasıydı.
Derken az önce işte, bir de baktım ki kıkırdamak
üzereyim; aklıma eski şölenin anahtarlarını aramak
geldi, dedim belki de yeniden heveslenirim.
Hayırmış meğer o anahtarın adı-Anlaşıldı ben bir
düşteymişim.
'Sen canavar kalacaksın...' falan filan... atıp
tutmaya başladı başıma bu şirin hasırları ören şeytan.
'Ölümüne sürsün cümle iştahın, bencilliğin, cümle
bağışlanmaz günahın.'

Ah, canıma yetti arttı-Kuzum şeytan, ne olur daha
bir öfkesiz bakıver de benden yana ufak tefek, yolda
kalmış alçaklıklar vara dursun, sen ki yazarda tasvir,
öğreticilik vergilerinin yokluğuna vurgunsun, senin için
kopardım lanetli gün defterimden bu uğursuz yaprakları...

Arthur Rimbaud
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
Cümleler'den

Dört şaşkın gözümüz için tek bir ormana. -birbirine
gönülden bağlı iki çocuk için bir kumsala. - bizim apaçık
duygudaşlığımız için ezgili bir eve, - indirgendiğinde dün-
ya, işte o zaman bulacağım sizi.

Dingin ve yaşlı bir adamdan başka kimse kalmazsa dünyada,
bir 'görülmemiş zenginlik'le kuşatılmış yaşlı adamdan,
- işte o zaman ocağınıza düşeceğim sizin.

Anılarınızın tümünü kavrarsam, - size boyun eğdirmeyi
beceren kadın ben olursam, - işte o zaman boğazlayacağım sizi.

Arthur Rimbaud
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
Çalınmış Yürek

Üzgün yüreğim akıyor gemiye,
Bir gevişlik tütün salyası gibi;
Çorba artıkları yüzümde, niye?
Üzgün yüreğim akıyor gemiye;
Ya bu kaba saba sözler ne diye?
Adamların bu zevzek gülüşleri?
Üzgün yüreğim akıyor gemiye
Bir gevişlik tütün salyası gibi.

Hep belden aşağı edepsiz laflar
Onu nasıl baştan çıkardı, bakın!
Dümende de o biçim resimler var,
Sevişmeler, kalkmış cinsel organlar...
Siz ey beni büyüleyen dalgalar,
Alın kirli yüreğimi, arıtın
Hep belden aşağı edepsiz laflar
O'nu nasıl baştan çıkardı, bakın!

Tütünün posası çıktı çıkacak
Ey çalınmış yürek n'eyleyeceğim?
Ayyaş hıçkırıkları başlayacak,
Tütünün posası çıktı çıkacak;
Midem boşalıp boşalıp dolacak,
Ben ki, yenmiş yutulmuşsa yüreğim,
- Tütünün posası çıktı çıkacak -
Ey çalınmış yürek n'eyleyeceğim?

Arthur Rimbaud
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
Çapkın Kız

Kahverengi bir salon, cila ve meyva kokan,
Kurulmuş koca iskemleye tıkınıyordum,
Bir Belçika yemeği, buyursun canı çeken,
Yeter ki karnım doysun, aldırmayıp yiyordum,

Rahattım - oh ne güzel çalar saatin sesi-
Derken, mutfak açıldı, sürünmüş, sürmelenmiş,
Kılık kıyafetine ise biraz boş vermiş,
Yanaştı cilvelenip aşevi hizmetçisi.

İstediği tatlı bir öpücüktü sanırım
Belçikalı kızları bakışından tanırım,
Fazla çatal kaşıkları masadan topladı,

Dudak büktü gülerek çocuk bir yüzle bana:
Bastırıp parmağını şeftali yanağına,
'Buramı üşütmüşüm, dokun anlarsın' dedi...

Arthur Rimbaud
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
Duyum

Mavi yaz akşamları, patikalarda, dalgın,
Gideceğim sürtüne sürtüne buğdaylara.
Ayaklarımda ıslaklığı küçük otların
Yıkasın, bırakacağım başımı rüzgara.

Ne bir şey düşünecek, ne bir laf edeceğim;
Ama sonsuz bir sevgi dolduracak içimi;
Göçebeler gibi uzaklara gideceğim;
Mes'ut sanki yanımda bir kadın varmış gibi...

Arthur Rimbaud
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
Sarhoş Gemi

Ölü sularından iniyordum nehirlerin
Baktım yedeçilerim iplerimi bırakmış;
Cırlak kızılderililer, nişan almak için
Hepsini soyup alaca direklere çakmış.

Bana ne tayfalardan; umurumda değildi
Pamuklar, buğdaylar, Felemenk ve İngiltere;
Bordamda gürültüler patırtılar kesildi;
Sular aldı gitti beni can attığım yere.

Med zamanları, çılgın çalkantılar üstünde,
Koştum, bir çocuk beyni gibi sağır, geçen kış
Adaların karalardan çözüldüğü günde
Yeryüzü böylesine allak bullak olmamış.

Denize bir kasırgayla açıldı gözlerim;
Ölüm kervanı dalgaları kattım önüme;
Bir mantardan hafif, tam on gece hora teptim;
Bakmadım fenerlerin budala gözlerine.

Çocukların bayıldığı mayhoş elmalardan
Tatlıydı çam tekneme işleyen sular;
Ne şarap lekesi kaldı,ne kusmuk, yıkanan
Güvertemde; demir, dümen ne varsa tarumar.

O zaman gömüldüm artık denizin Şi'rine,
İçim dışım sütbeyaz köpükten, yıldızlardan,
Yardığım yeşil maviliğin derinlerine
Bazan bir ölü süzülürdü, dalgın ve hayran.

Sonra birden mavilikleri kaplar meneviş
Işık çağıltısında, çılgın ve perde perde,
İçkilerden sert, bütün musikilerden geniş
Arzu, buruk ve kızıl, kabarır denizlerde.

Gördüm şimşekle çatlayıp yarılan gökleri,
Girdapları, hortumu; benden sorun akşamı,
Bir güvercin sürüsü gibi savrulan fecri,
İnsana sır olanı, gördüğüm demler oldu.

Güneşi gördüm, alçakta, kanlı bir ayinde;
Sermiş parıltısını uzun, mor pıhtılara.
Eski bir dram oynuyor gibiydi, enginde,
Ürperir uzaklaşan dalgalar sıra sıra.

Yeşil geceyi gördüm, ışıl ışıl karları;
Beyaz öpüşler çıkar denizin gözlerine;
Uyanır çın çın öter fosforlar, mavi, sarı;
Görülmedik usareler geçer döne döne.

Azgın boğalar gibi kayalara saldıran
Dalgalar aylarca sürükledi durdu beni
Beklemedim Meyem'in nurlu topuklarından
Kudurmuş denizlerin imana gelmesini.

Ülkeler gördüm görülmedik, çiçeklerine
Gözler karışmış, insan yüzlü panter gözleri
Büyük ebem kuşakları gerilmiş engine,
Morarmış sürüleri çeken dizginler gibi.

Bataklıklar gördüm, geniş, fıkır fıkır kaynar;
Sazlar içinde koskoca bir ejderha,
Durgun havada birdenbire yarılır sular,
Enginler şarıl şarıl dökülür girdaplara.

Gümüş güneşler, sedef dalgalar, mercan gökler;
İğrenç leş yığınları bozbulanık koylarda;
Böceklerin kemirdiği dev yılanlar düşer.
Eğrilmiş ağaçlardan simsiyah kokularla.

Çıldırırdı çocuklar görseler mavi suda
O altın, o gümüş, cıvıl cıvıl balıkları.
Yürüdüm, beyaz köpükler üstünde, uykuda;
Zaman zaman kanadımda bir cennet rüzgarı.

Bazan doyardım artık kutbuna, kıtasına;
Deniz şıpır şıpır kuşatır sallardı beni;
Garip sarı çiçekler sererdi dört yanıma;
Duraklar kalırdım, diz çökmüş bir kadın gibi.

Sallanan bir ada, üstünde vahşi kuşların
Bal rengi gözleri, çığlıkları, pislikleri;
Akşamları, çürük iplerimden akın akın
Ölüler inerdi uykuya gerisin geri.

İşte ben o yosunlu koylarda yatan gemi
Bir kasırgayla atıldım kuş uçmaz engine;
Sızmışken kıyıda, sularla sarhoş; gövdemi
Hanze kadırgaları takamazken peşine.

Büründüm mor dumanlara, başıboş, derbeder,
Delip geçtim karşımdaki kızıl semaları;
Güvertemde cins cins şaire mahsus yiyecekler;
Güneş yosunları, mavilik medusaları.

Koştum, benek benek ışıkla sarılı teknem,
Çılgın teknem, ardımda yağız deniz atları;
Temmuz güneşinde sapır sapır dökülürken
Kızgın hunilere koyu mavi gök katları.

Titrerdim uzaklardan geldikçe iniltisi
Azgın Behemotların, korkunç Maelstromların.
Ama ben, o mavi dünyaların serserisi
Özledim eski hisarlarını Avrupa'nın.

Yıldız yıldız adalar , kıtalar gördüm; çoşkun
Göklerinde gez gezebildiğin kadar, serbest
O sonsuz gecelerde mi saklanmış uyursun
Milyonlarca altın kuş, sen ey gelecek kudret.

Yeter, yeter ağladıklarım; artık doymuşum
Fecre, aya, güneşe; hepsi acı, boş, dipsiz,
Aşkın acılığı dolmuş içime, sarhoşum;
Yarılsın artık bu tekne, alsın beni deniz.

Gönlüm Avrupa'nın bir suyunda, siyah, soğuk,
Bir çukurda birikmiş, kokulu akşam vakti;
Başında çömelmiş yüzdürür mahsun bir çocuk
Mayıs kelebeği gibi kağıttan gemisini.

Ben sizinle sarmaşdolaş olmuşum dalgalar,
Pamuk yüzlü gemilerin ardında gezemem;
Doyurmaz artık beni bayraklar, bandıralar;
Mahkum gemilerin sularında yüzemem...

Arthur Rimbaud
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
Sesliler

A kara, E ak, I al, U yeşil, O mavi, sesliler
Diyeceğim bir gün gizli doğumlarınızı da
Karanlık koylara, kara sineklere benzer A
O amansız pis kokular üstünde fır dönerler

Kır çiçeği, buhar, çadır beyazlığında E'ler
Benzer dik buzulların mızrağına, ak krallara
Kızıla I, gülüşüne o canım dudakların, kana
Hani hoş pişmanlıklar içinde hani öfkeler

Çevreler U, yeşil denizlerin çalkantısı
Duruluğu onca otlakların, kırışıkların
Bastığı simyanın geniş alınlara damgasını

Kutsal borazan O, yaban çığlıklar, gürültüler
Meleklerden, acunlardan geçmiş sessizlikler
- Sen ey Omega, O mor ışığı gözlerinin!

Arthur Rimbaud
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
Tufandan Sonra

Bir tavşan durdu da yoncalarla kıpır kıpır çıngırak
çiçekleri arasında, örümcek ağları içinde doğru dua etti gökkuşağına.
Kayıplara mı karışacaktı! o dört başı mamur taşlar,
ya çiçekler tam açmışken hem de!
Çöp içinde yüzen ana cadde boyunca kerevetler
dizildi. Minyatürlerdeki gibi yukarılara asılmış bir
denize doğru kaldırıldı, gemiler çekildi.
Mavi Sakalın evinde dere gibi aktı kan-ya mezbahalar,
ya o camları tanrı mühründen görünmez olmuş
kanlı meydanlar. Dere gibi aktı kan, bir o kadar da süt.
Kunduzlar yapı yaptı. Kahveler tüttü kahve ocaklarında
Camları hala zangır zangır camlı köşkte karalar
giymiş çocukların yaldızlı resimlere daldı gözleri.
Çat! Kapı çalındı; köyün meydanlığında bir çocuk
fırıldaklarla tekmil kulelerdeki horozların aklına uyup
kollarını döndürmeye başladı, çakmak çakmak sağanağın altında.
Filan hanım kuyruklu bir piyano kurdurttu Alp
dağlarına. Katedralin bin bir mihrabında kudas ve vaftiz
ayinleri yapıldı.
Yollara düştü kervanlar. Harcedildi de buzların
hercümerciyle kutup gecesi, kuruldu İspilandit Oteli.
O zamandan beri ay, kekik kırlarından gelen
ağlamaklı çakal sesleri işitir oldu- bir de meyve
bahçelerinde dolaşan tahta pabuçlu çoban türküleri.
Derken filize durmuş eflatun korudaki peri Ev karısı
geldi yanıma, dedi, bahar geldi.
Kaynayın! pınarlar, taşın, katın köPage Rankingüleri önünüze,
basın ormanları siyah kumaşlar, orglar, şimşekler,
gök gürültüleri, kabarın hadi çağlayın; hadi su; hadisene
keder, kaldırın ayağa selleri.
Değil mi ki onlar senli-benli-gitti derler! O dört başı
mamur taşlar! O açmaya varmış çiçekler! -değil mi ki
bir kasvettir kalan geriye! Ecenin haliyse malum,
toprak mangalının korlarını karıştırmaya dalmış
büyücü, bilir ya söylemez bizim bildiğimizi.
 
Üst