Ne çok üzmüş ama ne çok sevmiştim seni
Bana boyacı çocuklar ile konuşmayı öğreten bir adam sevdim ben
Cam önlerindeki çiçekleri farkettiren bir adam. Arka sokaklardaki ahşap viran evleri şile bezinden sehpa örtülerini demli çayı kalemi karanlığı ve acıyı sevdiren bir adam sevdim
Kendisi ile birlikte beni şehr-i İstanbul`a aşık eden olgunlaşmış üzüm rengindeki gözlerin sahibi bir adam Toprak gibi olgun ve dost hayat kadar karışık ve net bir adam Nefesim kadar su kadar ekmek kadar sevdim
Derdini sevk edinmiş bir derviş gibi gülün goncasından çok dikenine aşık bir bülbül gibi celladına tutkun bir hükümlü gibi sevdim
Korkusuz yalın ve razı
Ayrılık bir gün aramıza uzak yollar gibi girsede biliyordumki her boyacı çocuğun yüzüydü onun yüzü. Cam önlerindeki çiçeklerin rengiydi gözlerinin yeşili
Saçlarının dalgasıydı boğaz sularında çırpınan
Yağmurlu bir günde üzerine düşen her damla soğuk gecelerde başını yasladığı yastık olurum
Saçını her tarayışında ellerim olur tarağı
Geceleri bıçkın ve bir o kadar yorgun ayakları ile ezdiği yollar kaldırımlar olurum.
Kadıköy`de Üsküdar`da içtiği çayda bir yudum elini kestiğinde süzülen kan olurum
Başını okşadığı bir dilenci çocuğun gözleri olur gözlerim
Son nefeste bile yalnızca O olur O`nun olurum
Bir adam sevdim işte
Boyacı çocukların yüzüydü yüzü