• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Astral Madde ve Astral Tortu

Almora

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
2 Ağu 2014
Konular
1,832
Mesajlar
2,642
MFC Puanı
4,340
Astral Madde ve Astral Tortu



"Ruhsal Enerji" ile "Maddesel Enerji"nin birbirleriyle uyum sağlayabilmesine ve birbirleriyle irtibatın kurulmasına imkan sağlayan "aracı - tampon" bir madde vardır. "Astral madde" adı verilen bu madde bir tarafıyla ruhsal enerjiye yakınken, bir yanıyla da maddesel enerjiye yakınlık gösterir. Onun bu özelliği evrenin pek çok noktasında ruhsal enerji ile maddesel enerjinin birlikteliğine olanak sağlar. Bu maddenin tüm özelliklerini bilmiyoruz. Ancak şu ana kadar astral madde hakkında bir araya getirilen bilgileri özetle şöyle sıralayabiliriz;

1- Süptil bir yapıya sahiptir. 3 boyutlu maddenin bilinen özelliklerinin dışında, son derece yüksek frekanslı atomlardan oluşmuştur.
2- Fiziksel gözlerle bu maddenin normal şartlarda görünmesi mümkün değildir.
3- Titreşim seviyesinin çok yüksek olması, düşünce enerjisi ile şekillenmesine neden olur. Bu özelliği, öte alemin (spatyomun) de en önemli özelliğini oluşturur. Çünkü spatyom da bu maddelerden oluşmuş bir mekandır.
4- Kendi skalası içinde en kabadan en inceye kadar giden bir titreşimsel yelpazeye sahiptir. Onun kabalaşması yani titreşiminin düşmesi, ruhsal enerjiden aldığı negatir enerjilerle olur. Buna karşılık ruhsal varlıktan aldığı pozitif enerjiler, onun titreşimsel düzeyini yükseltir yani süptilleştirir. Frekansını arttırır.

Astral Aleme Astral Bedenle Gidilir...

Bir ruhsal varlığın bir fizik beden kullanabilmesi için de bu maddeye ihtiyacı vardır. Ruhsal varlık bu aracı madde ile fizik enerjiyi kullanır.

Ruhsal varlığın bir fizik bedene doğması demek, ruhun o maddeye konsantre olması demektir. İşte bu birlikteliği kuran madde geçmişten günümüze kadar bazı dinlerde, inisiyatik bilgilerde ve 1950'li yıllardan itibaren dünya üzerinde gerçekleştirilen Spiritüalist çalışmalarda "Astral Beden" olarak isimlendirilmiştir. Aslında bu bizim anladığımız anlamda bir beden değil, bir enerji dönüşüm ve transformasyon merkezidir. Bunu gerçekleştiren madde ise tarifini yapmaya çalıştığımız "Astral Madde"dir. Meseleyi zihnimizde daha kolay anlaşılır bir hale getirmek için, "Ruhsal Varlığın" fizik bedene doğmadan önce "Astral Beden"e doğduğunu düşünebiliriz.

Yukarıda sıraladığımız temel özelliklerinden dolayı, her birimizin sahip olduğu "Astral Bedenimiz"in kendimize özgü titreşimsel bir yapısı vardır. Bizden yayılan enerjilerin niteliğine göre, astral yapımız da otomatik olarak kendi titreşimsel seviyesini belirler. Astral yapımız ne kadar yüksek titreşimli bir hale gelirse, "Ruhsal Varlığımız"dan fizik bedenimize gelen tesirler de o denli kuvvetlenir. Bu, insanın gelişmişlik düzeyini belirleyen en önemli faktördür. Bunu belirleyen tek etken ise, bizden yayılan düşünce enerjilerinin pozitif ve negatif değerlerinin ortalamasıdır.

Bir tek cümleyle özetleyecek olursak: "Yaşamımız boyunca hangi tür enerjilerle daha fazla haşır neşir oluyorsak, astral bedenimizi de ona göre şekillendiriyoruz" diyebiliriz.

Astral bedenimizin hangi düzeyde geliştiği ya da kabalaştığı bizi en çok öldükten sonra ilgilendirecek bir süreçle karşı karşıya getirir. Fizik bedenimizi terk ettikten sonra artık sadece astral yapımızla varlığımızı sürdürür ve astral yapımızla (Astral Bedenimizle) Öte Aleme gideriz. Öte Alemi oluşturan astral maddeler de en kabasından en incesine doğru uzanır demiştik. İşte meselenin belki de en can alıcı noktası burasıdır:

Öldükten sonra Öte Alemin hangi safhasında yer edinebileceğimizi, Dünyadayken düşünce enerjilerimizle kabalaştırdığımız ya da incelttiğimiz Astral Bedenimizin titreşimsel özelliği belirler. Hangi seviyedeysek Öte Alemde de o seviyede bir yer edinir ve yine o seviyedeki varlıklarla birlikte oluruz.

Meseleye bu açıdan bakıldığında, kendi geleceğimizle ilgili kaderimizi yazan kalemin kendi ellerimizde olduğu çok net bir şekilde görülür. Aslında her bir yaşam, astral yapımızı daha inceltmek için bir imkansa da, bu çoğu zaman gerçekleşemez ve astral yapımız çeşitli yaşamlarımızda kullandığımız aşırı negatif enerjilerden dolayı gittikçe kabalaşır ve adeta bir "tortu"nun oluşmasına neden olur. Bu tortu da "Ruhsal Varlığımız"dan gelen tesirlerin "Astral Bedenimiz" tarafından fizik bedene ve dünyasal şuurumuza aktarılmasına engel teşkil eder. Kapalı şuurla yaşamakta olmamızın asıl nedeni işte budur... "İnsanlar uyumaktadır..." ve "İnsanlar hapisanede yaşamaktadır" sözleriyle bu mesele eski geleneksel bilgilerde üstü kapalı bir şekilde dile getirilmiştir.

Peki bu hep böyle mi gidecek? Bu tortularımızdan kurtulup aydınlanmaya ve şuurlanmaya nasıl kavuşacağız? Eskiden bu inisiyatik çalışmalarda gerçekleştiriliyordu. şimdi böyle çalışmalar olmadığına göre ne yapmamız gerekiyor?

Kıyamet Temizliği

Az önce kısaca değinmiş olduğumuz gibi, Dünyamız üerinde çeşitli çağlar, devreler vardır. Bu çağlar hem dünyanın "fiziksel gelişimi" hem de dünyamızda yaşamakta olan varlıkların "ruhsal gelişimleri" ile ilgili çağlardır. Ve birbirleriyle ilişki içerisindedirler.

Dünya üzerinde belirli periyotlarla yaşanan fiziksel değişimlere "Tufan" ismi verilmiştir. Dünya üzerinde yaşanan en son Tufan'ın izlerine Eski Türk Mitolojisi'nde de rastlıyoruz. Çeşitli doğal afetlerle başlayan en son olarak da kutupların açısal değişimiyle finale ulaşan Tufan'la ilgili mitolojik anlatımlar o günün anılarını günümüze kadar taşımıştır. Dünya'yı kaplayan ilk okyanus teması, bir zamanlar yaşanan bu büyük Tufan'ın önemli bir göstergesi ve işaretidir.

Altay dağlarında söylenen ve günümüzde "Yaratılış ve Türeyiş Destanları" olarak adlandırılan bu efsaneler; değil yalnız Türklerin; bütün Orta Asya ve Sibirya'nın bile en gelişmiş ve en önemli mitolojik verileridir. Orta Asya'dan toplanan bütün yaratılış destanlarına göre yeryüzü başlangıçta büyük bir okyanus ile kaplıydı. Yakut Türklerine göre havalar başlangıçta çok daha soğuktu, fakat sonradan yavaş yavaş ısınmaya başlamıştı. Bu iklimsel değişime neden olan şeyin ne olduğunu da yine efsane cevaplamaktadır: Çünkü kutuplar yer değiştirmiştir. Efsane, gökyüzündeki gezegenlerin dönüşündeki bir yavaşlamadan bahsediyor. Bu yavaşlama tamamen dünyanın dönüş açısındaki değişimin bir sonucu ortaya çıkan bir görüntüdür. Kutuplar'ın yer değiştirmesini efsane gökyüzünde görülen gezegenlerin hareketlerinde meydana çıkan farklılıkla açıklar.

"Uzunmuş bütün kışlar, nedense bir zamanlar, Çok da kısaymış yazlar yaz görmemiş insanlar. Bir ağaç etrafında gezegenler dönermiş. Dönüş yavaşladıkça, ateşleri sönermiş. Bir gün gelmiş ki hepsi çok yavaş dönüşmüşler, Olmuşlar duran tepsi, hep birden sönmüşler. Gezegenler bir iple bağlıymış bu ağaca Bir Şaman kılıcıyla, dağıtmış her bucağa. Yıldızlar ısınmışlar, döndükçe çok süratli, Dünyayı ısıtmışlar, olmuşlar bir boz atlı."

Evet... Dünya üzerinde yaşanan fiziksel değişimle ruhsal değişimler birbirleriyle bağlantılı bir seyir izlerler. Bu nedenle bir zamanlar yaşanmış tufanın bir benzeri bizim devremizin bitişiyle birlikte yeniden yaşanacaktır. Ancak ilk etapta beklenen tufan değil, kıyamettir.

Şu anda da içinde bulunduğumuz çağın artık sonlarına geldiğimizi biliyoruz. Artık büyük bir değişime geçmek üzereyiz. Dinsel öğretiler, içinde bulunduğumuz bu çağı "Kıyamet Çağı" olarak isimlendirmişlerdir. Kıyam etmek, ayağa kalkmak demektir. Yani şuurlanmak ve aydınlanmak anlamına gelir. Bunun olabilmesi için de astral temizliğin mutlak suretle gerçekleştirilmesi şarttır. çünkü binlerce yıldır devam eden bu süreç, astral yapılarımızı bir hayli kabalaştırmış durumdadır.

Bugün için ne yapmalı sorusuna gelince... Buna verilebilecek cevap aslında son derece basittir; "Mümkün olduğunca pozitif enerjilerle yaşamımızı sürdürmeye çalışmalıyız."

Evet... Cevap bu kadar basittir. ve başka da yapmamız gereken hiçbir şey yoktur. Ancak cevap ne kadar basitse, bunu yaşamımıza uygulamamız o kadar zordur. İşte konunun asıl düğümlendiği nokta da buradadır. Pozitif ol demekle insanlar pozitif olamazlar. Bunun olabilmesi için, insanın kendi bünyesinde bir dizi çalışmaları gerçekleştirmiş olması gerekir. Bu, büyük bir disiplin içinde uygulanacak çalışmalar gerektirir. Bu nedenle "seviniz seviliniz bir olunuz" demekle bu mesele halledilemez. Kulağa ve gönüle hoş gelen cümlelerle de astral tortu ortadan kaldırılamaz...

Bu, çok özel çalışmalar ve çok özel bilgilerle insanın kendi üzerinde uygulayacağı pratik metodlarla gerçekleştirilebilecek bir meseledir. Özetleyecek olursak; aslında tüm dinlerin ezoterik çalışmaların ve inisiyasyonun hedefi "astral temizliğin" gerçekleştirilmesinden başka bir şey değildir. Hepsinin kökeninde bu vardır. Vardı demek aslında daha doğru olacak çünkü bu temel uzunca bir süredir unutulmuş durumdadır. Dinlerin "Cennete Kavuşmak", Spiritüalistlerin ise "Ruhsal Tekamüle Ulaşmak" diye insanlara verdikleri mesajın temeli buna dayanır. Kıyamette olacak olan işte bu astral temizliğin topluca yapılmasıdır. Ancak bu temizlik için Kıyamet'i beklemenin zorunlu olmadığını da hatırlatalım...

Kaldı ki, fazla da beklenecek bir zamanın kalmadığını söylüyor ezoterik bilgiler... Hani o bildik bir söz vardır: "İsrafil Sur'unu öttürünce Kıyamet kopacak" diye. İsrafil surunu eline almış, ciğerlerini hava ile doldurmak üzeredir. Bunu da hatırdan uzak tutmayalım...


Ergun Candan - Türkler'in Kültür Kökenleri adlı kitabından alıntılanmıştır.
 
Üst