- Üyelik Tarihi
- 11 Mar 2015
- Konular
- 1,897
- Mesajlar
- 3,366
- MFC Puanı
- 15,160
Bu Hayatta ki Herşey Emanet
Sahip olduğumuz bir şey yok, her şey emanet
Yaşamda sürekli bir koşturma Ve bu koşmanın, bu maratonun yeri belli. Hiç liğe doğru koştuğumuzu, önünde sonunda terk edip gideceğimizi hepimiz çok iyi bildiğimiz halde, asla ve katiyen yok olmayacakmışız gibi bir hırsla, bir güçle...
Yaşamda sürekli bir koşturma Ve bu koşmanın, bu maratonun yeri belli. Hiç liğe doğru koştuğumuzu, önünde sonunda terk edip gideceğimizi hepimiz çok iyi bildiğimiz halde, asla ve katiyen yok olmayacakmışız gibi bir hırsla, bir güçle bir şeylere sahip olma isteğimizin kurbanı oluyoruz ve bu yüzden de hep huzursuz, çoğunlukla mutsuz.
Lütfen hatırlayın Sizi en çok mutlu eden şey neydi diye sorsak, bize ne cevap verirdiniz? Muhtemelen çok istediğiniz bir şeyin ellerinizin arasında, karşınızda olduğu o andan bahsedeceksiniz. Birçok kişi de benzer altyapısı olan cevaplar verecektir. Peki o aslında sizin mi? Ya da gerçekten sizin oldu mu? Ve o şeyin gelişi sizi sonsuza kadar mutlu edecek mi? Hiç mi üzmeyecek sizi? Varlığı mı daha kıymetli, yoksa yokluğu mu?
Dünyada yaşadığımız sürece, nefes alıp vermeye devam edip, bu şekilde insan gibi kaldığımız kaldığımız sürece aslında gerçekten sahip olduğumuz hiçbir şey yok. Kendimiz ve özümüz dışında. Metaların hepsi yalan. Bir nevi simülasyon. Uykuda oyalanmak için elimize tutuşturulmuş bir oyuncak gibi. Bu geçici düzende yardımcı rolde gelirler ve giderler
Hayatımızdaki insanlar da aynen öyle. Bu oyunda, sahnede, rolümüze eşlik ederler. Gelirler ve giderler. Herkes ve her şey değişebilir, herkes ve her şey gidebilir. Bu durumda söyleyin şimdi; aslında biz neye sahip olabiliyoruz hayatta?
İçimizin dışındaki her şey bir şekilde sigortasız ve her an yok olmaya hazır, programlı bir halde geçici olarak hayatımıza soktuklarımız. Ve fakat neden bu yalanı sahici bir acıyla çekiyoruz ?
Belki de soru bu olmalı. Bir yalanın acısıyla neden kavruluyoruz?
Çünkü; aciz yaratıldık. Farkında değiliz ve dünyevi olay, durum ve kişilerin tutsağı olmuş bir şekilde bir o yana bir bu yana savruluyoruz. Her ne zamanki birinden biri canımızı acıtıyor; ki iyi ki acıtıyor; işte o zaman dönüp de kendimize bakabiliyoruz.
Kendimize döndüğümüzde, hiç olmadığı kadar huzur hissedebiliyoruz. Gözler dışarıdayken, kulak dışarıyı dinlerken, dil dışarıya konuşurken, bütün bunlar dışımızda bir yerlerde efor sarf ederken mutlu olma şansımız hiç yok. Çünkü boşa giden bir enerjiye teslim olmuş durumdayız
Geçici ve sahte, minik, değersiz mutlulukların kölesi olmuş bir şekilde yaşamanın ve bu hayatı bitirmenin kaçınılmaz olduğunu bildiğimiz halde, irade eksikliğinden ya da kolayımıza geldiği için, hala diğerlerini düşünüp durmaktan kurtulmakla özgürlüğümüze kavuşacağız. Bu özgürlük de kendi doğamız içine hapsolmakta saklı
Evet; karışık. Zaten kimse bu çok bilinmeyenli denklemi çözmenin kolay olduğunu söylemedi bugüne kadar. Ama kesin bir sonuç var ki o da, bütün çözümün kendimizde olduğu gerçeği. Ve Muhyiddin İbn Arabinin dediği gibi bütün yolculuğun da kendimizden kendimize doğru olduğu bilinci
Gönlü güzel olana gönül verin Kim bilir belki de o sizsinizdir
Sahip olduğumuz bir şey yok, her şey emanet
Yaşamda sürekli bir koşturma Ve bu koşmanın, bu maratonun yeri belli. Hiç liğe doğru koştuğumuzu, önünde sonunda terk edip gideceğimizi hepimiz çok iyi bildiğimiz halde, asla ve katiyen yok olmayacakmışız gibi bir hırsla, bir güçle...
Yaşamda sürekli bir koşturma Ve bu koşmanın, bu maratonun yeri belli. Hiç liğe doğru koştuğumuzu, önünde sonunda terk edip gideceğimizi hepimiz çok iyi bildiğimiz halde, asla ve katiyen yok olmayacakmışız gibi bir hırsla, bir güçle bir şeylere sahip olma isteğimizin kurbanı oluyoruz ve bu yüzden de hep huzursuz, çoğunlukla mutsuz.
Lütfen hatırlayın Sizi en çok mutlu eden şey neydi diye sorsak, bize ne cevap verirdiniz? Muhtemelen çok istediğiniz bir şeyin ellerinizin arasında, karşınızda olduğu o andan bahsedeceksiniz. Birçok kişi de benzer altyapısı olan cevaplar verecektir. Peki o aslında sizin mi? Ya da gerçekten sizin oldu mu? Ve o şeyin gelişi sizi sonsuza kadar mutlu edecek mi? Hiç mi üzmeyecek sizi? Varlığı mı daha kıymetli, yoksa yokluğu mu?
Dünyada yaşadığımız sürece, nefes alıp vermeye devam edip, bu şekilde insan gibi kaldığımız kaldığımız sürece aslında gerçekten sahip olduğumuz hiçbir şey yok. Kendimiz ve özümüz dışında. Metaların hepsi yalan. Bir nevi simülasyon. Uykuda oyalanmak için elimize tutuşturulmuş bir oyuncak gibi. Bu geçici düzende yardımcı rolde gelirler ve giderler
Hayatımızdaki insanlar da aynen öyle. Bu oyunda, sahnede, rolümüze eşlik ederler. Gelirler ve giderler. Herkes ve her şey değişebilir, herkes ve her şey gidebilir. Bu durumda söyleyin şimdi; aslında biz neye sahip olabiliyoruz hayatta?
İçimizin dışındaki her şey bir şekilde sigortasız ve her an yok olmaya hazır, programlı bir halde geçici olarak hayatımıza soktuklarımız. Ve fakat neden bu yalanı sahici bir acıyla çekiyoruz ?
Belki de soru bu olmalı. Bir yalanın acısıyla neden kavruluyoruz?
Çünkü; aciz yaratıldık. Farkında değiliz ve dünyevi olay, durum ve kişilerin tutsağı olmuş bir şekilde bir o yana bir bu yana savruluyoruz. Her ne zamanki birinden biri canımızı acıtıyor; ki iyi ki acıtıyor; işte o zaman dönüp de kendimize bakabiliyoruz.
Kendimize döndüğümüzde, hiç olmadığı kadar huzur hissedebiliyoruz. Gözler dışarıdayken, kulak dışarıyı dinlerken, dil dışarıya konuşurken, bütün bunlar dışımızda bir yerlerde efor sarf ederken mutlu olma şansımız hiç yok. Çünkü boşa giden bir enerjiye teslim olmuş durumdayız
Geçici ve sahte, minik, değersiz mutlulukların kölesi olmuş bir şekilde yaşamanın ve bu hayatı bitirmenin kaçınılmaz olduğunu bildiğimiz halde, irade eksikliğinden ya da kolayımıza geldiği için, hala diğerlerini düşünüp durmaktan kurtulmakla özgürlüğümüze kavuşacağız. Bu özgürlük de kendi doğamız içine hapsolmakta saklı
Evet; karışık. Zaten kimse bu çok bilinmeyenli denklemi çözmenin kolay olduğunu söylemedi bugüne kadar. Ama kesin bir sonuç var ki o da, bütün çözümün kendimizde olduğu gerçeği. Ve Muhyiddin İbn Arabinin dediği gibi bütün yolculuğun da kendimizden kendimize doğru olduğu bilinci
Gönlü güzel olana gönül verin Kim bilir belki de o sizsinizdir