[FONT="]DUA VE ADABI[/FONT][FONT="][FONT="][1][/FONT][/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]Dua kelimesi, sözlükte çağırmak, istemek, yardım talep etmek anlamına gelmektedir. Ayrıca Allaha sunulacak talepleri içeren metinlere de dua denir. Dinî bir terim olarak ise dua, Allahın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesi, sevgi ve tazîm duyguları içinde lütuf ve yardımını dilemesidir. Başka bir deyişle kulun bütün benliğiyle yüce yaratana yönelerek ondan istek ve dilekte bulunmasıdır. [/FONT]
[FONT="]Dua, kul ile sonsuz kudret sahibi olan Allah arasında bir köprü ve diyalogdur. [/FONT]
[FONT="]DUANIN ÖNEMİ [/FONT]
[FONT="]Bütün yaratıkların tabiatında Allaha doğru bir yöneliş vardır. Birçok ayette canlı ve cansız bütün varlıkların Allahı andığı açıkça vurgulanmaktadır. Bu ayetlerin birinde şöyle denilmektedir:[/FONT]
[FONT="]تُسَبِّحُ لَهُ السَّموَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فيهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه وَلكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبيحَهُمْ اِنَّهُ كَانَ حَليمًا غَفُورًا[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]Varlıklar arasında en mükemmeli olan insan, özü itibariyle yaratıcısına ulaşma, ona sığınma ve onu tanıma arayışı içinde yaratılmıştır. Bu sebeple insan, tarihinin hiçbir döneminde duadan uzak kalmamıştır.[/FONT]
[FONT="]Dua[/FONT][FONT="], kul ile Rabbi arasında irtibatı sağlayan bir ibadettir. Hz. Peygamber,[/FONT][FONT="][/FONT][FONT="] [/FONT][FONT="]الدُّعاءُ مُخُّ العِبادةِ[/FONT][FONT="] [/FONT][FONT="]Dua ibadetin özüdür[FONT="][3][/FONT] buyurmuştur.[/FONT]
[FONT="]Allah ile kul arasındaki münasebet konusunda Hz. Peygambere yöneltilen soruya Kuran şu cevabı vermiştir:[/FONT]
[FONT="]وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَادى عَنّى فَاِنّى قَريبٌ اُجيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجيبُوا لى وَلْيُؤْمِنُوا بى لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ[/FONT][FONT="] [/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="] [/FONT][FONT="]Kullarım beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler. [/FONT][FONT="](Bakara, 2/186)[/FONT][FONT="]. [/FONT]
[FONT="]Dua[/FONT][FONT="], kulluk makamlarının en önemlisidir. Bir ayette,[/FONT]
[FONT="] [/FONT][FONT="]قُلْ مَا يَعْبَؤُا بِكُمْ رَبّى لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ [/FONT][FONT="] [/FONT]
(Ey Muhammed!) De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin! ..." [FONT="](Furkân, 25/77) [/FONT][FONT="]buyurularak insanın Allaha ancak bu yönelişiyle değer kazanacağı ifade edilmiştir.[/FONT]
[FONT="]Enam suresinin 52, Kehf sûresinin 28. ayetlerinde namazın dua kavramıyla ifade edilmesi, duanın kulluk faaliyetlerinin esas unsuru olduğuna işaret etmektedir.[FONT="][4][/FONT][/FONT]
[FONT="]Allah, kuluna cevap vermek için onun her ne vesile ile olursa olsun kendisine yönelmesini istemektedir:[/FONT]
[FONT="]وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونى اَسْتَجِبْ لَكُمْ اِنَّ الَّذينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتى سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرينَ[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="] [/FONT]
[FONT="]DUANIN KARŞILIĞI VE TESİRİ[/FONT]
[FONT="]Dua bir ibadet olduğu için onun esas karşılığı ahirette verilecektir. Dolayısıyla, dünya hayatına yönelik talepleri karşılanmayan kişi, duam kabul edilmedi dememelidir. Çünkü onun duasına verilecek karşılık, ahirete bırakılmış olabilir. Bununla birlikte Allah, dua eden kulun dünya hayatı açısından kendisi için yararlı isteklerini de ilahî bir lutuf olarak vermektedir. Hz. Peygamber, dua edene isteğinin ya dünyada hemen verileceğini veya ahirete saklanacağını ya da istediği iyilik kadar kötülüğün giderileceğini bildirerek şöyle buyurmuştur.[/FONT]
[FONT="]مَا مِنْ رَجُلٍ يَدْعُو اللّهَ تَعالى إَّﻻ اسْتَجَابَ لَهُ، فإمَّا أنْ يُعَجِّلَ لَهُ في الدُّنْيَا، وَإمَّا أنْ يَدَّخِرَ لَهُ في اﻵخِرَةِ، وَإمَّا أنْ يُكَفِّرَ عَنْهُ مِنْ ذُنُوبِهِ بِقَدْرِ مَا دَعَا، مَالَمْ يَدْعُ بِإثْمٍ، أوْ قَطِيعَةِ رَحِمٍ، أوْ يَسْتَعْجِلْ.[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]Dua, kişide psikolojik bakımdan bir rahatlık, huzur ve mutluluk doğurur. Ahlaki arınma ve yücelmeye, duyarlı bir vicdan ve sağ duyunun gelişmesine yol açar. Hz. Peygamber,[/FONT]
[FONT="] [/FONT][FONT="]اللَّهُمَّ نَقِّنِى مِنْ خَطَايَاىَ كَمَا يُنَقَّى الثَّوْبُ اﻷبْيَضُ مِنَ الدَّنَسِ. اللَّهمَّ اغْسِلْنِى مِنْ خَطَايَاىَ بِالْمَاءِ وَالثَّلْجِ وَالْبَرَدِ[/FONT][FONT="] [/FONT]
[FONT="]Allahım! beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi kalbimi günahlardan arındır, hatalarımı kar ve dolu suyuyla temizle.[FONT="][7][/FONT] buyurarak duanın bu tesirini vurgulamıştır.[/FONT]
[FONT="]Dua rahmet hazinelerini açan bir anahtar, tükenmez bir güç kaynağı, insanı kulluğun en üst mertebelerine ulaştıran bir vesiledir.[/FONT]
[FONT="]DUANIN KABUL EDİLMESİ [/FONT]
[FONT="]Duanın kabul edilmesi için, şeklî ve ahlakî bazı hususlara riayet edilmesi istenmiştir. Bunları şöylece sıralayabiliriz:[/FONT]
[FONT="]1. Şuurlu Dua Etmek[/FONT][FONT="] [/FONT]
[FONT="]Dua ederken Allah insan şuurunun yegâne konusu olmalı, başka yönelişler kalpten silinmelidir. Böyle bir durum, insan vicdanını temizler ve onun gönlünü Allaha açık bir hale getirir. Kuran-ı Kerimde bu husus, kişinin dini Allaha has kılması olarak ifade edilmiş ve şöyle buyurulmuştur:[/FONT]
[FONT="]هُوَ الْحَىُّ لَا اِلهَ اِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصينَ لَهُ الدّينَ اَلْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمينَ[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]2. İnanarak Dua Etmek[/FONT]
[FONT="]Dua eden mümin, duasının kabul edileceğine inanarak dua etmelidir. Peygamberimiz,[/FONT]
ادْعُوا اللَّهَ وَأَنْتُمْ مُوقِنُونَ بِالإِجَابَةِ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَجِيبُ دُعَاءً مِنْ قَلْبٍ غَافِلٍ لاَهٍ.
إِذَا دَعَا أَحَدُكُمْ فَلْيَعْزِمِ الْمَسْأَلَةَ ، وَلاَ يَقُولَنَّ اللَّهُمَّ إِنْ شِئْتَ فَأَعْطِنِى . فَإِنَّهُ لاَ مُسْتَكْرِهَ لَهُ
[FONT="]3. Israrla Dua Edilmelidir[/FONT]
[FONT="]Bir mümin, ettiği duanın kabul edilmesi hususunda aceleci olmamalıdır. Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurmaktadır:[/FONT]
[FONT="]يُسْتَجَابُ ﻷحَدِكُمْ مَالَمْ يَعْجَلْ، يَقُولُ: قَدْ دَعَوْتُ رَبِّى فَلَمْ يَسْتَجِبْ لِى[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]Burada şu hususa da dikkat çekmek istiyorum. Bazı insanlar arasında şöyle bir anlayış var: Kuran-ı Kerimde her duaya cevap verileceği ifade ediliyor. Öyleyse neden bir türlü yaptığımız dualar kabul olmuyor?[/FONT]
[FONT="]Duaya cevap vermek ile onu kabul etmek farklı şeylerdir. Allah kulun her duasına mutlaka cevap vermektedir. Şöyle ki, Allah kulun isteğini hikmetine binaen bazen kabul bazen reddetmektedir. Bazen de istediğinin daha iyisini ona vermektedir. Her üç durumda da bir cevap söz konusudur. Başka bir ifadeyle Allah kulun duasını, Kulum! İstediğin sana uygun değildir diye cevap vermektedir. Mesela, bir hasta doktora gidip, hastalığı için kendisine ilaç verilmesini ister. Doktor ise, hastanın isteğini dikkate alır. Ancak onu bir muayeneden geçirir ve sonra da onun hastalığına uygun, daha yararlı başka bir ilaç verir, ya da hiç ilaç vermez. Tıpkı bunun gibi, Allah kulun durumuna uygun düşen dualarını kabul, uygun düşmeyenleri de, onun için daha yararlı olan bir başka ikramda bulunur ve onun duasına mutlaka cevap verir.[/FONT]
[FONT="]Diğer taraftan dua bir ibadet olduğu için bunun esas karşılığı ahirette verilecektir. Duanın dünyevi maksatları ise, bu ibadetin yapılmasının vesileleri ve vakitleridirler. Mesela yağmur duası bir ibadettir. Yağmursuzluk bu ibadetin yapılma vesile ve vaktidir. Cenab-ı Hak kullarını bu vakitte bir tür ibadete davet etmektedir. Sonuçta yağmur yağar ya da yağmaz. Bu Allahın takdiridir. O halde duam kabul olmuyor diye dua terk edilmemelidir. Bilinmelidir ki dua kulluğun bir sırrıdır. Kul acizliğini izhar edip her zaman Allaha sığınmalı, hikmetine karışmamalıdır.[/FONT]
[FONT="]4. İçten ve Yalvararak Dua Edilmelidir.[/FONT]
[FONT="]Duada taşkınlık göstererek ihlas ve tazarru sınırının dışına çıkılmamalıdır. Yalvararak dua edilmelidir. Bir ayette şöyle buyurulmaktadır:[/FONT]
[FONT="]اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدينَ[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]Sahabeden Ebû Musa el-Eşarî der ki: Allah Resulü ile birlikte bulunduğumuz bir seferde, tepelere çıktıkça, derelere indikçe yüksek sesle tekbir ve tehlil getiriyorduk. Bunun üzerine Hz. Peygamber:[/FONT]
[FONT="]يَا اَيّهَا النّاسُ ارْبَعُوا عَلى أنْفُسِكُمْ، فَإنَّكُمْ َلا تَدْعُونَ أصَمَّ وَلاغَائِباً إنَّكُمْ تَدْعُونَ سَمِيعاً قَرِيبًا وَهُوَ مَعَكُمْ[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]Allahın kuluna çok yakın olduğu,bir ayette şöyle ifade edilmektedir:[/FONT]
[FONT="]وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَاتُوَسْوِسُ بِه نَفْسُهُ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَريدِ[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]Yüce Allah, Zekeriya peygamber hakkında,[/FONT]
[FONT="] [/FONT][FONT="]اِذْ نَادى رَبَّهُ نِدَاءً خَفِيًّا [/FONT][FONT="] [/FONT]
[FONT="]Hani o, Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı [/FONT][FONT="](Meryem, 19/3)[/FONT][FONT="] buyurarak onu övmüştür. [/FONT]
[FONT="]Bu itibarla, duada dinleyenleri rahatsız edecek şekilde, gereksiz yere bağırıp çağırmak, süslü olsun ve beğenilsin diye yapmacık hareketlerde bulunmak doğru değildir. Dualar ibadet şuuruyla dini vakar ve ölçülere uygun olarak yapılmalıdır. Gösterişe düşkün, dini şuurdan mahrum bir takım kişileri memnun etmek için, mana yavanlığı taşıyan, tumturaklı ifadelerle edebiyatta hüner göstermeye girişmek, duanın özüne aykırıdır.[/FONT]
[FONT="]5. Umut ve Korku İçinde Dua Edilmelidir[/FONT]
[FONT="]Kul dua ederken, Allaha karşı korku ve saygı içinde bulunmalı, aynı zamanda istekli ve ümitli olmalıdır. Umut ve korku içinde dua edenler Kur'ân'da övülmekte ve şöyle denilmektedir:[/FONT]
اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِى الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا وَكَانُوا لَنَا خَاشِعينَ
[FONT="]6. Duaya Allahı Zikir ve Peygambere salat-ü selam İle Başlanmalı ve Bitirilmelidir[/FONT]
[FONT="]Peygamberimizin duaya başlarken ve duayı bitirirken Allahı zikrettiği hakkında çok sayıda sahih rivayet vardır. Bu bağlamda Seleme b. el-Evka şöyle demektedir: Hz. Peygamber duaya,[/FONT]
[FONT="] [/FONT][FONT="]سُبْحانَ رَبَّيَ الْعَلِيُّ ﺍﻷعْلَى الوَهَّاب.[/FONT][FONT="] [/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]Yücelerin yücesi ve bağışlayıcı olan Rabbimi, bütün noksanlardan tenzih ederim diyerek başlardı.[FONT="][12][/FONT] demiştir.[/FONT]
[FONT="]7. Dua, Kıbleye Yönelip Elleri Açarak Yapılmalıdır[/FONT]
[FONT="]Sahabeden Cabir b. Abdullah şöyle demektedir:[/FONT]
كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- إِذَا رَفَعَ يَدَيْهِ فِى الدُّعَاءِ لَمْ يَحُطَّهُمَا حَتَّى يَمْسَحَ بِهِمَا وَجْهَهُ.
[FONT="]8. Duada, Meşru Olan Şeyler İstenmelidir[/FONT]
[FONT="]İşlenmesi ve istenmesi dinimizce günah sayılan konularda istekte bulunulmamalıdır. Peygamberimiz (a.s.)[/FONT]
[FONT="]ﻻيََزَالُ يُسْتَجَابُ لِلْعَبْدِ مَالَمْ يَدْعُ بِإثْمٍ، أوْ قَطِيعَةِ رَحِمٍ.[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]9.[/FONT][FONT="] Duaya Konu Olan İşin Oluşması İçin Gereken Şartlar Yerine Getirilmelidir [/FONT]
[FONT="]Kul meşru olan her konuda, maddi ve manevi her hususta dua edebilir. Peygamberimiz (a.s.),[/FONT]
[FONT="]لِيَسْألْ أحَدُكُمْ رَبَّهُ حَاجَتَهُ كُلَّهَا حَتَّى يَسْألَ شِسْعَ نَعْلِهِ إذَا انْقَطَعَ.[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]Ancak duaya konu olan dileğin gerçekleşmesinde maddi sebepler söz konusu ise, öncelikle bunlara başvurulmalıdır.[/FONT] Kişi, elde etmek istediği her ihtiyacı için gereken şartları ve sebepleri, öncelikle bizzat çalışarak yerine getirmeli, sonra da lisanen Allah'tan kolaylık vermesini istemelidir. S[FONT="]ebeplere başvurmak fiili bir duadır ve sözle yapılan duadan önce gelir. Kişinin, gerekli olan maddi sebeplere başvurduktan sonra, onun samimi dua ve yönelişini, Allah karşılıksız bırakmaz.[/FONT]
[FONT="]10.[/FONT][FONT="] Duadan Önce Tevbe Ve İstiğfar Edilmelidir.[/FONT]
[FONT="]Günah işleyen, haramlardan uzak durmayan bir kulun duası kabul edilmeye layık değildir. Peygamberimizin şu hadisi çok dikkat çekicidir.[/FONT]
[FONT="]الرَّجُلَ يُطِيلُ السَّفَرَ أشْعَثَ أغْبَرَ، يَمُدُّ يَدَيْهِ الى السّمَاءِ: يَا رَبِّ، يَا رَبِّ، وَمَطْعَمُهُ حَرَامٌ، وَمَشْرَبُهُ حَرَامٌ، وَمَلْبَسُهُ حَرَامٌ، وغَذِيَ بِالْحَرَامِ فأنّى يُسْتَجَابَ لذلِكَ[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]DUADA ZAMAN VE MEKAN[/FONT]
[FONT="]Dua, her zaman ve her yerde yapılabilir. Bununla birlikte mübarek yer ve zamanlarda yapılan duanın kabule daha yakın olduğu hadislerde ifade edilmiştir. Arefe gün ve gecesinin, Ramazan ayının, Cuma gün ve gecesinin, seher vaktinin kıymetli zamanlar olduğu hadis-i şeriflerde belirtilmiştir. Peygamberimiz (a.s.)[/FONT]
[FONT="]إنَّ في اللَّيْلِ سَاعَةً َ يُوَافِقُهَا رَجُلٌ مُسْلمٌ يَسْألُ اللّهَ خَيْراً مِنْ أمْرِ الدُّنْيَا أوِ اﻵخِرَةِ إَّﻻ أعْطَاهُ إيَّاهُ، وذلِكَ كُلَّ لَيْلَة[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]Kabede, Arafatta, Müzdelifede, Minada ve Mescid-i Nebide yapılan duaların da başka yerlerde yapılan dualardan daha kıymetli olduğu hadislerde vurgulanmıştır.[/FONT]
[FONT="]Secde hali de duanın daha makbul olduğu anlardandır. Bir hadis-i şerifte:[/FONT]
[FONT="] [/FONT][FONT="]وَهُوَ سَاجِدٌ، فأكْثِرُوا الدُّعَاءَ[/FONT][FONT="] [/FONT][FONT="]أقْرَبُ مَا يَكُونُ الْعَبْدُ مِنْ رَبِّهِ[/FONT][FONT="] [/FONT]
[FONT="] [/FONT][FONT="][/FONT][FONT="]Kulun Rabbine en yakın olduğu an, secdede bulunduğu andır. O halde secde halinde bolca dua ediniz[/FONT][FONT="][FONT="][18][/FONT] buyurulmuştur.[/FONT]
[FONT="]SADECE ALLAHA DUA[/FONT]
[FONT="]Kuranda duanın sadece Allaha yöneltilmesi önemle vurgulanmıştır. Allahtan başkasına, putlara veya kendilerine mutlak nitelikler izafe edilen başka yaratıklara dua ve ibadet edilmesi Kuranda kesinlikle yasaklanmıştır. Konuyla ilgili ayetlerin bazısı şöyledir,[/FONT]
[FONT="]لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه لَا يَسْتَجيبُونَ لَهُمْ بِشَىْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِه وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرينَ اِلَّا فى ضَلَالٍ[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="].[/FONT][FONT="] [/FONT][FONT="]فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّهِ اِلهًا اخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبينَ[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]DUA[/FONT][FONT="]-KADER İLİŞKİSİ[/FONT]
[FONT="]Duanın sonuç doğuracak bir sebep olarak görülmesi konunun kaderle ilişkisini akla getirmektedir. Tabiat olayları, sünnetullah denilen ilâhî irade kanunlarına uygun olarak meydana gelmektedir. Başka bir deyişle doğada ortaya çıkan her olayın mutlaka bir sebebi vardır. İnsanın fiilleri de aynı şekilde bir sebep-sonuç ilişkisi içinde cereyan etmektedir. Ancak, sebebi ve o sebebe bağlı olarak ortaya çıkan sonucu yaratan Allahtır. Bu konuda herhangi bir problem yoktur.[/FONT]
[FONT="]Bu duruma göre dua bir bakıma sonuç elde etmek için normal bir sebep mi sayılmalıdır, yoksa dua Allahın belirlediği kader dışında bir sonuç olmaya mı yöneliktir?[/FONT]
[FONT="]Burada şunları söyleyebiliriz: Dua takdirin bir parçasıdır. Ezelde duaya bağlı olarak takdir edilmiş şeyler yine dua ile meydana gelecektir. Kulun iradesi, kendi kaderini ortaya koyma bakımından belirleyicidir. Allah, ezeli ilmiyle kulun yapacağı duayı bildiği için kaderini ona göre şekillendirmektedir. Dolayısıyla dua, diğer sebepler gibi bir sebeptir. Diğer bir ifadeyle dua sonucunda bir değişikliğin olmasını Allah dilemişse bu değişiklik, tabii sebep-sonuç ilişkisi içinde ortaya çıkmaktadır. Dua, kulluğun gereğidir. Yoksa dua, Allahın meydana geleceğini ezelde takdir ettiği şeyin gerçekleşmesini önlemesi, takdir etmediği şeyin meydana gelmesini sağlaması için yapılan bir amel değildir.[/FONT]
[FONT="]Ayrıca duadan maksat, Allahın bilmediği şeyi ona hatırlatma anlamını asla taşımaz. Dua, kişinin kulluğunu göstermesi, aczini ve ihtiyacını Allaha arz etmesi demektir. Bundan dolayıdır ki, dua büyük bir kulluk makamıdır.[/FONT]
[FONT="]ÖLÜLER İÇİN DUA[/FONT]
[FONT="]Ölü için yapılan dua ve istiğfarın ona bir yararı var mıdır? Kişi, yapmış olduğu herhangi bir amelin sevabını ölüye bağışlayabilir mi? Şimdi bu konu üzerinde biraz durmak istiyorum.[/FONT]
[FONT="]İslam bilginlerinin büyük çoğunluğu, ölüler için yapılan duanın önemli olduğu, bağışlanan sevabın onlara yarar sağlayabileceği konusunda görüş birliği içindedirler. Ayet, hadis ışığında sahabeden itibaren Müslümanların konuyla ilgili uygulamaları, ölüler için dua, istiğfar ve bağışta bulunabileceğini açıkça göstermektedir. Akıl da bunu kabul etmektedir.Bir ayette şöyle buyurulmaktadır:[/FONT]
[FONT="]وَالَّذِينَ جَاؤُوا مِن بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَاوَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلّاً لِّلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]Bu ayette Allah, kendilerinden önce gelip geçmiş, müminlerin bağışlanmasını isteyenleri (Ensar ve Muhaciri) övmektedir. Ölülerin bağışlanmasını dilemek yararsız bir iş olsaydı, Allah onları övmezdi.[/FONT]
[FONT="]Hz.Peygamber ölü için cenaze namazı kılmış ve Müslümanlara da kılmalarını emretmiştir. Dinimizde farz-ı kifâye olarak yerini alan cenaze namazı, esas itibariyle ölü için yapılan dua ve istiğfardan ibarettir. Müslümanların ölen hakkındaki dua ve şahadetinin Allah katında değeri olduğu ve ölünün bağışlanmasına vesile olabileceği unutulmamalıdır.[/FONT]
[FONT="]Hz.Peygamber, cenaze defnettikten sonra kabri başında durur, kabir sualinin kolay geçmesi hususunda dua ederdi. [FONT="][19][/FONT][/FONT]
[FONT="]Bu ayet ve hadisler, ölüler için yapılan dua ve istiğfarın önemini ortaya koymaktadır.[/FONT]
[FONT="]Amellerin sevabının ölülere bağışlanmasına gelince, bu konuda da çok sayıda rivayet mevcuttur:[/FONT]
[FONT="]Sahabeden Sad b. Ubade Hz.Peygambere gelerek,[/FONT]
[FONT="]فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ أُمِّى تُوُفِّيَتْ وَأَنَا غَائِبٌ عَنْهَا، فَهَلْ يَنْفَعُهَا شَىْءٌ إِنْ تَصَدَّقْتُ بِهِ عَنْهَا قَالَ « نَعَمْ »[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]Annem vefat ettiğinde yanında değildim. (Onun için sadaka vermeyi düşünüyorum.) Annem adına sadaka verirsem, bunun sevabından yararlanabilir mi? dedi. Hz.Peygamber de, Evet yararlanabilir buyurdu. Bunun üzerine Sad b. Ubade:[/FONT]
[FONT="]قَالَ فَإِنِّى أُشْهِدُكَ أَنَّ حَائِطِى الْمِخْرَافَ صَدَقَةٌ عَلَيْهَا[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]Ölüye sevap bağışlama olayı, özünde bir dua işlemidir. Bağışta bulunan kişi, bununla, ölüsünün Allah katındaki derecesinin yükselmesini, günahlarının affedilmesini talep etmektedir. Yoksa ölünün yapmadığı amellerini onun adına yaparak kendini sorumluluktan kurtarmak değildir. Sevap bağışlama ile ölünün hayatta iken yerine getiremediği amelleri onun adına yerine getirmek farklı şeylerdir. Hemen belirtmek isterim ki, ölü olsun diri olsun bir kişinin yükümlü olduğu ameller bir başkası tarafından yerine getirilemez. Örneğin, kişinin kılmadığı namazları bir başkası kılamayacağı gibi tutmadığı oruçları da tutamaz. Ancak kişi, farz olsun nafile olsun, kendisi için yaptığı bir amelin, sevabını diri ya da ölü bir kişiye bağışlar, o da bundan yarar görebilir. Tabii Allah dilerse [/FONT]
[FONT="]SONUÇ[/FONT]
[FONT="]Dua, biri fiil ve hal ile diğeri söz ve kalp ile yapılmak üzere iki kısma ayrılır. Fiil ve hal ile yapılan dua, kişinin ulaşmasını arzu ettiği şeyin oluşmasını gerekli kılan sebeplere başvurmasıdır. Çiftçinin tarlasını sürüp tohumunu ekmesi, bakımını yapıp onu sulaması fiille yapılan bir duadır. Ürünün elde edilmesi için gerekli olan bu sebeplere başvuran çiftçi, Allahım! Üzerime düşen gerekli sebeplere başvurdum. Senden rızık istiyorum diye dua etmektedir. Fiil ile yapılan dualar, ikram ve ihsanı bol anlamındaki Cenab-ı Hakkın Cevad ismine ve unvanına yönelik olduğundan, genellikle reddedilmezler. Lisan ve kalp ile yapılan dua, kişinin, elinin erişemediği taleplerini Allahtan istemesi demektir. Dua denilince, genelde akla gelen bu tür duadır.[/FONT]
[FONT="]Özlü bir duâ, sadece dil ve dudaklarla yapılmaktan ibaret olmayıp kalp ve rûhun da duâya iştirak etmesi gerekir. El kaldırıp Allaha duâ ederken, vicdanlarda bir titreme meydana gelmeli, gönül bir vecd ve istiğrakla kaplanmalı, rûh harekete gelmelidir. Yalvarırken, insanı korku ve haşyet havası bürümeli, tazarru ve tezelzül kendisini hissettirmelidir.[/FONT]
[FONT="]Dua gönülden, gizlice ve alçak sesle, günahlara pişmanlık duyularak, kıbleye yönelerek ve Allahın adıyla başlanarak yapılmalı, dua esnasında dini şuur yoğunlaştırılmalı, kabulü için acele edilmemelidir. Duanın kabul edileceğine inanılarak ısrarla duaya devam edilmelidir. Ayrıca isteğini Allaha arz etmeden önce Allaha hamd-ü senâ Peygamberine de salât-ü selâm getirmelidir.[/FONT]
[FONT="]Dua sınırlı, sonlu ve âciz olan varlığın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu bir köprüdür. Dua, mânevî dertlerin devası, gönüllerin sefasıdır.[/FONT]
[FONT="][1][/FONT] Bu bölüm Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Dr. Muzaffer ŞAHİN tarafından hazırlanmıştır.
[FONT="][2][/FONT] Benzer ayetler için bk. Râd, 13/13; Haşr, 59/1; Saff, 61/1; Cuma, 62/1; Teğâbun, 64/1.
[FONT="][3][/FONT] Tirmizî, Daavât, 1, No: 3371. V, 456.
[FONT="][4][/FONT] Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam ona dua edenleri yanından kovma. (Enam, 6/52); Sabah akşam
Rablerine, Onun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol (Kehf, 18/28).
[FONT="][5][/FONT] Ayrıca bk. Bakara, 2/152.
[FONT="][6][/FONT] Tirmizî, Da'avât 133 , No: 3604. V,582.
[FONT="][7][/FONT] Buhârî, Ezân 89. I,181; Müslim, Salât 40. I,346-347; İbn Mâce, Dua, 3. II,1262.
[FONT="][8][/FONT] Tirmîzi, Davât, 66. V, 517.
[FONT="][9][/FONT] Buhârî, Davât, 21, VII, 153.; Müslim, Zikir, 7. III, 2063.
[FONT="][10][/FONT] Buhârî, Davât, 22, VII, 153. .Müslim, Zikir, 92, III, 2095.
[FONT="][11][/FONT] Buharî, Cihad,131. IV,16.; Müslim, Zikir, 44. III,2076.
[FONT="][12][/FONT] Ahmed, IV, 54.
[FONT="][13][/FONT] Tirmizi, Daavât, 11.V, 463-464..
[FONT="][14][/FONT] Müslim, Zikr , 25. III, 2096.
[FONT="][15][/FONT] Hindî, Ali el-Müttakî b. Hüsameddîn, Kenzül-Ummal fî Sünenil-Akvâl vel-Efâl, No:3139. II,65. Halep, tarihsiz.
[FONT="][16][/FONT] Müslim, Zekat,19 No: 1015. I,703..
[FONT="][17][/FONT] Müslim, Salâtül- Müsâfirîn, 23, I, 521.
[FONT="][18][/FONT] Müslim, Salât, 42. I,350.
[FONT="][19][/FONT] Ebû Davud, Cenaiz, 73..III, 550.
[FONT="][20][/FONT] [FONT="]Buhari, Vesâyâ, 20. III, 193.[/FONT]