• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Edebi Deyimler Terimler ABC

Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
Edebiyat Sözlüğü
-Deyimler ve Terimler-
- A -
AÇIMLAMAK : Bir yazının anlaşılmasını kolaylaştırmak için orada geçen kelimeleri, deyimleri aydınlatmak, açıklamak. (Eski deyim: Şerhetmek)
ADAPTE ETMEK: Yabancı dilden çevrilen bir eseri, yerli hayatın görenek ve âdetlerine uydurmak. Uyarlamak.
AĞIT : Ölen kimsenin iyiliklerini, kahramanlıklarını anlatarak duyulan acıları sayıp dökmek için yazılan, matem törenlerinde söylenen şiir. Halk edebiyatı türlerindendir. Eski Türkler ağıta 'Sağu9 derlerdi. Divan Edebiyatında ise 'Mersiye' denir.
AĞIZ : Aynı dilin değişik bölgelerde ve değişik şartlarda kullanılan biçimi. (Şehirli ağzı, taşra ağzı, köylü ağzı)
AKROSTİŞ : Uclama. Dizelerin ilk harfleri yukarıdan aşağı okunduğu zaman ortaya bir isim veya kelime çıkacak şekilde yazılan manzume, şiir.
ALEGORİ : Bir konuyu, birtakım sembollerle, kendisiyle benzeme ilgisi bulunan başka şeylerle anlatma. (Güvercinin barışı, arsla-nın kuvveti, terazinin adaleti temsil etmesi gibi.)
ANILAR : Hatırat. Yaşanmış olayları duyurmak için yazılan yazı türü. Tanık olunan önemli olayları anlatan yazılar. (Anılar, tarih için de önemli belge sayılan yazılardır.)
ALİTERASYON : Birbirine benzeyen seslerin, uyakların, bir dizede veya cümlede, kulağa hoş gelecek şekilde tekrarlanması.
ANSİKLOPEDİ : Çeşitli bilgilerin özetini alfabetik sıra ile biraraya getiren, kolayca bulmamıza yardım eden büyük eser.
ARDIL : Uyaklardan sonra aynı görevde olmak üzere tekrarlanan kelime. (Eski deyim: Redif).
ARUZ : Divan Edebiyatı'nda dizelerdeki hecelerin ses eşitliğine dayanan bir nazım ölçüsü. Hecelerin uzunluk ve kısalık, kapalılık veya açıklık değerlerine göre türlü ses kalıplarındanoluşur. Aruz kalıpları çoktur. Türkçe'de en çok kullanılan aruz kalıpları 20 kadardır. Aruz kalıplarından birkaçı:
* Fâilâtün fâilâtün fâilün
* Feilâtün feilâtün feilâtün feilün.
* Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün.
(Şapkalı sesliler uzun hece sayılır. Dizenin son hecesi açık ve sesli olsa bile kapalı ve uzun sayılır)
Örnek:
* Şimşek gibi bir hızla atıldık yedi koldan
* Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.
ÂŞIK : Saz şairi. Şiirlerini sazla çalıp söyleyen ozan.
ÂŞIK EDEBİYATI: Halk arasında yetişen saz şairlerinin meydana getirdiği edebiyat.
ATASÖZÜ : Eskiden beri söylenegelmiş, az kelime ile anlatılmış sözlerdir. Bir fikri, bir öğüdü kısa ve kesin olarak anlatır.
AYAK : Halk edebiyatında uyak, kafiye. Saz şairleri yarışmasında şairlerden birinin hasımlarını belirli kafiye (uyak) ile beyit söyleme mecburiyetinde bırakmasına 'Ayak açmak' denir.
AZERİ EDEBİYATI : Türk Edebiyatı'nın kollarından biridir. Azerbaycan, Iran, Doğu Anadolu, Irak Türkleri arasında gelişmiş, Azerî lehçesinde yazılmıştır. Azerî Edebıyatı'mızın en büyük şairi Fu-zulî'dir.

- B -
BAĞLAMA : Nakarat. Şarkıların belli yerlerinde tekrarlanan dize.
BAHARİYE : Birini övmek için yazılan ve bahardan söz ederek başlayan kasidenin baharı anlatan bölümü.
BALAD : Dramatik bir olayı anlatan şiirdir. Fransızca 'ballade' deyiminden alınmıştır. Bizde, üç bendden ve bir ağırlama bölümünden oluşan küçük koşuklara denir.
BAŞESER : Şaheser. Sanat bakımından güzelliğin doruğuna ulaşmış eser.
BEDİ' : Söz estetiği, benzersiz anlamlarına gelir. Belirgin konusu sözün süslenmesi, güzelleştirilmesidir.
BELAGAT : Söz sanatı. Düzgün, güzel ve yerinde söz söyleme. En doğru, en güzel biçimde anlatma.
BEND : Bent. Bir manzumeyi meydana getiren ikişer, üçer, dörder, beşer, altışar dizelik parçalardan her biri.
BENGÜTAŞ EDEBİYATI : Bengü (bazı yörelerde bengi) sonu olmayan, hep kalacak olan, ebedî anlamına gelir. Bengütaşlar ise, Göktürler'de kağanların, devlet ileri gelenlerinin ölümlerinden sonra onlar adına dikilen yazılı taşlardır. Bu taşları dikenler, üzerindeki yazıların sonsuza kadar kalmasını düşünerek onlara 'bengütaş' demişlerdir. Göktürkler çağında dikilen bengütaşların üzerindeki yazılar, hem tarihî bilgileri vermedi, hem edebî aeğer taşıması bakımından önemlidir. Türklerin ilk yazılı edebiyatını bengütaşlardaki bu yazılar oluşturur. Onun için tarihçilerimiz ve edebiyatçılarımız bu yazılara "Bengütaş Edebiyatı" demişlerdir. En ünlüleri, Orhun'da Bilge Kağan ve Kül Tigin adına dikilmiş begütaşlardır.
BENZETME : Bir sözü kuvvetlendirmek, canlandırmak, daha güzel anlatmak için, iki şeyden zayıfını kuvvetlisine benzetmek. (Arslan gibi kuvvetli, kar gibi beyaz, dağ gibi yüce...) Eski deyim: Teşbih.
BEYİT : Konu ve ölçü bakımından birbiriyle ilgili iki dizeden oluşmuş nazım birimi. Divan Edebiyatı'nda beyit bir bütündür, bir düşünceyi anlatan cümle bir beyitte tamamlanır.
BİBLİYOGRAFİ : Kitapların konuları, yazarları, baskıları (ne zaman, nerede basıldıkları) hakkında bilgi veren yazı ya da kitap.
BİYOGRAFİ : Ünlü kişilerin hayatını anlatan yazı.
BOZLAK : Halk edebiyatında türkü çeşitlerinden biri. (Afşar bozlağı gibi)

- C -

CAİZE : Şairlerin kasidelerle övdükleri büyükler tarafından kendilerine verilen bahşiş, armağan.
CİNAS : Yazılışı, söylenişi ve sesi aynı, ama anlamı başka olan kelimelerle yazılan dize, söylenen söz. Cinasın en güzel örnekleri hoyratlarda görülür. (Bk. Hoyrat).
CÖNK : Saz şairlerinin beğenilen şiirlerinin toplandığı defter. Uzunlamasına açılan, ensiz uzun bir defterdir.
ÇAĞATAY EDEBİYATI : Türk dünyasının Maveraünnehir, Harezm, Altınordu gibi doğu ve kuzey bölgelerinde gelişen edebiyat kollarımızdan biri. Çağatay Edebiyatı'nın en büyük şairi Nevaî'dir.
ÇÖZÜMLEME : Edebiyat eserlerinde düğüm noktasının çözülmesini sağlayan son kısım. (Çözümleme romanı: içinde olaydan çok duygu çözümlemeleri bulunan roman)
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
- D -

DADAİZM : Dil ve estetik kurallarını tanımayan, anlatımda başıboş bir yol tutan, bile bile kapalılığa sapan bir çığır. (XX. Yüzyıl başlarında Fransa'da meydana geldi).
DEKADAN : XIX. Yüzyıl sonlarında, Fransa'da, Parnasiyenler'e karşı bir tepki olarak simgeciliği (sembolizmi) aşırı dereceye çıkaran sanatçılara verilen ad.
DEMAGOJİ : Halkın duygularını okşamak suretiyle kendi çıkarlarını gütme yolu. (Eski deyim: Mugalata)
DEMEÇ : Yetkili bir kimsenin bir mesele üzerinde basın, televizyon gibi araçlarla halka aydınlatıcı bilgi vermesi. Beyanat.
DENEME : Bir yazarın, herhangi bir konu üzerinde özel görüş ve düşüncelerini, iddiasız olarak anlatması.
DESTAN : Milletlerin, yiğitlerin başlarından geçen veya geçtiği varsayılan olağanüstü kahramanlık olaylarını anlatan manzumeler. Daha çok 11 heceli halk şiiri tarzında yazılmışlardır. Kökü tarihe dayanan, ilhamını tarihten alan bir Halk Edebiyatı türü olduğunu da söyleyebiliriz.
DEVRİYE : Evrenin ve insanın Tanrı'dan çıkıp tekrar Tanrı'ya dönmesi felsefesine göre bu devir safhalarını anlatan tasavvuf şiiri.
DİDAKTİK : Bir konuyu, bir bilgiyi öğretmek amacıyla yazılan yazılar. Didaktik eserlerin amacı 'öğretmek'tir.
DİVAN : Divan şiirlerinin toplandığı kitap. (Bu kitabın en başına Tanrı, Peygamber, devrin ileri gelenleri için yazılmış kasideler, sonra kafiyelerin alfabe sırasına göre gazeller, rubailer, musammatlar, terkib-i bend ve terci-i bendler, en sona da tek
DİVAN EDEBİYATI : Dil, ruh ve teknik bakımından Arap ve Fars Edebiyatı'nın etkisi altında gelişen, Tanzimat'tan sonra yavaş yavaş yerini Batı Edebiyatı'nın etkilerine bırakan edebiyat çığırı. Onal-tıncı ve onyedinci yüzyıllarda doruğa çıktı ve Bakî, Fuıulî, Nefî, Nedim, Şeyh Galip gibi büyük şairler yetiştirdi. Divan Edebiyatı'nda şairler aruz vezniyle yazıyorlardı.
DİYALOG : Piyes, roman, hikâye gibi eserlerde iki ya da daha fazla kişinin konuşması. Konuşmalı yazılmış eser.
DİZE : Mısra. Bîr koşukta en küçük birliği meydana getiren söz dizisi.
DÖRTLÜK : Dört dizelik kıta. Halk Edebiyatı'nda dört dizeli bentlerden meydana gelen manzume.
DRAM : Hayattan alınma tiyatro olayı. Sahne eseri.
DURAK : Bir dizenin orta yerinde ses aralığı, belli ölçülere göre bölüm yerleri. (Duraklarda kelime bitmiş olur).
DURU SÖZ : Konuyu, gereksiz kelime katmadan eksiksiz aniatan söz. Çapraşık olmayan cümle.
DRAMATİK: Dramla ilgili. Tiyatroda temsil edilmek üzere yazılan eser.

- E -

EBCED : Rakamları harflerden olan tarih düşürme sanatı. Eski alfabede, 1'den 1000'e kadar her harf bir sayıyı karşılıyordu. İlk on harf sıra ile 1,2,3,4 vb. rakamlarını, sonraki on harf 100'e kadar onlu basamakları gösteriyordu. Daha sonra yüzlü basamaklar geliyordu. Örnek: E (elif) 1, Z (ze) 7, y 10, f 80, hı 600, g (gayn) 1000 idi. Tarih, en son dizeye konurdu. "Belgrad Karasını aldı Mehemmed Paşa" dizesinde tarih 1152 (Hicrî)'dir.
EDEBİ : Edebiyatla ilgili, edebiyata ait.
EDEBİYATI CEDİDE : 1896'dan 1911'e kadar süren edebiyat hareketi. Servet-i Fü-nıyı akımı ile Fecr-i Âti akımı arasında yer alan dönem.
EDİB : Edebiyat eseri meydana getiren kimse. Yazar. Kalem sahibi.
EFSANE : Az çok tarihe dayanmakla beraber daha çok inanılmaz olaylarla dolu, süslü halk hikâyesi, (Efsanelere "tarihî olaylarla örülü masallar" diyebiliriz).
ELEJİ : Gönül acılarını, dünya üzüntülerini anlatan, lirik şiir.
EKZİSTANSİYALİZM : (Bk.: Varoluşçuluk)
EKSPRESİYONİZM : Dışâ verimcilik, dışavurmacıhk. Hayatın daha çok iç gerçeklerini anlatmaya önem veren akım.
ELEŞTİRME : Bir sanat eserinin gerçek değerini belirtmek için yapılan inceleme. Tenkid.
ELYAZMASI : Matbaanın icadından önce hattatların yazdıkları nüshalar. Basılı olmayan, elle yazılan kitap.
EMPRESYONİZM: İzlenimcilik. Tabiatı, bütün ayrıntıları ile ve olduğu gibi değil, ancak ondan edinilen izlenim ölçüsünde ve niteliğinde anlatmak. Yazar, gördüklerinin onda uyandırdığı duyumları esas alır.
EPİK EPOPE : Kahramanları ve kahramanlıkları konu edinen uzunca manzume. Hamasî şiir. Kahramanlık şiiri.
ESATİR : Eski çağların kahramanlık olaylarını, ilâhların, milletlerin, yiğitlerin başlarından geçen olağanüstü halleri anlatan uzun hikâye.
ESTETİK : Tarih öncesi ilâhlarının efsanevi maceralarını anlatan ve bir topluluğun duygularını, özlemlerini dile getiren hikâyeler. Bir milletin oluş masalı. Mitoloji. Güzelliği ve güzelliğin insan ruhundaki etkilerini konu alan felsefe kolu. Bediî.
EZGİ : Belli bir kurala göre meydana getirilen, kulakta hoşluk uyandıran, özellikle koro için yazılan lirik şiir. Türkü.
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
- F -

FABL : Olay kahramanları çoğunlukla hayvanlardan, bitkilerden seçilen, bir ahlâk ve hayat dersi veren yazı türü. Hayvanlar, bitkiler aslında gerçek insanları simgelerler. (La Fontaine1 in tabileri bu türün en güzel örneklerinden sayılır.)
FAHRİYE : Bir şairin yazdığı kasidede kendisini öven bölüm.
FARS : Halk zevkini okşayan basit hareketli, mübalâğalı komedi. Kaba olay ve yergilere çok yer verilen, halkı güldürecek hareketleri sık sık tekrarlayan komedi.
FECRİ ÂTİ : Meşrutiyetin ilân edilmesiyle 1908'de, Servet-i Fünun dönemi edebiyatına bir tepki olarak doğan, "Sanat sanat içindir" ilkesini benimseyen edebiyat hareketi. Bu kadronun bellibaşlı yazarları şunlardır: Ahmet Haşim, Ahmet Samim, Ali Süha, Cemil Süleyman, Emin Bülent, Emin Lâmi, Fazıl Ahmet, Fuat Köprülü, Refik Halit, Hamdullah Suphi, İzzet Melih, Mehmet Behçet, Tahsin Nahit, Yakup Kadri.
FIKRA : Tuhaf ve nükteli kısa hikâyecik. Gazetelerin belirli sütunlarında günlük konulara şöylece dokunup geçen küçük makale. Gazete ve dergilerin belli bir yerinde genel bir başlıkla yazılan fıkraya kronik de denir.
FİKİR YAZILARI : Düşünce yazıları. Düşünceye bağlı, eşyanın zihinde aldığı şekiller esas tutularak yazılan yazılar.
FOLKLOR : Halkbilgisi. Bir toplumun inançlarını, alışkanlıklarını, söylenen türkü, fıkra, masal, atasözü, bilmece, tekerleme, efsane gibi varlıkları inceleyerek, o toplumun yaşayış ve duyuşunu anlatmaya çalışan bilim dalı.
FÜTÜRİZM : Gelecekçilik. Bu akım, daima değişeni anlatmak ister. Geçmişi, alışkanlıkları bir yana iter, geleceğin dinamik hayatını vermeye çalışır.

- G -

GALAT : Edebiyatta, 'kurallara uymayan söz' anlamına gelir. Herkes tarafından yanlış olarak kullanılan kelimelere 'galatı meşhur' alay olsun diye bile bile yanlış söz kullanmaya ise 'galatı tahakkümî' denir.
GAZEL : Aşk, güzellik ve içki konusunda yazılmış, uzunluğu genellikle 5 beyitle 12 beyit arasında değişen manzume. İlk beytinin dizeleri kendi aralarında uyaklı, sonraki beyitlerin birinci dizesi serbest, ikinci dizeleri ise ilk beyitle uyaklı nazım şeklidir. Aruzun her kalıbı ile yazılır.
GENÇ KALEMLER : 1911'de Selanik'te yayımlanan bir derginin adıdır. Bu dergide yazı yazan Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin, dilimizin sadeleşmesi için şu görüşleri ileri sürüyorlardı:
1-Bir dil başka bir dilden kelime alabilir ama kural alamaz. Konuşma dili ile yazı dili ayrı olamaz, bu ikiliğin önüne geçilmelidir.
2- Arap harfleri Türkçe'yi yazmaya elverişli değildir. Dedelerimizin Arap dilini ve kurallarını almaları dilimizin aleyhine olmuştur.
3- Arapça, Farsça tamlama ve çoğul kuralları kullanılmamalıdır.
4-Konuşma dili İstanbul Türkçesi olmalıdır, bu Türkçe güzeldir ve Türklerin çoğu tarafından anlaşılmaktadır.
5- Güneş varken şems, ay varken kamer denmeme-lidir. Yerleşmiş Arapça, Farsça kelimeler halkın söylediği gibi yazılmalıdır: Kalabalık, hoca, menekşe, kavga., gibi...
6-Yazı dilinde yanız millî dilbilgisi hâkim olmalıdır.
GERÇEKÇİLİK : Realizm. Hayatın, hiç değiştirilmeden olduğu gibi verilmesi gerektiğini savunan akım.
GİRİŞ : Kitabın başına yazılan açıklamalı özet. Kitabın daha iyi anlaşılması için ilk bilgileri, anahtar bilgileri veren açıklama.
GÖZLEM : Bir yazıyı yazmadan önce gereken bilgileri edinmek, çevremizi incelemek, iyi anlamak istediğimiz şeyin belirtilerini gözden geçirmek gerekir. Bunları yapmaya 'gözlem' diyoruz. Tabiatı, dış âlemi gözden geçirmeye 'dış gözlem', kendimizi gözden geçirmeye ise 'iç gözlem' denir.
GÜLDESTE : Gül demeti. Antoloji. Seçme manzum ve düzyazılardan meydana getirilen eserlerin genel adı.
GÜZELLEME : Lirik manzum şekli. Halk edebiyatında derin, kuvvetli duyguları anlatan şiir. Tabiat, kadın, at gibi beğenilen varlıklar için yazılmış övgü. Divan Edebiyatı'nda bu tarz manzumelere Mehdiye denir.
GÜZEL SANATLAR : Edebiyat, müzik, dans, heykelcilik ve mimarlık sanatlarının ortak adı. Resim, tiyatro, sinema da güzel sanatlar arasında yer alır. (Eski deyim: Sanayii nefise).

- H -

HALK EDEBİYATI: Halkın ruhundan doğan ve halkın değerlerini gösteren bu edebiyat türü bir atalar mirasıdır ve yüzyıllardan beri yaşamaktadır. Anonim Halk Edebiyatı, yazarları belli olmayan eserleri kapsar. Âşık Edebiyatı ise saz şairlerinin şiirleridir.
HALK HİKÂYESİ : : Bir topluluk karşısında hikayeci âşıklar tarafından söylenen hikâyelerdir. Nazım ya da düzyazılı olabilirler. Yazarları da belli değildir. Bunlar halkın yüzyıllar boyu söyleyegeldiği, din-leyegeldiği ve beğendiği hikâyelerdir. Atalar mirasıdır. Manzum kısımları saz çalarak, düz kısımları taklitler, jestlerle söylenir.
HALK ŞİİRİ : : Çoğu hece vezni ile yazılmış, yazarı bilinmeyen, mani, türkü, varsağı, ağıt gibi koşuklar (manzumeler)'dir.
HAMSE : Mesnevi biçiminde yazılmış beş kitaptan oluşan takım. Aynı şairin yazdığı beş mesnevi.
HAŞİYE : Bir yazı sayfasının altında, o yazının bir yeriyle ilgili olarak yazılan açıklama. (Eski deyim: Derkenar. Hamiş.)
HATIRAT : Bkz.: Anılar.
HECE : Bir ya da birkaç sesten oluşan ve bir solukta çıkarılan ses öbeği. Bu sesler ünlü ya da ünsüz olabilirler. Sesli (ünlü) harfle biten hecelere 'açık hece', sessiz harfle biten hecelere ise 'kapalı hece' diyoruz.
HECE VEZNİ : Belirli sayıdaki hece kümelerine dayanan nazım ölçüsü. Türk dilinin en eski zamanlardan beri tabiî ölçüsü hece veznidir.
HİCİV : Yergî. Birini yermek için yazılan yazı, beyit, kıta, gazel ya da kasidedir. İyi kullanıldığı, haktan, doğrudan yana olduğu sürece etkilidir. Fakat düşmanlık için, kıskançlık ya da başka sebeplere dayanan hicivler, kabalık; bayağılık, küfürlü hicivler, sanatlı hiciv sayılmaz. Hiciv, sanatlı yergidir.
HİKÂYE : Hayalde tasarlanan birtakım olayları anlatarak okuyanda he-
yecan veya zevk uyandıran yazı türü. Hayatta olan veya olabilecek olayların, az çok ayrıntıları verilerek anlatılması. Hikâyelerin bellibaşlı özelliği, kişilerinin az, bu kişilerin hayatlarının yalnız bir bölümünün anlatılması ve kısa yazıl--maşıdır.
HİKMET : Hayatta yol gösterecek değerde olan kısa, özlü söz. Evrendeki şeylerin asıllarını, mahiyetlerini anlatan bilgi. 12. yüzyılda Türkistan'da büyük bir tarikat kuran Ahmed Yesevî* nin tasavvuf fikirlerini, güzel ahlâka dayanan inançlarını hece vezni ve halk diliyle söylediği felsefî manzumeler. (Bugünkü karşılığı: Uzsöz. Bilgelik. Sebep. Neden.)
HİTABET : Bir fikri, bir dâvayı karşısındakilere dil ustalığı ile anlatma sanatı. Söz söyleme sanatı. Kalabalık önünde söz söyleyen kimseye 'hatip' denir.
HOYRAT : Güneydoğu Anadolu'da ve Kerkük Türkleri arasında yaygın olan bir cinaslı manidir. Hoyratın uyaklarında söylenişi ayni ama anlamları farklı kelimelerin bulunması onu diğer manilerden ayırır: Örnek:

Gül eser, gül eser
Bülbül öter, gül eser,
Bağmancı kurban olam
Var yatağın güle ser.
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
- Iİ -

IRAKLAMA : Konu dışına çıkma. Söz arasında asıl konudan uzaklaşma ve böylece söylenen söz.
ISTILAH : Bir bilim veya sanata özgü kelime, deyim. Herkesin anlayamadığı, konuşma dilinde bulunmayan karışık ve garip kelime. Terim. Deyim.
İÇ KAFİYE : Dizenin içinde fazladan yapılan kafiye (uyak). Divan şiirinde örnekleri çoktur.
İDİL : Konusunu çoban ve kır hayatından alan aşk şiiri.
İKTİBAS : Bir söz veya fıkrayı olduğu gibi veya kısaltarak alma.
İLÂHÎ : Allah'a ait. Allah'a özgü. Allah'a dua etmek için yazılan ve ezgi ile söylenen nazım. Yedili, sekizli, onbirli hecelerle söylenir. İlâhî, tekke edebiyatının en önemli türlerinden biridir. Mevlitlerde, bir çocuğun okula girmesi münasebetiyle veya sünnet düğünlerinde yüzyıllardan beri okunur. Bu ilâhilere Mevleviler "Âyin", Bektaşiler 'Nefes', Gülşenîler 'Tapuğ', Halvetîler 'Durak', diğer tarikatlerin mensupları da "Cumhur" adını vermişlerdir.
İMÂLE : Aruz vezninde bir hecenin kendisinden daha uzun okunması. Bir heceyi iki hece sayacak kadar uzun okuma.
İNŞÂ : Yazıya dökme, kaleme alma. Eskiden güzel nesir (düz yazı) yazmaya inşâ denirdi.
İNŞÂD : Ezber okuma. Bir şiir veya düzyazıyı, anlamına uygun bir şekilde yüksek sesle okuma.
İNTİHAL : Bir başkasının eserinden parçalar alıp kendininmiş gibi gösterme.
İRTİCAL : Sözü düşünmeden o anda zihne doğduğu gibi söyleme veya yazma (İrticalen konuşma).
İSTİARE : İğrettleme. Birinden ödünç alma, iğreti bir şey alma. Bir sözün gerçek anlamını kaldırarak, benzerliği olan diğer bir anlamı iğreti olarak verme.

- K -

KAFİYE : (Bkz. Uyak).
KALENDERİ : Saz şairlerinin mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün veznine göre düzdükleri gazeller.
KASİDE : Divan Edebiyatı'nda en çok kullanılan nazım şekillerinden biri. En az onbeş beyitten oluşur. Bütün beyitlerin İkinci dizesi baştaki dize ile uyaklı bulunur. Kasideler çok defa büyükleri övmek için yazılır.
KISSA : Kendisinden bir ders, bir ibret alınan kısa hikâye, fıkra ya da masal.
KİNAYE : Üstü örtülü dokunaklı söz. Bir kelimeyi hem gerçek, hem mecazî anlamıyla kullanma, iki anlama gelecek şekilde söyleme, dolaylı olarak anlatma.
KİTABE : Dikilitaşlara, duvarlara kazılmış veya kabartma olarak yazılmış yazı. Yazıt.
KLASİK : Eski Yunan ye Lâtin sanat edebiyatına ait olan eserlere bu isim verilir. Üzerinden çok zaman geçtiği halde değerini yitirmeyen kitaplara da 'klasik eserler' diyoruz.
KOÇAKLAMA : Halk edebiyatında yiğitlik, savaş gibi konuları işleyen ya da bir kahramanı övmek için coşkunlukla yazılan koşmalara verilen ad.
KONFERANS : Bilim, sanat, kültür gibi alanlarda bilgi vermek, bir konuya açıklık getirmek, yeni bir görüşü savunmak amacıyla, topluluk karşısında yapılan konuşma.
KOŞMA : Halk edebiyatımızın, çoğu 11 heceli olan en yaygın nazım türlerinden biridir. Koşmanın başlıca konulan aşk ve tabiat güzellikleridir. Dörtlük bentler halinde yazılır ve özel bir ezgi ile okunur.
KOŞUK : Kaç dize olursa olsun kendi başına bir bütün olan manzum parça. Çok eskiden beri Türklerin tabiat, aşk duygularını dile getirdikleri manzume.

- L -

LAEDRİ : Sözlük anlamı 'bilmiyorum' demek olan bu kelime, eskiden yazanı bilinmeyen şiirlerin altına konur ve "şairi bilinmiyor" anlamını verirdi.
LEBDEĞMEZ : Dudak değmez. Bir dize, bir beyit veya cümlede, b,p,f,m,v gibi dudakları birleştiren seslerin bulunmaması:
LİRİK : İçten gelen duyguların coşkun bir şekilde anlatıldığı nazım türü. Eski Yunanlılar bunu lir eşliğinde söylediği için bu adıi almıştır
LÛGAZ : Bilmece. Divan şiirinde insan adı dışındaki nesnelerle ilgili olarak yazılan manzum bilmece. Anlaşılması, çözülmesi güç söz.
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
- M -

MAHLAS : Şairlerin şiirlerinde kullandıkları takma ad. Divan şairlerinin çoğu mahlas kullanırdı. (Mahlasları ite yaptıkları şöhret asıl adlarını unutturmuştur).
MAHLAS BEYTİ : Gazellerde şairin adı bulunan beyit. Şiirde mahlas beyti olduğu için ayrıca şiirin altına imza koymazlardı.
MANÎ : Genellikle 7 heceli dizelerle söyleyen;birinci8 ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı olan bir halk şiiri.
MECAZ : Bir kelimenin gerçek anlamından başka ve kendisiyle benzerlik bağı bulunan bir anlamda kullanılması,
MEDDAH : Taklitler yaparak ve hoş hikâyeler anlatarak halkı eğlendiren sanatçı. Meddahlık yüzyıllar boyu yaşamış, Türk halkı arasında büyük ilgi görmüştür. Meddahlık için 'tek şahıslı tiyatro'da diyorlar. Ama bu tek kişi, yani meddah, bir hikâyeyi başından sonuna kadar her şahsı şivelerine göre konuşturarak anlatır. Her türlü hareketi yapar, dinleyeni heyecanlandırır, duygulandırır. Meddahlık büyük bir sanattır.
MEDHİYE : Övgü. Padişahı, devlet büyüklerini veya herhangi bir kimseyi övmek için yazılan yazı ya da söylenen söz. Medhiye-ler en çok kaside şeklinde yazılırdı.
MENKIBE : Büyük adamların, din ulularının, kahramanların, olağanüstü olaylarla dolu hayatlarını anlatan hikâye.
MERSİYE : Halk Edebiyatı'nda 'Ağıt' dediğimiz türün yerini Divan Edebiyatında 'Mersiye' alır. Bir ölünün arkasından onun iyiliklerini, kalanların üzüntüsünü anlatmak için yazılan şiir.
MESNEVÎ : Her beyti ayrı uyaklı olan manzume. Mevlâna Celâleddin-i Rumî'nin Farsça, manzum büyük eserlerinin adı da "Mes-nevî"dir. Mesnevîlerin başlıca konuları din, tasavvuf, aşktır.
MISRA : Bkz.: Dize.
MİZAH : Bir gerçeği nükte, şaka ve takılmalarla süsleyip anlatan Söz ya da yazı türü. Gülmece. Güldürü.
MONOLOG : Bir tiyatro oyununda kişilerden birinin kendi kendine yaptığı konuşma. (Karşıtı: Diyalog).
MUAMMA : Çözülünce meydana birinin adı çıkan bilmece. Lûgaz, insan isminden başka her şeyi bilmece konusu yaptığı halde 'muamma' yalnız insanla ilgilidir.
MUHAMMES : Beş dizeli parçalardan meydana gelen manzume. Beşli.
MURABBA : Dörtlü. Her bendi dörder dizelik manzume. Uyakları şöyledir: aaaa, bbba, ccca.
MUSAMMAT : Dizeleri ortalarında uyaklı olan şiir. Divan şiirinde üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz ve daha çok dizeli bentlerden oluşan nazım türlerinin genel adı.
MÜLAKAT : Buluşma, görüşme, kavuşma, konuşma. Herhangi bir gazetecinin ünlü bir kişiyi ziyaret ederek, ona önemli olaylarla ilgili sorular sorması ve aldığı cevabı gazetesine aynen yazması.
MÜSEDDES : Altılı. Divan Edebiyatı'nda altışar dizelik bentlerden meydana gelen manzumeler.
MÜSTEAR : İğreti olarak alınan kelime veya isim.
MÜSTEZAT : Bir uzun bir kısa dize ile kurulan nazım şekli. Artıklı. Kısa yani yarım dize 'ziyade' adını alır.

- N -

NAAT : Hz, Muhammed'in niteliklerini öven ve ondan şefaat dileyen kaside. Medhederek anlatma.
NAKARAT : Şarkı ve türkülerde asıl bentlerden sonra tekrarlanan bölüm.
NÂME : Mektup, kitap, risale.
NATÜRALİZM : Gerçeği anlatmayı aşırı bir sınıra vardıran edebiyat çığırı. Doğalcılık. Hayata ilmî açıdan bakar.
NAZIM : Hecelerin sayısı, uzunluğu/kısalığı veya kapalı ya da açık oluşu, vurgusu vb. bakımlardan ritim meydana getirecek şekilde kelimeleri düzenli olarak dizme. Vezinli-, uyaklı söz.
NAZİRE : Benzer örnek. Divan Edebiyatı'nda bir manzum yazıya benzer olarak yazılan başka bir manzum yazı. Nazire yapmaya 'tanzir' denir. Nazireler her bakımdan orijinaline benzer.
NEFES : Bektaşi felsefesini belirtmek için yazılmış manzume. Nefes'ler özel bir ezgiyle okunurlar.
NESİR : Düzyazı.
NÜKTE : İnce anlamlı, zarif ve sakalı söz. Yazıda ve sözde ancak dikkat edilince anlaşılan ince anlam.
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
- OÖ -

ORTAOYUNU : An'anevî Türk tiyatrosunda, dört yanı seyircilerle çevrili meydanda, sahnesiz, perdesiz, dekorsuz ve herhangi bir yazılı metne bağlı kalınmadan oynanan oyun. Meydan oyunu.
OTOBİYOGRAFİ : Bir kimsenin kendi hayat olaylarını anlattığı eser.
OZAN : Eski Oğuz Türkleri'nin halk şairlerine ve türkücülerine verdikleri ad.
ÖZDEYİŞ : Vecize. Atasözü. Özlü söz. Bir düşüncenin en kısa yoldan anlatılmış şekli.

- P -

PANDOMİMA : Yalnız işaretle oynanan sözsüz tiyatro.
PARODİ : Ciddî bir eserin, bir şiirin, alaylı bir şekilde yazılan benzeri Tehzil.
PASTORAL : Kır ve çoban hayatını, törelerini anlatan, bunları tanıtmayı ve sevdirmeyi amaçlayan eser. Edebî türlerin hepsi pastoral (çobansı) görüşle yazılabilir.
PATETİK : Seyredenleri ya da dinleyenleri çok etkileyecek şekilde yazılan eser.
PİYES : Sahnede oynanmak için yazılan edebî eser.
PROLOG : Bir romanın, bir tiyatro eserinin baş tarafına eserin ana fikrini belirtmek üzere konan giriş bölümü.

- R -

RAHŞİYE : Divan edebiyatında bir atı (veya atları) övmek için, at sevgisiyle yazılan kaside.
RAPOR : Bir konunun incelenmesi sonunda, inceleme sonucunu bildiren yazı. (Doktor raporu, polis raporu, keşif raporu...)
REALİZM : Bkz: Gerçekçilik.
REDDİYE : Bir meselenin, bir konunun, bir görüşün aksini savunan yazı.
REDİF : Uyakların (kafiyenin) son sesinden sonra aynen tekrarlanan, anlam ve görevi bir olan takılar, ekler, kelimeler.
REJİSÖR : Tiyatro ve sinemalarda aktörlerin rollerini dağıtan, oyunu veya filmin çekimini yöneten, yazarın söylemek istediklerini seyirciye en iyi şekilde verebilmek için yapılması gerekenleri gösteren kişi.
REMZ : Remiz. Rumuz. Simge. Bir sözü açıkça söylemeyip, onun anlamını başka bir söz kullanarak belirtme. (Divan Edebiyatı'nda)
REPLİK : Cevap verme. Bir tiyatro eseri oynanırken, sahnede konuşanların birbirlerine söyledikleri sözlerin herbiri.
REVİ : Uyaklarda son ses. Uyağın son harfi.
REVÜ : Dans ve oyunlardan meydana gelmiş sahne eseri.
RİTİM : Ahenk. Cümledeki vurguların, hecelerdeki ses özelliklerinin, durakların düzenli bir şekilde tekrarlanması. (Eski deyim: İttirat).
ROMAN : Olmuş ya da olabilecek olayları ayrıntılı şekilde anlatan uzun yazı. Düzyazının hikâyeleme türü.
Romanın başlıca özeliiği:
Uzun oluşu, kişilerinin fazla oluşu, değişik mekânlarda ve zamanlarda geçmesi. Romantik roman: Duygularla hikâyelerin eserin bütününe, görgü ve araştırmalara hâkim olduğu roman. Realist Roman: Araştırmaların ve görgülerin duygu ve hayallerden daha kuvvetli olduğu roman. Natüralist roman: Realist romanın daha ileri gitmisjürü. Romanların, Sanatçı Roman, Bilinç Akışı Romanı, Öğretimli Roman, Çözümleme Romanı, Bölge Romanı, Polisiye Roman, Macera Romanı, Pastoral Roman, Satirik Roman vb. türleri de vardır.
ROMANTİZM : Onsekizinci yüzyıl sonlarında gelişen ve klasik edebiyatın yerine geçen, duygu ve hayale fazla yer veren edebiyat çığırı.
RÖNESANS : Avrupa'da Ortaçağ'da bilim ve sanatta hüküm süren geriliği yıkmış olan uyanış, yeniden doğuş. Eski çağların bilim, sanat konularını yeniden gün ışığına çıkarma, onları yeni anlayışla taklit etme ve yeni eserler yaratma çağı. (16. ve 17. yüzyıllar).
RÖPORTAJ : Aslı Fransızca olan bu deyim, bir gazetecinin herhangi bir yeri, bir kurumu gezerek gördüklerini, kendi görüşlerini de katarak yazması anlamına gelir. Röportaj yazısı resimli de olabilir.
RUBAİ :İki beyitten (dört dizeden) oluşan manzume.-Rubailerde birinci, ikinci ve dördüncü dizeler birbirleriyle uyaklı, üçüncü dize ise serbest olur. En önemli özelliği, az sözle çok şey anlatmasıdır. Aruz vezni \\e yazılır. Doğunun en güzel rubailerini söyleyen iki şair Ömer Hayyam ve Mevlânadır.
RÜCU : Geri dönme. Evvelce söylenmiş bir fikirden döner gibi görünerek, o fikri daha da kuvvetlendiren yeni bir dize söylemek.
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
- S -

SAĞU : Bkz: Ağıt.
SAHNE : Tiyatroda oyunun oynandığı ve olayların geçtiği yer. Bir kişinin içeri girmesi ve çıkması ile perdelerin bölündüğü parçalara da sahne denir.
SÂKİNÂME : Sâkî, içki dağıtan demektir. Sakiyi, meyhaneyi ve içkiyi övmek için yazılan kasidelere 'sâkinâme' denir.
SALNAME : Yıllık. Bir yıllık olayları gösteren kitap.
SATİR : Hayatın gülünç taraflarını belirten, gülünç huyları olan insanlarla alay eden, onları kötüleyen sanat. Şiir, roman, hikâye, fıkra türünde yazılabilir. Hiciv. Mizah.
SATRANÇ : Edebiyattaki anlamı, aruzun 'müfteilün müfteilün' kalıbı ile yazılmış halk şiiridir.
SAZ ŞAİRİ : Saz çalarak kendisinin veya başkasının şiirlerini okuyan halk şairi. Bunlara 'Âşık'da denir.
SECİ : Düzyazı içindeki bazı kelimelerin uyaklı olması (Divan Edebiyatında önemli bir yeri vardır.)
SEFARETNAME : Elçi olarak bulundukları ülkelerde gördüklerini edebî bir üslûpla anlatan sefirlerin (elçilerin) eserine 'Sefaretnâme' denir.
SELASET : Akıcılık. Anlatıştaki kolaylık, rahatlık, akıcılık. Akıcı söz ve düzgün anlatışa 'selîs' denir.
SEMAÎ : Dört dizeden ibaret şarkı türü. Sevgi, güzellik konularını işler v özel bir usulle bestelenir.
SEMBOL : Bkz: Remiz.
SEMBOLİZM : Konuları sembollü, rumuzlu anlatan edebiyat akımı. Bu akımda şairler, doğrudan doğruya sesle anlatılamayan derin duyguları sembolik kelimelerin müziğiyle anlatmaya çalışırlar. Türk sembolizminin en ünlü şairi Ahmet Haşim'dir.
SENARYO : Bir tiyatro ya da sinema eserinin sahnelerini gösteren(na-sıl olacağını ayrıntılı anlatan), konuşmaları belirten metin. Konuyu (mesela bir romanı) çekime hazırlayan, hikâye-leştiren kişiye 'senaryocu', konuşmaları yazana da 'diyalogcu' denir.
SERBEST MÜSTEZAT: Hem aruz hem hece vezniyle yazılabilen nazım şekli. Bu tür şiirlerde bir dizeye 'ziyade' adı verilen yarım bir dize eklenir ve tam dizenin altına yazılır. Böylece dizeler uzunlu kı-salı olur.
SERBEST NAZİM : Vezin, uyak gibi kayıtlarla bağımlı olmayan nazım türü.
SERGİLEME : Bir konuyu açma, yayma ve açıklama. Tiyatro eserinin ilk sahnelerinde ve ilk perdesinde, eserin daha iyi anlaşılması için gerekli tanıtmayı yapma, öncelikleri bildirme. Teşhir.
SERVETİ FÜNUN : Servet-i Fünun adlı dergide toplanan genç yazarların kurduğu ve geliştirdiği bir edebiyat çığırı. 1896'dan 1901'e kadar devam eden bu çığırın ünlü yazarları şunlardır:
Recai-zâde Mahmut Ekrem (önder idi), Tevfik Fikret, Haiit ZiyaUşaklıgil, Cenap Sahabettin, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet, Mehmet Rauf, Süleyman Nazif, Süleyman Nesip, Hüseyin Suat, Hüseyin Siret, Ali Ekrem, Celal Sahir, Faik Ali. Divan Edebiyatı geleneğini yıkan çığır Servet-i Fünun çığırıdır. Bu akımda Avrupa Edebiyatı örnek alınmış ve bundan sonra Türk Edebiyatı tamamen Avrupa Edebiyatı'nın etki alanına girmiştir. Fakat bu çığır, Arapça ve Farsça kelimeleri çok kullandığı için halka değil ancak okumuşlara hitap edebilmiştir. Serveî-i Fünuncular daha çok Fransız realizmini, sembolizmini ve parnasizmini örnek almışlardır.
SİYER : Hz, Muhammed'in hayatını anlatan eserlere denir.
SKEÇ : Diyalog halinde yazılmış, kısa, eğlendirici sahne eseri. Müzik ve bale üzerine kurulur ve müzikhollerde, kabarelerde oynanır. Son zamanlarda ise daha çok radyo ve televizyon için yazılıyor.
SONE : Fransızca "sonnef'den alınmıştır ve klasik bir nazım türüdür. İlk ikisi dörder dizelik, sonrakiler üçer dizelik dört bentten oluşur. Batı'da sonenin konusu sadece aşktır. Bizde ise değişik konularda olur.
SÖYLEV : Nutuk. Hitabet. Bir fikri, bir duyguyu aşılamak için söylenen uzunca sözler Kalabalığa karşı söylenir.
SÖZLÜK : Lügat. Bir dildeki kelimelerin, sözlerin belli bir sıra ile anlamlarını, aralarındaki ilgileri gösteren kitap. Bir dildeki bütün sözleri anlatan sözlükler olduğu gibi, (burada yaptığımız gibi) belli konularda geçen kelime ve sözleri anlatan sözlükler de vardır.
SÛRNÂME : Divan Edebiyatf nda düğün şenliklerini (özellikle sünnet düğünlerini) anlatmak için yazılan yazı. Manzum veya düz yazı ile yazılabilir.
SÜRREALİZM : Gerçeküstücülük. Bilinçaltı gerçeğini, rüyada olduğu gibi parçaları birbirini tutmaz bir ifade ile anlatmaya çalışan edebiyat akımı. 20. yüzyılda, Fransa'da, Freud'un görüşlerine dayanılarak kurulmuş ve geliştirilmiştir.

- Ş -

ŞAH BEYİT : Divan Edebiyatında bir şiirin en güzel beyti.
ŞAHESER : Bkz : Başeser.
ŞARKI : Türk Edebiyatı'nın öz malı olan, hiçbir milletten alınmamış ve Türk zevkinin yaratıp geliştirdiği yaygın bir nazım türü. Bestelenmek, bestelenip söylenmek için yazılan şiir veya manzumelerdir. Uzunlukları iki ile beş dörtlük arasında eleğisin Fakat şarkı yüksek zümre edebiyatının bir ürünüdür. Divan şiirinin en güzel şarkılarını yazan şairimiz Nedim'dir.
ŞATHİYAT : Ciddi bir düşünceyi şaka ve alay perdesi altında anlatmak için yazılan iğneli, mizahh yazılar.
ŞİTAİYYE : Kış mevsimini anlatan manzume. Kasidelerde kışı ve soğukları anlatan bölüm.
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
- T -

TÂBİR : Deyim. Anlatım. İfade.
TÂBİRNÂM : Rüyaları yorumlayan kitap.
TAÇ BEYİT : Kasidelerde şairin adı bulunan beyit. Genellikle kasidenin en güzel beytidir.
TAHLİL : Çözümleme. Bir şeyi incelemek üzere parçalara ayırma.
TAHKİYE : Tasarlanmış ya da gerçek olayları hikâye etmek, anlatmak.
TAHMİS : Başkasına ait bir gazelin her beytine üçer dize ekleyerek beşer dizelik bentler haline getirme. Eklenen dizeterjses ve anlam'bakımından asıl beyitlerin devamı gibidir ve onu zenginleştirir.
TALÂKAT : Hitabet. İnşat. Karşısındakini heyecanlandırıp fikirlerini kabul ettirecek kadar güzel söyleme.
TANZİR : Bkz: Nazire.
TARDİYE : Beş dizelik bentlerden oluşan nazım türü. Daha çok bir mesnevi arasında söylenen gazel şeklinde olur.
TARİH BEYTİ : Bkz: Ebced.
TA'RİZ : Bkz: Kinaye.
TASAVVUF : Tanrı'nın niteliğini ve evrenin oluşumunu varlık birliği 'Vahdet-i vücud' anlayışıyla açıklayan dinî ve felsefî akım. İslâm mistisizmi.
TASVİR : Bir şeyi ayrıntılarıyla anlatmak, resmini yapmak. (Yazı ile resim yapar gibi anlatılan şeyi göz önünde canlandırmak) Kompozisyon.
TAŞLAMA : Yergi. Hicviye. Bir kimsenin kusurlarını ve gülünç yanlannı alaylı bir dille anlatan nazım türü. Düzyazı ile de taşlama yapılabilir.
TAŞTİR (Teştir) : Başkalarına ait bir gazelin her beytinin birinci ve ikinci dizeleri arasına üç dize yerleştirme (Tahmiste ek dizeler beyit arasına değil beyit sonuna gelir).
TECNİS : Bkz: Cinas.
TECVlT : Kur'ân okurken, vurgu, uzatma gibi yönlerden kelimelerin hakkını verme.
TEFRİKA : Gazetelerde her gün bölüm bölüm yayımlanan roman gibi uzun yazı parçası.
TEFSİR : Yorum. Açıklama.
TEHZİL : Gülünçleme. Alaya alma. Ünlü bir nazımı, gülünçleştirmek. Değiştirerek gülünç hale getirmek.
TEKERLEME : Masalların başında veya söz aralarında, kelimelerin ses benzerliğinden yararlanılarak söylenilen yarı anlamlı, yarı anlamsız sözler.
TE'LİF : Eser yazma.
TELMİH : Anlatılmak istenen şeyi söz arasında imalı olarak belli etme, açıkça söylememe.
TEMA : Ana konu. Bir sanat eserinde işlenen konu, düşünce, görüş.
TEMAŞA : Haz duyarak, hoşlanarak seyretme. Piyes, bale, dans gibi seyirlik oyunlara 'temaşa oyunu' deniyor.
TENKİD : Bkz: Eleştirme.
TERANE : Usandıracak kadar tekrarlanan söz. Nağme, ahenk.
TERBİ : Başkasına ait bir gazelin beyitlerine ikişer dize ekleyerek dörtlü bent haline getirme.
TERCM BENT : Divan edebiyatının nazım türlerinden biridir: Her bentin sonunda ayni beyit tekrarlanır. Beş ile on beyit arasında değişen bentlerden kurulur. Bentleri birbirine bağlayan beyte 'vasıta beyti' denir. Felsefe ve din konularını işler, şikâyetleri dile getirir, hicveder
TERCÜME-İ HAL : Bkz: Biyografi
TERKİB-İ BENT : Uyakları başka başka olan birkaç bentten meydana gelir. Bentler gazel şeklinde uyaklanır. Bütün dizelerin birbirleriyleuyaklı olması da mümkündür. Terci-i bent'ten farkı, vasıta beytinin aynen tekrarlanmayıp değişmesidir.
TEŞBİH : Bkz: Benzetme.
TEVİL : Başka bir anlam ile yorumlama. Kendi maksadına uygun anlam verme.
TEVRİYE : Birkaç anlamı olan bir kelimenin en uzak anlamını hedef tutarak meramını gizleme. Bir kelimeyi iki anlama gelecek şekilde kullanma.
TEZKİRE : Biyografi. Tercüme-i hal. (Bkz.: Biyografi)
TEZKİRE-TÜŞŞUARA : Şairlerin hayatları ve eserleri hakkında bilgi veren tezkire. (Bu tezkireler ansiklopedik biyografi niteliğindedir).
TİRAD : Bir tiyatro oyununda oyuncuların uzun soluklu konuşması.
TİYATRO : Sahne eseri. Bu eserlerin oynanma sanatı ve oynandığı yer.
TRAJEDİ : Konusunu tarihten, efsanelerden, mitolojiden ve ünlü kişilerin hayatından veya ilahların yaptıklarından alan tiyatro.
TULUAT : Yazılı bir metne dayanmadan, oyuncuların bir taslağa göre oynadıkları sahne oyunu. Amacı seyircileri güldürmek, eğlendirmektir. Halka doğrudan doğruya hitap ederdi ve telkin kuvveti fazla idi. Bu yüzden eğlendirmekten, güldürmekten başka, öğretici bir niteliği de vardı.
TUYUĞ : Eski Türk Edebiyatı'nda kullanılan bir nazım türüdür. Halk Edebiyatı'ndan Divan Edebiyatı'na geçmiştir. Dört dizeden ibarettir ve uyakları rubaide olduğu gibi düzenlenir.
TüRKü : Hece ölçüsüyle yazılmış ve halk ezgileriyle bestelenmiş şiir (manzume). Bir olay karşısında duyguları, tepkileri dile getirir. Genellikle acıklı bir olay üstüne yakılır. Ama bu olay destanlardaki gibi milleti sarsan nitelikte değildir. Türkünün konusu daha çok su baskını, deprem, göçler, eşkıya baskınları, askere gidip dönmeme, dönüp de görmeme, bir kızın sevdiğinden başkasına verilmesi gibi olaylardır.
TÜRKÜ YAKMAK : Manileri bestelemek, ezgi uydurmak.

- UÜ -

ULAMA : Bir kelimenin sonu ile hemen ondan sonra gelen kelimenin başı birleştirilir ve tek kelime gibi okunur. Buna ulama denir.
UYAK : İki veya daha fazla dizenin sonunda aynı seslerin tekrarlanması. Kafiye.
ÜMANİZM : (Fr. Humanisme'den) Bireyleri değil de topluluğu meydana getiren tek ruhu konu olarak alan edebiyat çığırı.
ÜSLÛP : Bir sanatçının özel anlatış, özel yapış yolu. Yazarın anlatış biçimini başkalarından ayıran özelliği.
 
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
- V -

VAHDET : 'Bir'lik. Tek olma Bkz: Tasavvuf, Vahdeti Vücud.
VAK'ÂNÜVİS : Resmi devlet tarihçileri. Olayları yazan.
VAROLUŞÇULUK : Varoluşun özden önce geldiğini ve özü sürekli olarak yarattığını ilerj süren felsefe öğretisi. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Fransız yazarı Jean Paul Sartre tarafından kuruldu. Varoluşçuluğa göre hiçbir şey, Tanrı'nın varlığını gösteren en değerli delil bile, insanoğlunu kendi benliğinden kurtaramaz. (Din çevrelerinde, özellikle Vatikan'da, varoluşçuluk reddedilmiştir.) (Existentialisme-Egzistansializm)
VARSAĞI : Halk Edebiyatı'nda bir çeşit türkü. Güney Anadolu'da yaşayan Varsak aşiretinin özel bestesiyle çalınır. Sekizli ölçü ile söylenir. 3-5 veya daha fazla dörtlükten oluşur.
VECİZE : Özdeyiş, özsöz. İnsan düşüncesini en kısa, en özlü sözle anlatma. (Atasözü gibi)
VODVİL : Hafif komedi. Amacı güldürmek olan bu türde tuhaf yanlışlıklar, akla gelmedik tesadüfler, anlamsız şakalar yer alır.
VUZUH : Anlatımda açıklık, aydınlık, anlaşıhrlık.

- Y -
YAZIT : Bkz : Kitabe.
YEDİ MEŞALE : 1928de, Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nabi Naytr, Muammer Lütfi, Ziya Osman Saba, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret Solok, Kenan Hulûsî Koray tarafından meydana getirilen edebî topluluk. Bunlar edebiyatta canlılık, içtenlik ve her zaman yenilik taraftarı idiler.
YERGİ : Bkz: Hiciv, satir.
YILLIK : 6kz: Salname.

- Z -
ZEYİL : Bir şeyin devamı, eki. Bir eseri tamamlamak üzere yazılan bölüm.
ZÜLKAVAFÎ : Divan Edebiyatı'nda iki uyaklı dizelerden meydana gelen manzume. (Bir dizenin ortasındaki bir kelime, ikinci dizenin ortasındaki kelime ile uyaklıdır).
 
Üst