İnsanoğlu tarih boyunca her anlamı (tasarımlar, kavramlar, önermeler, varsayımlar, algılar, vs.) duru bir şekilde ifade etmeye çalışmıştır. Peki, bunu başarabilmiş midir? Tarihin tozlu sayfalarına bir demire kazınan bir yazı gibi işlenen deneyimler göstermiştir ki insanoğlu bunların bir kısmını ifade etmiştir. İfade edemediklerini de anlatılamayan duyguların denizi olan şiir ile ifade etmeye çalışmıştır. Buna dayalı olarak da eski çağdan beri şiirin kutsallıkla bezeli olduğuna inanılmış, divan edebiyatı şairleri de bu inanç doğrultusunda şiirlerini mutlak/ideal güzeli yaratmak gayesine yöneltmişlerdir. Bu mutlak güzelliğe ulaşmak için kendi hayal dünyalarına yelken açarak Hüsn-i mücerred denilen soyut güzelliği doğayla ilişkilendirerek yaratmaya çalışacaklardır.
Şairlerin kaynağı nedir? Hepimizin bildiği üzere şairlerin kaynağı ilhamlarıdır. Peki, şairin ilham kaynağı nedir? Şairin muhayyilesidir (hayal edilen, hayal gücü). Şair ve şiir için tarih boyunca çeşitli benzetmeler yapılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır: Sözgelimi tuti-ayna-şeker:söz, bülbül-gül-gülzar:şakımak, gavvas(dalgıç)-derya-sedef:inci üçlemelerinde, tuti-bülbül-gavvasşairi, söz-şakımak-inci ise şiiri temsil eder.
Edebiyat sanatı, dilin içinde şairin ifade edemediği veya gereği gibi anlayamadığı söylenemeyeni, kendine has yöntemler ve kendine ait araçlar ile, açık adıyla edebi sanatlar yoluyla söylemeye çalışmıştır. Aşağıdaki, Mevlananın Mesnevisinden alınan parçayı dikkatlice okursak bunu daha iyi şekilde görebiliriz:
Savaşta atların sesini duyarsın; kuşların sesini dolaşırken duyarsın. Birisi kinciliğinden, diğeri beraberlikten; o biri zahmetten diğeri sevinçtendir. Onların halinden uzak olan kişiye göreyse sesler aynıdır Herkesin kaynayışı, doğruluk kaynayışı da, yalan ve riya kaynayışı da sana gel der; Yüz tanıyan camdan koku almıyorsan git, koku tanıyan bir dimağ (beyin) elde et; o gül bahçesinde dolaşan dimağı. Yakupların gözünü de o aydınlatır.
Edebiyat sanatı, değişikliklerin hat safhada yayınlandığı, sürekli yenilenen, gelişen, farklı yorumlara tâbi olan bir sanattır. Orhan Akay bunu şu şekilde belirtmiştir: Edebiyat sanatının gücü de, zaafı da kullandığı malzemeden ileri gelmektedir. Güzel sanatların hiçbir malzemesi, edebiyatın ifade vasıtası olan söz kadar değişikliğe uğramamıştır. Sözün dil hâline gelişi, dilden dillerin doğuşu, onlardan lehçelerin, şivelerin, ağızların ortaya çıkışı, bunların alış-verişleri; kelimelerin doğuşu, ölüşü, mana değiştirişi, eklerle ve başka kelimelerle yeni anlamlar kazanışı, mecazlı kullanışları; sanatkârların, filozofların, ilim adamlarının onlara şahşî anlamlar yükleyişi, sonra bu anlamların unutuluşu, çağlar sonra yeniden yorumlanışı, tazelenişi, canlanışı Burada edebiyat sanatının ne kadar zengin olduğunu, sürekli bir devinim içinde olduğunu duru bir şekilde görmekteyiz.
Edebiyat sanatının ne kadar zengin olduğunu yukarıda sizlere belirtmeye çalıştım Ancak, bu zenginlik her şeyi ifade etmeye yetiyor mu? Bunu ünlü şairimiz Orhan Velinin şu ünlü şiiri ile cevaplayalım;
Anlatamıyorum
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum
Orhan Veli Kanık
İşte bu şiir, en güzel şekilde belirtmektedir edebiyat sanatının her türlü anlamı tasvir edemediğini. Edebiyat sanatı sizce tasvir edebilir mi her şeyi? Bence edebiyat ne kadar yazın türü çıkarırsa çıkarsın (makale, roman, şiir, deneme, vs.) her şeyi tasvir edemez. Ancak, edebiyat düşlerimizi, hayallerimizi ve söyleyemediklerimizi sonsuza dek anlatacak, eksik de olsa
Şairlerin kaynağı nedir? Hepimizin bildiği üzere şairlerin kaynağı ilhamlarıdır. Peki, şairin ilham kaynağı nedir? Şairin muhayyilesidir (hayal edilen, hayal gücü). Şair ve şiir için tarih boyunca çeşitli benzetmeler yapılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır: Sözgelimi tuti-ayna-şeker:söz, bülbül-gül-gülzar:şakımak, gavvas(dalgıç)-derya-sedef:inci üçlemelerinde, tuti-bülbül-gavvasşairi, söz-şakımak-inci ise şiiri temsil eder.
Edebiyat sanatı, dilin içinde şairin ifade edemediği veya gereği gibi anlayamadığı söylenemeyeni, kendine has yöntemler ve kendine ait araçlar ile, açık adıyla edebi sanatlar yoluyla söylemeye çalışmıştır. Aşağıdaki, Mevlananın Mesnevisinden alınan parçayı dikkatlice okursak bunu daha iyi şekilde görebiliriz:
Savaşta atların sesini duyarsın; kuşların sesini dolaşırken duyarsın. Birisi kinciliğinden, diğeri beraberlikten; o biri zahmetten diğeri sevinçtendir. Onların halinden uzak olan kişiye göreyse sesler aynıdır Herkesin kaynayışı, doğruluk kaynayışı da, yalan ve riya kaynayışı da sana gel der; Yüz tanıyan camdan koku almıyorsan git, koku tanıyan bir dimağ (beyin) elde et; o gül bahçesinde dolaşan dimağı. Yakupların gözünü de o aydınlatır.
Edebiyat sanatı, değişikliklerin hat safhada yayınlandığı, sürekli yenilenen, gelişen, farklı yorumlara tâbi olan bir sanattır. Orhan Akay bunu şu şekilde belirtmiştir: Edebiyat sanatının gücü de, zaafı da kullandığı malzemeden ileri gelmektedir. Güzel sanatların hiçbir malzemesi, edebiyatın ifade vasıtası olan söz kadar değişikliğe uğramamıştır. Sözün dil hâline gelişi, dilden dillerin doğuşu, onlardan lehçelerin, şivelerin, ağızların ortaya çıkışı, bunların alış-verişleri; kelimelerin doğuşu, ölüşü, mana değiştirişi, eklerle ve başka kelimelerle yeni anlamlar kazanışı, mecazlı kullanışları; sanatkârların, filozofların, ilim adamlarının onlara şahşî anlamlar yükleyişi, sonra bu anlamların unutuluşu, çağlar sonra yeniden yorumlanışı, tazelenişi, canlanışı Burada edebiyat sanatının ne kadar zengin olduğunu, sürekli bir devinim içinde olduğunu duru bir şekilde görmekteyiz.
Edebiyat sanatının ne kadar zengin olduğunu yukarıda sizlere belirtmeye çalıştım Ancak, bu zenginlik her şeyi ifade etmeye yetiyor mu? Bunu ünlü şairimiz Orhan Velinin şu ünlü şiiri ile cevaplayalım;
Anlatamıyorum
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum
Orhan Veli Kanık
İşte bu şiir, en güzel şekilde belirtmektedir edebiyat sanatının her türlü anlamı tasvir edemediğini. Edebiyat sanatı sizce tasvir edebilir mi her şeyi? Bence edebiyat ne kadar yazın türü çıkarırsa çıkarsın (makale, roman, şiir, deneme, vs.) her şeyi tasvir edemez. Ancak, edebiyat düşlerimizi, hayallerimizi ve söyleyemediklerimizi sonsuza dek anlatacak, eksik de olsa