Eğlence ve cevaz ,Eğlence ve cevazın hükmü nedir?
EĞLENCE VE CEVAZI
Ibadet ve çalışma dışında kalan vakti, faydalı bir işle meşgul olarak geçirmek; ibadet ve çalışmak için yeni güç kazanmâk üzere gönlü dinlendirmek, hoş vâkit geçirmek.
Dinimiz gâyesiz ve faydasız vakit geçirmeyi hoş görmemiştir. Boş vakit, değerlendirilmesi gereken en önemli nimetlerden sayılmıştır Iki nimet vardır ki insanların çoğu bundan gâfildir: Sıhhat ve boş vakit.
Kurân-ı Kerîmde çalışma dışında kalan vaktimizi ibadet ederek değerlendirmemiz tavsiye edilmiştir: Muhakkak her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. ; Evet her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.; O halde (işlerinden) boşaldığın zaman uğraş, (ibadetle meşgul ol) yorul (el-Inşirâh, 94/5-7).
Manasız işler (mâlâyâni) ile meşgul olan kimse dinimizde makbul sayılmaz: Faydasız şeyleri terketmesi bir kimsenin iyi müslüman olduğunun alâmetlerindendir (et-Tergib vet-Terhib, IV/319). Boş vakitler muhakkak dünya ve âhirete faydalı olacak bir işle doldurulmalıdır.
Hz. Ömer (r.a.) şöyle derdi: Ben sizden birisinin ne dünya işi ne de âhiret işiyle meşgul olmaksızın boş vakit geçirmesini hoş karşılamıyorum. Herkes devamlı olarak faydalı bir işle uğraşsın; bir işi bitirdiği zaman başka bir işe başlasın.
Eğlence kelimesinin Arapça karşılığı olan lehv; âhiret amellerinden insanı alıkoyan eğlenceler demektir. Kurân-ı Kerîmde dünya hayatının ancak bir oyun ve eğlence (lehv) den ibaret olduğu bildirilmiştir.
Âhiret amelleri; âhirette kurtuluşumuzu sağlayacak, cehennem azâbından bizi koruyacak amellerdir: Helâli-haramı gözetmek, Allahın rızasını kazanmak için devamlı gayret içinde olmak; peygamberimizin şefâatine nâil olmak için onun sünnetine uymak; müminleri Allah için sevmek, kâfirlere Allah için düşman olmak; müslümanların güçlenmesi, düşmanlarına galip gelmesi için cihad etmek
Bütün bu işler ve müslümanların bugün içinde bulundukları zayıf durum çok çalışmayı gerektirmektedir. Bunun için müslümanın boşa geçirecek hiç vakti yoktur.
Allah, dünya ve içindekileri kulları için yaratmıştır. Mümin olsun olmasın bütün insanlar dünya nimetlerinden istifade ederler. Mümin olanlar bu nimetlere şükrederek âhiret hayatını da kazanmış olurlar. Onun için iki dünya saâdeti müminler içindir: Onlardan kimi de, Rabbimiz bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver; bizi ateş azabından koru der (el-Bakara, 2/201). Mümin olmayanlar nimetin sahibini tanımadıkları için Ona şükretmezler; helâl-haram gözetmezler. Onların âhiretten nasipleri yoktur: Insanlardan kimi, Rabbimiz, bize dünyada ver, der; onun âhirette bir payı yoktur (el-Bakara, 2/200). Onlara göre: Bu dünyaya bir defa gelinir, herkes gönlünce yaşamalıdır; yemeli, içmeli, eğlenmeli, gülüp oynamalı zevk ve sefa etmelidir. Bunları Cenâb-ı Hak şöyle tasvir ediyor: Inkâr edenler ise (dünya hayatından biraz) zevklenirler, hayvanların yediği gibi yerler, (sonunda) yerleri ateştir.
Haram namına birşey tanımayan, dünya hayatını zevk ve eğlenceden ibaret gören bu felsefe (hedonizm, epikürcülük) mensupları herşeyin dünyada biteceğini söylerler: âhirete ve hesaba inanmazlar. Onlara göre akıllılık, hayvanî bir hayat sürmektir:
Iç bâde, güzel sev, var ise akl-ü şuûrun, Dünya var imiş ya yoğ imiş ne umurun
Islâm herşeye bir ölçü koymuş ve Allahın koyduğu sınırlara uymanın insanı mutlu edeceğini bildirmiştir; nefs ve şehvet yolunda gitmenin, geçici zevklere dalmanın akıbeti pişmanlıktır. Kimi vicdâna dokundu kimi cism-ü câne, Zevk nâmına ne yaptımsa peşiman oldum .
Dünya nimetleri, bir bakıma insanı sıkıntıdan kurtarmak, eğlendirmek için yaratılmıştır. Fakat bu eğlenmenin sınırlarını ve ölçülerini bilmek gerekir.
Insan çalışarak dünya nimetlerinden faydalanır; mal ve evlât sahibi olur; dünya hayatının süsü olan mal ve çocuklarıyla meşgul olarak vaktini hoşça geçirmeğe çalışır: Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür; bâki kalacak olan güzel işler ise Rabbinin katında sevapça da, umutça da daha hayırlıdır (el-Kehf, 18/46).
Allah (c.c), yorgunluklarını gidermesi, gönüllerini eğlendirmeleri için kullarına birçok nimetler ihsan etmiştir: Binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkepleri (yarattı) ve daha sizin bilmedığınız nice şeyler yaratmaktadır (en-Nahl, 16/8).
Aslında vücudu dinlendiren, gönlü huzura kavuşturan ve ruhları doyuran şey, ihlâslı olarak yapılan ibadettir: Onlar ki, inanmışlardır ve kalpleri Allahı anmakla huzura kavuşur; Iyi bilin ki ancak Allahı anmakla kalpler huzura kavuşur (er-Râd 13/28). Hadis-i şerifte meşrû ve faydalı eğlence olarak dört husus bildirilmiştir; Atıcılık, binicilik, yüzücülük, aile ve çocuklarla eğlenme:
Allahın zikri olmayan herşey ya (faydasız) eğlencedir veya vakti boşa geçirmektir. Ancak şu dört şey bunlardan değildir: Insanın (atıcılık için) iki şey arasında yürümesi, atını terbiye etmesi, ehli ile oynaması ve yüzücülüğü öğrenmesi. Hz. Ömer (r.a.), Çocuklarınıza yüzmeyi, atıcılığı öğretiniz ve onlara sıçrayarak atlara binmeyi emrediniz demiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 46).
Eğlence iki kısma ayrılır:
1. Meşrû (yasak olmayan; mübah) eğlenceler;
2. Gayrımeşrû (yasak) eğlenceler.
Eşyada asıl olan mübahlıktır kuralına göre belirli sayıdaki haramların dışında kalan şeyler mübah (helâl)tır. Harama düşme tehlikesi olursa, bazı mübahların terkedilmesi de tavsiye edilmiştir.
Kurân-ı Kerimde Allahın kulları için helâl kıldığı süs ve eğlencelerin haram olmadığı bildirilmiştir: Ey Âdemoğulları, her mesci(de gidişiniz)de süs(lü güzel elbiseler)inizi (üzerinize) alın; yiyin-için, fakat israf etmeyin; Çünkü O, israf edenleri sevmez. ; De ki: Allahın kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti? De ki: O, dünya hayatında inananlarındır, kıyâmet günü de yalnız onlarındır. Işte biz bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz (el-Araf, 7/31-32).
Meşrû Eğlenceler:
Peygamberimiz (s.a.s)in tatbikatıyla sâbit olan helâl eğlenceler şunlardır: Koşu, güreş, atıcılık, kılıç-mızrak oyunları, av.
1. Koşu: Islâm, insanın beden ve ruh sağlığına faydalı olan spor çeşitlerini helâl kılmıştır. Savaşa hazırlık maksadıyla yapılan eğitimler ve harp oyunları mübah olmanın ötesinde birer zarûrettir.
Sahâbîler, Peygamberimizin huzurunda koşu müsâbakaları yapardı. Peygamberimiz (s.a.s) bizzat Hz. Âişe (r.a) ile yarışmış; bir defa kendisi yenmiş, bir seferinde de Hz. Âişe Peygamberimizi geçmiştir.
Peygamberimiz (s.a.s) at yarışı yaptırmış ve galip gelene mükâfat vermiştir. Yalnız bu, günümüzde yapıldığı gibi, her iki yarışmacının ortaya para koyup, kazananın hepsini alması şeklinde yapılan at yarışı değildir. Bu şekilde yapılan at yarışı kumardır ve yasaklanmıştır. Mübah olan at yarışında, mükâfâtı, kazanan yarışmacıya, ya yarışmacıların dışında üçüncü bir şahıs veya bir kurum verir veya yarışmacılardan yalnız birisi verir.
2. Güreş: Hz. Peygamber (s.a.s), iyi bir pehlivan olan Rükâne ile güreşmiş ve onu yenmiştir.
Bedeni eğiterek güçlendirmek ve bu maksatla spor yapmak gereklidır. Çünkü nefis müdâfaasında ve Islâm diyarını savunmada, eğitilmiş güçlü bir bedenin hasmına, gâlip gelme şansı büyüktür. Islâm, kuvvetli müminin, zayıf müminden hayırlı olduğunu bildirmiştir.
3. Atıcılık: Atıcılık hem meşrû bir eğlence hem de savaşa hazırlık için bir eğitimdir. Islâm, müslümanların düşmanları karşısında güçlü olmasına büyük önem ermiştir. Kurân-ı Kerîmde, Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın (el-Enfâl, 8/60) buyurulmuştur. Peygamberimiz (s.a.s) burada geçen kuvvet sözünü atmak olarak tefsir etmiş ve; Dikkat ediniz!.. Kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır kuvvet atmaktır!.. (Müslim, Imâre, 167; Ebû Dâvûd, Cihad, 23; Ibn Mâce, Cihad, 19; Ahmed b. Hanbel, IV, 157) buyurmuştur. Yine, Atıcılık üzerinde durunuz; çünkü o, hayırlı eğlencelerinizdendir buyurmuştur.
Atıcılığı öğrenmek için güvercin vb. hayvanları besleyip hedef olarak kullanmak yasaklanmıştır. Abdullah b. Ömer (r.a.) böyle yapan bir topluluk gördüğünde kendilerine, Peygamber (s.a.s) canlı bir şeyi vasıta yapanları lânetledi demiştir. Horoz döğüştürmek, deve ve boğa güreştirmek de yasaklânmıştır; çünkü bu, eğlence için hayvanlara işkence etmektir. Câhiliye Arapları, iki koç veya iki boğayı ölünceye kadar döğüştürürler, kendileri de onları seyrederek gülüşürlerdi.
4. Kılıç-Mızrak Oyunları: Hz. Peygamber (s.a.s) Habeşlilerin Mescidi Nebevînin önünde kendi millî oyunları olan şiş oyununu oynamalarına ve Hz. Âişenin onları seyretmesine müsaade etmiştir. Hattâ, Göreyim sizi ey Erfede oğulları!.. diye onları teşvik etmiştir. Peygamberimiz (s.a.s) bu oyunlara engel olmak isteyen Hz. Ömer (r.a.)i de, Bırak onları ey Ömer! diye uyarmıştır.
Peygamberimizin engin müsâmahalarıyla faydalı bir eğlence olan kılıç oyunu mescidde oynanmış, Hz. Âişe vâlidemiz de bu oyunu seyretmiştir. Hz. Âişe (r.anha) diyor ki: Peygamber (s.a.s) kendi örtüsüyle beni örttü ve kendim usanıncaya kadar mescidde oynayan Habeşlileri, eğlenceye meraklı genç bir kızın seyredebileceği kadar seyretmeme müsaade etti.
İslamın mübah saydığı eğlencelerin, oyunların hiçbirisinde hasmı yaralamak, ona eziyet vermek yoktur. Çünkü insan hürmete lâyıktır. Oyuncu, oyunun kurallarına göre gücünü ve zekasını kullanarak hasmını yenmeğe çalışır; bilerek rakibine zarar vermez.
5. Avcılık: Avcılık da meşrû olan faydalı eğlencelerdendir. Hem spor, hem eğlence; hem de kazanç yoludur. Kurânda bildirildiğine göre hacc ve umre için ihrâma girildiğinde av yapılması yasak olur (el-Mâide, 5/95-96). Ayrıca kutsallığından dolayı Mekkede bulunan hayvanların avlanması yasaktır.
Meşru Olmayan Eğlenceler:
1. Kumar ve şans oyunları: Içinde kumar* bulunan her oyun haramdır. Kumar ise, oyuncuya mutlak bir şey kazandıran veya kaybettiren oyundur.
Kumar olsun olmasın tavla oynamak haramdır: Tavla oynayan, domuz etine ve kanına elini bulamış gibidir. ; Tavla oynayan, Allaha ve Rasûlüne karşı gelmiş sayılır (et-Tâc, V/287).
Bazı âlimlere göre kumar karısınııyorsa tavla haram değil mekruh olur.
Satrancın haram ve mekruh olduğu hakkında Islâm hukukçularının farklı görüşleri varsa da en doğrusu şu şartlar altında onun mübah olmasıdır:
a) Satranç yüzünden namazın vaktinden sonraya bırakılmaması;
b) Kendisine kumarın karısınıamış olması;
c) Oyuncunun oyun esnasında dilini kötü sözlerden sakındırması.
Bu üç şart yerine getirilmezse satranç oyunu haram olur.
2. Sinema-Televizyon:Sinema ve televizyon, eğitim ve eğlence aracıdır. Iyi yolda kullanılırsa iyidir ve faydalıdır; kötü yolda kullanılırsa zararlıdır ve haramdır.
Sinema ve televizyon programlarını seyretmek şu şartlarda mübah olur:
a) Programın Islâm inancına uygun olması; günahı teşvik eden, sapık düşünce ve emperyalist kültürü aşılayan, bâtıl inançlara yer veren filmleri seyretmek haramdır.
b) Insanı dinî ve dünyevî görevlerinden alıkoymaması. Film yüzünden farz namazlardan birisini geciktirmesi, bakıma muhtaç ebeveyninin hizmetini aksatmasına sebebiyet vermesi halinde haramdır.
c) Program seyrederken yabancı (mahrem olmayan) kadınlarla bir arada bulunmak haramdır.
3. Musikî-Şarkı-Türkü vb: Haddi aşmadığı ve günaha sürüklemediği takdirde musîkî mübahtır. Günümüzde mübah olan musikî çeşidi maalesef çok azdır. Bugün yaygın olan; şehveti tahrik eden ve içinde müstehcen ifadelerin yeraldığı müziktir.
Bayramlarda, düğünlerde meşrû ölçüler içerisinde eğlenmek Islâmî marşlar söylemek mübahtır. Bir düğünde bulunan Hz. Âişe (r.anha)ya Peygamberimiz (s.a.s), Beraberlerinde eğlence türünden ne vardı? Ensâr eğlenceyi severler buyurmuştur.
Hz. Âişe (r.anha) yakınlarından birisini bir Medineli müslümanla evlendirdi. Hz. Peygamber (s.a.s.) geldi ve aralarında şu konuşma geçti:
Kızı gönderdiniz mi?
Evet.
Beraberlerinde şarkıcı gönderdiniz mi?
Hayır.
Medineli müslümanların bir zevk tarafları vardır. Beraberinde (size geldik, size geldik ) diyecek birisini gönderseydiniz !
Gönlünce eğlendiği halde bir türlü tatmin olmayan günümüz insanı, yaratılış gayesine uygun olarak boş vakitlerini değerlendirmeli, kendisine faydalı eğlenceler bulmalıdır.
İslamın hâkim olmadığı ortamlarda müslüman için en güzel zevkli ve meşru eğlence akîdesini öğrenmek ve kitlelere ulaştırmak için uğraşmaktır.
EĞLENCE VE CEVAZI
Ibadet ve çalışma dışında kalan vakti, faydalı bir işle meşgul olarak geçirmek; ibadet ve çalışmak için yeni güç kazanmâk üzere gönlü dinlendirmek, hoş vâkit geçirmek.
Dinimiz gâyesiz ve faydasız vakit geçirmeyi hoş görmemiştir. Boş vakit, değerlendirilmesi gereken en önemli nimetlerden sayılmıştır Iki nimet vardır ki insanların çoğu bundan gâfildir: Sıhhat ve boş vakit.
Kurân-ı Kerîmde çalışma dışında kalan vaktimizi ibadet ederek değerlendirmemiz tavsiye edilmiştir: Muhakkak her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. ; Evet her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.; O halde (işlerinden) boşaldığın zaman uğraş, (ibadetle meşgul ol) yorul (el-Inşirâh, 94/5-7).
Manasız işler (mâlâyâni) ile meşgul olan kimse dinimizde makbul sayılmaz: Faydasız şeyleri terketmesi bir kimsenin iyi müslüman olduğunun alâmetlerindendir (et-Tergib vet-Terhib, IV/319). Boş vakitler muhakkak dünya ve âhirete faydalı olacak bir işle doldurulmalıdır.
Hz. Ömer (r.a.) şöyle derdi: Ben sizden birisinin ne dünya işi ne de âhiret işiyle meşgul olmaksızın boş vakit geçirmesini hoş karşılamıyorum. Herkes devamlı olarak faydalı bir işle uğraşsın; bir işi bitirdiği zaman başka bir işe başlasın.
Eğlence kelimesinin Arapça karşılığı olan lehv; âhiret amellerinden insanı alıkoyan eğlenceler demektir. Kurân-ı Kerîmde dünya hayatının ancak bir oyun ve eğlence (lehv) den ibaret olduğu bildirilmiştir.
Âhiret amelleri; âhirette kurtuluşumuzu sağlayacak, cehennem azâbından bizi koruyacak amellerdir: Helâli-haramı gözetmek, Allahın rızasını kazanmak için devamlı gayret içinde olmak; peygamberimizin şefâatine nâil olmak için onun sünnetine uymak; müminleri Allah için sevmek, kâfirlere Allah için düşman olmak; müslümanların güçlenmesi, düşmanlarına galip gelmesi için cihad etmek
Bütün bu işler ve müslümanların bugün içinde bulundukları zayıf durum çok çalışmayı gerektirmektedir. Bunun için müslümanın boşa geçirecek hiç vakti yoktur.
Allah, dünya ve içindekileri kulları için yaratmıştır. Mümin olsun olmasın bütün insanlar dünya nimetlerinden istifade ederler. Mümin olanlar bu nimetlere şükrederek âhiret hayatını da kazanmış olurlar. Onun için iki dünya saâdeti müminler içindir: Onlardan kimi de, Rabbimiz bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver; bizi ateş azabından koru der (el-Bakara, 2/201). Mümin olmayanlar nimetin sahibini tanımadıkları için Ona şükretmezler; helâl-haram gözetmezler. Onların âhiretten nasipleri yoktur: Insanlardan kimi, Rabbimiz, bize dünyada ver, der; onun âhirette bir payı yoktur (el-Bakara, 2/200). Onlara göre: Bu dünyaya bir defa gelinir, herkes gönlünce yaşamalıdır; yemeli, içmeli, eğlenmeli, gülüp oynamalı zevk ve sefa etmelidir. Bunları Cenâb-ı Hak şöyle tasvir ediyor: Inkâr edenler ise (dünya hayatından biraz) zevklenirler, hayvanların yediği gibi yerler, (sonunda) yerleri ateştir.
Haram namına birşey tanımayan, dünya hayatını zevk ve eğlenceden ibaret gören bu felsefe (hedonizm, epikürcülük) mensupları herşeyin dünyada biteceğini söylerler: âhirete ve hesaba inanmazlar. Onlara göre akıllılık, hayvanî bir hayat sürmektir:
Iç bâde, güzel sev, var ise akl-ü şuûrun, Dünya var imiş ya yoğ imiş ne umurun
Islâm herşeye bir ölçü koymuş ve Allahın koyduğu sınırlara uymanın insanı mutlu edeceğini bildirmiştir; nefs ve şehvet yolunda gitmenin, geçici zevklere dalmanın akıbeti pişmanlıktır. Kimi vicdâna dokundu kimi cism-ü câne, Zevk nâmına ne yaptımsa peşiman oldum .
Dünya nimetleri, bir bakıma insanı sıkıntıdan kurtarmak, eğlendirmek için yaratılmıştır. Fakat bu eğlenmenin sınırlarını ve ölçülerini bilmek gerekir.
Insan çalışarak dünya nimetlerinden faydalanır; mal ve evlât sahibi olur; dünya hayatının süsü olan mal ve çocuklarıyla meşgul olarak vaktini hoşça geçirmeğe çalışır: Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür; bâki kalacak olan güzel işler ise Rabbinin katında sevapça da, umutça da daha hayırlıdır (el-Kehf, 18/46).
Allah (c.c), yorgunluklarını gidermesi, gönüllerini eğlendirmeleri için kullarına birçok nimetler ihsan etmiştir: Binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkepleri (yarattı) ve daha sizin bilmedığınız nice şeyler yaratmaktadır (en-Nahl, 16/8).
Aslında vücudu dinlendiren, gönlü huzura kavuşturan ve ruhları doyuran şey, ihlâslı olarak yapılan ibadettir: Onlar ki, inanmışlardır ve kalpleri Allahı anmakla huzura kavuşur; Iyi bilin ki ancak Allahı anmakla kalpler huzura kavuşur (er-Râd 13/28). Hadis-i şerifte meşrû ve faydalı eğlence olarak dört husus bildirilmiştir; Atıcılık, binicilik, yüzücülük, aile ve çocuklarla eğlenme:
Allahın zikri olmayan herşey ya (faydasız) eğlencedir veya vakti boşa geçirmektir. Ancak şu dört şey bunlardan değildir: Insanın (atıcılık için) iki şey arasında yürümesi, atını terbiye etmesi, ehli ile oynaması ve yüzücülüğü öğrenmesi. Hz. Ömer (r.a.), Çocuklarınıza yüzmeyi, atıcılığı öğretiniz ve onlara sıçrayarak atlara binmeyi emrediniz demiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 46).
Eğlence iki kısma ayrılır:
1. Meşrû (yasak olmayan; mübah) eğlenceler;
2. Gayrımeşrû (yasak) eğlenceler.
Eşyada asıl olan mübahlıktır kuralına göre belirli sayıdaki haramların dışında kalan şeyler mübah (helâl)tır. Harama düşme tehlikesi olursa, bazı mübahların terkedilmesi de tavsiye edilmiştir.
Kurân-ı Kerimde Allahın kulları için helâl kıldığı süs ve eğlencelerin haram olmadığı bildirilmiştir: Ey Âdemoğulları, her mesci(de gidişiniz)de süs(lü güzel elbiseler)inizi (üzerinize) alın; yiyin-için, fakat israf etmeyin; Çünkü O, israf edenleri sevmez. ; De ki: Allahın kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti? De ki: O, dünya hayatında inananlarındır, kıyâmet günü de yalnız onlarındır. Işte biz bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz (el-Araf, 7/31-32).
Meşrû Eğlenceler:
Peygamberimiz (s.a.s)in tatbikatıyla sâbit olan helâl eğlenceler şunlardır: Koşu, güreş, atıcılık, kılıç-mızrak oyunları, av.
1. Koşu: Islâm, insanın beden ve ruh sağlığına faydalı olan spor çeşitlerini helâl kılmıştır. Savaşa hazırlık maksadıyla yapılan eğitimler ve harp oyunları mübah olmanın ötesinde birer zarûrettir.
Sahâbîler, Peygamberimizin huzurunda koşu müsâbakaları yapardı. Peygamberimiz (s.a.s) bizzat Hz. Âişe (r.a) ile yarışmış; bir defa kendisi yenmiş, bir seferinde de Hz. Âişe Peygamberimizi geçmiştir.
Peygamberimiz (s.a.s) at yarışı yaptırmış ve galip gelene mükâfat vermiştir. Yalnız bu, günümüzde yapıldığı gibi, her iki yarışmacının ortaya para koyup, kazananın hepsini alması şeklinde yapılan at yarışı değildir. Bu şekilde yapılan at yarışı kumardır ve yasaklanmıştır. Mübah olan at yarışında, mükâfâtı, kazanan yarışmacıya, ya yarışmacıların dışında üçüncü bir şahıs veya bir kurum verir veya yarışmacılardan yalnız birisi verir.
2. Güreş: Hz. Peygamber (s.a.s), iyi bir pehlivan olan Rükâne ile güreşmiş ve onu yenmiştir.
Bedeni eğiterek güçlendirmek ve bu maksatla spor yapmak gereklidır. Çünkü nefis müdâfaasında ve Islâm diyarını savunmada, eğitilmiş güçlü bir bedenin hasmına, gâlip gelme şansı büyüktür. Islâm, kuvvetli müminin, zayıf müminden hayırlı olduğunu bildirmiştir.
3. Atıcılık: Atıcılık hem meşrû bir eğlence hem de savaşa hazırlık için bir eğitimdir. Islâm, müslümanların düşmanları karşısında güçlü olmasına büyük önem ermiştir. Kurân-ı Kerîmde, Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın (el-Enfâl, 8/60) buyurulmuştur. Peygamberimiz (s.a.s) burada geçen kuvvet sözünü atmak olarak tefsir etmiş ve; Dikkat ediniz!.. Kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır kuvvet atmaktır!.. (Müslim, Imâre, 167; Ebû Dâvûd, Cihad, 23; Ibn Mâce, Cihad, 19; Ahmed b. Hanbel, IV, 157) buyurmuştur. Yine, Atıcılık üzerinde durunuz; çünkü o, hayırlı eğlencelerinizdendir buyurmuştur.
Atıcılığı öğrenmek için güvercin vb. hayvanları besleyip hedef olarak kullanmak yasaklanmıştır. Abdullah b. Ömer (r.a.) böyle yapan bir topluluk gördüğünde kendilerine, Peygamber (s.a.s) canlı bir şeyi vasıta yapanları lânetledi demiştir. Horoz döğüştürmek, deve ve boğa güreştirmek de yasaklânmıştır; çünkü bu, eğlence için hayvanlara işkence etmektir. Câhiliye Arapları, iki koç veya iki boğayı ölünceye kadar döğüştürürler, kendileri de onları seyrederek gülüşürlerdi.
4. Kılıç-Mızrak Oyunları: Hz. Peygamber (s.a.s) Habeşlilerin Mescidi Nebevînin önünde kendi millî oyunları olan şiş oyununu oynamalarına ve Hz. Âişenin onları seyretmesine müsaade etmiştir. Hattâ, Göreyim sizi ey Erfede oğulları!.. diye onları teşvik etmiştir. Peygamberimiz (s.a.s) bu oyunlara engel olmak isteyen Hz. Ömer (r.a.)i de, Bırak onları ey Ömer! diye uyarmıştır.
Peygamberimizin engin müsâmahalarıyla faydalı bir eğlence olan kılıç oyunu mescidde oynanmış, Hz. Âişe vâlidemiz de bu oyunu seyretmiştir. Hz. Âişe (r.anha) diyor ki: Peygamber (s.a.s) kendi örtüsüyle beni örttü ve kendim usanıncaya kadar mescidde oynayan Habeşlileri, eğlenceye meraklı genç bir kızın seyredebileceği kadar seyretmeme müsaade etti.
İslamın mübah saydığı eğlencelerin, oyunların hiçbirisinde hasmı yaralamak, ona eziyet vermek yoktur. Çünkü insan hürmete lâyıktır. Oyuncu, oyunun kurallarına göre gücünü ve zekasını kullanarak hasmını yenmeğe çalışır; bilerek rakibine zarar vermez.
5. Avcılık: Avcılık da meşrû olan faydalı eğlencelerdendir. Hem spor, hem eğlence; hem de kazanç yoludur. Kurânda bildirildiğine göre hacc ve umre için ihrâma girildiğinde av yapılması yasak olur (el-Mâide, 5/95-96). Ayrıca kutsallığından dolayı Mekkede bulunan hayvanların avlanması yasaktır.
Meşru Olmayan Eğlenceler:
1. Kumar ve şans oyunları: Içinde kumar* bulunan her oyun haramdır. Kumar ise, oyuncuya mutlak bir şey kazandıran veya kaybettiren oyundur.
Kumar olsun olmasın tavla oynamak haramdır: Tavla oynayan, domuz etine ve kanına elini bulamış gibidir. ; Tavla oynayan, Allaha ve Rasûlüne karşı gelmiş sayılır (et-Tâc, V/287).
Bazı âlimlere göre kumar karısınııyorsa tavla haram değil mekruh olur.
Satrancın haram ve mekruh olduğu hakkında Islâm hukukçularının farklı görüşleri varsa da en doğrusu şu şartlar altında onun mübah olmasıdır:
a) Satranç yüzünden namazın vaktinden sonraya bırakılmaması;
b) Kendisine kumarın karısınıamış olması;
c) Oyuncunun oyun esnasında dilini kötü sözlerden sakındırması.
Bu üç şart yerine getirilmezse satranç oyunu haram olur.
2. Sinema-Televizyon:Sinema ve televizyon, eğitim ve eğlence aracıdır. Iyi yolda kullanılırsa iyidir ve faydalıdır; kötü yolda kullanılırsa zararlıdır ve haramdır.
Sinema ve televizyon programlarını seyretmek şu şartlarda mübah olur:
a) Programın Islâm inancına uygun olması; günahı teşvik eden, sapık düşünce ve emperyalist kültürü aşılayan, bâtıl inançlara yer veren filmleri seyretmek haramdır.
b) Insanı dinî ve dünyevî görevlerinden alıkoymaması. Film yüzünden farz namazlardan birisini geciktirmesi, bakıma muhtaç ebeveyninin hizmetini aksatmasına sebebiyet vermesi halinde haramdır.
c) Program seyrederken yabancı (mahrem olmayan) kadınlarla bir arada bulunmak haramdır.
3. Musikî-Şarkı-Türkü vb: Haddi aşmadığı ve günaha sürüklemediği takdirde musîkî mübahtır. Günümüzde mübah olan musikî çeşidi maalesef çok azdır. Bugün yaygın olan; şehveti tahrik eden ve içinde müstehcen ifadelerin yeraldığı müziktir.
Bayramlarda, düğünlerde meşrû ölçüler içerisinde eğlenmek Islâmî marşlar söylemek mübahtır. Bir düğünde bulunan Hz. Âişe (r.anha)ya Peygamberimiz (s.a.s), Beraberlerinde eğlence türünden ne vardı? Ensâr eğlenceyi severler buyurmuştur.
Hz. Âişe (r.anha) yakınlarından birisini bir Medineli müslümanla evlendirdi. Hz. Peygamber (s.a.s.) geldi ve aralarında şu konuşma geçti:
Kızı gönderdiniz mi?
Evet.
Beraberlerinde şarkıcı gönderdiniz mi?
Hayır.
Medineli müslümanların bir zevk tarafları vardır. Beraberinde (size geldik, size geldik ) diyecek birisini gönderseydiniz !
Gönlünce eğlendiği halde bir türlü tatmin olmayan günümüz insanı, yaratılış gayesine uygun olarak boş vakitlerini değerlendirmeli, kendisine faydalı eğlenceler bulmalıdır.
İslamın hâkim olmadığı ortamlarda müslüman için en güzel zevkli ve meşru eğlence akîdesini öğrenmek ve kitlelere ulaştırmak için uğraşmaktır.