• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

İntihar Belirtileri

Üyelik Tarihi
25 Ara 2009
Konular
809
Mesajlar
1,646
MFC Puanı
2,110
İntiharı düşünen insanın çevresine verebileceği mesajlar:
Sözel belirtiler:
Yaşamın hiçbir anlamı kalmadı.
Böyle gitmiyor, bir yerde noktalamak gerekiyor.
Daha fazla yaşamak istemiyorum.
Ölmek istiyorum.
Uyuyacağım ve bir daha uyanmayacağım.
Bu acı yakında bitecek.
Davranışsal belirtiler:
İş-okul-mesleki uğraşılara karşı ilgisizlik. Hobilere karşı duyarsızlık.
Sahip olduğu eşyaları dağıtma.
Vasiyet, ölüm gibi konularla uğraşma.
Hayatını tehlikeye atacak davranışlarda bulunma (hızlı ve tehlikeli araba kullanma, sağa-sola sataşma, alkolü aşırı tüketme...)
Ani kişilik değişiklikleri.
Daha önce intihar girişiminde bulunmuş olma.
Günlük sosyal işlere karşı ilgisizlik.
Fiziksel enerji kaybı.
Aşırı uyku ya da uykusuzluk.
Aşırı iştah ya da iştahsızlık.
Cinsel kimlikle aşırı uğraşma.
Durumsal belirtiler:
Silah taşımaya başlama.
Alkol ve bağımlılık oluşturan madde kullanımı.
Boşanma, ayrılık ya da ölüm gibi ani kayıplar.
Fiziksel veya ruhsal saldırıya maruz kalmak.
Ani ticari başarısızlıklar, genelde maddi problemler.
Müzminleşmiş bir hastalığa sahip olma.
Yasal sorunlar.
Aile-okul-iş ortamındaki sorunlar. Özgüven kaybı, başarısızlık duygusu.

Bazen aşırı neşeli, bazen çok karamsar...


Tıp dilinde iki kutuplu hastalık ya da manik-depresif hastalık olarak adlandırılan bir tablo var. Bu hastalar zaman içinde çok değişik ruh halleri sergilerler. Bir bakarsınız, yerinde duramayan, sürekli konuşan, uyumak istemeyen, sinirli hatta zaman zaman saldırgan bir kişilik (tıp dilinde mani) sergiler, başka bir dönemde de içine kapalı, kimseyle görüşmeyen, işe gitmeyen, sürekli yatmak ya da uyumak isteyen bir kişi haline (tıp dilinde depresif) gelir.

Şimdi, bu yazıyı okuduğunuzda, ‘hepimizde bu gibi haller oluyor’ diye düşünebilirsiniz. Gerçekten herkes zaman zaman neşeli zaman zaman da içe dönük olabilir. Ancak, bu hastalardaki değişimler çok aşırı derecededir. Manik dönem, kontrolsüz, anlaşılamayacak kadar hızlı konuşmalar, yersiz bazen müstehcen espriler, önüne geçilemeyen gülmeler, sinirli haller ve bazen saldırganlıkla kendini gösterebilir. Bu dönemde kontrol edilemeyen hastaların hastaneye yatırılıp sakinleştirilmeleri gerekebilir, aksi takdirde bu dönem haftalarca sürebilir.

Depresif döneme girdiklerinde ise her şeye hatta yaşama isteğini kaybederler. Sürekli halsizlikten şikayet edip uyumak isterler. Herhangi bir konuya konsantre olamadıkları için sosyal hayatta ve iş hayatında başarılı olamazlar. Onlar için her şey gibi yaşamak da anlamsız hale gelebilir. Bu hastalarda intihar eğilimi çok yüksektir. Tedavi edilmediği taktirde depresif dönem aylarca sürebilir.

Yazımın başında da belirttiğim gibi bu hastalar zaman içinde, bazen manik bazen de depresif olurlar. Hastalarda bu haller, yılın bazı dönemlerinde olabildiği gibi hiç normal bir dönem yaşamadan manik ve depresif dönemlerin birbirini sürekli takip etmesi şeklinde de görülebilir. Hastalık ilk belirtilerini genellikle 15-25 yaşlar arasında gösterir. Bu kişilerin yakın akrabaları incelendiğinde, aynı hastalığın toplumun diğer kesimine göre daha sık rastlandığı görülür. Böyle olunca, ortaya çıkmasında kalıtımın rolü düşünülmektedir.

Hastalığın tedavisi, yakın izlenmesini gerektirir. Birbirine zıt iki ayrı tablo sergilendiği için tedavisinde de buna göre düzenleme yapılmalıdır. Örneğin manik dönemde, trankilizanlar adı verilen, sakinleştirici etkili ilaçlar kullanılırken, depresyon fazında antidepressan etkili ilaçlar kullanılır. Hastalığın temel ilacı Lityum’dur. Manik dönemi tedavi ettiği gibi, düzenli kullanılması, hastalığın kontrolsuz ataklar yapmasını önler.

Bu hastalarda üzerinde önemle durulması gereken konu, bu hastalarda intihar eğiliminin fazla olduğundur. Durum böyle olunca hasta yakınlarına büyük sorumluluklar düşmektedir. Hastayı yakından izlemeli davranışlarındaki değişmeleri dikkate alarak tedbirli olmalıdır.

Bu hastalığı olup da intihar edenlerin yakınlarıyla görüşüldüğünde genellikle ‘anlayamıyorum, hiçbir sorunu yoktu, çok da mutlu gözüküyordu’ gibi cevaplar alınmaktadır. Oysa hastanın davranışları yakından izlendiğinde, bazı uyarı işaretlerinin bulunduğu görülür.

İntihar belirtileri

Hastanın intihar eğiliminde olduğunda ne gibi belirtiler göstereceğini, en sağlıklı olarak hastayı sürekli olarak takip ve tedavi eden psikiyatrist belirleyebilir. Bu nedenle hasta yakınlarının doktorla ayrıntılı olarak görüşmeleri yararlıdır. Ben burada genel belirtilerden kısaca bahsetmek istiyorum.

Çekilme: Hasta kabuğuna çekilme eğilimi gösterir. Her zaman olduğunun dışında, okuldan, işten, insanlarla bağlantı kurmaktan kaçınır. Yalnız kalmaya büyük çaba gösterir. Daha önce zevk aldığı gezmek ve eğlenmeyi israrla reddetmesi önemli bir belirtidir.

Duygusallık: Bu hastaların duygusal yönden yüksekte olduğu yani hareketli, neşeli, konuşkan, hatta saldırgan dönemin hemen ardından, çöküntü denilecek kadar kapanması, hele daha önceki dönemlerinde bu tür süratli değişmeler yoksa, önemli belirtidir.

Ruhsal zedelenmeler:
Depresyondaki bir hastada yakınlarının ölümü, boşanma, kaza, büyük ameliyat gibi aksaklıklar ya da iflas veya işsiz kalma gibi yaşamını sürdürme zorlukları intihar düşündüren etkenlerdir.

Kişilik değişmeleri: Dış görünüşten, insanlara karşı davranışa varıncaya kadar kişilikteki değişmeler de önemli belirtidir.

Sözlere dikkat: ‘Keşke hiç doğmamış olsaydım’ veya ‘benden sonra rahat edersin’ gibi tehdit edici sözlere dikkat etmelidir. ‘Gerçekten intihar edecek kişi, intihar edeceğini söylemez’ şeklindeki inanış doğru değildir. Bu gibi sözler intihara karar verdiğini gösterir.

Hediye dağıtmak: En sevdiği eşyasını arkadaşlarına ve sevdiklerine dağıtmaya başlaması önemli bir belirtidir.

İleri depresyon: Yaşamasına ve çalışmasına izin vermeyecek derecede ağır depresyonda olması ve bunun aşılamaması.

Saldırganlık: Daha önce hiç yapmadığı şekilde, tehlikeli araç kullanmak, hastalık riskine aldırmadan genel kadınlarla seks yapmak gibi hayatı için risk olabilecek şeylere umursamamak önemli belirtilerdir.
Bu gibi belirtiler gösteren hastaları hiçbir şekilde yalnız bırakmamak, ciddi belirtiler gösterenleri de hastaneye yatırmak gerekebilir.
Kırık notlar intiharlar

Avrupa Birliği’ne aday bir ülkeyiz, mademki üyeliğe talibiz, yeni baştan ele alıp ıslah edeceklerimiz arasında elbette milli eğitim de yer alıyor.
“Zorlaştırmayın, kolaylaştırın, nefret ettirmeyin sevdirin!” hadisi doğrultusunda çocukları bezdirmeyen, çocukların gururunu kırmayan, kişiliğini zedelemeyen bir öğrenim şeklinin daha hayata yakın, uygulama alanı bol bir sistemin seçilmesi gerekiyor.
Yabancılar bize şaşıyorlar: “Sizde baskıcı bir düzen tesbit ettik. Bir çocuk okuyamazsa sonunda ölüm varmış ya da o çocuk aç kalacakmış gibi yaygın bir kanaat var. Bunun sebebi nedir acaba?” diye soruyorlar.
Yanlış da sayılmaz bu hüküm. Ama bu değerlendirmeyi yapanlar, bizde değil tahsilsiz olanların, üniversiteyi bitirmişlerin bile işsiz kalabildiklerini herhalde bilmiyorlar.
Okumak elbette önemli. Sadece iş sahibi olmak açısından değil, çağa ayak uydurabilmek, cehaletten sıyrılmak için... Ama bir iş edineceğiniz zaman da ilk aranan şey tahsil. Onun için hayat memat meselesi oluyor... O yüzden okullarda evlerde kıyasıya bir mücadele veriliyor.
Dünyanın hiçbir ülkesinde üniversite giriş sınavlarında bizde yaşanan panik yaşanmıyor, görülmüyor. Ve sanırım yine dünyanın hiçbir yerinde 13-15 yaşındaki çocuklar karnelerinde kırık var diye canına kıymıyor.
Sebep hep ekonomik... Kırıklar, çocukların iç dünyalarını, şuur altlarını müthiş zedeliyor... Bir yandan evde dayak yiyor, azar işitiyor öte yandan okulda diğer başarılı çocukların yanında eziliyor hatta dışlanıyorlar.
Medyaya yansıyan şu üç intihar olayına ne denli üzüldüm bilemezsiniz. İnsanların çok çabuk boşluğa düştükleri bir devirde yaşıyoruz. O günlerde tanıdığım bir ailede de üzücü bir olay yaşandı, çocuğu eve iki kırık getirdi diye baba bağırıp çağırmaktan rahatsızlanıp hastaneye kaldırıldı.. Olayı serinkanlı karşılayamayan aileler ya kendi sağlıklarını tehlikeye atıyorlar ya da çocuklarını uçurumun kenarına getiriyorlar..
Oysa yetkililer, psikologlar annelere babalara karne yüzünden çocuklarına öfkeli davranmamaları konusunda uyarılarda da bulunuyorlar. Ama yine aynı istenmez, vahim tablolar karşımıza çıkıyor.
Televizyon haberlerinde karne günü bir küçük kız “Çok çalışıyordum ama notlarımın hepsi kırık!” diye içini çeke çeke ağlıyordu. Bunların hepsi bu memleketin evladı, hepsinin hayalleri umutları, yarınları var! Eğer bir algılama kusuru yoksa, neden kırıklarla dolu olur karnesi?
Çocukların karnelerini kırıklarla doldurmak marifet sayılmamalı... Durup düşünmek gerekir: “Ben bu çocuğu anlayabildim mi? Başarısızlığının sebepleri üzerine gittim mi? Ona derslerini sevdirmeye çalıştım mı, ona ayrıca fazladan bir ilgi gösterdim mi?”
Evet her karne döneminde ailelere yapılan uyarıların bir kısmı da eğitimcilere yapılmalı diyorum ben, ülke geleceğinin yetişmiş insanlara her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. O gelecek adına, çocuklarımıza daha fazla sorumluluk duygusuyla yaklaşalım olmaz mı?
İntihar teşebbüsü

Politika, ama gerçek politika, en zor mesleklerden biridir. Hangi kökenden ve eğitimden gelenlerin daha başarılı oldukları üzerinde konsensüs yoktur. Ancak uzun bürokrasi ve üniversite hayatından gelenlerin, gençliklerinde politika ile uğraşmayanların intibakta zorlandıkları görülmüştür. Zira Devlet yönetimini, parlamentoyu, partiyi, bürokratik veya akademik alışkanlıklarla algılarlar.
Hikmet Uluğbay’ın, kabûl ettiği bakanlığın olağanüstü durumu dolayısıyle koyu bir strese girdiği âşikârdır. Ancak ben yine, son dakikalarda şahsî sebepten doğan bir sıkıntının eklendiğini sanıyorum.
İntihara karar verenler, bir mektup bırakırlar. Uluğbay olayında böyle bir yazı bulunmadı.
İntihar şekli, yorgunluktan melekeleri iflâs etmiş bir kişinin irade dışı davranışına benziyor. Zira tabanca ile intiharı seçen müntehir -solak değilse- sağ şakağına tek kurşun sıkar. Çeneden ateş edilen kaç vak’a olduğunu öğrenmek isterdim.
Müntehir, hareketini bir protesto olarak gerçekleştirir. Uluğbay’ın neyi ve kimi protesto ettiği üzerinde ancak tahminler yapılıyor.
İntihar, Türk toplumunda yaygın değildir. Zaten büyük günahtır. Buna rağmen buhranlı dönemlerde artar. 1980 harekâtı sonrasında Adalet Partisi’nin iki sâkıt senatörü, intihar etti.
Cinayetlerin intihar şeklinde düzenlenmesine çok tesadüf edilir. Bilhassa istihbarat servisleri intihar ve kaza süsü vermeye meraklıdır. Sultan Abdülaziz’in (1876) ve oğlu Velîahd Yusuf İzzeddin Efendi’nin (1916) ölümleri böyledir. Mayerling Faciası (1889) denen Velîahd-Arşidük Rudolf ile metresinin ölümleri de büyük ihtimalle aynı kategoriye girer.
Japonlar’ın hara-kiri’leri bambaşka manadadır. Zira protesto için değil, özür dilemek için yapılır. Özür dilenen kişi Mikado’dur.
Uluğbay’a şifalar diliyoruz. Politikaya devam edeceğini sanmıyoruz. Bu arada Kara Cuma olayı mutlaka, âcilen ve her vatandaşın anlıyacağı şekilde resmen araştırılıp açıklansın. Hükûmete samimi tavsiyemiz budur.
İntihar düşünceleri

Devlet Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay’ın intihar teşebbüsü geçtiğimiz günlerin en çok konuşulan konularından biriydi. Ben de hemen hemen herkes gibi duyduğumdan itibaren şaşkınlık ve üzüntüyle bocalarken bu trajik olay üzerinde düşünmeye ve devlet katına erişmiş bir insanı ölüme itecek kadar dayanma gücünü sıfırlayan o müthiş bezginliği anlamaya çalıştım.
Hayatımızın çeşitli devrelerinde o bezginliği hangimiz yaşamadık? Hangimiz bir an için de olsa, “ölsem de kurtulsam!” düşüncesini aklımıza getirmedik? Diyeceğim, “ölmek isteyecek kadar zaafa düşmek” insanın olağan hallerindendir. Olağan olmayan, bu zaaf anını atlatamamaktır. Yani depresyona girmektir.
Zaman zaman yazılarımda toplumun birbiri ardınca patlak veren şok olaylar, ekonomik baskılar ve (maalesef) sorumsuz medya sayesinde depresyona girdiğinden bahsederim. Ama itiraf etmeliyim ki, bu depresyonun devlet katlarına kadar uzanabileceğini hiç düşünmedim.
Uluğbay’ın intihar sebebi üstüne çeşitli görüşler ileri sürüldü, ilginç yorumlar yapıldı. Bunlar, gerçeği ne ölçüde yansıtıyor bilemiyorum. Yaşamaktan bir an için vazgeçip ölüme yapılan o karmaşık hamlenin tahlilini bugün Allah’ın lûtfuyla hayata dönen Uluğbay’ın kendisi bile yapamayabilir.
Yani, intihar öylesine karmaşık bir olgudur.
Esasen, “insan” denilen varlık bir muamma... Düz çizgide ilerlerken bir de bakıyorsunuz kendi içinde kördüğüm oluveriyor. Yükseklere tırmanırken ani bir çığlıkla kendini uçuruma atıveriyor.
Medyanın “özel hayat” sınırlarını aşan aşırı ilgisi de bu tatsız olayın bir başka boyutu. Altemur Kılıç perşembe günkü yazısında bu konuya değinerek medya mensuplarının daha saygılı hareket etmeleri hususunda uyarıda bulunuyor. Haklı!
Benim ilgimi çeken bir başka husus bazı köşe yazarlarının Uluğbay’ın intihar teşebbüsünü “bir namuslunun namussuzlara karşı onurlu eylemi” şeklinde yorumlamaları, Uluğbay’ı adeta bir kahraman mertebesine yükseltmeleri.
Uluğbay’ın kişiliğine ve dürüstlüğüne sözümüz yok; saygımız var. Ama beyler, insaf edin, intihar bir onur eylemi olabilir mi?
Hepimizin onuru evde, işte, sokakta çeşitli şekillerde kırılıyor. Hepimizin yüreğinde onur sancıları var.
Bu mantıkla hareket edecek olursak intihar mı etmemiz gerekiyor?
Namusluların da namussuzlar gibi örgütlenmesi ve dayanışma içinde olmaları düşüncesine evet.
Ama ölerek mi?
Bazıları da olaya Albert Camus’nün ve Dostoyevsky’nin perspektifinden bakarak bu intihar olayının trajik bir “itiraz”, bir “başkaldırı” olup olamayacağı konusunda bizi düşündürmeye çalışıyor.
Sayın Ecevit’in “büyük eğitimci”, “büyük ekonomist” olarak takdim ettiği Uluğbay’ın (özellikle yaşı ve tecrübesi itibarıyle) böyle büyük bir hata yapacağını sanmıyorum.
Ancak, diyebilirim ki, atlatılamayan bir zaaf anının tuzağına düşülmüştür. Allah’ın inayetiyle kurtulunmuştur. Geçmiş olsun!
İntihar, ABD'nin ulusal sorunu

Satcher, Başkan Yardımcısı'nın eşi Tipper Gore ile birlikte Beyaz Saray'da düzenlediği toplantıda, intiharı, ‘‘ulusal kamu sağlığı sorunu’’ ilan etti ve bu konuda birçok kuruluşu kapsayan geniş bir eğitim çalışması başlatıldığını duyurdu. Bir dönem ruhsal bunalım geçiren ve tedavi gören Bayan Gore ise, ‘‘bu sorunu çözmenin zamanı çoktan geldi’’ dedi. Bayan Gore, herkesi, kendi yaşadığı çevrede, okullar ve sağlık merkezleri gibi kuruluşlarda intiharın önlenmesi için aktif olmaya çağırdı.

ABD'de her yıl 31 bin kişi intihar ederken, 800 bin kişi de intihar girişiminde bulunuyor. İntiharın önlenmesinde, anne-babalar ve öğretmenlerden, barmenler ve kuaförlere kadar birçok kesimin yararlı olabileceğine dikkat çekildi. Satcher, intiharı düşünen herkesin, utanç duymadan yardım isteyebileceği bir ortamın oluşturulması gerektiğini söyledi. Tipper Gore da, intiharın kaynağında ruhsal sorunların bulunduğunu, bu sorunları tek başına çözemeyenlerin intiharı çare olarak seçtiğini kaydetti.

DEHŞET VEREN RAKAMLAR

ABD İntiharı Önleme Vakfı'nın (AFSP) verileri, sorunun dehşet verici boyutlarını açıkça ortaya koyuyor. AFSP'ye göre, yılda 32 bin Amerikalı intihar ediyor. Satcher ise bu sayıyı 31 bin olarak vermişti. Bu rakam ile intihar, ABD'nin ‘‘azrailler’’ listesinde dokuz numarada yer alıyor. Her 15 dakikada bir Amerikalı intihar ediyor ve her dakikada bir Amerikalı intihar girişiminde bulunuyor. İntihar edenlerin yüzde 60'ı ateşli silah kullanarak yaşamına son veriyor. Bir kadının canına kıymasına karşılık, dört erkek intiharı seçiyor. İntihar eden erkeklerin dörtte üçü beyaz Amerikalı. İntihar, üniversite öğrencileri arasında iki numaralı ölüm nedeni. 15-34 yaş grubunda ise üç numaralı ölüm nedeni. 1950'den bu yana, 15-24 yaşları arasındaki erkeklerin intiharında üç misli artış görüldü. 10-14 yaş grubunda, son 15 yılda intihar oranı iki misli arttı. Erkeklerde 20-64 yaşları arasında sabit kalan intihar oranları, 65 yaşından sonra hızla artıyor. Kadınlarda intihar, en çok 40-54 yaşları arasında görülüyor, 75'ten sonra yine artışa geçiyor.

DEPRESYON VURUYOR

İntihar edenlerin yüzde 60'ının ciddi bir depresyon geçirdiği belirtildi. Bunalım geçiren alkoliklerin de dahil edilmesi halinde, bu oran yüzde 75'e çıkıyor. Depresyon geçirenlerin yüzde 30'u intihar girişiminde bulunuyor ve bunların yarısı ölüyor. İntihar eden alkoliklerin yüzde 96'sı son nefesine kadar bu bağımlılığını sürdürüyor. ABD'de alkoliklerin yüzde 18'i intihar ediyor ve bu oranın yüzde 87'sini de erkekler oluşturuyor. Ateşli silahla intihar edenlerin yüzde 83'ü, bir başkasına ait olan bir silahla canına kıyıyor. Kendini öldürmek için silah satın alanların oranı yüzde 10'a ulaşmıyor.

ABD'de, ateşli silahların intiharlarda kullanım oranı, cinayetlerde kullanım oranını geçti. Silah denetim yasaları daha sert olan eyaletlerde daha az intihar oluyor. Bedeni bir hastalık nedeniyle intihar edenlere, en çok 50 yaşını aşanlar arasında rastlanıyor. AIDS hastalarının, grup olarak intihar girişiminde bulunma riski, genel nüfusa göre 20 kat daha fazla.

TEHLİKE SİNYALLERİ

İntiharın en güçlü belirtisi, daha önce bir girişiminde bulunmuş olmak. Uzmanların ‘‘intihar fikri’’ dedikleri yani intiharı düşünmek, konuşmak ve zihinsel planlama ve hazırlık durumuna geçiş süreci en kuvvetli göstergeler. Depresyon, şizofreni, çaresizlik ve umutsuzluk halleri, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, kişilik sorunları ve anti-sosyal eğilimler, intiharın pskiyatrik nedenleri arasında.

Çok sevilen bir yakının ölümü, işten kovulma, boşanma gibi olaylar ‘‘durumsal intihar nedenleri’’ olarak tanımlanıyor. İntiharda, genetik faktörlerin rol oynayabileceği ya da kişinin bir başkasının intihara yönelik davranışlarından etkilenebileceği de ifade ediliyor.
5-HIAA adı verilen ‘‘cerebrospinal’’ sıvı ya da asidin düşük konsantrasyonu (azalan serotonin fonksiyonu) ile artan intihar girişimleri arasında da doğrudan bir ilişki bulunuyor. Bu belirtileri sergileyen kişilerin, mutlaka bir ruh sağlığı uzmanına gitmeye ikna edilmeleri ve hatta götürülmeleri gerektiği ifade ediliyor.
İntihar eğilimindeki gençlere dikkat!
Türkiye’de yaşanan ekonomik krizlerden en çok gençler etkileniyor. Yapılan son araştırmalar, ülkemizde intiharların önemli bir toplumsal problem haline geldiğini gösteriyor. İşin asıl acı yanı ise, intihar girişimlerinin lise çağında ciddi boyutlara ulaşması. Bu tür olaylara tanık olan, televizyondan izleyen veya kitaplardan okuyan gençlerin intihar eğilimi artıyor. Çukurova Üniversitesi (Ç.Ü.) Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı’nca yapılan ve 14-21 yaşları arasındaki 2 bin 350 çocuk ve genci kapsayan bir araştırmaya göre, intihar düşünceleri ve girişimleri bu dönemlerde oldukça fazla.

Kızlar girişken!
Anket yöntemi uygulanarak yapılan araştırmada, çocuk ve gençlerin yüzde 50’sinden fazlasının, son 1 yıl içinde 15 günden uzun süren şiddetli umutsuzluk ve mutsuzluk yaşadıkları ve intiharı düşündükleri belirlendi. Araştırmada, erkeklerin yüzde 3’ünün, kızların ise yüzde 10’unun intihar girişiminde bulunduğunun belirlendiği, ayrıca kızlarda girişimin, erkeklerde ise ölümle sonuçlanan olayların daha fazla olduğu kaydedildi. Ç.Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Rasim Somer Diler, araştırmaların son 20 yılda intiharların 3-4 kat artış gösterdiğini söyledi. Türkiye’de intiharları kanayan gizli bir yara olarak değerlendiren Diler, Türkiye’de tüm intihar girişimlerinin yüzde 20’sinin lise çağında olduğunu, yine tüm bunların yüzde 30-35’inin 14-15 yaş grubunda gerçekleştiğini vurguladı.
ğ İpuçları
Diler, intihar öncesi gençlerin bazı sinyaller verebildiklerini, bunun zamanında ve doğru algılanmasının çok önemli olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti: ‘’Yeme ve uyuma alışkanlığında değişmeler, arkadaşlardan ve aileden uzaklaşma, düzenli yapılan aktivitelerden vazgeçme, saldırgan ve isyankar davranışlar, evden kaçma, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı, görünümünde beklenmedik ihmaller, belirgin kişilik değişikleri, sürekli sıkıntı, dikkatini toplamada güçlük, okul ödevlerinin düzeyinde-kalitesinde düşme, sık fiziksel yakınmalar, genelde duygusal tepkilerle bağlantılı olanlar önemli sinyallerdir. Karın ağrısı, baş ağrısı, yorgunluk gibi konular özellikle dikkati çeker. Övgü ve ödülleri tolere edememe intiharın ipuçları olabilir.’’ Diler, “Size daha fazla problem olmayacağım’’, ‘’Hiçbir şey farketmez’’, ‘’Hiçbir yararı yok’’ ya da ‘’Sizi tekrar görmeyeceğim’’ gibi sözlerin intihar düşüncesinin önemli işaretleri olduğunu belirterek, ailelerden çocuklarının ölüm haberini alma gibi acı verici bir olayla karşılaşmamaları için, onların ruh halini çok iyi gözlemlemelerini istedi.
Bir intihar klasiği; Boğaziçi köprüsü
Memleketinden geleli altı ay olmuştu. Ne bir iş, ne başını sokacağı bir yer, ne de cebinde bir cigara parası vardı. Günlerdir kapı kapı dolaşıp iş arıyordu, gurbetin yüzü soğuktu, hemşehrilerinin bile hayrını görememişti. Sabahladığı bir bankta hava aydınlanana kadar köydeki sözlüsünü düşündü. İyice umutsuzluğa kapıldı ve birden bire tüm ihtişamıyla duran Boğaz Köprüsü gözüne takılıverdi. Hemen oracıkta taksinin birine kendini attı. Köprünün ortalarına yaklaştıklarında midem bulanıyor bahanesiyle taksiyi durdurdu... Kaşla göz arasında köprü korkuluklarına atıverdi kendini. Bir süre korkuluklara asılı kaldı... Köprü trafiği birden bire felç olmuştu. Çevresini onlarca insan sarıverdi ve her biri ayrı ağızdan;
- Yapma kardeşim kıyma canına...
- Bak eğer işin yoksa söz sana ayarlayacağım, inat etme gel...
- Allah aşkına yapma kardeşim, sevdiğin biri mi var? inan sana yardımcı olacağım...
- Günahtır kardeşim, bak genç adamsın önünde daha uzun yıllar var...
Diyordu... Sımsıkı kavradığı korkulukları bir türlü bırakamadı. Geçen Cuma hutbede hocanın söyledikleri aklına geldi birden... Hoca kürsüden intihar bahsini anlatırken, "Malını, mevkisini kaybettiği için veya düşman eline esir düştüğü için intihar eden, yani kendini öldüren ahmaklarda şecâ'at değil, korkaklık vardır. Şecâ'at sahibi olan derdlere, belalara göğüs gerer, dayanır, sabreder. Bu ahmaklar ise, ölmekle sıkıntıdan kurtulacaklarını sanırlar. Bunlar çok cahildir. Ölünce daha çok sıkıntılara, acılara düşeceklerini bilmiyorlar. İntihar etmek, başkasını öldürmekten daha büyük günahtır. Şiddetli azab çekecektir. Ölmeyi değil, Allahü Teâlâ'dan sıhhat ve afiyet istemelidir" demişti. Kısacık bir an, hayatının muhasebesini yapmaya başladı garip... Bir an için "Ne işim var burada?" diyen gözlerle çevresine bakındı... Bu sırada polisin biri onun dalgınlığından yararlanarak kolunu sımsıkı kavrayıp bir hamlede içeri alıverdi... Hayat ile ölüm arasındaki o ince çizgiden bir yenisi daha kurtulmuştu o an. Ama intiharların bir türlü ardı arkası kesilmedi...

Ali ve Esma ile başladı
İntihar geleneğini ilk başlatan Ali ile Esma isimli çift oldu. 14 Ocak 1975 günü sessiz sedasız köprünün korkuluklarına çıkan çift, boğazın derin sularına kendilerini bırakıverdiler. Korkuluklarda ne can pazarlığı yaşandı, ne de cesetleri bulunabildi bu çiftin. İntiharları, basında büyük yankı uyandırdı. Yaya trafiğine açık olan köprüde o zamana kadar hiç kimsenin böyle bir şey aklına gelmemişti. Ve ardından köprü yaya trafiğine kapatıldı. Boğaz Köprüleri Koruma Şube Müdürlüğü'nün son 6 yıllık detaylı kayıtları incelendiğinde özellikle krizden sonra intihar vakalarının arttığını gözleniyor. 1998 yılında 95 olan intihar teşebbüslerinin 15'i, 1999 yılında 112 teşebbüsten 12'si ölümle sonuçlanmış. 2000 yılında özellikle ekonomik krizin başladığı Ağustos-Eylül aylarında büyük artış göstererek 119'a ulaşmış ve 11'i ölümle sonuçlanmış. 2001'de bu rakam 169'a, ölüm oranı da 21'e ulaşmış. 2002 Mayıs sonu itibariyle 97 girişimden 14'ü ölümle sonuçlanmış. Ve köprü intiharlarının bilançosu: son 6 yılda 663 intihar girişiminden 92'si ölümle sonuçlandı. İntihar teşebbüsçülerinin ortak yanı yüzde 95'lere varan oranlarda erkek olmaları. Son 6 yılın kayıtlarına 75 kadının intihar teşebbüsünden sadece 5'i ölümle sonuçlanırken erkeklerin 588 teşebbüsünden 87'si ölümle sonuçlanmış. Dikkatimizi çeken bir diğer ayrıntı da intiharların en yoğun yaşandığı ayların Temmuz ve Kasım ayları olması. Tabii bunca intihar teşebbüsü içinde sevindirici sonuçlarda yaşanmıyor değil. Kendilerini köprü korkuluklarından boğazın derin sularına bırakıp da hayatta kalmayı başarabilen 10 kişinin varlığı gibi.

Köprünün aboneleri
Bazı intihar teşebbüsçüleri var ki onlar zaman zaman köprü korkuluklarına uğramadan edemiyor. Son 6 yılın kayıtlarına göre değişik tarih ve saatlerde intihar teşebbüsünde bulunan bu kişilerin sayısı 28. İçlerinde A.D. isimli vatandaş şu ana kadar yaptığı 4 teşebbüsle bu alanda kötü bir rekorun sahibi. Boğaz Köprüleri Koruma Şube Müdürlüğü yetkililerinden edindiğimiz diğer bilgi ise inanılır cinsten değil, isimlerini söylemek istemeseler de sıcak haber peşinde koşan bazı medya kuruluşları para karşılığında intihar şovcularını tutup, özel haber diye manşetlerde yayınladıkları yolunda...

Maviye mi boyasak...
İntihar vakalarının müsebbibinin köprünün gri rengi olduğu iddiaları da hayli şaşırtıcı. İddia sahiplerine göre gri rengi, kaos ve karamsarlığı simgeleyen, maneviyatı bozan, huzuru kaçıran ve intihar duygusunu fişekleyen bir renkmiş. Yapılan tekliflerin başında köprünün gri renginden farklı olarak daha canlı renkler ile değiştirildiğinde intihar etme oranının azalacağına dikkat çekiliyor. Özellikle üzerinde durulan renk ise mavi. Peki neden mavi? İşte birkaç sebep; Freud, maviyi sakin diye niteliyor. Faber Birren ise, tansiyonu düşürdüğünü söylüyor. Araplar ise; mavi taşların, kanın akışını yavaşlattığına inanıyor. Zaten nazar boncuğunun mavi renkli olması da buna bağlanıyor. Sakinleştirici bir renk olduğuna inanılıyor, batıda bu etkisi yüzünden, intiharları azaltmak için, köprü korkuluklarını maviye boyuyorlar. Bilim adamları mavi rengin enerjisiyle insanları hayata bağladığı, intihara teşebbüs edecek kişinin bütün siniriyle köprü korkuluklarına gelse bile mavi renginin o kişiye yaşama sevinci verebileceği ve bütün sinirlerini bastıracağı ve nihayetinde bütün stresini bastırıp hayata bağladığını iddia ediyor. Son günlerde gündeme gelen tedbirlerden biri de köprü korkuluklarının yanına çelik tel ve cam duvarlar çekmek. Ancak yapılan etütlerde korkulukların 3-4 metreye yükseltilmesi veya üzerine tel çit çekilmesi köprüye ilave yük olacağı, bunun da rüzgarın salınımlarında getireceği yükün artırması gerekçesiyle şimdilik rafa kalkmış durumda.
İntiharlara bilimsel araştırma
Kütahya’daki intihar sebeplerini bilimsel açıdan araştıran Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Fen Edebiyet Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Hüsamettin İnaç, elde ettiği çarpıcı sonuçları İHA muhabirine açıkladı. Hüsamettin İnaç, bir yıl süren araştırmasında, geleneklerin modernite ile çatışması, kadın-erkek ilişkileri ve ekonomik krizin intihar sebeplerinin başında geldiğini tespit etti.
Bu araştırmada ağırlıklı olarak intiharın sosyal, ekonomik, kültürel, coğrafi ve iklimsel etkileri üzerinde durulduğunu belirten Hüsamettin İnaç, “1995-2000 yılları arasında 317 intihar teşebbüsü olduğu, bunların 39’unun ölümle sonuçlandığı, ancak bu rakamın sadece 2001 yılı içinde 231’e yükseldiği ve bu teşebbüslerin 10’unun ölümle sonuçlandığı tesbit edilmiştir. İntiharın gerçekleştirilme şekline bakıldığında daha çok ilaç ve kimyasal madde kullanmanın ilk sırada olduğu, bunu kendini asma, ateşli silah kullanma ve yüksekten atlama fiillerinin takip ettiği görülmektedir” dedi.

Gelenek-Modernite çatışması
Gelenek-modernite ikileminin ve kuşak çatışmalarının intihara sürüklediğini ifade eden İnaç, “Bir yandan geleneğin güncel şartlara göre yeniden yorumlanamaması, diğer yandan modern değerlerin ve hayat tarzlarının medya ve iletişim başta olmak üzere farklı kanallarla insanları kuşatması, aile içinde kopmaları ve çekişmeleri kaçınılmaz kılmaktadır. Bu çerçevede geleneği temsil eden baba ile geleneğe direnen ve modern değerlerle bütünleşmek isteyen çocuk arasında bir mücadele söz konusudur. İntiharın üçüncü önemli sebebi ise kriz olarak yansıyan ve aslında tüm ülkeyi kıskacına alan ekonomik şartlardan kaynaklanıyor. İşini kaybeden, ticari iflasa uğrayan, gelir dağılımı bozukluğuna, şiddete, adaletsizliğe, rol-statü uyumsuzluğuna maruz kalan insanlar, sosyal güvenceden ve sağlık, eğitim gibi en temel birtakım sosyal haklardan mahrumluğun getirdiği eziklikle, gelecek beklentilerini, umutlarını ve öz güvenlerini kaybetmektedirler. Aslında ekonomik başarısızlık yaşayan kişi toplum dışına itilmekte, sosyalleşme sürecinin dışında kalmakta ve yalnızlaşmaktadır. Bu noktada hızlı kentleşme, apartman kültürü ve modernleşme, sosyal dayanışmayı zayıflatarak, bireyselleşmeyi artırmakta ve akrabalık-komşuluk ilişkilerini yok etmektedir. Fert bazında baktığımızda, magazin ve televole kültürünün yoğun bir rağbet olduğu medyada ve diğer toplumsal iletişim mekanizmalarında kendine yer bulamamanın ezikliğini hissetmektedir. Son zamanlarda yaşadığımız intiharlar da bu gerçeğin sessiz çığlıklarıdır” diye konuştu.

Yalnızlık da intihar sebebi
Yalnızlık ve dışlanmanın insanları bunalıma sürüklediğine işaret eden Hüsamettin İnaç, “Kendilerini güçlü göstermek zorunda hisseden erkekler, ekonomik kriz sebebiyle baba rolünün şartlarını yerine getiremeyince, toplumsal statülerini hem toplumda hem de kendi aileleri içinde kaybediyor. Problemlerini yakın çevresi ile paylaşmayı acziyet ve zaaf olarak gören, kendini daima güçlü olmak zorunda hisseden yalnız insanlar, sonu ölümle biten ‘başarılı intiharlar’ gerçekleştirmektedir. Aynı şekilde ümitsizlik, yalnızlık, terkedilmişlik, işe yaramama, yük olma hisleri ile dolu olan yaşlılarda da intiharlar birer teşebbüs olmaktan çıkıp, ölümle sonuçlanan vak’alar arasında yer almaktadır. Sonuç olarak bekar, asosyal, sosyal çevreden dışlanmış, göçe zorlanmış, hızlı değişime maruz kalmış insanlar potansiyel intihar müteşebbisleri arasında yerlerini almaktadır” dedi.

İdeal hayat değerleri yok
Günümüzde yeterli sayıda toplum önderinin olmayışının intiharlarda etkili olduğunu anlatan Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Fen Edebiyet Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Hüsamettin İnanç, şunları söyledi: “Bu bağlamda ideal bir hayat ve değerler sisteminde bütünleşme sağlanamıyor. Kısaca, insanımızı birleştiren ve tek yürek haline getiren değerler hiyerarşisi ve referans sistemi yozlaşma sürecine girmiştir. Böylelikle bireyler içlerinde yaşadıkları topluma yabancılaşmaktadır. Bu noktada aile, eğitim, siyaset, ekonomi gibi sosyal kurumlar toplumsal değişmenin hızına ayak uyduramamış ve toplumun arzu ve isteklerinin gerisinde kalmalarından dolayı ümitli olmaktan çıkmışlardır” Bu arada İnanç, Kütahya’da bazı kamu iktisadi teşebbüslerinin ve termik santrallerin yaydığı partiküller, gazlar ve kimyasal atıkların insan psikolojisine zarar vererek, sosyolojide “sapma davranış” tabir edilen patolojik durumlara sevk ettiğine dikkati çekti.
İntihar saldırıları durdurulabilir mi?

Bundan sonra intihar saldırıları asla durdurulamaz. İntihar saldırılarını tasvip etmek mümkün değil. Ama Filistin halkının ekonomik, psikolojik, sosyal durumu bu intihar saldırılarılarına müsaittir. Şaron iktidarda olduğu müddetçe Barış sürecine geri dönülemez. Beyrut Zirvesinde kabul edilen “Beyrut Deklarasyonu” Arap dünyasının vereceği en son tavizdir. Deklarasyonu İsrail kabul etmedi. Kabul etmesi Siyonizmi terk manasına gelir. Ortadoğu’da barışı ABD ve AB de istemez. Çünkü İsrail, Ortadoğu’yu karıştırmak maksadıyla kurulmuş, Osmanlı Devleti bu maksatla yıkılmış, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı bu maksatla çıkarılmıştır. ABD 1948’den bu yana İsrail’e 233 milyar dolarlık silah, cephane ve askeri malzeme hibe etmiştir. Bu katliamın suçlusu yalnız Şaron değil, İsrail’e her yıl 9 milyar dolar (askeri, ekonomik) bağış yapan ABD’dir. İsrail’e dur demeyen, Arafat’ı suçlu, Filistin halkını terörist ilan eden ABD, AB ve bunların kuyruklarıdır. Her yıl vergi matrahlarından düşülerek 11 milyar dolar hediye eden çok uluslu şirketlerdir. Bush seçildiği günden bu yana Şaron’u 4 defa ABD’ye çağırdı. Ama Arafat’ı davet etmek şöyle dursun, devamlı suçladı. Dahası var, (emekli bir asker olarak ifade edeyim ki) tank ve uçak yapacak teknolojik güce sahip olduğumuz halde sadece tank modernizasyonu için (gelecek dahil) 3.3 milyar dolar ve daha nice ihalelerle İsrail’in savaş masrafını karşılayan Türkiye’dir. Zalime yardım eden onun zulmüne maruz kalır. Bu destek doğrudan ya da dolaylı olur. Hatta zulmü tasvip ve seyirci kalmak da zulme iştiraktir.
İntifada savaşa dönüştü
1987’de başlayan Birinci İntifada 1992’ye kadar devam etti. 1993’te Oslo Antlaşmasıyla İsrail 1967 öncesi sınırlarına çekilmeyi ve Filistin’in bağımsız devlet olmasını kabul etmiş idi. Şaron 28 Eylül 2000’de Haremüşşerifi ziyaret ile İkinci İntifada, son günlerde Ramallah’ın işgali ile Filistin-İsrail Savaşı başladı. Şaron iktidar olunca savaş yolunu seçti. Bush iktidar olunca Şaron-Bush ikilisi Filistinlilere saldırı, zulüm, baskı katliam ve soykırım son derece arttı. Buna karşılık dünyada son Filistinli kalıncaya kadar misilleme yani intihar saldırıları devam edecektir. Binlerce Filistinli intihar komandosu gönüllü olarak sıra beklemektedir.
Filistinlileri anlamıyorlar
Arafat, canlı bombaları (intihar saldırılarını) önleyemez. Kalblerinde kin ve nefret olan kişi emir dinlemez. İsrail, saldırılarıyla milyonlarca kişinin kalbine kin yerleşmesine sebep olmuştur. Filistinlilerde bu öfke Müslüman, Hıristiyan, inançlı, inançsız, kadın, erkek, çocuk, solcu, milliyetçi fark etmiyor. İsrail yönetimi ve halkı Filistin halkının psikolojik durumunu bilmiyor ya da bilmek istemiyor. İsrail basını gerçekleri gizliyor. Evleri yıkılan, yakınları öldürülen, sokak ortasında soyulan, kafasına kurşun sıkılan, işsizlik ve sefalet içinde yaşama arzularını kaybeden Filistinli için ölüm çıkış yolu gibi görünüyor. İntihar saldırılarını Arafat’ın durduracağını sananlar hayal dünyasında yaşıyorlar. İntihar komandoları kuyrukta, İsrailli zenginler ise İsrail’den kaçmak için havaalanında...
İntihar çözülmedir
Salgın dahi denebilecek intihar vak’alarıyla karşı karşıyayız. Birinci madde intiharlar gençlik arasında yaşanmakta.
İkinci madde iyi tahsil almış olanlarda.
Üç... Varlıklı kesimde...
Toplam hüküm:
2001/2002 çizgisinde Türkiye’de tırmanış gösteren intiharlar, cemiyetin sosyal bakımdan üst ve vasatın üstündeki tabakalarında cereyan etmekte.
‘İntihar’ denen müessif ölümler, ekonomik krizden dolayı meydana gelmiyor. Belki o sebeple de istisnai birkaç olay ortaya çıkmıştır ama esas itibariyle canına kıyanlar hali vakti yerinde olan kimselerde görülmekte. Tahsilse tahsil. Paraysa para. Prestijse âlâsı. Hatta güzellikse o bile yerinde.
Evine çay alamayan, bakkal görmesin diye sokak değiştiren. Ev sahibinden köşe bucak saklanan. Kasabın yolunu unutalı çok olmuş kimseler arasında değil. Burjuva denebilecek sınıfta intiharlar yaşanıyor. Bunu din adamları, sosyologlar, psikologlar ve siyasetçiler derinlemesine tahkik etmek zorundalar. Sıradan bir meseleyle karşı karşıya değiliz.
İmkân bolluğu tatmin etmiyor.
İyi tahsil yetmiyor.
Makam doyurmuyor. Vs. vs...
Öyleyse açlık neye?
Sebep ne?
Kusur kimde?
Nedir bu çocukları satanist olmaya iten âmil? Şu orta yaştaki insanı bir Rumen veya Ukraynalı düşük kadınla olmaya sevk eden ve sonra da intihara sürükleyen zaafın arkasında hangi hastalıklar var?
Bir zamanlar Avrupalı, Amerikalı gençler o yolu seçmişlerdi. Hindistan’a, Çin’e giderek oralarda din sanılan türlü felsefi cereyanlara kapılırlardı. Şimdi aynı hal bir başka şekilde bizde tezahür etmeye başladı. Önce bir tenasüh fırtınası esti.. Ahiret inancı sarsılmak isteniyordu. Bir zaman sonra o dinince bu defa satanizm vahşetiyle karşılaştık. Halbuki böylesi fikirler bizim toplumumuza uzaktı. Bilinmezdi. Yüz de verilmezdi. Ne var ki felaket orada da kalmadı. Türk milleti, çifte kıskaca alınmış durumda. Gençler satanist, daha yetişkinler Hıristiyan yapılmak istenmekte. Bu konuda azımsanamaz mesafeler de alıyorlar. Asla gözardı edilmemesi gereken bir başka gerçek de alkol ve uyuşturucunun etkisidir. Bunlar iç içe halkalar. Şu din sahtekârı bir kısım ilahiyatçı sözde akademisyenlerin TV’lerde zihin bulandırmaları bile yıkıcılara yardımdır.
Kafalar, keseler doldurulmakta.
Kalblerse boş.
Boşluğa düşen insanlar, ya buhranlara kapılıp kendi canlarına kıymakta veya satanistlik, Hıristiyanlık gibi bir yolu tercih etmekteler.
Suçluya gelince...
Evvela çok kesin bir şekilde Milli Eğitim sistemi. O, kabulü mümkün olmayan uygulamalarıyla memleketi işte bu noktaya getirmiştir. İkinci olarak da mânevi kaygıdan yana zerrece ürperti taşımayan aile reisleri...
İntihar çözülmedir. Evvela ruhta. Sonra toplumda. Bu gidişatın bir 25 sene sonraki tahribatını düşünmek lazım. İntihar eden sadece kendini öldürmemekte.
Yılda 800 bin kişi intihar ediyor

Araştırmalar, insanların intihar nedenlerinin ülkelere ve kültürlere göre değiştiğini gösterdi. BBC'de yayımlanan bir programda, son dönemde Asya krizi ile birlikte Japonya'da intihar olaylarında ciddi artış kaydedildiği belirtildi. Kendilerini çalıştıkları şirketle bağdaştıran, genellikle yaşamları boyunca tek şirkette çalışan Japonların olumsuz koşullarla karşılaştığında ‘dünyalarının yıkıldığı’ vurgulandı. Londra Üniversitesi Japonya uzmanı Dru Garstler, Japon şirket yöneticilerinin kendilerini aynı zamanda çalışanlardan sorumlu hissettiklerini, örnek olarak çocuğu üniversiteyi kazanan çalışanın ücretine zam yapma gereği duyulduğunu belirterek, ‘‘Yönetici, şirkette yaşanan bir olumsuzluğun kendisinden kaynaklandığını düşünerek, temsil ettiği şirket ile personel ve ailelerini zor durumda bıraktığı için kendisini affedemiyor’’ dedi. Prof. Dr. Douglas Davis, kadınların intihara daha eğilimli olduğunu, Hindistan'daki Sufi halkından kadınların, eşleri ölünce yaşamlarına son verdiklerini anlattı. Prof. Davis, ‘‘Bu kadınların ekonomik sıkıntıya düştüğü için intihar ettiği sanılır. Ancak, eşlerinin ölümünden sonra intihar eden kadınların büyük bölümü zengin. Bunlar için intihar statü, onur ve eşlerine bağlılık göstergesi’’ diye konuştu.
Bazı yerlerde fikirleri nedeniyle kendi yaşamlarına son verenler olduğu belirtilirken buna örnek olarak İsrail'de görülen ‘intihar saldırıları’ gösterildi. 40 ülkede 30 bin gönüllü üyesi olan Arkadaşlık Örgütü Başkanı Wanders Stock, intiharların önemli bölümünün kişisel sorunlardan kaynaklandığını, kendisini tecrit edilmiş, yalnız, reddedilmiş, iş, okul, aile veya aşkta başarısız kabul edenlerin yaşamlarına son verme yoluna gittiğini anlattı. Stock, ‘‘WHO'ya göre her yıl 830 bin kişi intihar ediyor. En fazla intihar olayının görüldüğü ülke Çin’’ dedi. İntiharın diğer nedenleri arasında işsizlik, yaşamdan umutsuzluk, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı bulunduğu, intihar nedenleri arasında son yıllarda ‘moda’ olanların dikkat çektiği bildirildi. Özellikle ABD'de çok sevdiği sanatçıların intihar etmesi üzerine birçok hayranlarının da ölümü seçtiği kaydedildi.
İntihar vakalarında kadınların oranları erkeklere göre daha yüksek
İntihar ve intihar girişimlerinin giderek büyüyen bir halk sağlığı konusu olduğuna dikkat çeken Sayıl, "Özellikle 15-25 yaş grubundakilerin intihara teşebbüs etmesi nedeniyle bireyleri, aileleri ve toplumu derinden etkilemektedir.Ölümle sonuçlanan her intihar olayında en az altı kişi travmaya girmekte ve bir psikolojik desteğe ihtiyaç doğmaktadır." diye konuştu. İntihar vakalarının bir anlık bir olay olduğunu ve gizli açık pek çok sebebi bulunduğunu kaydeden Sayıl, 2002 yılında Mamak ilçesinde Ankara Üniversitesi Psikiyatrik Kriz ve Uygulama Merkezi tarafından yapılan bir çalışmanın sonuçları hakkında da bilgi verdi. Sayıl, araştırmanın Mamak ilçesinde intihar girişimi sonucunda acile gelenler üzerinde yapıldığını anlattı.
Sayıl, söz konusu araştırma sonucunda, intiharın nedenleri arasında özellikle hızlı sosyal değişim, işsizlik ve ekonomik güçlüklerin ilk sırada yer aldığını vurguladı. Kadınlarda intihar girişimlerinin erkeklere oranla 2 kat daha fazla olduğuna dikkat çeken Sayıl, söz konusu araştırma sonucunda, 35-39 yaş arasında erkeklerde görülen intihar olaylarının ise kadınlardan fazla olduğunun ortaya çıktığını kaydetti.
Türkiye'de ruhsal bozuklukların her 4 kişiden birinde görülebileceğini ve ruhsal bozukluğun, nezle ya da zatürree olmak kadar doğal bir şey olduğunu ifade eden Sayıl, "Ülkemizde ruh hastalıklarından korkuluyor. Ruhî rahatsızlıkları olan kişiler dışlanıyor ve onlarla iletişim kesiliyor." dedi. Bu durumun çok yanlış olduğunu ve düzeltilmesi gerektiğini belirten Sayıl, bu nedenle kurulacak İntiharı Önleme Derneği'nde eğitime öncelik verileceğini kaydetti.
İntihar edecek kişide bulunan muhtemel belirtiler
Sayıl, intihar girişiminde bulunabilecek bir kişinin gösterdiği belirtiler olarak şunları gösterdi:
Kendini toplumdan soyutlama.
Veda eden bir tutum içine girme.
Depresyon belirtileri gösterme.

kadin.jpg
 
Üst