İşte 2019’un beslenme trendleri
Beslenme bilimindeki gelişmelere paralel olarak,Tüm canlılar için en temel ihtiyaçlardan biri olan beslenme ihtiyacı, yıllar içinde değişen koşullarla birlikte birçok farklı tarz yarattı. Özellikle sosyal medyanın hayatımızda kapladığı yer arttıkça trendlerden de çok kolay etkilenir olduk. Birçok insan "sağlıklı beslenme” kaygısı taşımaya başladı ve birçok yeni yöntem gün yüzüne çıktı.
Yaşam tarzımızdaki değişikliklerle birlikte en temel ihtiyaçlarımızdan biri olan beslenme alışkanlıklarımızda da köklü değişimler oldu. Zorlu ve stresli iş hayatı, trafik, kirli hava, genel olarak hayat şartlarının zorluğu bu değişimde büyük rol oynuyor. Hızlı dijitalleşme ve sosyal medyanın da yaygın iletişim ve etkileşim sebebiyle trendlerin belirlenmesinde önemli etkisi var. Günümüzde birçok beslenme trendi olsa da yapılan çalışmalar hep aynı noktada birleşiyor. En iyi beslenme şekli, kişinin yaşam tarzına en uygun ve sürdürülebilir beslenme şeklidir. İşte 2019'un beslenme trendleri…
Organik beslenme her dönemin trendi
Organik beslenme aslında yeni bir trend değil, çok uzun zamandır çoğumuzun hayatında. Ve organik beslenmeye özen gösteriyoruz. Bu tarz beslenme yine ilk sıradaki yerini koruyor. Ancak günümüzde organik gıda bulmak ve bulduklarımıza güvenmek oldukça zor. Bu gıdaları satın alırken organik gıda sertifikalarının olmasına dikkat etmemiz gerekiyor. Organik gıdalar, hiçbir kimyasal madde, sentetik ve iyonlayıcı radyasyon gübre kullanılmamış, genetiği değiştirilmemiş gıdalardır. Organik gıdaların yetiştiği topraklar günümüzde uygulanan metotlardan %50 daha fazla vitamin, mineral ve diğer besin öğelerini içeriyor. Ayrıca organik gıdalar daha yüksek antioksidan kapasitesine sahip. Dolayısıyla bu gıdalar çağımızın vebası kansere karşı koruyucu etki gösteriyor ve hastalık oluşma riskini azaltıyor.
Intermittent fasting
Intermittent fasting, son dönemlerde kilo vermek ve sağlıklı yaşamak için birçok kişi tarafından uygulanan bir yöntem haline geldi. Bu yöntemde bilinçli ve planlı olarak öğünler atlanıyor ve oruç pencereleri oluşturuluyor. En çok tercih edilen iki modeli; "belirli aralıklarda beslenme” ve "2 öğün atlayarak 24 saat aç kalmak”. İlk yöntemde 4,6 ya da 8 saatlik tokluk periyotları var. Yani 24 saat içinde 16 saat aç kalıp 8 saat yemek yenilebilir. Diğer yöntemde ise bir gün normal beslenip diğer gün aç kalınır. Ancak yapılan çalışmalar bu beslenme tarzının diğer kalori kısıtlı diyetlerden daha etkili olduğunu ya da daha fazla ağırlık kaybı sağladığını göstermiyor. Ya da sporcular için performans artırıcı olduğu kanıtlanmamış. Intermittent Fasting'de en uygun yöntem 16/8 yöntemi ancak bu beslenme tarzı hakkında daha çok bilimsel çalışmaya ihtiyaç var.
Ketojenik diyet
Ketojenik diyet ilk olarak 1920'li yıllarda epilepsi tedavisi için kullanıldı. Günde 50 gr.'dan daha az karbonhidrat tüketimini gerektiren bir beslenme şekli. Bu diyette karbonhidratın yerini yağlar alıyor ve yüksek yağ, düşük karbonhidrat, orta derecede protein içeriyor. Yani aslında bu diyet bilinenin aksine yüksek proteinli bir diyet değil. Kanda uzun süre keton cisimciklerinin bulunması ketozis durumuna, bu durum ilerlerse de ketoasidoza neden olabilir. Ayrıca yüksek protein ve yağ içeren diyetler kalp, böbrek ve kemik sağlığı için risk oluşturuyor. Yani ketojenik diyet bir zayıflama yöntemi olarak kesinlikle kullanılmamalı.
Glutensiz beslenme trendine dikkat
Son dönemde birçok kişi gluten hassasiyeti olmasa bile glutensiz beslenme tarzını benimsemiş durumda. Hatta bu tarz beslenme bir dönem ciddi bir artış gösterince araştırmacılar çölyak hastalığı (gluten alerjisi) olmayan bireylerde glutensiz beslenmenin teşvik edilmemesi gerektiğini açıklamak durumunda kaldılar. Gluten, buğday, arpa, çavdar gibi bazı tahıllarda doğal olarak bulunan bir proteindir. Doktorlar tarafından glutensiz beslenmeyi yaşam tarzı haline getirmesi gereken kişiler dışında diyet yaparken glüteni hayatından çıkaran kişilerde, kalp hastalıkları riskinin arttığı gözlenmiştir. Nedeni ise tam tahıllı gıdaların gluten dışında lif, vitamin ve mineral gibi birçok besin öğesini de içermesidir. Diyette bu besin öğelerinin yetersiz kalması da kalp hastalıkları riskini artırıyor. O nedenle vücudumuzu tanımadan ve doktor görüşü almadan sadece trend olduğu için beslenme şeklimizi değiştirmemiz gerekiyor.
Vegan ve vejetaryen beslenme
Ülkemizde vejetaryen beslenme oldukça yaygın. Son dönemlerde buna vegan beslenme de eklendi. Peki bunlar ne demek? Vejetaryen beslenme tarzını benimseyen kişiler, hayvansal kaynaklı (et, balık, kümes hayvanları vb.) gıdaları tüketmiyorlar. Ancak yumurta, süt ve süt ürünleri gibi hayvansal bazı gıdaları tüketiyorlar. Vegan beslenme tarzındaysa, hayvansal hiçbir gıda tüketilmiyor. Et dışında yumurta, bal, süt ve ürünleri gibi hayvansal hiçbir gıdanın diyette yeri yok. Bu iki beslenme şeklinde de meyve, sebze, tam tahıllar ve bitkisel proteinler yoğun olarak tüketildiği için bağışıklık sistemi güçleniyor. Genellikle kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon, diyabet, obezite ve bazı kanser türleri vejetaryen veya vegan beslenenlerde vejetaryen/vegan olmayanlara göre daha az rastlanıyor. Ancak bu beslenme tarzı her zaman çok sağlıklı bir beslenme tarzı anlamına gelmiyor. Bu kişiler dönem dönem kan tahlili yaptırmalı ve besin öğelerinin yeterli alımına dikkat etmeliler.