- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Haz 2015
-
- Mesajlar
- 12,474
-
- MFC Puanı
- 1,810
Kuranı Kerime Dair Genel Bilgiler
1 . Mukaddes Kitabımız Kurân-ı Kerîm Allah Kelâmıdır
Kurân-ı Kerîmde eksiklik ve fazlalık yoktur. Vahyedildiği hâli ile korunmuştur. Allah Teâlâ onu, Resûlü Muhammede (s.a.v.) Cebrail (a.s.) vasıtasıyla Arapça olarak indirmiş ve Resûlünü de bütün âlemlere rahmet olarak göndermiştir. Onun indirilmesiyle bütün dinlerin hükmü ortadan kalkmış, böylece Kurân-ı Kerîm, akıl sahiplerinin kıyâmete kadar uyması gereken tek kitabı olmuştur. O, İslâm hukukunun ilk ve değişmez kaynağıdır. Kurân-ı Kerîmin hükümleri, insanların Allaha ve birbirlerine karşı görevlerini bildiren ilâhî kanunlardır.
Kurân-ı Kerîm, bütün insanları, inkârcılığın ve sapıklığın her türlüsünü bırakıp bir tek Allaha inanmaya ve Ona teslim olup kulluk etmeye davet eder. Açık delillerle Allahın varlığını ve birliğini ortaya koyar. Ancak düşünmesi sayesinde bir değer kazanan insanı, hem kendisi, hem de kendisini kuşatan engin kâinat hakkında düşünmeye, nihayet hepsinin asıl yaratanı olan O yüce Allaha imana çağırır.
Kurân-ı Kerîm, her seviyedeki insana o özelliği ile hitap eden ilâhî bir kitaptır. Beşerî sistemler birbirini yıkarken, ilâhî kaynaklı ve zaman üstü erişilmez sistem, dünya ve âhiret hayatında bütün insanların saadete erişmesi için devam edecek; ona gerçekten tutunanlar kurtulacak, bütün kötülüklerden arınacaktır.
Kurân-ı Kerîm insanı değerlendirirken, onu, aile, cemiyet, ahlâk, sosyal hayat ve bütün bir kültür ortamı içinde ele alır. Aynı zamanda insan hayatına tesir eden maddî ve mânevî âmillere de gerekli önemi verir.
İslâm dîni, bütün hayat gücünü Kurandan alır. Bu itibarla müslümanlar, hem inanç ve düşünce hayatlarında, hem de beşerî ve ahlâkî münasebetlerinde takip etmeleri gereken yolu Kurandan öğrenirler. Çünkü Kuran hem ferdî, hem de sosyal hayatın gerekli prensiplerini ihtiva eder.
Yüce Allah: (Resûlüm!) Kendilerine okunan (bu) Kitabı, sana bizim indirmemiz onlara yetmiyor mu? Hiç şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette (büyük) bir rahmet ve (kulluğunu yerine getirmede) bir öğüt/bir hatırlatma vardır. (29/51) buyurarak; Kuranın insanlara her hususta kâfî geleceğini, ilminde, kudretinde, hüküm ve hikmetinde ve her hususta tek galip olduğunu bildirmektedir. Bunun içindir ki: Onlar Kuranın söyledikleri) üzerinde düşünmezler mi? Yoksa kalpleri(nin) üzerinde kilitler mi var? buyurur (47/24).
Şüphesiz bu prensiplere göre hareket etmek de ancak, Kuranın manasını iyice anlamak ve onun üzerinde düşünmekle olur. Kuranı sadece evlerde ve mezarlarda okumak, süslü kılıflarla duvarlara asmak insanları sorumluluktan kurtarmaz. Çünkü Kuranda: (Kur an) mübarek bir kitaptır ki, onu sana, âyetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve aklı olanlar öğüt (ve ibret) alsınlar diye indirdik. (38/29) buyurulmaktadır. Ayrıca Kuranın pek çok âyetinde onun okunup anlaşılması emredilmektedir. Öte yandan pek çok hadîs-i şerîfte güçlükle de olsa Kuranın okunup ezberlenmesi teşvik edilmiştir. Kuranın müminin hayatındaki önemi dolayısıyladır ki, Arapça bilmeyenler de, güvenilir meallerden Kuranın mealini mutlaka okumalıdır, denilmiştir.
2. Kurân-ı Kerîmin Tercüme Edilmesi ve Kendi Lafzıyla Okunması
Kurân-ı Kerîm, Peygamber Efendimiz vasıtasıyla bütün insanlara ulaştırılması için gönderilmiştir. Allah Teâlâ Resûlüne: Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni (tamamen) tebliğ et (bildir). Eğer bunu yapmazsan Onun elçiliğini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, inkârcılar toplumunu doğru yola iletmez. (5/67) buyurmuştur. Peygamber Efendimizin risâleti (mesajı), bütün insanlaradır, umûmîdir. Bundan dolayı Kurân-ı Kerîmi tebliğ için, hazırlayanın gerekli yeterliliğe sahip olması şartı ile onun bütün dillere çevrilmesi, uygun hatta zorunlu görülmüştür. Ancak Hanefî ulemâsı, tercümenin Kuranın yerini asla tutamayacağından, tercümenin bir meal olmak üzere Arapçası ile birlikte yazılmasını şart koşmuştur.
Merhum İzmirli İsmâil Hakkı, Meânî-i Kurân (I-II İstanbul: Millî Matbaa, 1927; Eren Yayıncılık, 1977) adlı tercümesinin önsözünde: Kurân-ı Mübîni tercüme câizdir, bunda asla şüphe ve ihtilaf yoktur. demektedir.
Bu konuda Mahmud Esad Efendi de: Evet Kuran, mealen tercüme edilebilir, ama namazda Arapça okumak şartı ile. demiştir. İşte, Allah Teâlânın neler buyurduğunu bilmek istiyorsak ve onu aslî dilinde anlayamıyorsak, mealini okumamız ve dinlememiz gerekir. Fakat ibâdette ise Kuranı yine kendi diliyle okumamız zorunludur.
Nitekim bugün Avrupa halkının çoğunluğu Latince bilmediği halde, Katolik dünyası ibâdet ve duasını Latince yapar. Çünkü mukaddes kitapları Latincedir.
Netice olarak diyebiliriz ki; Kuran-ı Kerîm, yalnız manasıyla değil, lafzıyla da Kurandır. Yani her iki yönden ilâhîdir. Onu anlamak için mealen tercümesi yapılır. Fakat hiçbir zaman Kuranın tercümesi Kuran değildir ve namazda Kuran yerine okunamaz. Bunun için namazda kendisini, namaz dışında hem kendisi, hem de tercümesini okuyarak her iki sorumluluğumuzu da yerine getirmemiz gerekmektedir.

1 . Mukaddes Kitabımız Kurân-ı Kerîm Allah Kelâmıdır
Kurân-ı Kerîmde eksiklik ve fazlalık yoktur. Vahyedildiği hâli ile korunmuştur. Allah Teâlâ onu, Resûlü Muhammede (s.a.v.) Cebrail (a.s.) vasıtasıyla Arapça olarak indirmiş ve Resûlünü de bütün âlemlere rahmet olarak göndermiştir. Onun indirilmesiyle bütün dinlerin hükmü ortadan kalkmış, böylece Kurân-ı Kerîm, akıl sahiplerinin kıyâmete kadar uyması gereken tek kitabı olmuştur. O, İslâm hukukunun ilk ve değişmez kaynağıdır. Kurân-ı Kerîmin hükümleri, insanların Allaha ve birbirlerine karşı görevlerini bildiren ilâhî kanunlardır.
Kurân-ı Kerîm, bütün insanları, inkârcılığın ve sapıklığın her türlüsünü bırakıp bir tek Allaha inanmaya ve Ona teslim olup kulluk etmeye davet eder. Açık delillerle Allahın varlığını ve birliğini ortaya koyar. Ancak düşünmesi sayesinde bir değer kazanan insanı, hem kendisi, hem de kendisini kuşatan engin kâinat hakkında düşünmeye, nihayet hepsinin asıl yaratanı olan O yüce Allaha imana çağırır.
Kurân-ı Kerîm, her seviyedeki insana o özelliği ile hitap eden ilâhî bir kitaptır. Beşerî sistemler birbirini yıkarken, ilâhî kaynaklı ve zaman üstü erişilmez sistem, dünya ve âhiret hayatında bütün insanların saadete erişmesi için devam edecek; ona gerçekten tutunanlar kurtulacak, bütün kötülüklerden arınacaktır.
Kurân-ı Kerîm insanı değerlendirirken, onu, aile, cemiyet, ahlâk, sosyal hayat ve bütün bir kültür ortamı içinde ele alır. Aynı zamanda insan hayatına tesir eden maddî ve mânevî âmillere de gerekli önemi verir.
İslâm dîni, bütün hayat gücünü Kurandan alır. Bu itibarla müslümanlar, hem inanç ve düşünce hayatlarında, hem de beşerî ve ahlâkî münasebetlerinde takip etmeleri gereken yolu Kurandan öğrenirler. Çünkü Kuran hem ferdî, hem de sosyal hayatın gerekli prensiplerini ihtiva eder.
Yüce Allah: (Resûlüm!) Kendilerine okunan (bu) Kitabı, sana bizim indirmemiz onlara yetmiyor mu? Hiç şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette (büyük) bir rahmet ve (kulluğunu yerine getirmede) bir öğüt/bir hatırlatma vardır. (29/51) buyurarak; Kuranın insanlara her hususta kâfî geleceğini, ilminde, kudretinde, hüküm ve hikmetinde ve her hususta tek galip olduğunu bildirmektedir. Bunun içindir ki: Onlar Kuranın söyledikleri) üzerinde düşünmezler mi? Yoksa kalpleri(nin) üzerinde kilitler mi var? buyurur (47/24).
Şüphesiz bu prensiplere göre hareket etmek de ancak, Kuranın manasını iyice anlamak ve onun üzerinde düşünmekle olur. Kuranı sadece evlerde ve mezarlarda okumak, süslü kılıflarla duvarlara asmak insanları sorumluluktan kurtarmaz. Çünkü Kuranda: (Kur an) mübarek bir kitaptır ki, onu sana, âyetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve aklı olanlar öğüt (ve ibret) alsınlar diye indirdik. (38/29) buyurulmaktadır. Ayrıca Kuranın pek çok âyetinde onun okunup anlaşılması emredilmektedir. Öte yandan pek çok hadîs-i şerîfte güçlükle de olsa Kuranın okunup ezberlenmesi teşvik edilmiştir. Kuranın müminin hayatındaki önemi dolayısıyladır ki, Arapça bilmeyenler de, güvenilir meallerden Kuranın mealini mutlaka okumalıdır, denilmiştir.
2. Kurân-ı Kerîmin Tercüme Edilmesi ve Kendi Lafzıyla Okunması
Kurân-ı Kerîm, Peygamber Efendimiz vasıtasıyla bütün insanlara ulaştırılması için gönderilmiştir. Allah Teâlâ Resûlüne: Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni (tamamen) tebliğ et (bildir). Eğer bunu yapmazsan Onun elçiliğini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, inkârcılar toplumunu doğru yola iletmez. (5/67) buyurmuştur. Peygamber Efendimizin risâleti (mesajı), bütün insanlaradır, umûmîdir. Bundan dolayı Kurân-ı Kerîmi tebliğ için, hazırlayanın gerekli yeterliliğe sahip olması şartı ile onun bütün dillere çevrilmesi, uygun hatta zorunlu görülmüştür. Ancak Hanefî ulemâsı, tercümenin Kuranın yerini asla tutamayacağından, tercümenin bir meal olmak üzere Arapçası ile birlikte yazılmasını şart koşmuştur.
Merhum İzmirli İsmâil Hakkı, Meânî-i Kurân (I-II İstanbul: Millî Matbaa, 1927; Eren Yayıncılık, 1977) adlı tercümesinin önsözünde: Kurân-ı Mübîni tercüme câizdir, bunda asla şüphe ve ihtilaf yoktur. demektedir.
Bu konuda Mahmud Esad Efendi de: Evet Kuran, mealen tercüme edilebilir, ama namazda Arapça okumak şartı ile. demiştir. İşte, Allah Teâlânın neler buyurduğunu bilmek istiyorsak ve onu aslî dilinde anlayamıyorsak, mealini okumamız ve dinlememiz gerekir. Fakat ibâdette ise Kuranı yine kendi diliyle okumamız zorunludur.
Nitekim bugün Avrupa halkının çoğunluğu Latince bilmediği halde, Katolik dünyası ibâdet ve duasını Latince yapar. Çünkü mukaddes kitapları Latincedir.
Netice olarak diyebiliriz ki; Kuran-ı Kerîm, yalnız manasıyla değil, lafzıyla da Kurandır. Yani her iki yönden ilâhîdir. Onu anlamak için mealen tercümesi yapılır. Fakat hiçbir zaman Kuranın tercümesi Kuran değildir ve namazda Kuran yerine okunamaz. Bunun için namazda kendisini, namaz dışında hem kendisi, hem de tercümesini okuyarak her iki sorumluluğumuzu da yerine getirmemiz gerekmektedir.