Marmaris
Marmaris Coğrafi konumu nedeniyle Akdeniz ve Ege Denizinin kavuştuğu yerde, önemli bir liman ve sahil kentidir. Bu nedenle ilk çağdan günümüze kadar Ege ve Akdeniz arasında önemli bir geçiş noktası olmuştur. Gerek Marmarisin gerekse çevresinin kıyı yapısının çok girintili çıkıntılı olması, iyi korunmuş koyları ve limanları bulunması bu bölgenin Asya, Avrupa ve Afrika arasında önemli bir bağlantı noktası olmasını sağlamıştır.
Yüzyıllar süren Karya tarihi içinde yer alan Marmaris ve çevresi, Rodos ve Mısır arasındaki ticari yol nedeniyle bir deniz üssü haline gelmiş, zaman zaman diğer Ege limanlarına rakip olabilmiştir. Hatta bu konumu yüzünden sahillerden uzak ve denize ulaşmak isteyen kentlerin istilalarıyla da karşı karşıya kalmıştır.
Tarihte Karya Bölgesi ve Dönemi
Karya bölgesi yaklaşık olarak bugünkü Muğla ilini kapsayan topraklar üzerindeydi diyebiliriz. Ancak bu bölgede Karyalılardan önce hangi halkların yaşamış olduğu hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Bazı tarihçilere göre İÖ 2000lerde ve belki de daha önceleri yaşayan Luviler bu bölgenin yerli halkıydı. Karyalılarla Lelegler de bunlardan sayılır.
Karyalılar güçlendikten sonra Finikelilerin egemenliğindeki Rodos adasını zorlu savaşlar sonunda ele geçirdiler. Daha sonra Delos dahil bütün ege adalarını fethettiler. (İÖ 3000) ve kısa bir sıra sonra da Girite ve Minosa egemen oldular.
Karyalıların bu egemenliği Minos kralı Mene zamanına kadar sürdü; ancak Mene uzun mücadeleler sonucunda Karyalıları Girit topraklarından atmayı başardı. Karyalılar adalardaki egemenliklerini bırakıp Anadolu yarımadasına döndükten sonra uzun bir süre toparlanamamış, çevredeki bazı halkların saldırısına uğramış, onların egemenlikleri altına girmiş, ancak yine de Marmarisi ellerinde tutmayı başarmışlardır.
Karya Bölgesine İlk Gelenler
Bazı kaynaklara göre Karyadan önce Finike diye adlandırılan Ege kıyılarına kimi göçebe kavimler yerleşmiştir. Marmariste Egeye kadar uzanan bu bölgeye egemen olan ve bu bölgeye Leleglerle birlikte yerleşen Sesifin torunu Karisa Avrın adından dolayı yöreye Karisa adı verilmiştir. Yine bu yöreye bu kavimden daha üstün, başlarında sorguç, ellerinde iki kulplu kalkan olan başka bir kevmin de egemen olduğu bildirilmektedir. Bu kavim çok eskiden beri Argos ta egemen olan inakuosun torunu Karın başkanlığında buralara gelip yerleşmiştir. İşte bundan sonra bu yöre onun adıyla Karya olarak anılmaya başlanmıştır. (İÖ 3400)
Herodotosa göreyse Karyalılar kendilerinin Giritten geldiği söylentisini kabul etmezler ve her zaman anakara olan Karyada yaşamış olduklarını, Karyalı olarak bilindiklerini söylerler. Ünlü tarihçi Herodotos ve Homeros, Karyalıların Milet ve Mikale dağı çevresinde toplandıklarını ve burada yerleşmiş olduklarını kabul ederler. Bu Karya kentleri Herodotos ve Homerosun yaşadığı dönemde İyon birliği üyesi Yunan kentleriydi.
Mısırlılar ve İskitler Dönemi
Karyada kısa bir süre hakim olan Mısırlıların egemenliğini İskitlerin egemenliği izlemiştir. Yöreye egemen oldukları süre içinde İskitler çevrede dokuz kent kurmuşlar, sınırlarını Ege Denizinden Asurluların sınırına kadar genişletmişlerdir. Başka bir kaynak İskitlerden sonra Asurluların bu bölgeye egemen olduklarını belirtir.
Karyalılar Troya Savaşlarında
Asur egemenliğinden kurtulan Karyalılar, Homerosun uzun uzun anlattığı tahta atıyla ünlü Troya savaşlarına bazı Asyalı kavimler gibi asker göndererek katılmışlardır. Diğer bir rivayete göreyse İÖ 1209 yılında Troyalıların savaşı kaybetmesi sonucunda Karyalılar da mağluplar arasında yer almışlardır. Troya savaşından sonra Yunanistanda meydana gelen huzursuzluk ve savaşlar nedeniyle Ege adalarına ve sahillerine bir takım yeni istilacılar gelmiş ve yeni koloniler kurmuşlardır.
Yeni Koloniler: Eolyalılar, İyonyalılar, Dorlar
Eolyalılar
Bu yeni istila hareketini başlatan Eolyalı Orest (İÖ 1124) Misya ve Karyanın bir bölümüne egemen olmuştur.
İyonyalılar
Eolyalılardan sonra ikinci istila hareketi İyonyalılar tarafından İÖ 1044 yıllarında ikinci koldan yapılmıştır. Birinci kol kralın oğlu Andruklos tarafından Efes yöresine ikinci kolsa Milet çevresine yerleşmiş ve böylece İyonyalılar bölgede egemenliklerini kurmuşlardır.
Dorlar
Dorların istila hareketi ise zaman içinde Peloponnesle diğer adalara ve kıyılara savaşsız bir şekilde olmuştur. Dorlar İÖ 1000 yıllarında Karyanın güney yöresini, İstanköy ve Rodos adalarını egemenlikleri altına almışlardır. Yörede dokuz şehir kurmuşlar, bunlardan Knidos ve Halikarnassos en önemlileri olmuştur.
Karya-Lidya İlişkileri
Karyalılarla Lidyalıların oldukça eskiye dayanan bir yakınlıkları ve ilişkileri vardır; Lidya Karyalı yöneticiler tarafından yönlendiriliyordu. Yine Lidyalıların en görkemli dönemi olan Heraklitler döneminde orduda Anadolunun en savaşçı askerleri olarak tanınan ve at üzerinde savaşabilen Karyalılar bulunuyordu.
Lidya Krallığının Karyalılara geçmesi konusunda çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan birinde Lidyadaki Karyalı askerler tarafından düzenlenen bir isyan içinde kraliçe Nizanın da bulunduğu söylenir. Bu isyan sonunda Karyalı Daskil oğlu Kigi Ladyaya kral olunca Karyalılarla birlik olup Lidya topraklarında bulunan İyonyalıları bu topraklardan atmıştır. Bir Karyalı anneden olan Lidyalıların son kralı Krezüs döneminde Likya ve Kilikya dışında Karya ve Anadolu Lidyalıların egemenliğine girmiştir.(İÖ 560)
Perslerin Lidya ve Karyada Egemen Olması
Lidya kralı Krezüs İÖ 546 yılında Med kralı Kirosa karşı koyamamış, 14 günlük bir kuşatma altında kaldığı Sart şehrinde Perslere teslim olmuştur. Lidyayla birlikte Karyanın da egemenliği Perslere geçmiştir. (İÖ 546).
Karyada Satraplar Dönemi
Persler işgal ettikleri yerleri tayin ettikleri satraplarla yönetiyorlardı. Perslere vergi ödeyen bu satraplar egemenliklerini istedikleri gibi sürdürüyorlardı. Karya ve çevresinde henüz teslim olmamış kentler vardı. Pers kralı Karya satrabı Harpagosu bunların üzerine yolladı. Bu kentlerden biri de Kaunos idi. Kaunoslular savaşa hazır olduklarından büyük bir direniş gösterdilerse de işgale engel olamadılar. Karyalılarsa o dönemde güçlü olmalarına rağmen hiç beklenmedik bir şekilde küçük birkaç direniş dışında teslim oldular.
Daryus ( Dara ya da Darius )
İÖ 525 yılında Mısırı zapt ederek Anadoluya dönen Pers kralı Kambis yolda ölünce onun yerini alan Ansan prensi Daryus ordunun başına geçerek yönetimi eline almıştı. Diğer taraftan Perslere karşı bir isyan hareketi başlatan ve Atinayla Eritrenin de yardımını alan Miletli Aristogoros ve beraberindekiler Sarta girmiş, sarhoş olarak ellerindeki meşalelerle kenti ateşe vermiş, birçok bina ve tanrıça Kibele tapınağı da yakılıp yıkılmıştı. Pers kralı Sarta yapılan bu hücumun haberini alınca Batı Anadoluya hareket etti. Damadı Daurisesi de bir ordunun başında komutan olarak isyancıların üzerine gönderdi. Daurises isyancıları, onların yardımcılarını ve Kıbrıslıları yenilgiye uğrattı. Bu başarıdan sonra Çanakkaleye yöneldi ve burada beş kenti zaptetti. Yolda Karyalılarla İyonyalıların birlikte hareket ettiklerini öğrenince de Karya yönüne döndü. Marsyas (Çine Nehri ) üzerinde çok şiddetli bir şekilde başlayan savaş sonucunda Karyalılar on bin, Persler ise iki bine yakın zayiat vermiştir.
Savaşı kaybeden Karyalılar Labrandaya çekildi. Yeni bir hareket şekli düşünürlerken Miletlilerin savaş istediği haberi alındı. Karyalılar tekrar savaşmayı göze aldılarsa da, bu kez daha fazla ölü verdiler. Savaş isteğinde bulunan Miletliler de çok ağır bir darbe yediler. Karyalılar egemenliklerine çok düşkün olduklarından yenilgilerine rağmen savaşmaktan yılmamışlardı. Pedasa yolu üzerinde yürümekte olan Pers kuvvetlerini tuzağa düşürmüş, Daurises Amorges, Sisimakos ve ordusunu perişan ettikten sonra geri çekilmişlerdi. Karya kralı Mausolosun sağladığı bu başarı komşularınca sevinç ve övgüyle sevinç ve övgüyle karşılanmıştır.
Karya ve Herodotos
Karyada tarih İÖ 484-420 yılları arasında yaşamış ünlü tarihçi Herodotosun yazmış olduğu Karya tarihiyle başlar. Buna göre Persler döneminde Karyanın ünlü krallar soyu, İran yanlısı ve bağımlısı Milasa kentinin beyi Hissaldomosla başlamış, ölümüyle de Mausolos yönetimi ele almıştır.
I. Mausolos
I. Mausolos döneminde Karyanın yönetim merkezi Milasa zengin mermer ocaklarına sahipti. Kent bu mermerleri yapılarda kullanıyor, mimari eserler meydana getiriyordu. Aynı zamanda çevre kentler de bunda yararlanıyor, hatta mermer ihraç ediliyordu. Milasa kenti bu sayede zengin olmuş ve refaha kavuşmuştu.
Ligdamis
Mausolosun ölümünden sonra krallık Ligdamise geçti. Ligdamis pek başarılı olmasa da Karyayı ortak bir yönetimde birleştirmeye çalıştı ve Perslerle ilişkileri yumuşatmayı başardı.
Artemisya
Ligdamisin kızı Artemisya babasının ölümünden sonra onun yerine geçti (İÖ 480). Perslerle daha yakın bir dostluk kurdu. Pers kralı Sarhasın Atina ve Ispartalılara karşı hazırlanan seferine kendi gemileriyle katıldı. Artemisya aklı ve kahramanlığıyla Serhasın taktiri ve güvenini kazandı.
Pisindel
İÖ 431-404 yılları arasında Pisindelin krallığı döneminde Ispartalılarla Atinalılar arasındaki savaşta durumları kötü olan Atinalılar para bulmak ve yardım almak için on iki gemiyi Karyaya göndermişlerdi. Fakat Menderes Ovasında Miyos kentine çıkıp ilerleyen ordunun büyük bir bölümü Karyalılar tarafından yok edildi.
II. Ligdamis
Tarihçiler Ligdamisin hükümdarlığı hakkında pek az bilgi verebilmişlerdir.
I. Ekotomni
Ligdamisin ölümünden sonra İÖ 390 yıllarında Ekotomninin kral olduğu sanılıyor. İsyan eden Kıbrıslılara karşı savaşan Perslere yardım etmiş, Persler savaşı kazanınca Karyanın da itibarı yükselmişti.
Ekotomninin II. Mausolos, İdriye ve Piksodoras adında üç oğluyla II Artemisya ve Ada adlarında iki kızı olmuştur.
II. Mausolos
Babası Ekotomninin (İÖ 377) ölmesiyle kral olmuştur. Karyaya mutlu, parlak bir dönem yaşatmış, Halikarnassosu (Bodrum) mimari ve sanat eserleriyle zenginleştirmiştir. II. Mausolos çok gayretli ve egemenliğe çok düşkündü. O çağın en üstün uygarlığı Helen uygarlığıydı. Mausolos da Karyalıları Helenler gibi olmaya, onlara benzetmeye çalışmıştır. Ancak erken ölümü (İÖ 353) bu düşüncelerini gerçekleştirmesine olanak tanımamıştır.
II. Artemisya
Artemisya ve Mausolos, Ekotomninin çocuklarıydı. O dönemin Karya adetlerine göre iki kardeş birbirleriyle evlenebiliyordu. Artemisya da kardeşi Mausolos ile evlenmiş, Mausolos ölünce yönetime kendisi geçmişti. Bugün Londra müzesinde bulunan ve zamanın yedi harikasından biri olan Mausoleumu (anıtmezar) çok sevdiği kocasının anısına kızlarıyla birlikte yaptırdı. Kendisi ölünce aynı yere gömüldü. (İÖ 351)
İdriye
II. Artemisyanın ölümünden sonra kardeşi İdriye onun yerine başa geçip küçük kız kardeşi Ada ile evlendi. Perslere karşı uyumlu ve pasif bir politika yürüttü.
Ada
Kocası İdriye (İÖ 341) ölünce tahta geçti. Ancak dört yıllık bir hükümdarlıktan sonra kardeşi Piksodaros Perslerle anlaşıp yönetimi ele geçirdi ve Adayı sürgüne gönderdi. Ada Halikarnassosu terk ederek Alinda kentine sığındı. Büyük İskender bu yıllarda Karya topraklarında hızla ilerliyor, Karya kentlerini teker teker fethediyordu. Halikarnassos da bunların arasındaydı. İskender buraya gelince dostu olan Adayı geri getirip, bütün Karyanın yönetimini ona verdi.
Piksodaros
İdriye ölünce Piksodaros yönetimi ele alabilmek için kardeşi Adayı sürgün etmişti; fakat Piksodaros satraplık ünvanına sahip değildi. Bu nedenle Persler, Orontobates isminde birini yönetime yardımcı olarak gönderdi. Piksodaros istemeyerek yönetimdeki ortaklığı kabul etti. Piksodaros ölünce (İÖ 336) idare Persli Orontobatese kaldı ve Orontobates satrap oldu.
Karya, Büyük İskender, Bergama ve Romalılar
İskender babasının ölümü olan İÖ 336 yılında yirmi yaşındayken kral olmuş, böylece gerek Asya, gerek Avrupa için yeni bir çağ başlamıştı. İÖ 334 yılında Makedon ve Yunanlılardan oluşan ordusuyla Çanakkale Boğazını geçerek Troyaya ulaştı. Şehrin doğusunda, Granikos Nehri civarında Karacabeyde Pers ordusuyla karşılaşıp, Daryusu büyük bir yenilgiye uğratınca Anadolunun kapıları İskendere açılmış oldu. Ülkenin büyük bir kısmı Ege sahilleriyle birlikte fethedildi.
Pers egemenliğine son darbe ise İÖ 331 de vuruldu. Daryus kaçarak kurtulabildi. Daryusun hazinelerini ele geçiren İskendere Hindistana ulaşacak yollar açılmış oluyordu. İskender 323 yılında, 33 yaşında Babil kentinde öldü. Generalleri fethedilmiş toprakları aralarında paylaşırken çıkan anlaşmazlık yüzünden birbirleriyle savaşmaya başladılar. Bu karışık dönemde Bergama kralı I. Attalos güneye doğru ilerleyerek Karyanın tamamını işgal etti. İö 197 yılında V. Filiple Romalılar arasındaki meydan savaşında Filip yenilince, Romalı komutan Asyadaki tüm Yunan şehirlerinin özgürlüklerine sahip olması gerektiğini söylemişti. Asyaya yeni gelmiş Roma ordusu İÖ190 yılında Manisadaki meydan savaşında Suriyeli Antiodiosu yenince Karya ve Likyanın yönetimi Rodosa verildi. Rodosun kötü yönetimi İÖ 167de Likyalılar gibi Karyalıların da ayaklanmasına neden oldu. Aynı zamanda Roma senatosu Karya ve Likyanın bağımsızlıklarını ve özgürlüklerini kabul etti.
Bergama kralı III. Attalos İÖ 133te krallığını Romaya miras bırakınca Anadoluda Romanın varlığı kabul edilmiş oldu. Başarılı ve kimi zaman da başarısız süren Roma İmparatorluğunun Karyadaki egemenliği Bizansın doğuşuna kadar sürmüştür. İÖ birinci yüzyılda Romada iç savaşlar başlamıştı. İÖ 44de Julius Cesar, İÖ 42de Brutus ve Kassyus öldürüldü.
Bu tarihlerde Karyada bulunan Antonius ve Cleopatra kış mevsimini geçirmek üzere Mısıra dönmeye hazırlanırken Milas, Alabanda ve bazı kentler ünlü hatip Milaslı İbreanın kışkırtmasıyla Romalılara başkaldırarak muhafız kıtalarını yok etmişlerdi. Ancak sonradan Romalıların yeniden fethettiği Milas yakılmış, yıkılmış ve perişan edilmiş, Alabanda halkının da çoğu öldürülmüştür.
Tarihi kaynaklar Romalılar döneminde Anadolunun büyük bir yıkıma, zulüm ve işkenceye maruz kaldığını yazmaktadır. Karya da bu felaketin dışında kalamamıştır. Bu olayları izleyen dört yüzyıl Roma döneminin ikiye ayrılmasını hazırlayan ve Bizans dönemini başlatan yıllar olmuş ve İS 395 yılında Karya ve Likya tamamen Bizans yönetimine geçmiştir. Anadolunun bir bölümüyle Karya ve Likya 8. yüzyıl başında Harunurreşid tarafından işgal edilmiş, ancak 860lı yıllarda yeniden Bizans devleti topraklarına katılmıştır.
1100 yıllarına doğru, Anadolu Selçuklularının Anadoluda batıya doğru ilerlediklerini görüyoruz. O tarihten sonra bu topraklar Menteşe Beyliği kuruluncaya kadar Selçukluların yönetiminde kalacaktır.
Menteşe Beyliği Dönemi
Menteşe Bey 1282 yılı yazında Aydın önlerine kadar ilerleyip uzun bir kuşatmadan sonra kentin kalesini fethetmiş ve sonra da Karya içlerine sarkmaya başlamıştır.Menteşe Bey tarafından Karyanın tamamının fethi kaynaklara göre 1291de tamamlanmıştır.Menteşe Bey ölünce yerine oğlu Mesut Bey geçmiştir.Mesut Bey 1300 yılında Rodos seferi için Marmaris liman ve kalesini üs olarak kullanmış,Rodosu fethetmiş,ancak ömrünün sonlarında büyük bir Haçlı donanmasının 1309da Rodosu geri almasını önleyememiştir.
Menteşe Beyliği Sücaeddin Orhan Bey zamanında en parlak dönemini yaşamış ve Marmaris büyük bir liman kasabası haline gelmiştir.Orhan Beyin ölümü üzerine Menteşe tahtına çıkan oğlu İbrahim Bey zamanında ,Girit dukası Marino Morisini 1352 yılında Ayasuluk ve Balat limanlarını beyliğin elinden almış ,ancak tedbirli davranan Marmaris, İbrahim Beyin oğlu Hakim Gazi Ahmet Beyin de yardımıyla kendini Girit dukalığına karşı koruyabilmiştir.Gazi Ahmet Bey liman ve kalenin onarılmasını sağlamış,1365 yılında Rodosla Kıbrıs arasındaki deniz yoluna egemen olduktan sonra Marmaris daha da gelişip önem kazanmıştır.Gazi Ahmet Beyin ölümünden sonra Menteşe Beyliği Sultan II.Murad tarafından 1424de Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Osmanlı Dönemi
Bu yeni dönemde Menteşe Beyliğinin toprakları 1444de II. Murad zamanında Saruhan ve Aydınla birlikte yönetim şekli olarak has haline getirilmiş,Marmaris ise Menteşe sancagına bağlı bir köy olarak kalmıştır.1517 yılındaysa yönetim Muğla tımarı olarak Hasan Nakari adlı şahsa verilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğunun Akdenizde egemen olması için Rodos Adasının alınmasının gerekli olduğuna inanan Kanuni Sultan Süleyman 16 Haziran 1522 yılında yüz bin kişilik bir orduyla Üsküdardan hareket ederek kırk gün sonra 26 Temmuz Cumartesi günü Marmarise ulaşmıştır. Önce kaleyi dolaşan Kanuni,kaleyi küçük bulmuş ve daha büyük bir kale yapılmasını emretmiştir.Bu arada yakınlık duyduğu Sarıanaya duasını almak için uğramış ve Sarıana Kanuniye Rodosun alınacağını müjdelemiştir.
Rodos seferi nedeniyle Marmaris yeniden önem kazanmıştır.Liman kenti Marmaris sonraları Muğla mütesellimleri tarafından gönderilen voyvodalar tarafından yönetilmiştir.Bunu yönetimde yapılan değişiklik izlemiş ve kasaba Rodosa bağlanmıştır.Marmarisin yönetimiyse bir mütevelliye bırakılmıştır.1867de Marmaris Muğlaya bağlı bir ilçe haline getirilmiş ve bu tarihten sonra mülki yönetim için kaymakamlar atanmıştır.
I.Dünya Savaşında Marmaris
1913 yılında bir Alman gemisi Fransız kruvazörlerinin önünden kaçarak Marmaris limanına sığınmış, limanı koruyan Türk askerleri kendilerine sığınan bu Alman gemisini Fransızlara vermemişlerdir.Bunun üzerine Fransız gemileri Marmaris Boğazını mayınlamışlarsa da kale komutanı ve görevlileri bu mayınları bir gecede toplamış ve zararsız hale getirmiştir.1914 yılının temmuz ve ağustos aylarında yine Fransız gemileri kaleyi topa tutmuş,büyük bir tahribat yapmışlardır.Karaya çıkan Fransız askerleri Türk kumandan ve askerlerinin kahramanca müdafaaları karşısında çekilip gitmişlerdir.
İstiklal Savaşında Marmaris
Sevr Antlaşmasından sonra 29 Temmuz 1919da İtalyanlarla Yunanlılar gizli bir anlaşma yapmış,İtalyanlar Muğla ve Marmarisi işgal etmişlerdi.Bu arada İtalyan kabinesi düşmüş,Dışişleri Bakanlığına da Kont Sforza getirilmişti.İtalya 22 Temmuz 1922de Yunanistanla önceki anlaşmasını tek taraflı olarak bozdu.Türklere yardıma dayanan yumuşak bir politika izledi.Bu nedenle Marmaris halkı İtalyan askerlerine karşı direnmemiş,İtalyanlar ise Yunan saldırısına karşı Türklere yardım etmişlerdir.İtalyan askerleri Marmaristen ayrılırken kalede şerefle dalgalanan Türk bayrağına saygı duruşunda bulunmuşlardır
MARMARİS ÇEVRESİNDEKİ ANTİK KENTLER
Physkos
Antik Marmaris kentinin eski bazı kaynaklarda Physkos,Phiscus,Fiskos,Fineks olarak geçtiği görülür.Bilge Umar Kayra adlı araştırma kitabında Fiskos sözcüğü konusunda oldukça geniş bilgi vermektedir.Bu antik kent Marmaris limanının 2 kilometre kadar kuzeyinde,Asar Tepesinin yamacında kurulmuştur.Ancak günümüze Klasik ve Helenistik döneme ait surların temel kalıntılarından başka bir şey kalmamıştır.Ünlü tarihçi Heredotos bu tarihi kentten Marmarisisosta mutlu ve refah içinde yaşıyorlar.
Bizans tarihçisi Doukas da Mamalos adında bir Karya limanından söz etmektedir.Charles Texier Marmaris ve çevresini anlatırken yörede renkli mermer çıkarıldığını yazar.Gerek Marmarisisos,gerek Mamalos sözcükleri mermersözcüğünü anımsattığından çevrenin mermerle ilişkisi açıktır.Nitekim Muğla ve çevresi çok eski dönemlerden beri işletilen mermer ocaklarına sahiptir.Zamanla koşulların değişmesiyle işletilmeyen bu ocaklar günümüzde yeniden çalıştırılmaya başlanmıştır.15. yüzyılın ünlü denizcisi Piri Reis Kitab-ı Bahriyesinde ve haritasında Mermeris sözcüğünü kullanmıştır.Saydığımız nedenlerle bu sözcük,kente uygun düşmektedir.Yeni araştırmalar Marmaris yakınlarında eski mermer ocaklarının varlığını ortaya çıkarabilir.Bugün gelişmiş olan kent antlik dönemde Fiskosun iskelesi olmuş olabilir.Zaman içinde Fiskos gerilerken,liman çevresinde yeni bir yerleşim alanının gelişmiş olduğu da düşünülebilir.Herodotosun bahsettiği Marmarisisos da belki o zamanlar gelişmekte olan bu yerin adıdır.
Elbette bu yazdıklarımız bir varsayımdır.Nitekim Marmaris Kasabasının Kısa Tarihçesi adlı yazısında 0.Levent Seral da Marmarisin tarih boyunca aldığı isimleri aşağıdaki gibi sıralayıp görüşünü şöyle belirtilmiştir:Marmarisin tarih içinde aldığı isimler sırasıyla;Physcus ya da Fiscus,Fisco,Porto Fisko,Vischa,Mamula,Mamalos,Marmara,Porta di Marmora,Marmarista,Marmariçe,Mermeris ve Marmaris şeklilerinde sayılabilir.Bundan başka; idari ve dini yönetim bölgesi olarak;Pereia Rodhionou,Paraea Rodhiorum,Proto Lykia ve Sevahil-i Menteşa adlarıyla tanıyor idi Yazılı metinlerin çoğu Yunanca olduğundan;yabancı ve bilhassa Luvi kökenli kelimelerin Yunancanın yazılış ve anlam çerçevesine sokulmaya çalışıldığı tabidir.Burada kelimelerin hangi manayı taşıdıkları bilgi azlığından dolayı çözülememekle beraber, hatırlanması gereken husus;Marmara Denizi,Marmara Adasıyla Marmaracık,Göl Marmara,Dağ Marmara gibi İç Anadolu kentlerinin ve nihayet Marmarisin ortak benzerliğinin mermer taşı olmayıp hepsinin bir göl veya göle benzer bir küçük iç deniz kenarında bulunmasıdır.
Amos
Burası Marmaris koyunun Turunç beldesi yakınında görülmeye değer antik kentlerden biridir.Denizi,doğası ve arkeolojik kalıntılarıyla ilgi çekmektedir.İÖ 4.yüzyılda surlarla çevrilmiş olan Amosun çevresini ve kuşbakışı harika manzarasını görmek isteyenlerin biraz zahmete ve yorgunluğa katlanmaları gerekir.Denizden gelenler Hisar Burnundan tepeye çıkabilmek için yokuş olan ve yola dağılmış bulunan büyük taşların üzerinden atlayarak tırmanmak zorunda kalırlar.Yüksek bir tepeden görkemli manzarayı seyredenler yorgunluklarını çabuk unuturlar.Yorulmak istemeyenler antik alana Marmaris-Turunç karayoluyla ulaşabilirler.Antik çağların bu önemli kentinden günümüze kalan sadece sur içinde harap bir akropol,bir tapınak ve bir tiyatrodur.
Kastabos
Marmaris-Datça yolunun 18. kilometresinde görülmeye başlayan Hisarönü Körfezinin manzarasına doyum olmaz.Körfezin denizden üç yüz metre yükseklikteki Pazarlık Tepesinde bir Yunan tapınağı bulunmuştur.Prof.Cook ve George Bean tarafından yapılan yeni araştırmalarda bu tapınağın Hemitea Tapınağı olduğu anlaşılmıştır.Hemitea çağlar boyunca adına festivaller düzenlenen ve mitolojide yer alan,hastalara şifa dağıtıp hamile kadınların yardımına koşan yarı tanrıçadır.1959-1960 yıllarında yapılan iki kısa kazıda normal boydan büyük,başı ve omuzları olmayan mermer bir heykelle birkaç parça tarihi eser ve toprak kandil bulunmuştur.Tepede,tapınağın yakınında iki bina ve tepenin altında 5000 kişilik bir tiyatroyla ev kalıntıları görülmektedir.Bu antik kalıntılardan çevrenin doğal güzelliğini seyretmenin insana verdiği güzellik duygusunu sözcüklerle anlatmak olanaksızdır.
Bibassos
Burası da diğer tarihi kentler gibi antik dönemden zamanımıza ulaşabilmiştir.Hisarönü Körfezinde, Orhaniye köyünün deniz manzaralı dik ve kayalık tepesi üzerinde bulunmaktadır.Az sayıda kalıntı ve koydaki küçük ada üzerinde bir kale kalıntısı vardır.
Erine
Erineye Hisarönü köyünden 3 kilometrelik bir orman yoluyla gidilir.Erine Helen ve Roma dönemi kalıntılarıyla tanınır.Yapıların tamamına yakını toprak altındadır.
Sirna
Marmaris-Bozburun yolunun 20. kilometresinde Bayır mevkiindedir.Sirnadan günümüze ulaşan masalımsı tarih bilgisi şöyladir: Karya kralının kızı Sirna, Troya savaşında Asklepyusun oğlu ve Yunan ordusunun doktoru Podaleryusla evlenir.Kral bir düğün hediyesi olarak damadına Loryma Yarımadasını verir, damat da bu bölgede iki yeni kent kurar ve kentlerden birine karısının adını verir.Ancak bu kentten günümüze herhangi bir tarihi kalıntı kalmamıştır.
Hidas
Edirane-Bilbassos yolu üzerinde Marmaristen 35 kilometre uzaklıktadır.Helenistik çağdan günümüze kadar gelebilmiş sur kalıntıları ve bu kalıntıların güney tarafında kare planlı bir anıt mezar bulunmaktadır.Antik kent ise Selimiye Koyundadır.
Timnos
Rodosun karşı yakasında, Bozburunda bir yerleşim yeri olduğu tahmin ediliyor.Çok sayıda yazıt bulunmuşsa da antik yapılara rastlanmamıştır.
Tissanos
Bu tarihi kent Symi (Sömbeki) Adasının karşısında, Söğüt Koyunda bulunmaktadır.Tarihi kalıntıları Saranda (Cumhuriyet) mahallesinin yakınındadır.Akropol köy okulunun arkasındaki bir tepeciktedir.Surla çevrili akropolün batı ucu Bozburun Limanına bakar.Helen,Roma ve Bizans dönemlerini yaşamıştır.
Söğüt köyü sahiline yakın dört küçük adacık vardır.Bunlar Söğüt,Zeytinlik,Değirmen ve Fenaket adalarıdır.Söğüt Adasında Bizans döneminden kalmış bir kiliseyer almaktadır.Mersin Burnunda ise eski bir manastır,bir kuyu,taştan bir çeşme ve bir de değirmen vardır.
Föniks
Bir ilkçağ kenti olan Föniks bugünkü Taşlıca (Fenaket) köyünün yakınındadır. Taşlıcayla eski kent arasındaki yolda kayaya oyulmuş mezarlar, duvarlar ve yapı kalıntıları görülmekte, duvarlar Helen çağı işçiliğine benzemektedir. Asar Tepesinde surlardan kalma bazı bölümler ve bir de üzerinde yazıları okunamayacak kadar silinmiş bir kaya dikkati çeker.Akropol kent yapısına elverişli bir düzlüktedir.Hemen yakında Sindili adındaki eski bir köyün halkı 1950li yıllarda burayı terk ederek Fenakete göçmüştür.
Marmaris Coğrafi konumu nedeniyle Akdeniz ve Ege Denizinin kavuştuğu yerde, önemli bir liman ve sahil kentidir. Bu nedenle ilk çağdan günümüze kadar Ege ve Akdeniz arasında önemli bir geçiş noktası olmuştur. Gerek Marmarisin gerekse çevresinin kıyı yapısının çok girintili çıkıntılı olması, iyi korunmuş koyları ve limanları bulunması bu bölgenin Asya, Avrupa ve Afrika arasında önemli bir bağlantı noktası olmasını sağlamıştır.
Yüzyıllar süren Karya tarihi içinde yer alan Marmaris ve çevresi, Rodos ve Mısır arasındaki ticari yol nedeniyle bir deniz üssü haline gelmiş, zaman zaman diğer Ege limanlarına rakip olabilmiştir. Hatta bu konumu yüzünden sahillerden uzak ve denize ulaşmak isteyen kentlerin istilalarıyla da karşı karşıya kalmıştır.
Tarihte Karya Bölgesi ve Dönemi
Karya bölgesi yaklaşık olarak bugünkü Muğla ilini kapsayan topraklar üzerindeydi diyebiliriz. Ancak bu bölgede Karyalılardan önce hangi halkların yaşamış olduğu hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Bazı tarihçilere göre İÖ 2000lerde ve belki de daha önceleri yaşayan Luviler bu bölgenin yerli halkıydı. Karyalılarla Lelegler de bunlardan sayılır.
Karyalılar güçlendikten sonra Finikelilerin egemenliğindeki Rodos adasını zorlu savaşlar sonunda ele geçirdiler. Daha sonra Delos dahil bütün ege adalarını fethettiler. (İÖ 3000) ve kısa bir sıra sonra da Girite ve Minosa egemen oldular.
Karyalıların bu egemenliği Minos kralı Mene zamanına kadar sürdü; ancak Mene uzun mücadeleler sonucunda Karyalıları Girit topraklarından atmayı başardı. Karyalılar adalardaki egemenliklerini bırakıp Anadolu yarımadasına döndükten sonra uzun bir süre toparlanamamış, çevredeki bazı halkların saldırısına uğramış, onların egemenlikleri altına girmiş, ancak yine de Marmarisi ellerinde tutmayı başarmışlardır.
Karya Bölgesine İlk Gelenler
Bazı kaynaklara göre Karyadan önce Finike diye adlandırılan Ege kıyılarına kimi göçebe kavimler yerleşmiştir. Marmariste Egeye kadar uzanan bu bölgeye egemen olan ve bu bölgeye Leleglerle birlikte yerleşen Sesifin torunu Karisa Avrın adından dolayı yöreye Karisa adı verilmiştir. Yine bu yöreye bu kavimden daha üstün, başlarında sorguç, ellerinde iki kulplu kalkan olan başka bir kevmin de egemen olduğu bildirilmektedir. Bu kavim çok eskiden beri Argos ta egemen olan inakuosun torunu Karın başkanlığında buralara gelip yerleşmiştir. İşte bundan sonra bu yöre onun adıyla Karya olarak anılmaya başlanmıştır. (İÖ 3400)
Herodotosa göreyse Karyalılar kendilerinin Giritten geldiği söylentisini kabul etmezler ve her zaman anakara olan Karyada yaşamış olduklarını, Karyalı olarak bilindiklerini söylerler. Ünlü tarihçi Herodotos ve Homeros, Karyalıların Milet ve Mikale dağı çevresinde toplandıklarını ve burada yerleşmiş olduklarını kabul ederler. Bu Karya kentleri Herodotos ve Homerosun yaşadığı dönemde İyon birliği üyesi Yunan kentleriydi.
Mısırlılar ve İskitler Dönemi
Karyada kısa bir süre hakim olan Mısırlıların egemenliğini İskitlerin egemenliği izlemiştir. Yöreye egemen oldukları süre içinde İskitler çevrede dokuz kent kurmuşlar, sınırlarını Ege Denizinden Asurluların sınırına kadar genişletmişlerdir. Başka bir kaynak İskitlerden sonra Asurluların bu bölgeye egemen olduklarını belirtir.
Karyalılar Troya Savaşlarında
Asur egemenliğinden kurtulan Karyalılar, Homerosun uzun uzun anlattığı tahta atıyla ünlü Troya savaşlarına bazı Asyalı kavimler gibi asker göndererek katılmışlardır. Diğer bir rivayete göreyse İÖ 1209 yılında Troyalıların savaşı kaybetmesi sonucunda Karyalılar da mağluplar arasında yer almışlardır. Troya savaşından sonra Yunanistanda meydana gelen huzursuzluk ve savaşlar nedeniyle Ege adalarına ve sahillerine bir takım yeni istilacılar gelmiş ve yeni koloniler kurmuşlardır.
Yeni Koloniler: Eolyalılar, İyonyalılar, Dorlar
Eolyalılar
Bu yeni istila hareketini başlatan Eolyalı Orest (İÖ 1124) Misya ve Karyanın bir bölümüne egemen olmuştur.
İyonyalılar
Eolyalılardan sonra ikinci istila hareketi İyonyalılar tarafından İÖ 1044 yıllarında ikinci koldan yapılmıştır. Birinci kol kralın oğlu Andruklos tarafından Efes yöresine ikinci kolsa Milet çevresine yerleşmiş ve böylece İyonyalılar bölgede egemenliklerini kurmuşlardır.
Dorlar
Dorların istila hareketi ise zaman içinde Peloponnesle diğer adalara ve kıyılara savaşsız bir şekilde olmuştur. Dorlar İÖ 1000 yıllarında Karyanın güney yöresini, İstanköy ve Rodos adalarını egemenlikleri altına almışlardır. Yörede dokuz şehir kurmuşlar, bunlardan Knidos ve Halikarnassos en önemlileri olmuştur.
Karya-Lidya İlişkileri
Karyalılarla Lidyalıların oldukça eskiye dayanan bir yakınlıkları ve ilişkileri vardır; Lidya Karyalı yöneticiler tarafından yönlendiriliyordu. Yine Lidyalıların en görkemli dönemi olan Heraklitler döneminde orduda Anadolunun en savaşçı askerleri olarak tanınan ve at üzerinde savaşabilen Karyalılar bulunuyordu.
Lidya Krallığının Karyalılara geçmesi konusunda çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan birinde Lidyadaki Karyalı askerler tarafından düzenlenen bir isyan içinde kraliçe Nizanın da bulunduğu söylenir. Bu isyan sonunda Karyalı Daskil oğlu Kigi Ladyaya kral olunca Karyalılarla birlik olup Lidya topraklarında bulunan İyonyalıları bu topraklardan atmıştır. Bir Karyalı anneden olan Lidyalıların son kralı Krezüs döneminde Likya ve Kilikya dışında Karya ve Anadolu Lidyalıların egemenliğine girmiştir.(İÖ 560)
Perslerin Lidya ve Karyada Egemen Olması
Lidya kralı Krezüs İÖ 546 yılında Med kralı Kirosa karşı koyamamış, 14 günlük bir kuşatma altında kaldığı Sart şehrinde Perslere teslim olmuştur. Lidyayla birlikte Karyanın da egemenliği Perslere geçmiştir. (İÖ 546).
Karyada Satraplar Dönemi
Persler işgal ettikleri yerleri tayin ettikleri satraplarla yönetiyorlardı. Perslere vergi ödeyen bu satraplar egemenliklerini istedikleri gibi sürdürüyorlardı. Karya ve çevresinde henüz teslim olmamış kentler vardı. Pers kralı Karya satrabı Harpagosu bunların üzerine yolladı. Bu kentlerden biri de Kaunos idi. Kaunoslular savaşa hazır olduklarından büyük bir direniş gösterdilerse de işgale engel olamadılar. Karyalılarsa o dönemde güçlü olmalarına rağmen hiç beklenmedik bir şekilde küçük birkaç direniş dışında teslim oldular.
Daryus ( Dara ya da Darius )
İÖ 525 yılında Mısırı zapt ederek Anadoluya dönen Pers kralı Kambis yolda ölünce onun yerini alan Ansan prensi Daryus ordunun başına geçerek yönetimi eline almıştı. Diğer taraftan Perslere karşı bir isyan hareketi başlatan ve Atinayla Eritrenin de yardımını alan Miletli Aristogoros ve beraberindekiler Sarta girmiş, sarhoş olarak ellerindeki meşalelerle kenti ateşe vermiş, birçok bina ve tanrıça Kibele tapınağı da yakılıp yıkılmıştı. Pers kralı Sarta yapılan bu hücumun haberini alınca Batı Anadoluya hareket etti. Damadı Daurisesi de bir ordunun başında komutan olarak isyancıların üzerine gönderdi. Daurises isyancıları, onların yardımcılarını ve Kıbrıslıları yenilgiye uğrattı. Bu başarıdan sonra Çanakkaleye yöneldi ve burada beş kenti zaptetti. Yolda Karyalılarla İyonyalıların birlikte hareket ettiklerini öğrenince de Karya yönüne döndü. Marsyas (Çine Nehri ) üzerinde çok şiddetli bir şekilde başlayan savaş sonucunda Karyalılar on bin, Persler ise iki bine yakın zayiat vermiştir.
Savaşı kaybeden Karyalılar Labrandaya çekildi. Yeni bir hareket şekli düşünürlerken Miletlilerin savaş istediği haberi alındı. Karyalılar tekrar savaşmayı göze aldılarsa da, bu kez daha fazla ölü verdiler. Savaş isteğinde bulunan Miletliler de çok ağır bir darbe yediler. Karyalılar egemenliklerine çok düşkün olduklarından yenilgilerine rağmen savaşmaktan yılmamışlardı. Pedasa yolu üzerinde yürümekte olan Pers kuvvetlerini tuzağa düşürmüş, Daurises Amorges, Sisimakos ve ordusunu perişan ettikten sonra geri çekilmişlerdi. Karya kralı Mausolosun sağladığı bu başarı komşularınca sevinç ve övgüyle sevinç ve övgüyle karşılanmıştır.
Karya ve Herodotos
Karyada tarih İÖ 484-420 yılları arasında yaşamış ünlü tarihçi Herodotosun yazmış olduğu Karya tarihiyle başlar. Buna göre Persler döneminde Karyanın ünlü krallar soyu, İran yanlısı ve bağımlısı Milasa kentinin beyi Hissaldomosla başlamış, ölümüyle de Mausolos yönetimi ele almıştır.
I. Mausolos
I. Mausolos döneminde Karyanın yönetim merkezi Milasa zengin mermer ocaklarına sahipti. Kent bu mermerleri yapılarda kullanıyor, mimari eserler meydana getiriyordu. Aynı zamanda çevre kentler de bunda yararlanıyor, hatta mermer ihraç ediliyordu. Milasa kenti bu sayede zengin olmuş ve refaha kavuşmuştu.
Ligdamis
Mausolosun ölümünden sonra krallık Ligdamise geçti. Ligdamis pek başarılı olmasa da Karyayı ortak bir yönetimde birleştirmeye çalıştı ve Perslerle ilişkileri yumuşatmayı başardı.
Artemisya
Ligdamisin kızı Artemisya babasının ölümünden sonra onun yerine geçti (İÖ 480). Perslerle daha yakın bir dostluk kurdu. Pers kralı Sarhasın Atina ve Ispartalılara karşı hazırlanan seferine kendi gemileriyle katıldı. Artemisya aklı ve kahramanlığıyla Serhasın taktiri ve güvenini kazandı.
Pisindel
İÖ 431-404 yılları arasında Pisindelin krallığı döneminde Ispartalılarla Atinalılar arasındaki savaşta durumları kötü olan Atinalılar para bulmak ve yardım almak için on iki gemiyi Karyaya göndermişlerdi. Fakat Menderes Ovasında Miyos kentine çıkıp ilerleyen ordunun büyük bir bölümü Karyalılar tarafından yok edildi.
II. Ligdamis
Tarihçiler Ligdamisin hükümdarlığı hakkında pek az bilgi verebilmişlerdir.
I. Ekotomni
Ligdamisin ölümünden sonra İÖ 390 yıllarında Ekotomninin kral olduğu sanılıyor. İsyan eden Kıbrıslılara karşı savaşan Perslere yardım etmiş, Persler savaşı kazanınca Karyanın da itibarı yükselmişti.
Ekotomninin II. Mausolos, İdriye ve Piksodoras adında üç oğluyla II Artemisya ve Ada adlarında iki kızı olmuştur.
II. Mausolos
Babası Ekotomninin (İÖ 377) ölmesiyle kral olmuştur. Karyaya mutlu, parlak bir dönem yaşatmış, Halikarnassosu (Bodrum) mimari ve sanat eserleriyle zenginleştirmiştir. II. Mausolos çok gayretli ve egemenliğe çok düşkündü. O çağın en üstün uygarlığı Helen uygarlığıydı. Mausolos da Karyalıları Helenler gibi olmaya, onlara benzetmeye çalışmıştır. Ancak erken ölümü (İÖ 353) bu düşüncelerini gerçekleştirmesine olanak tanımamıştır.
II. Artemisya
Artemisya ve Mausolos, Ekotomninin çocuklarıydı. O dönemin Karya adetlerine göre iki kardeş birbirleriyle evlenebiliyordu. Artemisya da kardeşi Mausolos ile evlenmiş, Mausolos ölünce yönetime kendisi geçmişti. Bugün Londra müzesinde bulunan ve zamanın yedi harikasından biri olan Mausoleumu (anıtmezar) çok sevdiği kocasının anısına kızlarıyla birlikte yaptırdı. Kendisi ölünce aynı yere gömüldü. (İÖ 351)
İdriye
II. Artemisyanın ölümünden sonra kardeşi İdriye onun yerine başa geçip küçük kız kardeşi Ada ile evlendi. Perslere karşı uyumlu ve pasif bir politika yürüttü.
Ada
Kocası İdriye (İÖ 341) ölünce tahta geçti. Ancak dört yıllık bir hükümdarlıktan sonra kardeşi Piksodaros Perslerle anlaşıp yönetimi ele geçirdi ve Adayı sürgüne gönderdi. Ada Halikarnassosu terk ederek Alinda kentine sığındı. Büyük İskender bu yıllarda Karya topraklarında hızla ilerliyor, Karya kentlerini teker teker fethediyordu. Halikarnassos da bunların arasındaydı. İskender buraya gelince dostu olan Adayı geri getirip, bütün Karyanın yönetimini ona verdi.
Piksodaros
İdriye ölünce Piksodaros yönetimi ele alabilmek için kardeşi Adayı sürgün etmişti; fakat Piksodaros satraplık ünvanına sahip değildi. Bu nedenle Persler, Orontobates isminde birini yönetime yardımcı olarak gönderdi. Piksodaros istemeyerek yönetimdeki ortaklığı kabul etti. Piksodaros ölünce (İÖ 336) idare Persli Orontobatese kaldı ve Orontobates satrap oldu.
Karya, Büyük İskender, Bergama ve Romalılar
İskender babasının ölümü olan İÖ 336 yılında yirmi yaşındayken kral olmuş, böylece gerek Asya, gerek Avrupa için yeni bir çağ başlamıştı. İÖ 334 yılında Makedon ve Yunanlılardan oluşan ordusuyla Çanakkale Boğazını geçerek Troyaya ulaştı. Şehrin doğusunda, Granikos Nehri civarında Karacabeyde Pers ordusuyla karşılaşıp, Daryusu büyük bir yenilgiye uğratınca Anadolunun kapıları İskendere açılmış oldu. Ülkenin büyük bir kısmı Ege sahilleriyle birlikte fethedildi.
Pers egemenliğine son darbe ise İÖ 331 de vuruldu. Daryus kaçarak kurtulabildi. Daryusun hazinelerini ele geçiren İskendere Hindistana ulaşacak yollar açılmış oluyordu. İskender 323 yılında, 33 yaşında Babil kentinde öldü. Generalleri fethedilmiş toprakları aralarında paylaşırken çıkan anlaşmazlık yüzünden birbirleriyle savaşmaya başladılar. Bu karışık dönemde Bergama kralı I. Attalos güneye doğru ilerleyerek Karyanın tamamını işgal etti. İö 197 yılında V. Filiple Romalılar arasındaki meydan savaşında Filip yenilince, Romalı komutan Asyadaki tüm Yunan şehirlerinin özgürlüklerine sahip olması gerektiğini söylemişti. Asyaya yeni gelmiş Roma ordusu İÖ190 yılında Manisadaki meydan savaşında Suriyeli Antiodiosu yenince Karya ve Likyanın yönetimi Rodosa verildi. Rodosun kötü yönetimi İÖ 167de Likyalılar gibi Karyalıların da ayaklanmasına neden oldu. Aynı zamanda Roma senatosu Karya ve Likyanın bağımsızlıklarını ve özgürlüklerini kabul etti.
Bergama kralı III. Attalos İÖ 133te krallığını Romaya miras bırakınca Anadoluda Romanın varlığı kabul edilmiş oldu. Başarılı ve kimi zaman da başarısız süren Roma İmparatorluğunun Karyadaki egemenliği Bizansın doğuşuna kadar sürmüştür. İÖ birinci yüzyılda Romada iç savaşlar başlamıştı. İÖ 44de Julius Cesar, İÖ 42de Brutus ve Kassyus öldürüldü.
Bu tarihlerde Karyada bulunan Antonius ve Cleopatra kış mevsimini geçirmek üzere Mısıra dönmeye hazırlanırken Milas, Alabanda ve bazı kentler ünlü hatip Milaslı İbreanın kışkırtmasıyla Romalılara başkaldırarak muhafız kıtalarını yok etmişlerdi. Ancak sonradan Romalıların yeniden fethettiği Milas yakılmış, yıkılmış ve perişan edilmiş, Alabanda halkının da çoğu öldürülmüştür.
Tarihi kaynaklar Romalılar döneminde Anadolunun büyük bir yıkıma, zulüm ve işkenceye maruz kaldığını yazmaktadır. Karya da bu felaketin dışında kalamamıştır. Bu olayları izleyen dört yüzyıl Roma döneminin ikiye ayrılmasını hazırlayan ve Bizans dönemini başlatan yıllar olmuş ve İS 395 yılında Karya ve Likya tamamen Bizans yönetimine geçmiştir. Anadolunun bir bölümüyle Karya ve Likya 8. yüzyıl başında Harunurreşid tarafından işgal edilmiş, ancak 860lı yıllarda yeniden Bizans devleti topraklarına katılmıştır.
1100 yıllarına doğru, Anadolu Selçuklularının Anadoluda batıya doğru ilerlediklerini görüyoruz. O tarihten sonra bu topraklar Menteşe Beyliği kuruluncaya kadar Selçukluların yönetiminde kalacaktır.
Menteşe Beyliği Dönemi
Menteşe Bey 1282 yılı yazında Aydın önlerine kadar ilerleyip uzun bir kuşatmadan sonra kentin kalesini fethetmiş ve sonra da Karya içlerine sarkmaya başlamıştır.Menteşe Bey tarafından Karyanın tamamının fethi kaynaklara göre 1291de tamamlanmıştır.Menteşe Bey ölünce yerine oğlu Mesut Bey geçmiştir.Mesut Bey 1300 yılında Rodos seferi için Marmaris liman ve kalesini üs olarak kullanmış,Rodosu fethetmiş,ancak ömrünün sonlarında büyük bir Haçlı donanmasının 1309da Rodosu geri almasını önleyememiştir.
Menteşe Beyliği Sücaeddin Orhan Bey zamanında en parlak dönemini yaşamış ve Marmaris büyük bir liman kasabası haline gelmiştir.Orhan Beyin ölümü üzerine Menteşe tahtına çıkan oğlu İbrahim Bey zamanında ,Girit dukası Marino Morisini 1352 yılında Ayasuluk ve Balat limanlarını beyliğin elinden almış ,ancak tedbirli davranan Marmaris, İbrahim Beyin oğlu Hakim Gazi Ahmet Beyin de yardımıyla kendini Girit dukalığına karşı koruyabilmiştir.Gazi Ahmet Bey liman ve kalenin onarılmasını sağlamış,1365 yılında Rodosla Kıbrıs arasındaki deniz yoluna egemen olduktan sonra Marmaris daha da gelişip önem kazanmıştır.Gazi Ahmet Beyin ölümünden sonra Menteşe Beyliği Sultan II.Murad tarafından 1424de Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Osmanlı Dönemi
Bu yeni dönemde Menteşe Beyliğinin toprakları 1444de II. Murad zamanında Saruhan ve Aydınla birlikte yönetim şekli olarak has haline getirilmiş,Marmaris ise Menteşe sancagına bağlı bir köy olarak kalmıştır.1517 yılındaysa yönetim Muğla tımarı olarak Hasan Nakari adlı şahsa verilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğunun Akdenizde egemen olması için Rodos Adasının alınmasının gerekli olduğuna inanan Kanuni Sultan Süleyman 16 Haziran 1522 yılında yüz bin kişilik bir orduyla Üsküdardan hareket ederek kırk gün sonra 26 Temmuz Cumartesi günü Marmarise ulaşmıştır. Önce kaleyi dolaşan Kanuni,kaleyi küçük bulmuş ve daha büyük bir kale yapılmasını emretmiştir.Bu arada yakınlık duyduğu Sarıanaya duasını almak için uğramış ve Sarıana Kanuniye Rodosun alınacağını müjdelemiştir.
Rodos seferi nedeniyle Marmaris yeniden önem kazanmıştır.Liman kenti Marmaris sonraları Muğla mütesellimleri tarafından gönderilen voyvodalar tarafından yönetilmiştir.Bunu yönetimde yapılan değişiklik izlemiş ve kasaba Rodosa bağlanmıştır.Marmarisin yönetimiyse bir mütevelliye bırakılmıştır.1867de Marmaris Muğlaya bağlı bir ilçe haline getirilmiş ve bu tarihten sonra mülki yönetim için kaymakamlar atanmıştır.
I.Dünya Savaşında Marmaris
1913 yılında bir Alman gemisi Fransız kruvazörlerinin önünden kaçarak Marmaris limanına sığınmış, limanı koruyan Türk askerleri kendilerine sığınan bu Alman gemisini Fransızlara vermemişlerdir.Bunun üzerine Fransız gemileri Marmaris Boğazını mayınlamışlarsa da kale komutanı ve görevlileri bu mayınları bir gecede toplamış ve zararsız hale getirmiştir.1914 yılının temmuz ve ağustos aylarında yine Fransız gemileri kaleyi topa tutmuş,büyük bir tahribat yapmışlardır.Karaya çıkan Fransız askerleri Türk kumandan ve askerlerinin kahramanca müdafaaları karşısında çekilip gitmişlerdir.
İstiklal Savaşında Marmaris
Sevr Antlaşmasından sonra 29 Temmuz 1919da İtalyanlarla Yunanlılar gizli bir anlaşma yapmış,İtalyanlar Muğla ve Marmarisi işgal etmişlerdi.Bu arada İtalyan kabinesi düşmüş,Dışişleri Bakanlığına da Kont Sforza getirilmişti.İtalya 22 Temmuz 1922de Yunanistanla önceki anlaşmasını tek taraflı olarak bozdu.Türklere yardıma dayanan yumuşak bir politika izledi.Bu nedenle Marmaris halkı İtalyan askerlerine karşı direnmemiş,İtalyanlar ise Yunan saldırısına karşı Türklere yardım etmişlerdir.İtalyan askerleri Marmaristen ayrılırken kalede şerefle dalgalanan Türk bayrağına saygı duruşunda bulunmuşlardır
MARMARİS ÇEVRESİNDEKİ ANTİK KENTLER
Physkos
Antik Marmaris kentinin eski bazı kaynaklarda Physkos,Phiscus,Fiskos,Fineks olarak geçtiği görülür.Bilge Umar Kayra adlı araştırma kitabında Fiskos sözcüğü konusunda oldukça geniş bilgi vermektedir.Bu antik kent Marmaris limanının 2 kilometre kadar kuzeyinde,Asar Tepesinin yamacında kurulmuştur.Ancak günümüze Klasik ve Helenistik döneme ait surların temel kalıntılarından başka bir şey kalmamıştır.Ünlü tarihçi Heredotos bu tarihi kentten Marmarisisosta mutlu ve refah içinde yaşıyorlar.
Bizans tarihçisi Doukas da Mamalos adında bir Karya limanından söz etmektedir.Charles Texier Marmaris ve çevresini anlatırken yörede renkli mermer çıkarıldığını yazar.Gerek Marmarisisos,gerek Mamalos sözcükleri mermersözcüğünü anımsattığından çevrenin mermerle ilişkisi açıktır.Nitekim Muğla ve çevresi çok eski dönemlerden beri işletilen mermer ocaklarına sahiptir.Zamanla koşulların değişmesiyle işletilmeyen bu ocaklar günümüzde yeniden çalıştırılmaya başlanmıştır.15. yüzyılın ünlü denizcisi Piri Reis Kitab-ı Bahriyesinde ve haritasında Mermeris sözcüğünü kullanmıştır.Saydığımız nedenlerle bu sözcük,kente uygun düşmektedir.Yeni araştırmalar Marmaris yakınlarında eski mermer ocaklarının varlığını ortaya çıkarabilir.Bugün gelişmiş olan kent antlik dönemde Fiskosun iskelesi olmuş olabilir.Zaman içinde Fiskos gerilerken,liman çevresinde yeni bir yerleşim alanının gelişmiş olduğu da düşünülebilir.Herodotosun bahsettiği Marmarisisos da belki o zamanlar gelişmekte olan bu yerin adıdır.
Elbette bu yazdıklarımız bir varsayımdır.Nitekim Marmaris Kasabasının Kısa Tarihçesi adlı yazısında 0.Levent Seral da Marmarisin tarih boyunca aldığı isimleri aşağıdaki gibi sıralayıp görüşünü şöyle belirtilmiştir:Marmarisin tarih içinde aldığı isimler sırasıyla;Physcus ya da Fiscus,Fisco,Porto Fisko,Vischa,Mamula,Mamalos,Marmara,Porta di Marmora,Marmarista,Marmariçe,Mermeris ve Marmaris şeklilerinde sayılabilir.Bundan başka; idari ve dini yönetim bölgesi olarak;Pereia Rodhionou,Paraea Rodhiorum,Proto Lykia ve Sevahil-i Menteşa adlarıyla tanıyor idi Yazılı metinlerin çoğu Yunanca olduğundan;yabancı ve bilhassa Luvi kökenli kelimelerin Yunancanın yazılış ve anlam çerçevesine sokulmaya çalışıldığı tabidir.Burada kelimelerin hangi manayı taşıdıkları bilgi azlığından dolayı çözülememekle beraber, hatırlanması gereken husus;Marmara Denizi,Marmara Adasıyla Marmaracık,Göl Marmara,Dağ Marmara gibi İç Anadolu kentlerinin ve nihayet Marmarisin ortak benzerliğinin mermer taşı olmayıp hepsinin bir göl veya göle benzer bir küçük iç deniz kenarında bulunmasıdır.
Amos
Burası Marmaris koyunun Turunç beldesi yakınında görülmeye değer antik kentlerden biridir.Denizi,doğası ve arkeolojik kalıntılarıyla ilgi çekmektedir.İÖ 4.yüzyılda surlarla çevrilmiş olan Amosun çevresini ve kuşbakışı harika manzarasını görmek isteyenlerin biraz zahmete ve yorgunluğa katlanmaları gerekir.Denizden gelenler Hisar Burnundan tepeye çıkabilmek için yokuş olan ve yola dağılmış bulunan büyük taşların üzerinden atlayarak tırmanmak zorunda kalırlar.Yüksek bir tepeden görkemli manzarayı seyredenler yorgunluklarını çabuk unuturlar.Yorulmak istemeyenler antik alana Marmaris-Turunç karayoluyla ulaşabilirler.Antik çağların bu önemli kentinden günümüze kalan sadece sur içinde harap bir akropol,bir tapınak ve bir tiyatrodur.
Kastabos
Marmaris-Datça yolunun 18. kilometresinde görülmeye başlayan Hisarönü Körfezinin manzarasına doyum olmaz.Körfezin denizden üç yüz metre yükseklikteki Pazarlık Tepesinde bir Yunan tapınağı bulunmuştur.Prof.Cook ve George Bean tarafından yapılan yeni araştırmalarda bu tapınağın Hemitea Tapınağı olduğu anlaşılmıştır.Hemitea çağlar boyunca adına festivaller düzenlenen ve mitolojide yer alan,hastalara şifa dağıtıp hamile kadınların yardımına koşan yarı tanrıçadır.1959-1960 yıllarında yapılan iki kısa kazıda normal boydan büyük,başı ve omuzları olmayan mermer bir heykelle birkaç parça tarihi eser ve toprak kandil bulunmuştur.Tepede,tapınağın yakınında iki bina ve tepenin altında 5000 kişilik bir tiyatroyla ev kalıntıları görülmektedir.Bu antik kalıntılardan çevrenin doğal güzelliğini seyretmenin insana verdiği güzellik duygusunu sözcüklerle anlatmak olanaksızdır.
Bibassos
Burası da diğer tarihi kentler gibi antik dönemden zamanımıza ulaşabilmiştir.Hisarönü Körfezinde, Orhaniye köyünün deniz manzaralı dik ve kayalık tepesi üzerinde bulunmaktadır.Az sayıda kalıntı ve koydaki küçük ada üzerinde bir kale kalıntısı vardır.
Erine
Erineye Hisarönü köyünden 3 kilometrelik bir orman yoluyla gidilir.Erine Helen ve Roma dönemi kalıntılarıyla tanınır.Yapıların tamamına yakını toprak altındadır.
Sirna
Marmaris-Bozburun yolunun 20. kilometresinde Bayır mevkiindedir.Sirnadan günümüze ulaşan masalımsı tarih bilgisi şöyladir: Karya kralının kızı Sirna, Troya savaşında Asklepyusun oğlu ve Yunan ordusunun doktoru Podaleryusla evlenir.Kral bir düğün hediyesi olarak damadına Loryma Yarımadasını verir, damat da bu bölgede iki yeni kent kurar ve kentlerden birine karısının adını verir.Ancak bu kentten günümüze herhangi bir tarihi kalıntı kalmamıştır.
Hidas
Edirane-Bilbassos yolu üzerinde Marmaristen 35 kilometre uzaklıktadır.Helenistik çağdan günümüze kadar gelebilmiş sur kalıntıları ve bu kalıntıların güney tarafında kare planlı bir anıt mezar bulunmaktadır.Antik kent ise Selimiye Koyundadır.
Timnos
Rodosun karşı yakasında, Bozburunda bir yerleşim yeri olduğu tahmin ediliyor.Çok sayıda yazıt bulunmuşsa da antik yapılara rastlanmamıştır.
Tissanos
Bu tarihi kent Symi (Sömbeki) Adasının karşısında, Söğüt Koyunda bulunmaktadır.Tarihi kalıntıları Saranda (Cumhuriyet) mahallesinin yakınındadır.Akropol köy okulunun arkasındaki bir tepeciktedir.Surla çevrili akropolün batı ucu Bozburun Limanına bakar.Helen,Roma ve Bizans dönemlerini yaşamıştır.
Söğüt köyü sahiline yakın dört küçük adacık vardır.Bunlar Söğüt,Zeytinlik,Değirmen ve Fenaket adalarıdır.Söğüt Adasında Bizans döneminden kalmış bir kiliseyer almaktadır.Mersin Burnunda ise eski bir manastır,bir kuyu,taştan bir çeşme ve bir de değirmen vardır.
Föniks
Bir ilkçağ kenti olan Föniks bugünkü Taşlıca (Fenaket) köyünün yakınındadır. Taşlıcayla eski kent arasındaki yolda kayaya oyulmuş mezarlar, duvarlar ve yapı kalıntıları görülmekte, duvarlar Helen çağı işçiliğine benzemektedir. Asar Tepesinde surlardan kalma bazı bölümler ve bir de üzerinde yazıları okunamayacak kadar silinmiş bir kaya dikkati çeker.Akropol kent yapısına elverişli bir düzlüktedir.Hemen yakında Sindili adındaki eski bir köyün halkı 1950li yıllarda burayı terk ederek Fenakete göçmüştür.