Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Merhaba. Önce usulca yaklaşalım birbirimize. Sonra dokunalım. Sonra nefeslerimiz dokusun birbirine. Sonra uçalım. Yükseklere çıkalım. Bulutlarda kaybolalım. Uykuda birbirimizi bulup, şiirlerde kavuşalım. Belki tüm bunlar olurken bir yerlerde bi’ şarkı çalar.
Sarılmanın anlamı şudur: sende bir tehlike sezmiyorum, yanında olmaktan korkmuyorum, rahatlayabilir, kendimi yuvamda hissedebilirim, beni koruyan ve anlayan birisi var. Biz de birine iteleyerek her sarıldığımızda ömrümüzün bir gün uzadığına inanılır. Lütfen, şimdi sarıl bana.*
Hepimiz suyun altındayız. Aşık olduğumuz anlarda, güldüğümüz ya da bir sanat eserine baktığımız anlarda suyun üstüne çıkıp ciğerlerimizi hava ile dolduruyoruz. Sonra tekrar suyun altına giriyoruz. Her an boğuluyoruz ama ölmüyoruz..
Türü fark etmeyen şarkıların anlatamadığı duygularda nefes almadan durma yarışması bu. Sonuç olarak hepimiz boğularak öleceğiz. Yani birincisinin ödülü sonuncusunun kazancı.
Nice akıl alabiliriz. Nice insanlarla an'ı mutlu geçirebiliriz. Fakat gerçek beynimizin en içinde. Unutmamak gerek; yalnızlık paylaşılmaz.
Hayatın bize adil olmayışı kadar adil değiliz hayata. Kaybettiğimiz ölüleri anarken yaşayanları umursamıyoruz. Yaşarken öldürdüklerimizden, yaşarken sevdiklerimize sıra gelmiyor hiç.
Kader dediğimiz şey istemediğimizi alma sanatı aslında.
Veli; yanlış anlaşılmayı istemediği için hep yanlış anlaşıldı.
Ayşe; aldatılmaktan nefret ettiği için hep aldatıldı.
Mehmet; yalnız kalmaktan korktuğu için hep yalnız kaldı.
Ne kadar da çelişik kaderi zaten bizim yazmamız.
Bir nevi kendi kazdığımız kuyulara düşüyoruz. Yağmurdan kaçarken doluya tutuluyoruz veyahut korktuğumuz şeylerden kaçarken geri geri, istemediğimizin kucağına düşüyoruz.
Bu bir ruh hali değil. Bu ruhun kendi hali. Bu aslında kendimizi yetiştirme tarzımız.
Bir defa oldu diye ikinci olmak zorunda değil. İkinci olduysa üçüncü kaçınılmazdır. Ve gerçek bir derde sahip olanlar, susarlar.
Şarkılar, şiirler, filmler, mısralar, dizeler, diziler, yaşanmış veya yaşanmamış hikayeler hiçbirisi anlatamaz.
O yüzden;
Sessizlik.
Birazcık sessizlik ve sonsuz susuş
Konuşulacak, yazılacak nice şey var da sessizlik kazanıyor her seferinde.
Okşamak istediğim saçları kopartıyorum. Okşamak istediğim ten kızarıyor, öpmek istediğim dudaklar kanıyor.
Yapmak istediklerim bir yana dursun, umduğum, temenni ettiğim şeyleri dahi gerçekleştiremiyor olmam gerçeği en büyük yorgunluk sebebi.
Ne nerede durduğumun önemi var, ne de düşündüğünün.
Yüzünün gülüp de içinin yarım, eksik, kırık, buruk vs. olması kötü. Anlatmadan anlaşılmayı beklemek gereksiz.
Yapmayacağım dediğin şeyleri yapmak aslına bakarsan en büyük aptallık.
Ne yazdığım şeyleri kimsenin anlamasını bekliyorum, ne de bir akıl.
İstediklerin ile gerçekleşenler grafiğinde sıfır noktasında seyrediyorum.
Uzun uzun denizlerin mehtabında gemi bekler gibiyim.
Kulağım insan seslerine aşina.
Bir şiirde geçirmek isterdim adımı. En azından birisi gerçeği bilsin isterdim.
Ben anlatamadım, kimse anlamadı.
Yazım gibi karışık kafam.
Sırtımda çıkan kamburum yükümden değil,
kafamdakileri kaldıramamaktan.
Ikiyüzlü ve kötü bir arkadaş, vahşi bir yaratıktan daha fazla korkulmalıdır; vahşi bir yaratık vücudunuzu yaralayabilir, ancak kötü bir arkadaş aklınızı,deger verdiklerinizi,degerli zamanınızı yaralar