• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Monoton İnsanın İyilik Sorgusu: Otomatik Portakal

DarkWoman

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
27 Kas 2019
Konular
5,318
Mesajlar
11,488
MFC Puanı
66,370
otomatik-portakal


Yazar Hakkında

1917 yılında doğan yazarın tam adı John Burgess Wilson’dır. Bir yaşında annesini kaybeden yazar teyzesiyle büyüdü. Manchester Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı ve sesbilim öğrenimi gördü.

1959 yılında Burgess’a beyin tümörü tanısı kondu ve 12 aydan az bir ömür biçildi. Hastalıktan dolayı ona biçilen kısa ömür onu yazarlığa itti. Beş parası olmayan yazar, karısına miras bırakmak için daha önceden profesyonel olarak yapmadığı yazarlığı yapmaya karar verdi ve 12 ay içerisinde beş buçuk roman yazdı. Ne var ki teşhisin yanlış olduğu anlaşıldı. Hayatı boyunca 70’den fazla eser üretti. Hastalığının yanlış anlaşılması onu usta ve ünlü bir yazar yaptı. Bu süreci yazar ‘’1960 Ocağıydı ve konulan tanıya göre, önümde yaşayabileceğim bir kış, bir ilkbahar ve bir yaz vardı. O yıl, yapraklar dökülmeye başladığında ben de ölmüş olacaktım’’ diyerek anlatmıştı.

1962 yılında en ünlü romanı Otomatik Portakal’ı yazdı ve çok sevildi. Yazar 1993 yılında akciğer kanseri nedeniyle yaşamını yitirdi.


İyilik içimizde mi?

İyilik insanın içinde midir yoksa dış etkenlerle de iyi olabilir miyiz? Kitaptan bahsetmeden önce bu soruyu sormak istedim çünkü kitabın anlatmak istediğinin kısa bir özeti bu soru olabilir. İlk şuradan başlayalım; iyilik nedir? TDK, iyi olma durumu ya da karşılık beklemeden yapılan yardım diyor. Genel olarak baktığımızda da tanımlar aşağı yukarı aynı. Biz kendi düşüncemizden bakarsak da pek fark yok. İnsanlara hoş davranma, yardım etme, güzel davranış gösterme bu şekilde daha çok şey sayabiliriz. Peki bu hoş davranma, yardım etme gibi şeyler içimizden mi gelir dışardan mı ilham alırız. Çoğumuz büyük ihtimalle içimizdedir diyecektir. Peki dışardan güçlü bir etken olsa bile yine de iyi olmaz mıyız? Bunun cevabını kitapta arayalım.

İyilik içten gelir. İyilik seçimdir. Bir insan seçim yapamıyorsa, insanlıktan da çıkmıştır.
Otomatik Portakal, Anthony Burgess

Kitap İçeriği

Söyleyin bakalım ne yapacağımızı? Ha?

Kitabın giriş cümlesiyle içeriğe başlamak istedim. Yazar ölüm psikolojisiyle yazdığı bu kitap büyük psikolojik izler taşımaktadır. Yazarın diğer eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de büyük bir nefret ve büyük psikolojik yıkımlar vardır.

Kısacık özetleyecek olursam olaylar 15 yaşındaki Alex ve çetesi etrafında gelişiyor. Şiddete çok meyilli olan bu grup geceleri sokağa çıkarak yaşlı insanları rahatsız eder, hırsızlık yapar, çaresiz insanları öldürür. Alex kendi deyimiyle ‘’kötü olmayı seçmiştir’’ ve bundan oldukça mutludur. Bir akşam ‘’Otomatik Portakal’’ adlı roman yazan bir adamın evine girerler ve her yeri kırıp dökerler. Bir şekilde tartışan ve araları bozulan çete Alex’e büyük bir oyun oynar ve hapse düşmesine sebep olur. Kitabın ilk bölümü olan bu kısımda Alex ve çetesinin yaptıkları üzerinde duruluyor. İkinci kısımda ise Alex’in hapishane hayatı anlatılır. Alex ilk defa denenecek olan, topluma yeniden kazandırma sebebiyle “Ludavico” deneyine tabii tutulur. Bu deney sonucu Alex’e özgürlük vaat edilmiştir.


Alex’e her gün şiddet içerikli filmler zorla izletilir. Artık öyle bir hale gelmiştir ki kötülüğün adını duyunca bile kusmaya başlar. Deney başarıya ulaşmıştır. Onca kötülük yapması sebebiyle tutuklanan kişi artık kötülük yerine iyiliği tercih eder halde olmuştur. Özeti kitabın sonunu söylemeden bitirmek istiyorum. Ama asıl olay bundan sonrasında. Alex gerçekten bunca baskıdan sonra iyi biri olmuş mudur yoksa içinde hiç barındırmadığı iyilik bir müddet sonra sönüp gitmiş midir?

otomatik_portakal_kapak_2-620x375.jpg

Tavsiye Ettiğim Diğer Yazım: Tolstoy’un Bisikleti

Otomatik İnsanlar

Kitabın adını yazar Burgess şöyle açıklıyor:

İngiliz argosunda bir deyiş vardır: ‘queer as a clockwork’. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmak istemişimdir. Tabii bir de Malezya’da ‘canlı’ anlamına gelen ‘orong’ sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve hoş kokusu olan bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da benim anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikayeye çok iyi oturduğunu düşündüm.”

Yani anlayacağımız üzere makineleştirilmiş insanları anlatmak istiyor yazar .Birilerinin isteği doğrultusunda hareket ettiğimizi, kurduğumuz sistemlerin sıradanlığını ve düzgün çalışmadığını eleştirmek istiyor. Kitaptaki sokakların “Tükeniş Sokağı”, “Umusuzluk Caddesi” gibi isimlerinin olması sokak insanını, kitabın başındaki yaşlı adama ‘’öğretmen’’ lakabını takmaları eğitim sistemi eleştirisi olarak görülebilir. Yazar insanları ve yaşayışlarını eleştirmiş bir bakıma Alex üzerinden. Herkes Alex’in yaptığı kötü eylemlere odaklanır kitapta ama kimse ‘’evet bizde otomatik, yönlendirilen insanlarız Alex’in seçme şansı vardı ve o bunu seçti o köle olmadı’’ demez.


Kitabı hep Alex’in ağızından dinliyoruz. Olaylara O’nun gözüyle bakıyoruz. Alex ise büyük bir nefretle, hınçla dolu. Otomatikleşmiş insanlığa böyle başkaldırmaya çalışan bir genç görmekteyiz kitapta.

Kitabın tam özeti ise insanı insan yapanın kendi öz iradesiyle iyiliği ya da insan olmayı seçmesidir. Yoksa diğer türlü otomatik insandan (kölelikten) öteye gidemez. Alex sadece çetesiyle birlikteyken kendi olmuştur. Geri kalan hayatının tamamında artık o da bir köledir, otomatiktir. Ve bu zorunlu otomatiklik onun iyi biri olduğunu göstermez sadece seçme şansı elinden alınmış zorunlu bir iyidir o.

Tanrı’nın istediği iyilik mi yoksa iyiliği seçebilme şansına sahip olabilmek mi? Kötülüğü seçen biri gerçekte iyiliğe zorlanan birinden daha mı geçerli Tanrı’nın gözünde?
Otomatik Portakal, Anthony Burgess
Kitabı okurken gerildiğinizi, tüylerinizin diken diken olduğunu hissedeceksin. İşte o zaman doğru yoldasınız. Çünkü bir şeyleri sorgulamaya, kitabın derin dünyasında dalmaya başlamışsınızdır.

Kitap bir distopya ya da bilim kurgu gibi görünse de insanın aklına ‘’neden gerçek olmasın’’ sorusu da gelmiyor değil. Ki kitap bilim kurgu değil abartı distopyadır. Kitap koşullanmaların, insanların tekdüzeliğini göz önüne seriyor ve bu da derin bir bakış açısı kazanmamızı sağlıyor.

Film Hakkında

primary-share.png



Kitapla aynı ismi taşıyan film 1971 yılında Stanley Kubrick tarafından beyaz perdeye uyarlandı. Başrollerini Malcolm McDowell ,Patrick Magee ,Michael Bates gibi isimlerin paylaştığı film gerçekten kitabın hakkını vermiş. Özellikle Malcolm McDowell gerçekten rolünün hakkını fazlasıyla vermiş. Mükemmelliyetçiliği ile bilenen yönetmen Stanley Kubrick filmin detayları konusunda çok güzel çalışmış. Mekan seçimleri, kostüm seçimleri, makyajlar –ki en çok Alex’ten etkilendim diyebilirim- gerçekten çok başarılı olmuş. İzlerken gerçekten etkileneceğiniz bir film olmuş. Kitaptan daha çok gerildiğimi saklayamayacağım. Okurken en azından kendi adıma konuşacak olursam Alex’i bu kadar nefret ve kin dolu çizmemiştim gözümde. Yaptığı eylemleri kendşmce biraz yumuşatmış hayalime öyle aktarmıştım. Ya da hayalimizde canlandırdığımız şeyleri bizzat gözlerimizle görmek daha fazla geriyor sanırım. Ama her zaman dediğim gibi ilk önce kitap..

Kitapla kalın.


KAYNAK
 

Tokyo

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
3 Haz 2020
Konular
3,330
Mesajlar
5,771
MFC Puanı
72,650
Kitabını okumadım ama film efsaneydi.
 
Üst