

1940’ların sonunda kitle iletişim araçlarının insanların yaşantısındaki etkileriyle ilgili öngörüler ortaya atılmaya başlanmıştı. onun “Big Brother” (büyük birader) adını verdiği bir sistemin gözetimi ve denetimi altında yaşamak zorunda kalacakları 1984 romanındaki kehanetiydi. Orwell bu kehanetinde daha çok komünizm ve faşizm benzeri bir totaliterizmin hakimiyetindeki bir dünyayı tasvir etmekteydi.
Oysa Orwell’ın ürkütücü kehanetinden başka, o dönemde çok dikkat çekmeyen başka bir kehanet daha vardı.Aldous Huxley’in biraz daha eski, biraz daha az bilinen, ancak aynı derecede ürkütücü olan Brave New World (Cesur Yeni Dünya) teziydi.
Orwell’ın uyarısı, dıştan da-yatılan bir baskının bize boyun eğdireceği yönündedir. Huxley’in görüşüne göre ise insanları özerklikleri, olgunlukları ve tarihlerinden yoksun bırakmak için Büyük Birader’e gerek yoktur. Huxley’e göre, insanlar süreç içinde üzerindeki baskıdan hoşlanmaya, düşünme melekelerini dumura uğratan teknolojileri yüceltmeye başlayacaklardır.

Orwell kitapları yasaklayacak olanlardan korkuyordu. Huxley’in korkusu ise kitapları yasaklamaya gerek duyulmayacağı, çünkü artık kitap okumak isteyecek kimse kalmayacağı şeklindeydi.

Orwell hakikatin bizden gizlenmesinden, Huxley hakikatin umursamazlık denizinde boğulmasından korkuyordu. Orwell esaret altında bir kültür haline gelmemizden, Huxley duygu sömürüsüne dayanan, içki alemleri ve tek başına ipte asılı bir tenis topuyla oyalanmak yada günümüzde olduğu gibi, bütün gününü televizyon karşısında sihirlenmiş gibi maç veya başka şeyleri seyretmek, bilgisayar başında iskambil falıyla vaktini geçirmek veya saatlerce süren chat gevezelikleriyle meşgul olmak gibi şeylerle ömür tüketen önemsiz bir kültüre dönüşmemizden korkuyordu.

Kısaca Orwell bizi nefret ettiğimiz şeylerin mahvetmesinden korkarken, Huxley bizi sevdiğimiz şeylerin mahvedeceğinden korkuyordu. Daha doğrusunu söylemek gerekirse, biri insanların hürriyetleri üzerine uygulanan istibdattan korkarken, diğeri, insanın nefsinin esiri haline getirileceği bir sistemi daha gerçekçi bir tehlike olarak görmekteydi.

Dünya bir küresel köye dönüşecekti ama, küresel köyün kavalcısı da insanları uyutmak ve uyuşturmak için işbaşında bulunacaktı. Küresel köyün kavalcısının elindeki kaval da medya ve özellikle televizyon olacaktı.