Peony
Onursal Üye
- Üyelik Tarihi
- 9 Şub 2015
- Konular
- 12,075
- Mesajlar
- 34,903
- MFC Puanı
- 57,450
Şems-i Tebrizi künyesinden de anlaşılacağı üzere, günümüzde İranın Doğu Azerbaycan Eyaletinin yönetim merkezi olan Tebriz şehrinde m. 1185 yılında doğmuştur. Melik Dad oğlu Ali adında bir zatın oğludur ve Şemseddin yani dinin güneşi lâkabıyla anılmıştır. Mevlananın gönül dünyasında büyük değişiklikler yapmış kuvvetli bir alimdir.
Hayatı
Daha küçük yaşlarda, manevi ilimleri tahsilde gösterdiği kabiliyetle dikkat çeken Şems, din ilimleri tahsilden sonra, genç yaşlarında Tebrizli Ebubekir Sellafa mürid olmuş, ününü duyduğu bütün meşhur şeyhlerden feyz almaya çalışmış ve bu sebeple diyar diyar dolaşmıştır. Bu gezginliğinden dolayı kendisine Şemseddin Perende (uçan Şemseddin) denilmiş, ayrıca Tebrizde tarikat pîrleri ve hakikat arifleri ona Kâmil-i Tebrizi adını vermişlerdir.
Daha sonraları Sacaslı Şeyh Rukneddin, Tebrizli Selahaddin Mahmut ile mutasavvıf Necmüddin Kübranın halifelerinden Centli Baba Kemale intisap ederek onlardan feyz almıştır. Muhammedin ahlakını örnek alan Şemseddin-i Tebrizî, devamlı bir arayış içerisinde olmuş, manevî bir işaret üzerine de Mevlanayı arayıp bulmuştur. Dünyaya, kılık ve kıyafete önem vermeyen Şems, Mevlana ile üç-üçbuçuk yıl süren beraberliği neticesinde onun hayatında yeni ufukların açılmasına vesile olmuş, onu ilahî aşkın potasında eriterek, kâmil bir Hak aşığı yapmaya muvaffak olmuştur.
Şems-i Tebrizi Şama döndüğünde, Mevlana Celaleddin için onun yokluğu dayanılmazdır. Şemsin varlığını kabullenememiş kimseler, Mevlana Celaleddine ileri geri laflar etmişlerdir. Mevlananın bu kimselerden birine verdiği cevap şöyledir:
Onun ışığı vurmazdan önce ölü bir nakıştım sadece taş duvarlarınızda. O, elindeki yay ile vurmazdan önce tellerime; hep aynı nameyi çalıp söyleyen, kendi sesine yabancı bir kuru rebaptım. Ben onun avucunda bağlar, bahçeler ağaçlar görür; deryalar gibi geniş, deryalar kadar berrak sular görürüm. Onun avucunda çıkan ağaçların gölgesinde dinlenirim. Lâkin siz bunların hiçbirini göremezsiniz.
Bir süre sonra Şems, Celaleddinin oğlu Sultan Veledin çağrısı üzere Konyaya geri gelir. Celaleddin, bir daha şehirden ayrılmasın diye, onu bir kızla evlenmeye ikna eder; bu kız Celaleddinin evinde evlâtlık olan Kimya Hatundur. Kimya Hatuna gizliden aşık olan, Mevlananın küçük oğlu Alaaddin, bu durumu hazmedemez ve Şems aleyhtarlarının yanında yer almaya başlar.
Şems hicri 645, miladi 1247 tarihinde Mevlanada meydana gelen büyük değişikliği hazmedemeyenler tarafından mı öldürüldü, yoksa geldiği gibi kimseye haber vermeden Konyayı terk mi ettiği bilinmemektedir.
Bu gün Konyada Şems makamı olarak bilinen, halk ve bilhassa Mevlevilerce Mevlana türbesinden önce ziyaret edilen bu mescit-türbe de mevcut sanduka, boş bir sanduka mı, yoksa Mehmet Önder Beyin bir hatırasında anlatıldığı gibi, Şems gerçekten burada mı gömülüdür, bu da bilinmez.Lakin bu konuda en kuvvetli tezlerden birisi Sipehsalara veya eflakiye göre şöyledir:Şems-i Tebriz-i nin dedesi Haşhaşi tarikatında mürittir.Daha sonra tarikattan aile kurmak üzere ayrılmak ister ve ayrılır.Ailesini kurar ama tarikat yönetimi değişir ve torun Şemsin tarikata bağışlanmasını ister.Dedesi de vermek istemez.Zaten Şems eğitim için Şama gider ve Şemsi takip bu aşamada başlar.İlk önce bulurlar lakin kaybederler Şemsi ama Şems Mevlanadan ayrılıp Şama gittiği vakit tarikattan bir mürit Şemsi fark eder çünkü Şems Şam sokaklarında yine bir dervişi tabir yerindeyse rezil etmiştir.Bunun üzerine Şemsi takip Konyaya kadar sürer ve daha sonra Şems bir dergaha çağrılır tam yedi derviş gelmiştir Şemsi öldürmek üzere Şems Mevlanadan ayrılmak üzere izin ister ve tam da bir vedalaşma hissi vermeden kendi eliyle ölüme gitmiştir.Hatta ölüme giderken Rabbim şu kuyu mezarım olsun diye dua etmiştir.Dergaha gittiği zaman yedi derviş onu beklemektedir artık.O her bir dervişle odalarda ayrı ayrı görüşerek hepsini konuşmalarıyla bayıltmıştır.En son derviş en iri cüsseli ve bilgili olandır.Şems dervişlerden namaz kılarken öldürülmesini istemiştir.Ve namaz kılarken zammı sure olarak Şems suresini okumuştur.Ayrıca İslam aleminde Osmandan sonra gece kılınan ikinci cenaze namazı Şems hazretlerine aittir.Şems hazretleri Mevlanaya bir mendil gönderir ölmeden önce mendilde şu yazmaktadır:Ölümümün gözlerinin önünde olmasını isterdim gör bakalım aşk için ölmek ne demekmişyazmıştır ve Mevlana da bayılmıştır.Ayrıca Şemsin Konya dan ayrılıp kaybolması zayıf ihtimaldir çünkü yüce Allah ona rüyasında kendisine istediğinin verilmesi karşısında ne verebileceğini sormuş Şems de:Canlara kanlara boyanacak başımı diyerek aşk yolunda başını vermiştir.
Niğdedeki Kesikbaş Türbesi de Şemse izafe edilir. Bunlardan ayrı olarak Tebriz şehrinde Geçil denilen mezarlıkta, aynı bölgede Hoyda, Pakistanın Multon şehrinde Şems türbeleri veya makamları vardır. Bunlar çeşitli rivayetlerle süslenmiştir. Pakistanlıların söylediklerine göre de Şems, Konyadan bir gece yarısı gizlice ayrılmış, Hoy şehrine hareket etmiş ve orada yerleşmiştir. Rivayete göre Şems-i Tebrizi Hoyda vefat eder ve orada gömülür. Mezarı, Unesco Dünya Kültür Mirasına aday gösterilir. Bir rivayete göre, Mevlananın küçük oğlu Alaaddin de, Şemsi öldürenler arasındadır.
Şemsin Konyadaki türbesi küçük, mütevazı, adeta saklanmış bir yerdir. Mevlananın o ihtişamlı türbesinin yanında -ki Mevlana En güzel türbe gökkubedir der- sadedir.
Hayatı
Daha küçük yaşlarda, manevi ilimleri tahsilde gösterdiği kabiliyetle dikkat çeken Şems, din ilimleri tahsilden sonra, genç yaşlarında Tebrizli Ebubekir Sellafa mürid olmuş, ününü duyduğu bütün meşhur şeyhlerden feyz almaya çalışmış ve bu sebeple diyar diyar dolaşmıştır. Bu gezginliğinden dolayı kendisine Şemseddin Perende (uçan Şemseddin) denilmiş, ayrıca Tebrizde tarikat pîrleri ve hakikat arifleri ona Kâmil-i Tebrizi adını vermişlerdir.
Daha sonraları Sacaslı Şeyh Rukneddin, Tebrizli Selahaddin Mahmut ile mutasavvıf Necmüddin Kübranın halifelerinden Centli Baba Kemale intisap ederek onlardan feyz almıştır. Muhammedin ahlakını örnek alan Şemseddin-i Tebrizî, devamlı bir arayış içerisinde olmuş, manevî bir işaret üzerine de Mevlanayı arayıp bulmuştur. Dünyaya, kılık ve kıyafete önem vermeyen Şems, Mevlana ile üç-üçbuçuk yıl süren beraberliği neticesinde onun hayatında yeni ufukların açılmasına vesile olmuş, onu ilahî aşkın potasında eriterek, kâmil bir Hak aşığı yapmaya muvaffak olmuştur.
Şems-i Tebrizi Şama döndüğünde, Mevlana Celaleddin için onun yokluğu dayanılmazdır. Şemsin varlığını kabullenememiş kimseler, Mevlana Celaleddine ileri geri laflar etmişlerdir. Mevlananın bu kimselerden birine verdiği cevap şöyledir:
Onun ışığı vurmazdan önce ölü bir nakıştım sadece taş duvarlarınızda. O, elindeki yay ile vurmazdan önce tellerime; hep aynı nameyi çalıp söyleyen, kendi sesine yabancı bir kuru rebaptım. Ben onun avucunda bağlar, bahçeler ağaçlar görür; deryalar gibi geniş, deryalar kadar berrak sular görürüm. Onun avucunda çıkan ağaçların gölgesinde dinlenirim. Lâkin siz bunların hiçbirini göremezsiniz.
Bir süre sonra Şems, Celaleddinin oğlu Sultan Veledin çağrısı üzere Konyaya geri gelir. Celaleddin, bir daha şehirden ayrılmasın diye, onu bir kızla evlenmeye ikna eder; bu kız Celaleddinin evinde evlâtlık olan Kimya Hatundur. Kimya Hatuna gizliden aşık olan, Mevlananın küçük oğlu Alaaddin, bu durumu hazmedemez ve Şems aleyhtarlarının yanında yer almaya başlar.
Şems hicri 645, miladi 1247 tarihinde Mevlanada meydana gelen büyük değişikliği hazmedemeyenler tarafından mı öldürüldü, yoksa geldiği gibi kimseye haber vermeden Konyayı terk mi ettiği bilinmemektedir.
Bu gün Konyada Şems makamı olarak bilinen, halk ve bilhassa Mevlevilerce Mevlana türbesinden önce ziyaret edilen bu mescit-türbe de mevcut sanduka, boş bir sanduka mı, yoksa Mehmet Önder Beyin bir hatırasında anlatıldığı gibi, Şems gerçekten burada mı gömülüdür, bu da bilinmez.Lakin bu konuda en kuvvetli tezlerden birisi Sipehsalara veya eflakiye göre şöyledir:Şems-i Tebriz-i nin dedesi Haşhaşi tarikatında mürittir.Daha sonra tarikattan aile kurmak üzere ayrılmak ister ve ayrılır.Ailesini kurar ama tarikat yönetimi değişir ve torun Şemsin tarikata bağışlanmasını ister.Dedesi de vermek istemez.Zaten Şems eğitim için Şama gider ve Şemsi takip bu aşamada başlar.İlk önce bulurlar lakin kaybederler Şemsi ama Şems Mevlanadan ayrılıp Şama gittiği vakit tarikattan bir mürit Şemsi fark eder çünkü Şems Şam sokaklarında yine bir dervişi tabir yerindeyse rezil etmiştir.Bunun üzerine Şemsi takip Konyaya kadar sürer ve daha sonra Şems bir dergaha çağrılır tam yedi derviş gelmiştir Şemsi öldürmek üzere Şems Mevlanadan ayrılmak üzere izin ister ve tam da bir vedalaşma hissi vermeden kendi eliyle ölüme gitmiştir.Hatta ölüme giderken Rabbim şu kuyu mezarım olsun diye dua etmiştir.Dergaha gittiği zaman yedi derviş onu beklemektedir artık.O her bir dervişle odalarda ayrı ayrı görüşerek hepsini konuşmalarıyla bayıltmıştır.En son derviş en iri cüsseli ve bilgili olandır.Şems dervişlerden namaz kılarken öldürülmesini istemiştir.Ve namaz kılarken zammı sure olarak Şems suresini okumuştur.Ayrıca İslam aleminde Osmandan sonra gece kılınan ikinci cenaze namazı Şems hazretlerine aittir.Şems hazretleri Mevlanaya bir mendil gönderir ölmeden önce mendilde şu yazmaktadır:Ölümümün gözlerinin önünde olmasını isterdim gör bakalım aşk için ölmek ne demekmişyazmıştır ve Mevlana da bayılmıştır.Ayrıca Şemsin Konya dan ayrılıp kaybolması zayıf ihtimaldir çünkü yüce Allah ona rüyasında kendisine istediğinin verilmesi karşısında ne verebileceğini sormuş Şems de:Canlara kanlara boyanacak başımı diyerek aşk yolunda başını vermiştir.
Niğdedeki Kesikbaş Türbesi de Şemse izafe edilir. Bunlardan ayrı olarak Tebriz şehrinde Geçil denilen mezarlıkta, aynı bölgede Hoyda, Pakistanın Multon şehrinde Şems türbeleri veya makamları vardır. Bunlar çeşitli rivayetlerle süslenmiştir. Pakistanlıların söylediklerine göre de Şems, Konyadan bir gece yarısı gizlice ayrılmış, Hoy şehrine hareket etmiş ve orada yerleşmiştir. Rivayete göre Şems-i Tebrizi Hoyda vefat eder ve orada gömülür. Mezarı, Unesco Dünya Kültür Mirasına aday gösterilir. Bir rivayete göre, Mevlananın küçük oğlu Alaaddin de, Şemsi öldürenler arasındadır.
Şemsin Konyadaki türbesi küçük, mütevazı, adeta saklanmış bir yerdir. Mevlananın o ihtişamlı türbesinin yanında -ki Mevlana En güzel türbe gökkubedir der- sadedir.