- Konum
- Samsun
-
- Üyelik Tarihi
- 8 Tem 2016
-
- Mesajlar
- 157
-
- MFC Puanı
- 23
Tarihin Dönemlendirilmesi (Sınıflandırılması)
Tarih algısından kaynaklanan yönteme dair olan tasnifin dışında; tarihçinin ortaya koyduğu esere veya incelenen döneme göre ayrı bir sınıflandırma daha yapılmaktadır. Buna göre, birçok konuyu bir arada ele alıp, onları bütün teferruatlarıyla değil de ana hatlarıyla inceleyen ve konu hakkında topluca bilgi veren tarihlere Genel (Umumî) Tarih denir. Bu tür tarihlerde konular döneme ve coğrafî mekânlara taksim edilerek kronolojik olarak yazılır. Söz gelimi İslam tarih yazıcılığında karşılaştığımız; Peygamberler Tarihi, Sasaniler, Romalılar, Asr-i Saadet (Hz. Muhammedin devri), Dört Halife, Emeviler, Abbasiler ve nihayet Osmanlılar sıralaması, bir Genel (Umumî) Tarih yazımıdır. Bunun dışında; ayrı, ayrı milletlere, ya da insanlık tarihinin ayrı ayrı konularına tahsis edilen eserlere de Özel (Hususî) Tarih adı verilir. Mesela, Türk Tarihi, Alman Tarihi, Fransız Tarihi, Osmanlı Tarihi veya bir kesiti; III. Selimin ıslahatları gibi konular, Özel (Hususî) Tarih olarak değerlendirilebilir.
Ancak Özel Tarih, kendi içinde alt konulara taksim edildiğinde, ana konu Genel Tarih niteliği kazanabilir. Meselâ Türk Tarihi üst başlığı genel, Türklerde Devlet Geleneği konusu ise onun içinde özel tarih olabilir. Bunun dışında tarih yazı mı, seçtiği alana göre de sınıflandırılmaktadır. Örneğin, devletlerin doğuşu, gelişmesi, birbirleri ile ilişkileri, savaş, barış ve anlaşmaları konu alan tarihe siyasi tarih; tarih içinde yaşanan toplumsal olayları, değişim ve gelişmeleri konu edinen alana sosyal tarih adı verilmektedir. Bu örnekleri iktisadi alana çektiğimizde iktisat tarihi; din ve inanç alanlarına taşıdığımızda da dinler tarihi gibi başlıklar ile karşılaşırız. Zaten bir tarihçi okumalarını bu alanların tamamında yapmak mecburiyetindedir. Tarih yazımındaki bu sınıflandırmalar tarihte bir de devirler/çağlar meselesini gündeme getirmektedir. Tarihin kaynaklardan öğrenilemeyen devirler, prehistorya/tarih öncesi devir kabul edilir. Özellikle 19 ve 20. Yüzyıllarda yapılan antropolojik araştırmalar ile bu dönem hakkında yer yer yeni bilgilere ulaşılmıştır. Ancak bu bilgiler bütünü göstermekten ziyade, özeli, detayı hatta istisnayi göstermektedir. Ortaya çıkan buluntular ile tarih öncesi devirlerin milattan önce 3025 bin senelik bir döneme denk düştüğü kabul edilmektedir. İlk yazılı belgeler, Önasyada yine milattan önce yaklaşık 3200lerde bulunduğu varsayımına göre, prehistoryayı takip eden tarih devrinin de günümüze kadar 6000 yıllı aşan bir zamanı kapsadığı hükmüne varılır. Bu tarih devri de kendi içinde zaman dilimlerine taksim edilmektedir ki ilerdeki bölümlerde bu konuda bilgiler verilecektir.
17. yüzyıldan itibaren tarihi çağlara ayıran bir taksim yapılmıştır. Umumî tarih yazımında sıkça kullanılan bu taksimata göre; Batı Roma İmparatorluğunun çöküşüne kadar (bazılarına göre, Hıristiyanlığın Büyük Kostantinus tarafından resmi din olarak kabul edildiği 336337 ye kadar) olan devre, Eski Çağ denir. Bu tarihten İstanbulun fethi olan 1453 yılına (veya Amerikanın keşif tarihi 1492 yılına) kadar olan devre de Ortaçağ denilmektedir. 1453ten 1789 yılındaki Fransız İhtilaline kadar olan devre Yeniçağ; Fransız İhtilalinden günümüze kadar olan devre de Yakınçağ denilmektedir. Kolaylıkla anlaşılacağı gibi, bu dönemlendirme hem görece ve hem de Avrupa tarihi merkezli bir taksimdir. Bu yüzden çeşitli başlangıçlar alınarak bu taksim yeniden yapılabilir. Sözgelimi Amerika tarihi için böyle bir dönemlendirme yapmak istenirse tamamen Yeniçağlardan başlatmak gerekecektir. Tarihin anlaşılmasını ve öğretilmesini kolaylaştıran bu dönemlendirmenin yetersizliği her zaman dile getirilmiş ve yeni teklifler sunulmuş olsa bile tarih öğretiminde eski alışkanlık hâlâ sürdürülmektedir. Bu taksimatın Avrupa merkezli olduğunu vurgulayan İbrahim Kafesoğlu, Türk Tarihinin Taksimatı konusunda teklif geliştirmiş ise de, tamamen kabul görmemiş; ancak çeşitli fakültelerde açılan Anabilim dalları ile bu fikir kısmen uygulama zemini bulmuştur. Diğer taraftan dünyada bir kısım gelişmiş eğitim kurumlarında, bu taksimatın dışında, tematik veya coğrafyaları, esas alan bölümler yer almaya başlamıştır. Asya Tarihi; Orta doğu Tarihi veya Afrika Tarihi gibi.
-
Tarih algısından kaynaklanan yönteme dair olan tasnifin dışında; tarihçinin ortaya koyduğu esere veya incelenen döneme göre ayrı bir sınıflandırma daha yapılmaktadır. Buna göre, birçok konuyu bir arada ele alıp, onları bütün teferruatlarıyla değil de ana hatlarıyla inceleyen ve konu hakkında topluca bilgi veren tarihlere Genel (Umumî) Tarih denir. Bu tür tarihlerde konular döneme ve coğrafî mekânlara taksim edilerek kronolojik olarak yazılır. Söz gelimi İslam tarih yazıcılığında karşılaştığımız; Peygamberler Tarihi, Sasaniler, Romalılar, Asr-i Saadet (Hz. Muhammedin devri), Dört Halife, Emeviler, Abbasiler ve nihayet Osmanlılar sıralaması, bir Genel (Umumî) Tarih yazımıdır. Bunun dışında; ayrı, ayrı milletlere, ya da insanlık tarihinin ayrı ayrı konularına tahsis edilen eserlere de Özel (Hususî) Tarih adı verilir. Mesela, Türk Tarihi, Alman Tarihi, Fransız Tarihi, Osmanlı Tarihi veya bir kesiti; III. Selimin ıslahatları gibi konular, Özel (Hususî) Tarih olarak değerlendirilebilir.
Ancak Özel Tarih, kendi içinde alt konulara taksim edildiğinde, ana konu Genel Tarih niteliği kazanabilir. Meselâ Türk Tarihi üst başlığı genel, Türklerde Devlet Geleneği konusu ise onun içinde özel tarih olabilir. Bunun dışında tarih yazı mı, seçtiği alana göre de sınıflandırılmaktadır. Örneğin, devletlerin doğuşu, gelişmesi, birbirleri ile ilişkileri, savaş, barış ve anlaşmaları konu alan tarihe siyasi tarih; tarih içinde yaşanan toplumsal olayları, değişim ve gelişmeleri konu edinen alana sosyal tarih adı verilmektedir. Bu örnekleri iktisadi alana çektiğimizde iktisat tarihi; din ve inanç alanlarına taşıdığımızda da dinler tarihi gibi başlıklar ile karşılaşırız. Zaten bir tarihçi okumalarını bu alanların tamamında yapmak mecburiyetindedir. Tarih yazımındaki bu sınıflandırmalar tarihte bir de devirler/çağlar meselesini gündeme getirmektedir. Tarihin kaynaklardan öğrenilemeyen devirler, prehistorya/tarih öncesi devir kabul edilir. Özellikle 19 ve 20. Yüzyıllarda yapılan antropolojik araştırmalar ile bu dönem hakkında yer yer yeni bilgilere ulaşılmıştır. Ancak bu bilgiler bütünü göstermekten ziyade, özeli, detayı hatta istisnayi göstermektedir. Ortaya çıkan buluntular ile tarih öncesi devirlerin milattan önce 3025 bin senelik bir döneme denk düştüğü kabul edilmektedir. İlk yazılı belgeler, Önasyada yine milattan önce yaklaşık 3200lerde bulunduğu varsayımına göre, prehistoryayı takip eden tarih devrinin de günümüze kadar 6000 yıllı aşan bir zamanı kapsadığı hükmüne varılır. Bu tarih devri de kendi içinde zaman dilimlerine taksim edilmektedir ki ilerdeki bölümlerde bu konuda bilgiler verilecektir.
17. yüzyıldan itibaren tarihi çağlara ayıran bir taksim yapılmıştır. Umumî tarih yazımında sıkça kullanılan bu taksimata göre; Batı Roma İmparatorluğunun çöküşüne kadar (bazılarına göre, Hıristiyanlığın Büyük Kostantinus tarafından resmi din olarak kabul edildiği 336337 ye kadar) olan devre, Eski Çağ denir. Bu tarihten İstanbulun fethi olan 1453 yılına (veya Amerikanın keşif tarihi 1492 yılına) kadar olan devre de Ortaçağ denilmektedir. 1453ten 1789 yılındaki Fransız İhtilaline kadar olan devre Yeniçağ; Fransız İhtilalinden günümüze kadar olan devre de Yakınçağ denilmektedir. Kolaylıkla anlaşılacağı gibi, bu dönemlendirme hem görece ve hem de Avrupa tarihi merkezli bir taksimdir. Bu yüzden çeşitli başlangıçlar alınarak bu taksim yeniden yapılabilir. Sözgelimi Amerika tarihi için böyle bir dönemlendirme yapmak istenirse tamamen Yeniçağlardan başlatmak gerekecektir. Tarihin anlaşılmasını ve öğretilmesini kolaylaştıran bu dönemlendirmenin yetersizliği her zaman dile getirilmiş ve yeni teklifler sunulmuş olsa bile tarih öğretiminde eski alışkanlık hâlâ sürdürülmektedir. Bu taksimatın Avrupa merkezli olduğunu vurgulayan İbrahim Kafesoğlu, Türk Tarihinin Taksimatı konusunda teklif geliştirmiş ise de, tamamen kabul görmemiş; ancak çeşitli fakültelerde açılan Anabilim dalları ile bu fikir kısmen uygulama zemini bulmuştur. Diğer taraftan dünyada bir kısım gelişmiş eğitim kurumlarında, bu taksimatın dışında, tematik veya coğrafyaları, esas alan bölümler yer almaya başlamıştır. Asya Tarihi; Orta doğu Tarihi veya Afrika Tarihi gibi.
-
Prof.Dr. Zekeriya KURŞUN