• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

The Holy Mountain

Üyelik Tarihi
11 Mar 2015
Konular
1,897
Mesajlar
3,366
MFC Puanı
15,160
The Holy Mountain




Yapımı : 1973 - Meksika , ABD

Tür : Bilim Kurgu , Dram , Fantastik , Gerilim , Gizem , Macera

Süre: 114 Dak.

Yönetmen : Alejandro Jodorowsky

Oyuncular : Alejandro Jodorowsky , Horácio Salinas , Zamira Saunders , Juan Ferrara , Adriana Page

Senaryo : Alejandro Jodorowsky

Yapımcı : Alejandro Jodorowsky , Allen Klein



Film Özeti
İsa benzeri bir karakter ruhani bir liderin dünyasına girer ve onun aracılığıyla, gezegenleri temsil eden renkli bir grupla tanışır. Her birinin farklı dünyası vardır ve başlangıçta onların dünyalarını izleriz. Daha sonra kutsal dağa doğru gerçekleştirilecek yolculuk başlar.Öncelikle her Jodorowsky filmi gibi, anlatılması, özetlenmesi zor bir çalışma olduğunu belirtmek gerek. Her tür özet filmi anlatmak için yetersiz ve hatta 'saçma' kalıyor. Yönetmen öncelikle saykodelik kültüre ve gerçeküstücülüğe bağlı kalarak çekmiş bu filmi ve görsel olarak çarpıcı bir galeri var karşımızda. Fakat yönetmen 70'lerde karşı kültürün hedefi haline gelmiş her türlü kurumu da çaktırmadan eleştiriyor.





İzleyici yorumu:


"KENDİNİ ALTINA DÖNDÜREBİLİRSİN." binlerce imge, devasa bir prodüksüyon, bitmek bilmeyen macera ve basit hatta sorgulayıcı bir final.. şunu söylemeliyim ki The Holy Mountain bu zamana kadar izlediğim en farklı ve bir o kadar da ilginç filmlerden birisi oldu. sürrealizmin köküne kadar kullanıldığı ve felsefenin en doruk noktasına ulaşıldığı bir film bu. özellikle finalini gördükten sonra gülmeye başladım. bunca şey bizim için miydi diye. onca macera, onca fedakarlık bizim için mi yani?.. sanat filmlerini çok sevemiyorum. zengin bir prodüksüyon olursa ve az da olsa hareketli olursa benim için tadından yenmez ama işin içine bir de fantastik katıldığı için bu film ciddi anlamda bana fazla geldi. bilmiyorum bu tarzı seven insanlar vardır diye umuyorum ama ben çok beğenemedim. finali daha farklı şekilde bitseydi hiç beğenmezdim belki de. fakat filmin çok kaliteli olduğunu eklemem gerek.
 
Üyelik Tarihi
11 Mar 2015
Konular
1,897
Mesajlar
3,366
MFC Puanı
15,160
İzleyici yorumu:

makyajları silinen, takma tırnakları çıkarılan, kıyafetleri çıkarılan, saçları kazınan 2 kadının görüntüsüyle başlayan film aslında ilk sahneden itibaren içinde barındırdığı sınırsız mesaj ve eleştiriden birini vermektedir. ilk sahnede görüldüğü gibi kadınlar maddi dünyanın tüm getirilerinden arındırılmaktadır.

daha sonra isa’ya benzer bir adam görürüz. ve bu adamı takip ettikçe de yaşadığı toplum hakkında bilgi sahibi oluruz. polislerin yüzünün maskelerle kapatıldığını, ateş edilen her insanın vücudundan çıkan kanın farklı renk olduğunu ya da bazılarının yaralarından kuşların çıktığını, ahlaki açıdan yozlaşmış bir toplum yapısının olduğunu, sokaktaki vahşetlerin hepsine şahit olup onları engellemek yerine fotoğrafını çeken turist kılıklı kişilerin olduğunu görüyoruz. kısacası insanların haksızlıklar karşısında sessiz kaldığı, insanlara şiddetin uygulandığı ve sadece şiddeti resmedenlerin olduğu bencil bir toplum profili.hatta bu profil bukalemunlar ve kurbağalar sirkinde de daha sembolik bir şekilde anlatılır kanımca.

daha sonra isa kılıklı adamın büyük kuleye çıkması ve simyacıyla tanışması, bunun sonucunda simyacının adamın sırtındaki tuhaf yaradan içindeki tüm kötülüğü çıkarması, bunun devamında da adamın dışkısından altın elde edip bir pisliksin ama değişebilirsin demesi aslında ne kadar pislik içinde olursak olalım, altına dönüşebileceğimizin, olduğumuzdan daha iyi bir insan olabileceğimizin mesajını vermektedir.

sırayla tüm karakterleri tanıdığımızda da, filmin mistik sembolik anlatımının altında çok daha ciddi ve basit olmayan mesajlar ve eleştiriler içerdiğini görürüz. fon adındaki, venüs gezegeninden geldiğini söyleyen adam, tıpkı geldiği gezegen gibi güzelliği simgelemektedir. hayır , aslında güzelliği simgelemiyor. adamın simgelediği, yozlaşan güzellik anlayışı ya da güzellik faşizmi. toplumda kabul gören, insanların sahip olmak istediği güzelliği onlara veren bir fabrikatör bu adam. fabrikasında insanın hayatının sonuna kadar kullanabileceği güzellik maskeleri üretiyor. yapay bir güzelliğin ardına saklıyor aslında insanlığı. kör, sağır ve dilsiz olan fabrikanın kurucusu babası da, sadece kendi refahını düşünen insanların ruhsal ya da bedensel sağlığı açısından kaygılanmayan, aksine onların bu noksanlıkları üzerinden gelir elde etmeye çalışan çağımız sanayicilerini simgeliyor bana göre. kapital sistemdeki sanayiciler ve fabrikatörler sembolik kişiler üzerinden eleştirilmektedir.

orgazm makinesi denen bir makinenin icat edildiği, güzellikle birlikte cinsel zevkinde belirli insanların elinde metalaştırıldığı hatta sanatın adeta sıçıldığı bir toplumda her şeyin yapaylığının ardına saklanan, genel güzellik ve doğru yargılarının aslında tiksinç ve hatalı olduğuna dikkat çekmek istiyor yönetmen. oyuncaklar bile çocukların masumiyetinden anlamayan kişilerin tekelinde. oyuncaklar üzerinden çocuklara nefret ve faşizm aşılanıyor çünkü üreticiler oyuncakları devletin politikalarına göre üretiyorlar. örneğin gelecekte peruyla savaşılacaksa çocuklara yıllar öncesinden peru nefreti oyuncaklar, çizgi romanlar ve hatta ilaçlar aracılığıyla aşılanıyor böylece gelecekte kullanmak adına yeni askerler yetiştiriliyor. aslında bu fim jodorowsky’nin gerçekten pay alan bir anti-ütopyası ya da var olan yanlışların mübalağa içerikli sembolik anlatımı. ikincisi daha doğru gibi, evet.

tabii ki de nefret dayatması bu kadarla bitmiyor. gençler aracılığıyla müziği – gitar şeklindeki silahlar- modayı – kolye şeklindeki bombalar- ve dini –budist ve hıristiyanlar için üretilen dinsen motiflerden oluşan silahlar- kullanarak toplum hayatının içine güzelce yerleştirilen bir nefret var. jodorowsky bunu eleştiriyor, belki de bu yüzden john lennon jodorowsky’nin işlerine bu kadar hayran.
ülkenin geleceğini kurtarmak için öldürülmesi gereken 4 milyon insanın gaz hastahaneleri, gaz okulları, gaz kütüphaneleri, gaz genelevleri kısaca gazhanelere atılmasının amaçlanması da hitler’den farkı olmayan , kendi insanını kolayca gözden çıkarabilen faşist yönetime de birer eleştiri boyutundaki diyaloglardı.
halkına şiddet uygulayan devlet askerleri ya da polisleri ise günümüze ışık tutan cinsten. ayrıca insanları daha fazla kazanç için özgürlük maskesi arkasında tabutlara kilitleyen mimarlar…

daha sonra kapital düzen içinde istediklerini elde eden ve artık onlara mutlak gücü sağlayacak olan o dünyaya kazık çakma merakını bir merak olmaktan çıkarıp gerçekleştireceğine inandıkları o ölümsüzlük hırsı. bu uğurda tüm korkularıyla yüzleşmeleri, paralarından ve paralarının oluşturduğu tüm o yapmacık mankenlerden kurtulma zorunluluğu aslında her pisliğin altına dönüşebileceğini kanıtlar nitelikte. jodorowsky hayatın akışı sırasında yaptıklarımızın birer oyun olduğunu vurgularken, insanın kendi içine dönmesi gerekliliğini bu şekilde bulabileceği gerçek dünyada aslında önemli olanın güç, ölümsüzlük , para değil de ‘insan’ olabileceğini fark etmesini gerektiğini anlatıyor insanı içine çeken büyülü gerçekliğinin ve akıllardan çıkmayacak sembolik anlatımı kullanarak.





 
Üst