• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

The Secret - Rhonda Byrne

Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
THE SECRET/ SIR
Derleyen: Halit YILDIRIM 16 Mayıs 2007
“Sır” Nedir?
Sâhip olduğunuz her düşünce nesnel bir gerçeklik; bir kuvvettir. (Prentice Bulford –1834-1891)
Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda, Stockholm, Londra, Toronto, Montreal ya da New York... Nerede olursanız olun, hepimiz aynı kuvvete, tek bir yasaya bağlı olarak yaşıyoruz. İşte bu kuvvet çekim kuvvetidir!
“Sır” çekim yasasıdır!
Evrenin kusursuz düzeni, yaşamınızın her anı, yaşadığınız her deneyim bu yasaya göre belirleniyor. Kim olursanız olun, nerede yaşarsanız yaşayın; tüm yaşantınız çekim yasası tarafından şekillendirilirken, bu her şeye muktedir yasa, düşünceleriniz aracılığıyla işliyor. Çekim yasasını harekete geçiren ise siz kendinizsiniz ve bunu düşüncelerinizi kullanarak yaparsınız.
1912 yılında Charles Haanel, çekim yasasını “yaratım sisteminin bir bütün olarak dayandırılabileceği en büyük ve en mutlak yasa” olarak tanımlamıştı.
Benzer Benzeri Çeker
Zihninizde canlandırabildiğinizi, ellerinizde de tutabilirsiniz. JOHN ASSARAF
Siz evrendeki en güçlü mıknatıssınız! İçinizde barındırdığınız manyetik güç, yeryüzündeki her şeyden daha güçlü. Bu akıl sır ermez çekim gücünü yayanı ise, yine sizin düşünceleriniz.
Yaşamınız boyunca hiç mutsuz olduğunuz bir konu üzerinde düşünürken, siz düşündükçe işlerin daha da kötüye gittiğini fark ettiğiniz oldu mu? Bunun sebebi, sabit bir düşünceyi koruduğunuzda, çekim yasasının derhal işlemeye başlaması ve size benzer düşünceleri getirmesidir. Böylece birkaç dakika içinde, o kadar çok benzer mutsuz düşünceye kapılırsınız ki, durum size daha da kötü gelmeye başlar ve ne kadar çok düşünseniz, o kadar çok mutsuz olursunuz.
Şu an yaşadığınız hayat, geçmiş düşüncelerinizin yansımasıdır. Buna, yaşadığınız tüm mükemmellikler ve o kadar da mükemmel bulmadığınız her şey dâhil. Üzerinde en çok düşündüğünüz şeyleri kendinize çektiğinize göre, hayatınızın her alanında baskın olarak neler düşündüğünüzü görmek kolay, çünkü yaşadıklarınız bunlardan ibaretti. Şimdiye kadar! Şimdi ise, “Sır”rı öğreniyorsunuz ve bu bilgiyle her şeyi değiştirebilirsiniz.
Dileğinizi kafanızın içinde şekillendirip, baskın düşünceniz haline getirdiğiniz taktirde onu mutlaka hayata geçirirsiniz.
Birçok insan düşüncelerin frekansları olduğunu anlayamıyor; oysa düşünceler ölçülebilirler. İşte bu yüzden, bir şeyi defalarca ve defalarca ve defalarca düşünürseniz, örneğin; beğendiğiniz marka otomobile sâhip olmayı, ihtiyaç duyduğunuz parayı kazanmayı, kendi şirketinizi kurmayı, ruh eşinizi bulmayı... Ve dileğinizi zihninizde canlandırırsanız, gerekli frenkansı tutarlı bir biçimde yaymaya başlarsınız.
Düşünceler, manyetiktir ve frekansları vardır. Siz düşünürken düşünceleriniz Evren’e yayılır ve manyetik güçleriyle aynı frekanstaki bütün benzerlikleri mıknatıs gibi çekerler. Gönderilen her şey kaynağına geri döner. Ve “Siz” o kaynaksınız.
Sizler de birer yayın merkezisiniz ve bugüne kadar üretilmiş tüm televizyon vericilerinden daha güçlüsünüz. Evrenin en güçlü verici istasyonu sizsiniz. Sizin ilettiğiniz frekanslar hayatınızı şekillendirirken, hayatınız da dünyayı şekillendirir.
Düşüncelerinizin iletiminden elde ettiğiniz görüntüler oturma odanızdaki televizyon ekranına yansımazlar; onlar sizin yaşamınıza dair görüntülerdir! Frekansı oluşturan düşünceleriniz benzer unsurları bu frekansa çekerek bunları hayatınızın görüntüleri olarak size geri gönderir. Hayatınızda değiştirmek istediğiniz herhangi bir şey varsa, düşüncelerinizi değiştirerek kanalı ve frekansı değiştirin.


Kötüyü Değil İyiyi Çekmek
İnsanların istediklerini elde edememelerinin tek sebebi, olmasını istedikleri şeyler yerine, olmasını istemedikleri şeyler üzerine düşünüyor olmalarıdır. Düşüncelerinizi dinleyin; söylediğiniz sözlere kulak verin. Bu yasa kesindir ve hiçbir yanılma payı yoktur.
Çekim yasası gerçekten itaatkardır. İstediklerinizi düşünerek bütün kalbinizle bu dileklerinizin üzerine odaklandığınızda size onları mutlaka verecektir. Olmasını istemediğiniz şeylere odaklandığınızda örneğin “geç kalmak istemiyorum, geç kalmak istemiyorum” dediğinizde ise, çekim yasası sizin bunu istemediğinizi duymayacaktır. Bu yasa, siz ne düşünüyorsanız onu ortaya koyar ve bu, tekrar tekrar sahnelenmeye başlar. Çekim yasası neyi arzu edip neyi etmediğinizden etkilenmez. Bir şeye odaklandığınızda, bunun ne olduğuna bakılmaz ve siz onu yaşamınızda gerçek anlamda varolmaya çağırırsınız.
Geçmişi, içinde bulunduğunuz anı ya da geleceği düşündüğünüzde çekim yasası mutlaka çalışmaktadır. Bu, sürekli devam eden bir süreçtir. “Pause” ya da “Stop” düğmesine basamazsınız. Düşünceleriniz varoldukça bu yasa da sonsuz işleyişini, sürdürecektir. Fark edelim ya da etmeyelim, zamanımızın çoğunu düşünerek geçiriyoruz. Biriyle konuşuyor veya birini dinliyorsanız; o an düşünüyorsunuz demektir.
Geleceğe dair plân yaptığınızda; düşünüyorsunuz. Araba kullanırken, ya da sabahları hazırlanırken de düşünüyorsunuz. Birçoğumuzun düşünmeye ara verdiği tek zaman dilimi uykuda olduğu zaman dilimi olmakla birlikte, çekim kuvvetleri uykuya dalmadan önce düşündüklerimiz üzerinde çalışmaya devam ederler. Uyumadan önce iyi şeyler düşünmeye çalışın.
Doğanın tüm yasaları gibi, bu yasada da tam bir mükemmellik vardır. Yaşamınızı siz kendiniz yaratırsınız. Ne ekerseniz onu biçersiniz! Düşünceleriniz tohumlar gibidir ve kaldıracağınız hasat, ektiğiniz tohumlara bağlıdır.
Beyninizin Gücü
Zihniniz düşünceler üretirken, yayınlanan görüntüler yaşam deneyimleriniz olarak size dönmektedir. Düşüncelerinizle sâdece kendi hayatınızı yaratmakla kalmayarak, onlar aracılığıyla dünyanın yaratımına da güçlü bir biçimde katkıda bulunuyorsunuz. Daha önce hiç kendinizi önemsiz, dünyanın gidişatı üzerinde etkisiz hissettiğiniz oldu mu? Olduysa, bir kez daha düşünün. Çevrenizde yaşananları asıl şekillendiren sizin kendi zihninizdir.
Bir yasayı anlamanız, onu reddetmenizi gerektirmez. Elektriği anlayamıyor olabilirsiniz ama yine de ondan faydalanırsınız. Elektriğin nasıl işlediğini bilmiyorum ama onu kullanarak birisine akşam yemeği pişirebileceğinizi biliyorum. Hâttâ isterseniz elektrikle o birisin bile pişirebilirsiniz!
Zihninize hâkim olmanızın yollarından biri de onu huzura kavuşturmaktır. Meditasyon zihninize huzur verir, düşüncelerinizi kontrol etmenize ve bedeninizi canlandırmanıza yardımcı olur. Burada iyi haber, saatlerce meditasyon yapmanız gerekmediğidir. Başlangıçta buna günde üç ila on dakikanızı ayırmanız, düşünceleriniz üzerinde kontrol kazanmanız konusunda şaşırtıcı derecede etkili olacaktır.
Düşünceleriniz üzerinde farkındalık kazanmak için “ben düşüncelerimin efendisiyim” cümlesi ile niyet çalışması da yapabilirsiniz. Bunu sık sık tekrarlayın, bunun üstüne meditasyon yapın, siz bu niyeti tuttukça, çekim yasası sayesinde bu gerçekleşecektir.
Sır Özetleri
* Hayatın Büyük Sırrı çekim yasasında gizlidir.
* Çekim yasası “benzer benzeri çeker” der. Böylece bir şey düşündüğünüzde ona benzeyen diğer düşünceleri de kendinize çekersiniz.
* Düşünceler manyetiktir ve birer frekansları vardır. Aklınızdan geçirdiğiniz düşünceler, Evren’e yollanarak, aynı frekansta bulunanları manyetik güçlerin etkisiyle size doğru çekerler. Göndermiş olduğunuz her şey kaynağına-Size geri döner.
* Siz düşünceleriniz aracılığıyla frekans yayan birer yayın kulesi gibi insanlarsınız. Hayatınızda herhangi bir şey değiştirmek istiyorsanız, düşüncelerinizi değiştirerek frekansı değiştirin.
* Şu an düşünmekte olduklarınız, gelecekteki yaşantınızı oluşturmakta. Üzerinde en çok düşündüğünüz ya da üzerine en çok odaklandığınız şey hayatınız olarak karşınıza çıkacaktır.
* Düşünceleriniz somutlaşır.
Sır Basitleştirir
“Bu yolculukta insan, kendi evrenini kendisi yaratır.”(Winston Churchill)
Yerçekimi yasası gibi, yasaları olan bir evrende yaşıyoruz. Bir binadan düştüğünüzde, iyi ya da kötü bir insan olduğunuzun bir önemi yoktur, kesinlikle zemine çakılırsınız.
Çekim yasası doğaya ait bir yasadır. Tıpkı yerçekimi yasası gibi, çekim yasası da tarafsız, genel, kesin ve doğrudur.
Şikayet ettikleriniz dâhil olmak üzere şu an sizi çevreleyen her şeyi yaşamınıza çeken yine siz kendinizsiniz. Şimdi, henüz işin başında bunu duymaktan nefret ettiğinizi biliyorum. Hemen “Trafik kazasını ben yaptırmadım. Bana bir sürü sıkıntı yaşatan o müşteriyi ben çekmedim. Borçları da ben çekmedim herhalde” gibi tepkiler vereceksiniz. Bense, size “evet siz çektiniz” demek için burada karşınızdayım. Bu, anlaşılması en zor kavramlardan biri olmakla birlikte, bir kez kabullendikten sonra, hayatınız değişmeye başlayacaktır.
Şu an vermeniz gereken bir karar var: Kötü şeylerin her zaman başınıza gelebileceğine, bunun şans işi olduğuna ya da yanlış zamanda yanlış yerde olabileceğinize ve koşullar üzerinde kontrolünüz olmadığına mı inanmak istiyorsunuz?
Yoksa yaşam deneyiminizin kendi avuçlarınızın arasında olduğunu bildiğinize ve iyi şeylerin yalnızca sizin onları düşünmenizle hayatınızda yer alacağına mı inanmak istiyorsunuz? Seçme şansınız var ve hangisini düşünmeyi seçerseniz, onu yaşayacaksınız.
Sizin ısrarla düşünerek çağırmadığınız hiçbir şey yaşamınıza giremez. MARCI SHIMOFF
Sâhip olduğumuz her düşünceyi denetlememiz imkansızdır. Araştırmacılar, günde yaklaşık altmış bin civarında düşünce ürettiğimizi söylüyorlar. Bu altmış bin düşüncenin tamamını kontrol etmeye çalışsak, nasıl bitap düşeceğimizi hayal edebiliyor musunuz? Çok şükür bunu halletmemizi kolaylaştıran bir faktör var: duygularımız. Duygularımız bize neler düşündüğümüzü anlatır.
Duygularınız ne düşündüğünüzü size anında hissettirir. Duygularımızın bir anda çöktüğü bir durumu düşünün; meselâ kötü bir haber aldığınız an. Midenizde ya da üçüncü çakranızdaki (solar Plexus) o his, anlıktır. Bu da demektir ki, duygularınız ne düşündüğünüzü anlamanız için verilen anlık sinyallerdir.
• Sizden başka hiç kimse size kendinizi iyi ya da kötü hissettiğinizi söyleyemez; çünkü, bunu yalnızca siz bilebilirsiniz.
• Bilmeniz gereken en önemli şey, iyi şeyler düşünürken insanın kendisini kötü hissetmesinin imkansız olduğu.
• Kendinizi kötü hissediyorsanız, aklınızdan size kendinizi kötü hissettiren düşünceler geçiriyorsunuz demektir.
• Moraliniz bozuk olduğunda, kendinizi daha iyi hissetmek ve düşüncelerinizi değiştirmek için çaba sarf etmediğiniz taktirde, verdiğiniz mesaj: “Bana kendimi kötü hissetmem için daha fazla sıkıntı ver. Sıkıntıları bana getir!” olur.
• Hem olumsuz düşüncelere sâhip olup, hem de kendinizi iyi hissetmeniz imkansızdır. Kendinizi iyi hissediyorsanız, bunun sebebi iyi şeyler düşünüyor olmanızdır. Görüyorsunuz ki, hayatta her istediğinize sâhip olabilirsiniz. Bunu bir sınır olmamakla birlikte işin içinde bir bityeniği de yok değil: Kendinizi iyi hissetmek zorundasınız.
• İnsanların ayak parmaklarını yataktan dışarı çıkarır çıkarmaz bir sarmalın içine düşme eğiliminde olmalarının nedeni de budur. Tüm günleri aynı gider. Duygularında yapacakları basit bir değişikliğin, günlerini-ve hayatlarını bütünüyle değiştireceğini bilmezler.
• Güne güzel başlar ve o mutluluk duygusu içinde kalırsanız, herhangi bir şeyin ruh halinizi değiştirmesine izin vermediğiniz sürece, çekim yasası gereğince, yaşadığınız mutluluk duygusunu sürekli kılacak birçok durumu ve insanı kendinize çekersiniz.
ROB PROCTOR
Kendinizi moralsiz hissettiğinizde, bunu çabucak değiştirebileceğinizi biliyor musunuz? Güzel bir müzik çalarak ya da şarkı söyleyerek ruh halinizi değiştirebilirsiniz. Güzel şeyler düşünmek de işe yarar. Bir bebeği ya da çok sevdiğiniz birini düşünün ve bu düşüncede kalın. Bu düşünceyi zihninizde tutarak, ondan başka hiçbir şeyin size ulaşmasına izin vermeyin; kesinlikle kendinizi iyi hissedeceksiniz. Bunu size garanti ediyorum.
Sevgi En Müthiş Duygu
“Çekim yasasının karşı konulmaz gücünü oluşturan şey, sevgi ile düşüncenin bir araya gelişidir.” (Charles Haanel)
Evcil hayvan besliyorsanız, iyi hissetme prensibini uygulamak için ona başvurabilirsiniz. Hayvanlar müthiştir, kendinizi iyi hissetmenizi sağlarlar. Onları sevdiğinizde, sevginin muhteşem etkisi hayatınıza iyilik getirir. Zâten bir armağan da böyle olur.
Evren’de sevginin gücünden daha büyük bir güç yoktur. Sevgiyi duyumsadığınızda, yayabileceğiniz en yüksek frekansı yayarsınız. Sâhip olduğunuz bütün düşünceleri sevgiyle sarıp sarmalayabilirseniz, her şeyi ve herkesi sevebilirseniz, dönüşümü yaşarsınız, hayatınız değişir.
Aslında, geçmişteki büyük düşünürlerden bazıları, çekim yasasından sevgi yasası olarak söz etmişlerdi. Üzerinde biraz düşününce bunun nedenini anlamak kolay.
Örneğin; birisi hakkında hoş olmayan bir şeyler düşündüğünüzde, bu çirkin düşünceleri kendi hayatınızda görürsünüz. Düşüncelerinizle başkalarına zarar vermeniz mümkün değildir; bu yolla ancak kendinize zarar verirsiniz. Sevgiye dair düşündüğünüzde ise, bilin bakalım bundan faydalanan kim olur: tabii ki, siz!
Marci Shimoff, büyük dahi Albert Einstein’ın sözlerinden yapmış olduğu şu alıntıdaki görüşü paylaşıyor: “Herhangi bir insanoğlunun kendisine sorabileceği en önemli soru: ‘Bu Evren bana dost mudur?’ sorusudur.”
Bu soruya, çekim yasasını bilerek verilecek tek cevap “Evet, Evren dostumdur” olur. Neden? Çünkü, çekim yasasına göre, ne cevap verdiyseniz onu yaşamanız gerekiyor. Albert Einstein bu etkili soruyu sordu; çünkü “Sır”ra vakıftı. Bu soruyu sorarak bizi düşünmeye ve bir seçim yapmaya zorlayacağını biliyordu. Sâdece soruyu sormakla bile, bize müthiş bir fırsat tanımıştı.
Evren’in dostunuz olduğunun bilincine varın!
Sır Nasıl Kullanılır?

Alaaddin’in lambası hikayesini düşünün. Alaaddin lambayı alır, ovalar ve “Cin” lambanın içinden çıkar. Cin sürekli aynı şeyi söyler:
“Dileğin benim için emirdir!”
Bunun üzerinde düşünün. Şimdi, gelin bu benzetmeyi alıp, hayatınıza uygulayalım. Hatırlarsanız Alaaddin sürekli bir şeyler isteyen bir tiplemeydi. Cin ise burada Evren’i temsil ediyor. Birçok gelenekte kutsal koruyucu meleğiniz ya da yüksek benliğiniz gibi birçok farklı adla anılmış olsa da, bizden büyük, yüce bir varlık olduğu konusunda hemfikir olunmuştur. Bu yüzden bizler ona istediğimiz adı verebiliriz, siz de kendinize en uygun tanımlamayı seçebilirsiniz...
Ve Cin daima aynı şeyi söyler:
“Dileğin benim için emirdir!”
Cin sâdece emirlerinizi yerine getirir. Cin, çekim yasasıdır ve sizin düşündüklerinizi, konuştuklarınızı ve yaptıklarınızı izlemek için daima işbaşındadır.
Siz, Evren’in Hakimisiniz; Cin ise, size hizmet etmek için hazır beklemekte. Cin emirlerinizi asla sorgulamaz. Siz düşünürsünüz ve O, dileğimizi gerçekleştirmek için gücünü kullanarak, insanlar olaylar ve durumlar aracılığıyla Evren’i harekete geçirir. JAMES RAY


Yaratım Süreci
“Sır”da kullanılan Yaratım Süreci, isteklerinizi üç adımda gerçekleştirmenize yarayacak basit bir kılavuzdur:
1. Adım: İstemek
İlk adım istemektir. Evren’e komut verin ve ne istediğinizi bilmesini sağlayın; düşüncelerinize cevap verecektir.
Gerçekten istediğiniz şey nedir? oturup düşünün ve bunu bir kağıda yazın. Yazarken şimdiki zaman kipi kullanın.
İstemek Yaratım Süreci’nin ilk adımıdır; bu yüzden istemeyi alışkanlık haline getirin. Bir seçim yapmak zorunda olduğunuzda, ne yöne gitmeniz gerektiğini bilmiyorsanız, bunu Evren’e sorun! Hayatınızdaki hiçbir şey için bunalmanız gerekmiyor. Sâdece isteyin yeter!
2. Adım: İnanmak
İsteğinizi elde ettiğinize inanın. Benim mutlak inanç olarak adlandırmayı sevdiğim bu inanca siz de sâhip olun. Mutlak inanç, görünmeyene inanmaktır. İnancınız tam ve eksiksiz olmalı. Katalogdan bir şey ısmarladıysanız, rahat olun, siparişinizin size ulaşacağını ve bunun hayatınızın bir parçası olacağını bilin.
“İstediğiniz şeyleri zâten sizinmiş gibi görün. İhtiyaç duyduğunuzda size geleceklerini bilin ve gelmelerine izin verin. Huysuzlanıp kaygılanmayın. Eksiklikleri üzerinde düşünmeyin. Sizin, size ait ve zâten sizin malınız olduklarını düşünün.” Robert Collier/1885-1950)
Tatil rezervasyonu yaptırdığınızda, yepyeni bir araba ısmarladığınızda ya da bir ev satın aldığınızda bunların sizin olduğunu bilir; gidip aynı dönem için bir tatil rezervasyonu daha yaptırmaz ya da ikinci bir araba veya ev satın almazsınız. Piyangodan ikramiye kazansanız, ya da büyük bir mirasa konsanız, parayı nakit olarak elinize almadan önce de onun size ait olduğunu bilirsiniz. Bu, onların sizin olduklarına inanma duygusudur. Onlara dokunmadan önce bile sâhip olduğunuza, parayı olduğunuza inandığınızı gösterir.
Tıpkı bir çocuk gibi davranın ve dileğinizin gerçekleştiğine hayali olarak inanın ve istediğiniz zâten olmuş gibi davranın. Gerçekmiş gibi davrandıkça, duruma inanmaya başlayacaksınız. Cin, tam olarak dilekte bulunduğunuz anda ne istediğinizle değil, sürekli ve ısrarlı düşüncelerinizle ilgilenir. İşte bu yüzden, ondan bir şey istedikten sonra, inanmaya ve bilmeye devam etmeniz gerekir. Güven duyun. İstediklerinizi elde edeceğinize dair inancınız, ölmez güveniniz en etkili gücünüzdür. Elde etmekte olduğunuza inandığınızda, hazır olun ve başlayan sihri izleyin!
Dileğinizin nasıl gerçekleşeceği, Evren’in onu size nasıl getireceği sizin sorununuz ya da meseleniz değildir. Evren’in bunu sizin için yapmasına izin verin.
3. Adım: Almak
Sürecin üçüncü ve son adımı, almak. Önce bir kez isteyin, isteğinizi aldığınıza inanın, onu gerçekten almak için yapmanız gereken şey ise, kendinizi iyi hissetmekten ibaret.
Elde ettiğinizde sizi mutlu etmeyecek bir şeyi dilemezdiniz değil mi? Bu yüzden, kendinizi iyi hissetme frekansına alın, böylece istediğiniz olacak. Kendinizi bu frekansa geçirmenizin hızlı yollarından biri de; “Şu an isteğimi elde ediyorum. Yaşantımdaki bütün iyi şeyleri şu an alıyorum. Şu an [...burada kendi arzunuzu söyleyin...] alıyorum” demektir. Ve bunu hissedin. Arzunuzu elde etmiş olduğunuzu hissedin.
• “İnanarak, yakararak istediğin ne varsa, hepsini alacaksın” (Matthew 21:22)
• “Ne istemiş olursan ol, dileğin için dua ederken, onu elde etmekte olduğuna inan, ona erişeceksin.”(Mark 11:24)
Esin veren faaliyetle, faaliyet arasındaki fark şudur: Evren’den istediğinizi almak için harekete geçtiğinizde, ırmakla birlikte aynı yöne aktığınızı hissedersiniz. Çaba sarf etmenize gerek yok gibidir. İşte bu esin veren eylemin sizde yarattığı duygudur ve Evren’le ve yaşamla birlikte akmaktır.
Bu iş o kadar keyiflidir ki, bazen elde etmek istediğinizi alana kadar bu “eylem”i kullandığınızın farkına bile varmazsınız.
İçgüdülerinize güvenin. Evren size ilham verir ve elde etme frekansında sizinle iletişim kurar. Sezgisel ve içgüdüsel hisleriniz olduğunda, onları izleyin; Evren’in sizi manyetik bir biçimde istemiş olduğunuz şeyi elde etme noktasına doğru götürdüğünü anlayacaksınız.
Her şeyi kendinize çeken bir mıknatıs olduğunuzu unutmayın. Zihninizde ne istediğinizi net olarak belirlediğiniz zaman, onları kendinize çeken bir mıknatısa dönüşürsünüz ve istekleriniz de size doğru manyetize olur.
“İnanma yolunda ilk adımı atın. Merdivenin tamamını görmeniz gerekmiyor. Sâdece ilk adımı atın.”(Dr. Martin Luther King, Jr. / 1929-1968)
Bedeniniz ve “Sır”
Gelin, Yaratım Sürecini, kendisini şişman hisseden ya da kilo vermek isteyen insanlar için kullanmayı deneyelim.
Bâzı insanlar tiroitlerinin az çalıştığını, ağır bir mekanizmaya sâhip olduklarını, ya da vücut biçimlerinin genetik yapılarından geldiğini söyleseler de, bütün bunlar “şişmanlık düşünceleri’ne” sâhip olmak için birer kılıftır. Bu bahanelerden herhangi birinin size uygun olduğunu kabul ediyor ve buna inanıyorsanız, bu sizin için bir yaşantıya dönüşmüş demektir, böylece siz fazla kilolu olma durumunu kendinize çekmeye devam edersiniz.
İnsanların kilo konusunda sâhip oldukları en yaygın düşünce, ki ben de buna inanıyordum, kilo almanın sorumlularının yiyecekler olduğudur. Bu işinize yaramayan bir inanıştır, hele benim şu anki bakış açıma göre, zırvalamanın dik alasıdır! Yiyecekler alınan kilolardan sorumlu değillerdir. Yiyecekleri kilolardan sorumlu tutan düşüncenizdir, yiyeceklerin kilo almanıza sebep olmalarını sağlayan. Unutmayın, düşünceler, herşeyin başlıca nedenleri, geri kalan ise, o düşüncelerin etkileriydi. Aklınızdan mükemmel düşünceler geçirirseniz, sonuç mükemmel bir vücut ağırlığı olacaktır.
Sizin için mükemmel kilo, sizin kendinizi mükemmel hissettiğiniz kilodur. Sizden başka hiç kimsenin bu konudaki fikrinin önemi yoktur. Size uygun kilo, size kendinizi iyi hissettiren kilodur. Sizin için mükemmel kiloyu ve bedeni kendinize çekmek için Yaratım Süreci’nin üç adımını kullanın:
1. Adım: İsteme
Kaç kilo olmak istediğiniz konusunda net olun. Beyninizde, sizin için mükemmel olduğunu düşündüğünüz o kiloya ulaştığınızda, bedeninizin görüntüsüne dair bir imge oluşturun. Mükemmel kilonuzda olduğunuzda çekilmiş resimleriniz varsa, onlara sık sık bakın.
2. Adım: İnanmak
Mükemmel kiloya ulaşacağınıza inanmalı ve zâten o kiloda olduğunuzu düşünmelisiniz.
Sizin için mükemmel olduğunu düşündüğünüz bu kiloyu bir kağıda yazarak, tartınızın üzerine yapıştırmalı, ya da hiç tartılmamalısınız. Düşünceleriniz, sözleriniz ve davranışlarınız, isteğinizle çelişmesin.
Mükemmel kiloya ulaşmak, Evren’in kataloğundan bir şey sipariş etmek gibidir. Kataloğa bakın, mükemmel kiloyu seçin, siparişinizi verin ve size teslim edilsin. Fazla kilolu insanlar gördüğünüzde onları incelemeyin ve zihninizi hemen, sâhip olduğunuz mükemmel vücut görüntünüze kaydırarak bunu hissedin.
3. Adım: Almak
Bedeninizden dolayı mutsuzsanız, bu etkili bir duygudur ve bedeninizden dolayı mutsuz olmayı çekmeye devam etmenize sebep olur. Bedeninize karşı eleştirel olduğunuz, ve ona kusur bulduğunuz taktirde, daha fazla kiloyu bedeninize çekersiniz.
Ne Kadar Zaman Alır?
İnsanların merak ettiği bir diğer konu da, “Diledikleri arabaya, ilişkiye ya da paraya kavuşmalarının ne kadar süreceği”dir. Elimde bunun otuz dakika, üç gün ya da üç ay süreceğini yazan bir yönetmelik yok. Evrenle aynı doğrultuya gelip işbirliği yapmak daha çok size bağlı.
Zaman bir yanılsamadır. Bize bunu söyleyen kişi de Einstein’dır. Bu cümleyi ilk kez duyuyorsanız, bu kavramı anlamakta biraz zorlanabilirsiniz; çünkü çevrenizde olan biten her şeyin birbiri ardına gerçekleştiğini görürsünüz. Kuantum fizikçileri ve Einstein’ın bize anlatmak istedikleri şey her şeyin eş zamanlı meydana geldiğidir.
Zamanın varolmadığını anlayabilir; bu mefhumu kabul ederseniz, gelecek için istediğiniz her şeyin zâten varolduğunu da görürsünüz. Her şey aynı zamanda meydana geliyorsa, sizin istediğiniz şeye sâhip paralel bir versiyonunuz da şimdiden vardır!
Evren için zaman ve boyut sıkıntısı yoktur. Bir doları hayata geçirmek ne kadar kolaysa, bir milyon doları ortaya koymak da o kadar kolaydır. Süreç aynıdır. Birinin diğerinden daha yavaş gelme ihtimalinin tek sebebi, sizin, bir milyon doların çok para, bir doların ise bir değerinin olmadığını düşünmenizdir. Küçük şeylerden başlamak, çekim yasasını bizzat yaşamanızın en kolay yollarından biridir. DAVID SCHIRMER
İnsanlar bu kadar kolay park yeri bulmama hayret ediyorlar. “Sır”rı ilk kavradığım zamandan beri bunu yapabiliyorum. Tam olarak nereye park etmek istiyorsam orayı gözümde canlandırdıktan sonra, yüzde doksan beş olasılıkla, tam düşündüğüm gibi park yerinin orada beni beklediğini görüyor, tek yapmam gereken şeyi yaparak, doğruca girip pak ediyorum. Geri kalan yüzde beşlik zaman diliminde ise, oradan çıkmakta olan arabanın çıkabilmesi için bir iki dakika beklemem gerekiyor. Bunu sürekli yapabiliyorum.
Herhalde şimdi; “Her zaman park yeri bulabiliyorum” diyen birinin bunu nasıl başardığını ya da “şansım gerçekten çok iyidir, sürekli bir şeyler kazanırım” diyenlerin neden sürekli bir şeyler kazandığını anlamışsınızdır. Bu insanlar bu olanları umuyorlar. Büyük beklentiler edinmeye başlayın, bunu yapmaya başlayınca hayatınızı önceden yaratmış olacaksınız.
“Kendi kendinize; ‘Bugün güzel bir yere gideceğim ya da güzel bir ziyaret yapacağım’ dediğinizde, ziyaretinizi ve yolculuğunuzu güzelleştirecek eleman ve kuvvetleri bedeninizden dışarı doğru göndermiş oluyorsunuz. Yapacağınız bir ziyaretten, yolculuktan ya da alışverişten önce, moraliniz bozuk olduğunda, kaygı duyduğunuzda ya da keyifsizlikler yaşayacağınızdan endişelendiğinizde ise, size tatsızlık yaşatacak birtakım görünmez ajanları ileri doğru göndermiş oluyorsunuz. Düşüncelerimiz ya da başka bir deyişle zihinsel durumumuz olayları önceden iyi ya da kötü diye ‘düzenlemek’ için daima iş başındadır.” (Prentice Mulford)
Prentice Mulford bu cümleleri 1870’lerde yazmış. Ne büyük bir öncü! Böylece, her gün, her olayı önceden düşünmenin ne kadar önemli olduğunu açıkça görebiliyorsunuz.
Telaşlandığınız ya da acele ettiğiniz zamanlar, bilin ki, buna dair düşünceleriniz ya da hareketlerinizin temelindeki duygu korkudur (geç kalma korkusu), ve bu duygu sizin, kötü şeyleri, önünüze çıkmaları için “ayarlamanıza” sebep olur. Acele etmeye devam ettikçe, kötü şeyleri birbiri ardına kendinize çekersiniz.
Durmalı ve kendinizi bu frekanstan çıkarmalısınız. Kötü şeyleri kendinize çekmek istemiyorsanız, birkaç dakika dinlenip, düşüncelerinizi de değiştirmelisiniz.
Bir çok insan, özellikle de Batı toplumlarında, “zamanın” peşinde koşar ve zaman yokluğundan şikayet eder. Aslında, insanlar zaman bulamadıklarını söylediklerinde, bunun sebebi yine çekim yasasıdır. Zamanın sınırlı olduğunu düşünerek kuyruğunu kovalayanlardansanız, şu andan itibaren; vurgulu bir tonlamayla; “Gerekenden fazla zamanım var” demeye başlayarak, hayatınızı değiştirin.
Yaşamınızdaki her olayı, düşünceleriniz aracılığıyla önceden belirlemeyi günlük alışkanlığınız haline getirin. Yaptığınız her şeyde, gittiğiniz her yerde, olayları yaşamak istediğiniz biçimiyle önceden düşünerek Evren’e dair güçleri arkanıza alın. O zaman, hayatınızı kendi istekleriniz doğrultusunda yaratmış olursunuz.
Etkili Süreçler
Şimdiki gerçekliğiniz ya da şu an yaşamakta olduğunuz hayat, daha önce düşünmüş olduklarınızın sonucu olarak var. Siz duygu ve düşüncelerinizi değiştirmeye başladığınız taktirde, yaşadığınız hayat da tamamıyla değişecek.
“Bir insanın kendisini değiştirebilmesi, ...ve kaderini yenmesi, doğru düşünmenin etkisini kavramış her beynin ulaşabileceği bir sonuçtur.” (Christian D. Larson / 1866-1954)

Beklenti etkili bir çekici güçtür, çünkü nesneleri ve olayları size doğru çeker. Bob Proctor’un da söylediği gibi; “Arzu etmek, sizi arzuladığınız nesneyle birleştirir, ummak ise onu hayatınıza doğru çeker.” İsteklerinizin gerçekleşmesini umarken istemediğiniz şeylerin olmasını beklemeyin.
JAMES RAY
Birçok insan yaşamakta olduğu hadiselere bakar ve, “işte ben buyum” der. Siz bu değilsiniz. Siz buydunuz. Diyelim ki, bankada yeterince paranız yok ya da istediğiniz gibi bir ilişkiniz yok, ya da sağlığınız ve formunuz iyiye gitmiyor; bunlar sizin hakkettikleriniz değil, geçmişteki düşünce ve davranışlarınızın bugüne sarkan sonuçları. Geçmişte edindiğimiz düşünceleri ve davranışları değiştirmezseniz, sürekli bu artık sonuçlar içinde yaşarsınız. Şimdiki durumunuza bakarak, kendinizi bununla tanımlarsanız, kendinizi gelecekte de bundan farklı bir şey elde etmemeye mahkûm edersiniz.
Neville, her günün sonunda, uykuya dalmadan önce, o gün yaşadıklarınızı düşünmeyi önerir ve istediğiniz gibi gitmeyen bir olay ya da an olduysa, bunu da zihninizin içinde sizi mutlu edecek biçimde gelişmiş gibi yeniden düşünmenizi söyler. Bu olayları beyninizde tam istediğiniz gibi yeniden yarattığınızda, o günün frekansını temizleyerek, ertesi gün için yeni bir frekans yaymaya başlarsınız. Böylece, geleceğiniz için kendi isteğiniz doğrultusunda yeni görüntüler oluşturmuş olursunuz. Resimleri değiştirmek için asla çok geç değildir.
Minnettarlığın Güçlü Etkisi
Şükretmek, yaşamınıza daha çok şey katmanın mutlak yollarından biridir. (MARCI SHIMOFF)
Hayatınızı değiştirmeye başlamak için şu an yapabileceğiniz bir şey var mı? Yapabileceğiniz ilk şey, sâhip olduğunuz için şükrettiklerinizin listesini yapmak. Bunu yapmak, enerjinizi ve dolayısıyla düşüncelerinizi değiştirerek, düşüncelerinizi değiştirmeye başlayacak.
Şükretmek benim için son derece etkili bir alıştırma oldu.
• Sabahları uyandığımda; “Teşekkür ederim” diyorum.
• Her sabah, ayaklarım zemine değdiğinde buna şükrediyorum.
• Sonra, dişlerimi fırçalayıp yeni güne hazırlanırken şükrettiğim şeyler sayesinde koşturmaya başlıyorum.
• Rutin işlerimi yaparken, bir yandan da minnettarlığımı duyumsuyorum.
James Ray’i bu etkili minnettarlık alıştırmasını bizimle paylaşırken filme aldığımız gün, yaşamım boyunca asla unutmayacağım günlerden biri oldu.
Her sabah, yaşayacağım bu yepyeni gün ve sâhip olduğum için şükrettiğim her şey için ne kadar minnettar olduğumu duyumsamadan yatağımdan kakmamayı alışkanlık haline getirdim. Sonra, yataktan kalkarken, yere değen ilk ayağımla birlikte “teşekkür”, ikincisiyle de “ederim” diyorum. Banyoya giderken attığım her adımda teşekkür ediyorum. Duş alıp giyinirken de teşekkür edip, bunu hissetmeyi sürdürüyorum. Güne başlamaya hazır olduğumda, yüzlerce kez “teşekkür etmiş” oluyorum.
Şükretmek, tarihte rastlanan bütün büyük avatarların öğretilerinin temel unsuru olmuştur. Wallace Wattles tarafından 1910 yılında yazılan ve hayatımı değiştiren kitap olan “Science of Getting Rich” (Zengin Olmanın İlmi)nin içindeki en uzun bölüm de minnettarlığa ayrılmıştı.
Ayrıca, “Sır”da yer alan öğretmenlerin tamamı da şükretmeyi günlerinin bir parçası olarak görüyor; birçoğu güne şükran duyguları ve düşünceleriyle başlıyor.
Okuduğum her metinde ve “Sır”rı kullanarak yaşadığım bütün deneyimlerde gördüm ki, şükretmenin etkisi diğer bütün etkileri geçiyor. “Sır”dan öğrendikleriniz içinde yalnızca birini uygulayacaksanız, şükretmeyi kullanın ve onu yaşam biçiminiz yapın.
Çevrenize bakıp; “İstediğim gibi bir arabam yok. İstediğim gibi bir evim yok. İstediğim gibi bir eşim yok. İstediğim kadar sağlıklı değilim” diyebilirsiniz.
Aman! Geriye sarın, geriye sarın! Bunlar sizin istemediğiniz şeyler. Odaklanmanız gereken şey, sâhip olduğunuz için şükrettikleriniz. Örneğin; bunları okumak için gözleriniz olduğuna şükredebilirsiniz.
Sâhip olduğunuz giysiler için de teşekkür edebilirsiniz; evet belki daha güzellerini tercih ederdiniz ama, sâhip olduklarınız için şükretmeye başlarsanız dilediğiniz gibilerini çok yakında almanız da mümkün.
“Diğer yöntemleri kullanarak hayatlarını doğru biçimde düzenleyen bir çok insan, şükretmeyi bilmedikleri için yoksul kaldı.”(Wallace Wattler)
Sâhip olduklarınıza karşı nankörlük ederseniz, daha fazlasını yaşamınıza getirmeniz imkansızlaşır. Neden? Çünkü, nankörlük ettiğinizde, yaydığınız duygu ve düşüncelerin tamamı olumsuzdur. Kıskançlık, alınganlık, doyumsuzluk, “açgözlülük” de, size istediğinizi getiremeyecek duygulardandır.
LEE BROWER-SERVET YÖNETİMİ EĞİTİMCİSİ VE UZMANI, YAZAR VE ÖĞRETMEN
Her insanın, “işlerin yolunda gitmediği; ya da kötü gittiği” dönemlerinin olduğunu düşünüyorum. Bir defasında aileme dair yolunda gitmeyen bir şeyler yaşandığında, yerde bir taş buldum ve eğilip aldım. Taşı cebime koyarak; kendi kendime “bu taşa her dokunduğumda, varlığına şükrettiğim herhangi bir şeyi düşüneceğim” diyerek söz verdim. Sonra, her sabah uyanır uyanmaz taşı çekmeceden çıkararak, cebime koydum ve şükrettiğim şeyleri gözden geçirdim. Bilin bakalım gece yatarken ne yapıyordum? Ceplerimi boşaltıyordum ve taş yine oradaydı.
Bu fikir sayesinde birçok şaşırtıcı deneyim yaşadım. Taşı yere düşürdüğümü gören Güney Afrikalı bir arkadaşım; “ne taşı bu?” diye sordu. Durumu ona açıkladım, o da taşa “Şükran taşı” adını verdi. İki hafta sonra bana Güney Afrika’dan bir e-posta gönderdi. İletisinde; “Oğlum pek sık rastlanmayan bir hastalıktan ölüyor. Hastalık bir tür hepatitmiş. Bana üç tane şükran taşı gönderir misin?” yazmıştı. Bahsettiği taşlar yoldan bulduğum sıradan taşlardı. “elbette” diye cevap verdim ve ona göndereceğim taşların çok özel olmalarını istediğim için yakınlardaki dereye giderek uygun taşları seçip ona gönderdim.
Dört, beş ay sonra arkadaşımdan bir e-posta daha aldım. Şöyle yazmıştı; “Oğlum artık daha iyi. Müthiş bir hızla iyileşiyor. Bilmen gereken bir şey daha var; tanesi on dolardan binden fazla şükran taşı sattık ve tüm parayı hayır kurumlarına dağıttık. Çok teşekkür ederiz.”
Gerçekten de, insanın bir “şükretme davranışı” geliştirmesi son derece önemli.
Bob Proctor da, Yaratım Süreci’nin ilk adımı olan “İsteme” bölümünde, isteklerinizi yazarken; her cümleye “Şu an........sâhip olduğum için çok mutlu ve minnettarım” (boşluğu kendinizi dolduracaksınız) diye başlamanızı önermişti.
Arzunuza şimdiden kavuşmuş gibi, şükrettiğinizde, Evren’e çok güçlü sinyaller yollarsınız. Bu sinyaller, şükrettiğinize göre, dileğinize kavuşmuş olduğunuzu ifâde ederler. Sabahları yatağınızdan kalkmadan önce, yaşayacağınız güzel gün için, sanki o günü mükemmel yaşamışsınız gibi önceden şükretmeyi alışkanlık haline getirin.
Visualization’ın (Zihinde Canlandırma) Güçlü Etkisi
“Visualization”ın (zihinde canlandırma) bu kadar etkili olmasının sebebi, zihninizde, kendinizi dileğinize kavuşmuş olarak canlandırdığınızda, onu elde ettiğinize dair duygu ve düşünceler ürütmenizdir.
Visualization (zihinde canlandırma) düşünceleri imgelere odaklamaktan ibaret basit bir işlem olmakla birlikte, gerçeğiyle aynı derecede güçlü duygular yaratır. Bir şeyi zihninizde canlandırdığınızda, siz söz konusu güçlü frekansı Evren’e yayarken; çekim yasası bu güçlü sinyalleri alarak, yarattığınız görüntüleri aynen zihninizin içinde görmüş olduğunuz biçimiyle size geri gönderir.
“Bunu bilsin, bilmesin herkes bir şeyleri zihninde canlandırabilir. Başarılı olmanın büyük sırrı, zihinde canlandırmadır (visualization)”. (Genevieve Behrend / 1881-1960)

Uygulamanın Güçlü Etkileri
Aşağıda, çekim yasasının etkisini ve Evren’in uygulamalarına dair kusursuz sistemi örneklerle anlatan iki yaşanmış öykü verilmektedir:
Öykü, “Sır”rı izleyip, ondan etkilenen on yaşında bir erkek çocuğun, Colin’in başından geçiyor.
Colin ailesiyle birlikte bir haftalığına Disney World’e gitmişti. Parktaki ilk günlerinde uzun kuyruklarda beklemek zorunda kalmışlardı. O gece, Colin uykuya dalmadan hemen önce “yarın bütün büyük oyuncaklara binmek ve hiç sıra beklememek istiyorum” diye düşündü.
Ertesi sabah Colin ve ailesi, park açıldığında Epcot Center’ın giriş kapısında dururken, bir Disney görevlisi yanlarına gelerek, “Günün ilk Epcot Ailesi” olmak isteyip istemediklerini sordu. Günün ilk ailesi olarak VIP statüsü kazanmış, kendilerine refakat eden bir Disney görevlisiyle gezerek, Epcot’taki tüm büyük oyuncaklara kuyruk beklemeden binebilmişlerdi. Bu Colin’in dilediğinden de fazlaydı!
O sabah yüzlerce aile Epcot’a girmek için bekliyordu ama, Colin kendi ailesinin İlk Aile seçilmesinin nedeni konusunda en ufak bir tereddüdü bile yok; çünkü o, bunun “Sır”rı kullandığı için gerçekleştiğini biliyor. On yaşındayken, dünyayı harekete geçirme gücünün kendi içinizde olduğunu keşfetmenin nasıl bir şey olduğunu bir düşünün!
Şüphe düşüncesinin beyninize girmesine izin verdiğinizde, çekim yasası bir kuruntuyu diğerinin ardından size göndermekte gecikmeyecektir. Aklınıza sizi şüpheye düşürecek bir düşünce geldiğinde, onu o an derhal terk ederek geldiği yere geri gönderin. Onun yerine düşüneceğiniz şey ise “İstediğimi şu an elde etmekte olduğumu biliyorum” düşüncesi olsun. Bunu hissedin. JOHN ASSARAF
Çekim yasasını bilen biri olarak, onu kullanmak ve neler olacağını görmek istedim. 1995 yılında, Düş Panosu (Vision Board) adını verdiğim bir pano hazırladım. Panonun üzerine, güzel bir araba, bir saat ya da düşlerimdeki ruh eşim gibi başarmak, veya kendime çekmek istediğim şeylerin resmini asıyordum. Her gün ofisimde oturup bu panoya bakıyor, oraya astıklarımı zihnimde canlandırıyordum (Visualization). O sırada kendimi gerçekten şimdiden bunları elde etmiş gibi hissediyordum.
Bir gün taşınmamız gerekti ve tüm mobilyalarımızı, eşyalarımızı koyduğumuz kutularla birlikte depoya kaldırdık. Bunu izleyen beş yıl içinde ise, üç farklı yere taşındık. Sonunda, Kaliforniya’ya gelerek bu evi satın aldım. Bir yıl boyunca onarılmasını bekledikten sonra, nihayet beş yıl önceki eski evimde kalan bütün eşyalarımı buraya taşıdım. Bir sabah oğlum Keenan çalışma odama geldiğinde, beş yıl önce kapatılmış olan kutulardan biri kapının girişinde duruyordu. Oğlum bana; “Bu kutularda ne var baba?” diye sordu. “Bunlar benim Düş Panolarım” dedim. Sonra; “Düş panosu nedir?” dedi. “Tüm hedeflerimi koyduğum yer” dedim; “Hayatımda başarmak istediğim şeylerin birer resmini bulup, onları kesiyor ve bu panoya hedeflerim olarak asıyorum” henüz beş buçuk yaşında olduğu için ne demek istediğimi anlamadı tabii. Bunun üzerine; “Tatlım izin ver sana göstereyim; sana bunu en kolay böyle anlatabilirim” dedim.
Kutuyu keserek açtım; düş panolarımdan birinin üzerinde, beş yıl önce zihnimde canlandırmış olduğum evin resmî vardı. Bizi şoke eden şey ise, şu an o evde yaşıyor olmamızdı. Benzer bir evde değil, o evde yaşıyorduk. Düşlediğim evi, aynı ev olduğunu bile fark etmeden satın almış ve onartmıştım. Eve bakıp ağlamaya başladım, dağılmıştım. Keenan; “Neden ağlıyorsun?” diye sordu. “Sonunda çekim yasasının nasıl çalıştığını, zihinde canlandırmanın gücünü, okuduğum, hayatım boyunca çalıştığım her şeyi, şirketlerimi nasıl kurduğumu anladım. Evim için de çalışmış, düşlerimizdeki evi satın almış ve bunun farkına bile varmamıştım.”
Paranın Sırrı-JACK CANFIELD
Stone’la çalışırken, kendisi bana; “Senden bir hedef belirlemeni istiyorum; bu öyle büyük bir hedef olsun ki, onu elde ettiğinde, seni çıldırtsın ve ona ulaşmanın tek nedeninin sana ona ulaşacağını öğretmiş olmam olduğunu anlamanı sağlasın.”
Yılda yaklaşık sekiz bin dolar kazanıyor olduğum o dönemde; “Yılda yüz bin dolar kazanmak istiyorum” dedim. Bunu nasıl başarabileceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Hiçbir stratejim olmamasına, hiç ihtimâl vermememe rağmen; “Bunu ifâde edeceğim, buna inanacağım, bu doğruymuş gibi davranıp, bunu yayacağım” dedim ve öyle yaptım.
Bana öğrettiği şeylerden biri, her gün gözlerimi kapayarak, hedeflerime şimdiden ulaşmış olduğumu zihnimde canlandırmaktı. Yüz bin dolarlık bir banknot hazırlayarak bunu tavana yapıştırdım.
Böylece, uyandığımda ilk yaptığım şey yukarı bakıp o banknotu görmek olacak, bu da bana böyle bir dileğim olduğunu hatırlatacaktı. Sonrasında ise, gözlerimi kapatarak, bu yılda-yüz-bin-dolarlık-yaşam-biçimini yaşadığımı zihnimde canlandıracaktım. Otuz gün boyunca önemli bir şey yaşanmaması yeterince dikkat çekiciydi. Ne bana atılım yaptıracak herhangi bir büyük fikir aklıma gelmişti, ne de kimse bana para teklif etmişti.
Bunu izleyen dört hafta, aklıma yüz bin dolarlık bir fikir geldi. öyle birdenbire aklıma geliverdi. Yazmış olduğum bir kitap vardı; “Her biri bir çeyrekten, dört yüz bin âdet satarsam, yüz bin dolar kazanırım” dişe düşündüm. Söz konusu kitap zâten vardı ama, hiç böyle düşünmemiştim. (Sırlardan biri de, size ilhamla gelen bir fikriniz varsa, ona güvenip, harekete geçmenizdir). Dört yüz bin âdet kitabı nasıl satacağımı bilmiyordum. Sonra, markette “National Enquirer” gazetesini gördüm. Bu gazeteyi daha önce defalarca görmüştüm ama daima arka planda kalmıştı. O gün ise, sanki birdenbire üstüme atlamış ve ön plana geçmişti ve ben; “Bu gazetenin okuyucuları kitabımdan haberdar olurlarsa, dört yüz bin kişinin mutlaka gidip kitabımı alacağını” düşündüm. Altı hafta kadar sonra, New York’taki “Hunter College” da altı yüz kişilik bir öğretmen grubuna vermiş olduğum konferanstan sonra, bir kadın yanıma yaklaştı ve; “Harika bir konuşmaydı, sizinle röportaj yapmak isterim. Buyrun kartım burada” dedi. Kartta yazılana göre, “National Enquirer” gazetesi için serbest çalışan bir yazardı. Kafamın içinde “Alacakaranlık Kuşağı” (Twilight Zone) filminden bir parça çalmaya başladı; “vay be, malzeme gerçekten işe yarıyor” dedim. Beklenen makale geldi ve kitabımızın satışları yükselişe geçti.
Burada belirtmek istediğim nokta, bu kişi de dâhil olmak üzere, bütün bu olayları ve insanları hayatıma çekmiş olmam. Kısa kesmek gerekirse, o yıl yüz bin dolar kazanamadım. Kazandığım para, doksan iki bin üç yüz yirmi yedi dolardı. Buna bozulup, “işe yaramadı” dediğimizi mi düşünüyorsunuz yoksa? Hayır, böyle bir şey söylemedik. “Bu olağanüstü bir şey!” dedik.
Sonra eşim bana; “Yüz bin dolarda işe yaradığına göre, bir milyon dolar için de işe yarar mı ne dersin?” diye sordu. Cevabım; “Bilmiyorum. İşe yarayacağını düşünüyorum. Haydi gel deneyelim” oldu.
Yayıncım, ilk “Tavuk Suyuna Çorba” kitabımın telif hakkı için bana yazdığı çekin üzerine imzasıyla birlikte bir gülen yüz yapmıştı, çünkü bu onun hayatı boyunca yazdığı ilk bir milyon dolarlık çekti.
Böylece sonucu kendi deneyimimle görmüş oldu, çünkü onu test etmek istedim. “Sır” gerçekten işe yarıyor mu? Bunu test ettik; kesinlikle işe yaradı ve ben artık hayatımın her gününü “Sır”la yaşıyorum.
Parayı kendinize çekmek için, zenginlik konusuna odaklanmalısınız. Yeterince paranız olmadığını vurgulayarak, parayı hayatınıza çekmeniz imkansızdır; çünkü, bu yeterli paranız olmadığına dair düşüncelere sâhip olduğunuz anlamına gelir. Az paranız olduğuna odaklanarak, yeterince paranız olmamasına dair anılmamış diğer koşulları da oluşturmanıza sebep olur. Hayal gücünüzü sahneye davet etmek ve istediğiniz kadar paraya şimdiden sâhip olduğunuza kendinizi inandırmak zorundasınız. Aslında bunu yapmak o kadar eğlenceli ki! Kendinizi zengin rolü yapıyor, ya da zenginlik oyunu oynuyor gibi düşünürken, paraya dair güzel şeyler hissedecek, bunu hissettikçe de paranın hayatınıza aktığını göreceksiniz.
Parayı sizden esirgeyen Evren değildir, çünkü dilediğinizi paranın tamamı şu an görünmeyen alanda mevcuttur. Yeterince paranız yoksa, bunun sebebi, paranın size akmasını durdurmanız ve bunu düşünceleriniz aracılığıyla yapmanızdır.
Geçmişte, paranın size gelmesinin tek yolunun işiniz olduğunu düşündüyseniz, bundan hemen vazgeçin. Size düşen, istemek, istediğinizi almakta olduğunuza inanmak ve kendinizi mutlu hissetmek. Dileklerinizin size nasıl geleceği konusundaki detayları Evren’e bırakın.
“Gücüm yetmiyor” sözleri sizin dudaklarınızdan da döküldüyse, şu an bunu değiştirme gücüne sahipsiniz. Bu sözlerinizi, “Buna gücüm yetiyor! İstediğim şeyi satın alabilirim!” cümleleriyle değiştirin ve tıpkı bir papağan gibi tekrar tekrar söyleyin. Gelecek otuz gün için, çevrenizde görüp beğendiğiniz her şeye bakarak, kendi kendinize “Buna gücüm yeter. Onu satın alabilirim” demeyi âdet haline getirin. Düşlerinizdeki otomobili gördüğünüzde, ona doğru gidin ve; “Buna gücüm yeter” deyin. Beğendiğiniz kıyafetleri gördüğünüzde, harika bir tatil programı düşündüğünüzde de yine; “Buna gücüm yeter” deyin.
Bunu yaptıkça, kendinizi başka bir frekansa taşıyacak, para konusunda daha iyi hissetmeye başlayacaksınız. Kendinizi bütün o düşündüklerinizi alabileceğinize inandırmaya başladıkça, hayatınızın görüntüleri değişecek.
“Gözle görülen tüm serveti sağlayan mânevî öz asla tüketilemez. O daima sizinledir, ona olan inancınıza ve ondan istediklerinize yanıt verir.”(Charles Jillmore / 1854-1948)
“Başkalarına verecek kadar param yok” diye düşünüyorsanız; bingo! Artık neden yeterince paranız olmadığını biliyorsunuz! Vermeye yetecek kadar paranız olmadığını düşündüğünüz zaman, vermeye başlayın. Vermeye dair inancınızı gösterdiğinizde, çekim yasası size, daha çok vermeniz için, daha çok verecektir.
Vermekle, fedakarlık etmek arasında çok fark vardır.
• Bir şeyleri kalpten vermek, dolup taşmaktır ve çok güzel bir duygudur.
• Fedakarlık etmek ise insana kendisini iyi hissettirmez.
İkisini karıştırmayın; birbirleriyle tümüyle karıştılar. Biri eksiklik sinyali yayarken, diğeri yetip-de-arttığı sinyalini veriyor. Biri mutlu ederken, diğeri mutlu etmiyor.
Fedakarlık, sonuç olarak içerleme duygusuna yol açar. İnsan bir şeyleri tüm kalbiyle verdiğinde ise, yapabileceği en keyifli işi yapmış olur ve çekim yasası bu sinyali yakalayarak daha bile fazlasını hayata geçirir. Aradaki farkı hissedebilirsiniz.
İlişkilerin Sırrı
Düşüncelerimiz, kullandığımız sözcükleri, hissettiklerimizi ve yaptığımız hareketleri oluşturuyor. Davranışlarımızın ise ayrı bir etkisi var, çünkü onlar bizim harekete geçmemize neden olan düşünceler. En derindeki düşüncemizin ne olduğunu fark edemediğimiz zamanlarda bile, yaptığımız hareketlere bakarak, neler düşündüğümüzü anlayabiliriz.
Hayatınıza bir şeyleri çekmek istediğinizde, davranışlarınızın arzularınızla çelişmediğinden emin olun. Buna dair en müthiş örneklerden biri de, “Sır”da yer alan öğretmenlerden biri olan Mike Dooley tarafından “Levaraging the Universe and Engaging the Magic” (Evreni Harekete Geçirmek ve Sihirle Buluşmak) adlı sesli kurslarında verilmekte.
Bu, mükemmel eşini hayatına çekmek isteyen bir kadının öyküsü. O bunun için gereken herşeyi doğru biçimiyle uygulamıştı: Bulmak istediği eşin niteliklerini kafasında netleştirmiş, bunlara dair ayrıntılı bir liste hazırlamış ve onunla birlikte yaşamak istediği hayatı zihninde canlandırmıştı. Bütün bunları yapmasına rağmen, beklediği eşle ilgili herhangi bir işaret yoktu.
Sonra bir gün, eve geldiğinde, arabasını garajının tam ortasına park ederken, birden davranışlarının isteğiyle çeliştiğini fark etti. Arabasını, böyle garajın ortasına park ettiğinde, mükemmel eşine park edecek yer kalmıyordu! Davranışlarıyla Evren’e verdiği mesajda, istediği şeyi alacağına inanmadığını söylüyordu. Böylece hemen garajı temizledi ve arabasını mükemmel eşine yer bırakacak şekilde park etti. Sonra, giysilerle tıkış, tıkış dolup taşan gardırobunu açtı; burada da mükemmel eşe yer yoktu. Yer açmak için giysilerinin bir kısmını oradan çıkardı. Yatağının ortasında yatmaktan da vazgeçti ve mükemmel eşinin yatacağı yeri boş bırakarak, “kendi” yerinde yatmaya başladı.
Söz konusu kadın, bir gece hikayesini Mike Dooley’e anlatırken, yanında oturan kişi, onun mükemmel eşiydi. Bütün o etkili hareketleri yaptıktan ve mükemmel eşine zâten ulaşmış gibi davranmaya başladıktan sonra, o insan hayatına girdi ve mutlu bir evlilik yaptılar.
Evren’den ne istediğinizi düşünün ve davranışlarınızın, elde etmek istediğiniz bu dileğinizi yansıttığından, onunla çelişmediğinden emin olun. İsteğiniz gerçekleşiyormuş gibi davranın. Onu elde ettiğinizde neler yapacaksanız, bugün de aynılarını yapın ve bu büyük beklentiyi hayatınıza yansıtacak şekilde davranın. Arzularınıza ulaşmak için onlara yer açın; böyle yaptığınızda, umudun güçlü sinyallerini Evren’e yaymış oluyorsunuz.
Herkes Kendisinden Sorumludur
Kendinize, başkalarının size davranmalarını istediğiniz gibi davranmadığınız sürece, olayların gidişatını değiştirmeniz mümkün değil. Davranışlarınız, etkili düşüncelerinizdir, bu yüzden kendinize sevgi ve saygı göstermezseniz, yeterince önemli, değerli ve iyi şeyleri hakeden bir insan olmadığınız sinyalini yayarsınız.
Bu sinyal yayılmaya devam ettikçe de, insanların size iyi davranmayacağı birçok durumla karşılaşacaksınız. Bu insanların davranışları sâdece sonuçtur; sebep ise, düşüncelerinizdir. Kendinize sevgi ve saygıyla yaklaşmaya başlamalı, bu sinyali vermeli ve bu frekansa geçmelisiniz. Böylece, çekim yasası tüm Evren’i harekete geçirecek, hayatınız sizi sevip sayan insanlarla dolacak.
Kimseyi kendi mutluluğunuzdan sorumlu tutmayın ve; “Bana borçlusun ve benim için daha çok şey yapmalısın” demeyin. Bunun yerine, kendiniz için daha çok şey yapın, kendinizi mutlu etmeye zaman ayırın. Ancak kendi içinizi sevgiyle doldurduğunuzda, taşarak başkalarına sevgi verme noktasına gelebilirsiniz.
“Sevgiyi elde etmek için...içinizi onunla öyle bir doldurun ki; sevgiyi çeken bir mıknatıs olun”.(Charles Haanel)
Birçoğumuza kendimizi sona bırakmamız öğretilmiştir, bunun sonucunda üzerimize çektiğimiz duygu ise, değersizlik ve bir şeylere layık olmama hissidir. Bu duygular içimizde yerleştikçe, bize kendimizi değersiz ve yetersiz hissettirecek daha fazla yaşam koşulunu da üzerimize çekeriz. Bu düşünce değiştirilmelidir.
Önce kendinizi doyurmadığınız sürece, başkasına verecek hiçbir şeyiniz olamaz. Dolayısıyla önce kendinize eğilmeniz zorunludur. Başta kendi mutluluğunuzla ilgilenin. İnsanlar kendi mutluluklarından sorumludur. Kendi mutluluğunuza yönelip, sizi keyiflendiren şeyler yaptığınızda, ortamın neşesi olur, çevrenizdeki çocuklar ve hayatınızdaki herkes için parlak bir örnek oluşturursunuz. Mutluluğu hissettiğinizde, insanlara bir şeyler vermeyi düşünmenize gerek bile kalmaz, çünkü bu doğal bir akıştır.
Kendinizden hoşnut olmadığınız zaman, Evren’de sizin için varolan tüm iyilik ve sevgiyi bloke etmiş oluyorsunuz. Halinizden memnun olmadığınızda, hayatı kendinizden uzaklaştırıyor gibi olursunuz, çünkü iyiliğinize olan her şey, sağlık, zenginlik, aşk dâhil tek tek her bir konu, mutluluk ve mutlu olma frekansındadır. Kendinizle ilgili mutlu değilseniz, “Siz”i mutsuz edecek, pek çok durum, insan ve olayı kendinize çekmeye devam edeceksiniz demektir.
Çoğunlukla başkaları tarafından mutlu edilmeyi bekleriz; ve genellikle onlar, bizi, bizim istediğimiz gibi mutlu etmeyi başaramazlar. Neden? Çünkü yalnızca bir kişi sizin mutluluğunuzdan ve sonsuz saadetinizden sorumlu tutulabilir; o kişi sizsiniz. Bu yüzden, anne-babanız, çocuğunuz ya da eşiniz de olsalar, sizin mutluluğunuzu yaratma şansına sâhip değiller. Onlar, sâdece sizin mutluluğunuzu paylaşabilirler. Mutluluğunuz kendi içinizde saklı.
Sevebileceğiniz her şeyi sevin. Sevebileceğiniz herkesi sevin. Yalnızca sevdiğiniz şeylere odaklanın, sevgiyi hissedin; o sevginin ve mutluluğun size geri geleceğini göreceksiniz. Katlanmış olarak! Çekim yasası size seveceğiniz şeyleri çoğaltarak göndermek zorunda. Sevgi ışınları yaydığınızda, Evren’in tamamı sizin iyiliğiniz için her şeyi yapıyor, bütün keyifli şeyleri, iyi insanları sizin için harekete geçiriyormuş gibi hissedersiniz.
Sağlığın Sırrı
Burada her gün binlerce farklı tanı ve hastalıkla karşı karşıya kalıyoruz. Bunlar birbiriyle hassas bağlantılar içeriyorlar. Hepsi de tek bir şeyin; stresin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Zincire ve sisteme yeterince stres yüklediğinizde, halkalardan birinin kırılması kaçınılmaz oluyor.
Bütün stres bir tek olumsuz düşünceyle başlar. Kontrolden kaçan bir tek düşünceyi diğerleri izler ve sonunda stres oluşur. Stres sonuçken, neden olumsuz düşüncedir; ve her şey küçük bir olumsuz düşünceyle başlamıştır. Başınıza ne gelmiş olursa olsun, bunu değiştirebilirsiniz...bir küçük olumlu düşünceyle başlayıp, diğerleriyle devam ederek bunu başarabilirsiniz.
Sevmek ve şükretmek, denizleri ikiye ayırabilir, dağları yerinden oynatabilir, mucizeler yaratabilir. Sevgi ve Şükran tüm hastalıkları ortadan kaldırabilir.
Bana en sık sorulan soru; Birinin vücudunda bir hastalık baş gösterdiğinde veya hayatında bir sıkıntı yaşadığında, bu durum “doğru düşünerek” ters çevrilebilir mi? Sorusudur; ve cevap, kesinlikle evettir. MICHAEL BERNARD BECKWITH

CATHY GOODMAN: BİR KİŞİSEL ÖYKÜ
Göğsüme kanser teşhisi konduğunda, güçlü inancım ve tüm kalbimle şimdiden iyileşmiş olduğuma inandım. Her gün “İyileştiğim için şükürler olsun” diyordum. Buna günlerce ve günlerce devam ederek; iyileşmiş olduğuma tüm kalbimle inandım. Kanserin vücuduma hiçbir zaman uğramadığını düşündüm.
Kendimi iyileştirmek için yaptığım şeylerden biri de çok komik filmler izlemekti. Tüm yaptığımız gülmekten ibaretti, gülmek, gülmek ve gülmek. Herhangi bir stres kırıntısının hayatıma girmesine izin veremezdim, çünkü iyileşmeye çalışırken, en büyük zararın stresten geldiğini biliyordum. Teşhis konulduktan yaklaşık üç ay sonra iyileştim, üstelik bu süre içinde herhangi bir ışın tedavisi ya da kemoterapi de görmedim.
Cathy Goodman’dan dinlediğimiz bu güzel ve etkileyici hikâye, bizi etkileyen üç faktörün nasıl işlediğini gösteriyor: Bunlar;
1. İyileşmiş olduğuna şükretmenin etkisi,
2. Dileğinin yerine geldiğine inanmanın etkisi ve,
3. Kahkaha ile neşenin vücudumuzdaki hastalıkları yok etmek üzerindeki etkisi.
Bütün vücudumuzun bir kaç yıl içinde yenilendiği düşünülürse ki, bilim bunu ispat etmiştir, bir bozukluk ya da hastalık nasıl olur da yıllarca vücudumuzda varlığını sürdürebilir? Hastalığın orada kalmasının tek sebebi bizim onu düşünmemiz, sürekli hastalığı gözlemleyerek, dikkatimizi hastalığa vermemizdir.
Bir hastalığınız olduğunda, dikkatinizi hep bu hastalığa yöneltip, insanlara bundan bahsederseniz, bunun sonucunda daha fazla hastalıklı hücre yaratırsınız. Mükemmel sağlıklı bir bedenin içinde yaşadığınızı düşünün. Bırakın hastalıklarla doktorlar ilgilensin.
Hastalığı olan insanların çok sık yaptığı şeylerden bir de devamlı hastalıktan bahsedip durmaktır. Bunun sebebi, sürekli hastalığı düşünmeleridir, gerisi sâdece düşünceleri söze dökmekten ibarettir. Kendinizi bir parça kötü hissettiğinizde, bundan bahsetmeyin; sıkıntınızın artmasını istemiyorsanız tabii. Bu durumdan, düşünme biçiminizin sorumlu olduğunu bilin ve elinizden geldiği kadar çok; “Kendimi harika hissediyorum. O kadar iyiim ki” deyin ve bunu hissedin. Birisi size nasıl olduğunuzu sorduğunda kendinizi harika hissetmiyorsanız bile, kendinizi iyi hissetme düşüncesini aklınıza getirdiği için ona teşekkür edin ve cevap olarak; nasıl olmak istiyorsanız onu söyleyin.
Bedeninizin içinde ya da dışında, ne tür bir sıkıntıyla karşılaşmış olursanız olun, bu durumu değiştirebilirsiniz. Size mutluluk veren konular düşünmeye ve mutlu olmaya başlayın. Mutluluk varoluşa dair bir duygudur. Parmağınız “Mutlu hissetme” düğmesinin üzerinde duruyor. Düğmeye hemen basın ve çevrenizde olan bitene bakmadan parmağınızı orada basılı tutun.
Hastalığın üstesinden gelmek için savaşmanız gerekmez. Sâdece olumsuz düşünceleri uzaklaştırmak gibi basit bir süreç bile, normal sağlık durumunuza geri dönmenizi sağlar ve bedeniniz kendi kendisini iyileştirir.
MICHAEL BERNARD BECKWITH
Kendi kendine iyileşen böbrekler, yok olan kanserler gördüm. Görme yeteneğinin arttığına ve geri kazanıldığına da şahit oldum.
Düşüncelerimle varolmaya çağırdığım bir şeyi değiştirebileceğimi bildiğim için, hemen yirmi bir yaşındayken ne kadar net görüyorsam şimdi de o kadar net görüyor olduğumu imgelemeye başladım. Kendimi loş restoranlarda, uçakta, bilgisayarımın başında kolayca ve gayet net okurken düşledim ve defalarca; “Gayet net görebiliyorum. Gayet net görebiliyorum” dedim. Berrak bir görüşe sâhip olmaktan dolayı heyecan duyup, buna şükrettim. Üç gün içinde görme yeteneğim yenilendi ve artık okuma gözlüğü kullanmadan gayet net görebiliyorum.
Unutmayın Evren’de zaman ve boyut yoktur. Bu yüzden, bir hastalığı iyileştirmek de, bir sivilceyi iyileştirmek kadar kolaydır. Süreç her ikisi için de aynı olmasına rağmen, farkı yaratan bizim zihnimizdir. Böylece herhangi bir sıkıntıyı kendinize çektiğinizde, onu beyninizde bir sivilce boyutuna indirin, tüm olumsuz düşünceleri kafanızdan atın ve sağılığın mükemmelliğine odaklanın.


İyileşmeyecek Hastalık Yoktur-MORRIS GOODMAN
YAZAR VE ULUSLARARASI KONUŞMACI
Hikayem 10 Mart 1981 tarihinde başlıyor. O gün gerçekten hayatım değişti. Asla unutmayacağım bir gündü. Uçak kazası geçirmiş ve tamamen felç olmuş bir vaziyette hastaneye yatırılmıştım. Omuriliğim ezilmiş, birinci ve ikinci boyun omurlarım kırılmıştı. Yutma refleksim yok olduğundan bir şey yiyip içemiyor, diyaframım zedelendiğinden nefes alıp veremiyordum. Yapabildiğim tek şey gözlerimi kırpmaktı. Doktorlar ömrümün geri kalanını bitkisel hayatta geçireceğimi söylediler tabii. Bundan sonra yapabileceğim tek şey gözlerimi kırpmak olacaktı. Bana baktıklarında gördükleri tablo bu olmasına rağmen onların ne düşündüğünün bir önemi yoktu. Asıl önemli olan, benim ne düşündüğümdü. Kendimi yeniden normal bir insan gibi o hastaneden çıkıp giderken hayal ettim.
Hastanede yaparken yapabileceğim tek şey zihnimi çalıştırmaktı ve şuurunuz yerinde olduktan sonra, gerisini tekrar eski haline getirebilirsiniz. Solunum cihazına bağlı yaşıyordum. Doktorlar diyaframım parçalandığı için bir daha asla kendi kendime nefes alamayacağımı söylemişlerdi ama, içimdeki küçük bir ses bana “derin nefes al, derin nefes al” diyordu. Sonunda solunum cihazından çıkarıldım. Doktorlar bu duruma bir açıklama getiremediler. Bense, beni amacımdan ya da zihnimde canlandırdığım görüntüden uzaklaştıracak herhangi bir şeyin aklıma girip, dikkatimi dağıtmasına izin veremezdim.
Noel’de hastaneden yürüyerek çıkmayı kendime hedef koymuştum ve bunu başardım. Kendi iki ayağım üzerinde yürüyerek hastaneden çıktım. Bunun olamayacağını söylemişlerdi: O günü asla unutmayacağım.
Şu an dışarıda bulunan ve acı çeken insanları düşünerek hayat hikayemi özetlemem ve onlara hayatta neler yapabileceklerini kısaca anlatmam gerekseydi, her şeyi dört sözcükte toplayarak özetlerdim “insan düşündüğü şey olur”.
Şimdi sizi Dr. Ben Johnson’ın sağlık konusundaki aydınlatıcı görüşleriyle baş başa bırakıyorum:
“Artık enerji tıbbı diye adlandırdığımız bir çağa giriyoruz. Evren’deki her şeyin bir frekansı var ve sizin yapmanız gereken tek şey frekans değiştirmek ya da karşıt frekansı ortaya çıkarmaktır. Bu şekilde dünyadaki her şeyi değiştirmek kolaydır, ister hastalık, ister duygusal konular olsun, aklınıza ne gelirse. Bu çok büyük bir şey. Şimdiye kadar karşı karşıya kaldığımız en büyük şey budur.”
Dünyanın Sırrı-JACK CANFIELD
Rahibe Terasa çok zeki bir insandı; “Savaş karşıtı bir toplantıya asla katılmayacağım; beni, barışa dair toplandığınızda davet edin” demişti. Biliyordu. “Sır”rı çözmüştü. Dünya üzerinde gerçekleştirdiklerine batığımızda bunu görebiliyoruz.
Savaş karşıtıysanız, bundan vazgeçerek barış yanlısı olun. Açlığa karşıysanız da, insanların tüketebileceklerinden fazla yiyecek bulmalarından yana olun. Bir politikacıya karşı olduğunuzda ise, onun rakibini destekleyin. Seçimler genellikle insanların karşı çıktığı politikacının lehine sonuçlanır, çünkü o, odak noktası olmuş ve bütün enerjiyi çekmiştir.
Dünyadaki her şey tek bir düşünceyle başladı. Büyük şeyler daha da büyür, çünkü, bir kez ortaya çıktıktan sonra daha çok insan tarafından düşünülürler. Sonra bu düşünceler ve duygular, söz konusu sonucu hayatımızda tutarak daha da büyümesini sağlarlar. Zihinlerimizi o düşüncelerden uzaklaştırır, sevgiye odaklarsak, öyle bir sonuç ortaya çıkamaz; buharlaşıp, kaybolur.
Sakinleşmeyi ve dikkatinizi istemediğiniz konular üzerinden çekmeyi öğrenin. Tüm duygusal enerjinizi ve dikkatinizi, yaşamak istediklerinize yöneltin...Enerji dikkatin bulunduğu yere doğru akar.
“Doğru düşünün; düşünceler dünyadaki açlığı doyuracaktır.”(Horatio Bonar / 1808-1889)

MICHAEL BERNARD BECKWITH
Virüs gibi yayılarak insanların zihinlerine giren bir yalan var. Bu yalan; “dünyada herkese yetecek kadar iyilik olmadığı, eksiklik, sınırlama, yetersizlik olduğu”dur. Bu yalan yüzünden, korku içinde yaşayan ve bunları yaşantıları haline getiren açgözlü ve cimri insanlar var. Dünya sanki karabasan haplarından bir tane yutmuş gibi.
Hakikat, iyiliğin insanların ihtiyaç duyduğundan da fazla olduğudur. Gerekenden daha fazla yaratıcı düşünce, gerekenden daha fazla güç, gerekenden daha fazla sevgi, gerekenden daha fazla mutluluk var. Bütün bunlar, sınırsız doğasını fark eden bir beyin sayesinde ortaya çıkmaya başladı.
DR. JOE VITALE
İnsanlar yürekleriyle yaşamaya başlayarak, arzularının peşinden gittiklerinde, aynı hedeflere yönelmezler. Bunun güzelliği de buradadır. Hepimiz birer BMW istemeyiz; Hepimiz aynı insanı da istemeyiz; aynı deneyimleri yaşamak da, aynı kıyafetleri giymek de, aynı.....de istemeyiz. (Boşluğu siz dolduracaksınız).
Düşüncelerinizi başkaları için bir şeyler oluşturmaya zorladığınızda, elde edeceğiniz sonuç, benzer olayları “Kendinize” çağırmak olacaktır. Bu yüzden, bırakın onlar da, kendileri için kendi istedikleri hayatları yaratsınlar.
Sizin Sırrınız-BOB PROCTOR
Bunu bir düşünün. Ellerinize bakın, durağan ve katı bir kitle gibi görünüyorlar, ama aslında öyle değiller. Onlara mikroskop altında baktığınızda, titreşen birer enerji kütlesi olduklarını görürsünüz.
Her şey enerjidir. Bunu size şöyle anlatayım: Evren, galaksimiz ve gezegenimiz, sonra insanlar, sonra bu bedenlerin iç yapılarındaki organ sistemleri, hücreler, moleküller ve atomlar var. Sonra da enerji var. Demek ki, ona dair düşünmenin bir çok seviyesi olmakla birlikte, Evren’deki her şey aslında enerji.
Gelin size, Evren’in en kuvvetli yayın merkezi sayılmanızın nedenlerini açıklayayım. Basitçe söylemek gerekirse, her enerji belli bir frekansla titreşir. Siz de bir enerji olduğunuza göre, siz de belli bir frekansta titreşim yayıyorsunuz; bu frekansı belirleyen ise, herhangi bir zaman diliminde düşündükleriniz ve hissettiklerinizdir. Ulaşmak istedikleriniz de birer enerji olduğuna göre onların da yaydıkları titreşimler var. Gördüğünüz gibi, enerji her şeyin hammaddesini oluşturuyor.
Size “vay be” dedirtecek unsur şimdi geliyor: Ulaşmak istediğiniz şeyi düşünüp o frekansı gönderdiğinizde, istediğiniz o şeye ait enerjinin o frekansta titreşmesini sağlayarak, onu “Size” getiriyorsunuz! İstediğiniz bir şeye odaklandığınızda, o şeyin atomlarındaki titreşimleri değiştirerek, “Size” doğru titreşmelerini sağlıyorsunuz. Evren’in en etkili yayın merkezi sayılmanızın nedeni, size enerjinizi düşünceleriniz aracılığıyla odaklama ve odaklandığınız şeye ait, titreşimlerini değiştirme gücü verilmiş olmasıdır; çünkü bu titreşimler o enerjiyi manyetik olarak size çekecektir.
Ulaşmak istediğiniz güzellikleri düşünüp hissettiğinizde, o an kendinizi derhal o frekansa geçirmiş olursunuz; bu da o güzel şeylere ait enerjinin tümünün size doğru titreşmesini sağlar ve istekleriniz hayata geçer. Çekim yasası, benzer benzeri çeker der. Hepimiz birer mıknatısız ve elektrik yükleyerek oluşturduğumuz mıknatıs etkisiyle, istediğimiz her şeyi kendimize çeker, kendimizi onlara doğru çekeriz. İnsanlar kendi manyetik enerjilerini kendileri yönetirler, çünkü, frekansı yaratan unsurlar duygu ve düşüncelerdir ve kendileri dışında hiç kimse onların yerine düşünüp hissedemez.
JAMES RAY
Birçok insan bedeninin sınırlı olduğunu düşünse de bu doğru değildir. Mikroskop altında bile görülen bir enerji etkinlik alanına sahipsiniz. Enerji hakkında ne bildiğimizi ise şöyle anlatalım: Bir kuantum fizikçisine gidip, “dünyayı oluşturan nedir?” diye sorsanız, size; “Enerji” diye cevap verir. Peki enerji nedir?
“O her zaman varolmuş olan, varolan her şeydir. Biçimlerin içine girer, onlarla hareket eder, onlardan dışarı çıkar.” Birine gidip; “Evren’i kim yarattı?” sorusunu sorsanız “Tanrı” diyecektir. Peki, Tanrı’yı nasıl tanımlarsınız? “Daima vardı, her zaman varoldu.
O, yaratılıp yok edilemez. Şimdiye kadar varolduğu gibi, biçimlerin içinde, biçimler aracılığıyla, biçimler dışında daima varolacak”. Gördüğünüz gibi, terminoloji farklı olsa da, tanımlar aynı.
Kendinizi ortalıkta dolaşan bir “et yığını” sanıyorsanız, yeniden düşünün. Siz spiritüel bir varlıksınız! Daha geniş bir enerji alanında işleyen bir enerji alanısınız. Siz enerjisiniz, ve enerji yaratılıp yok edilemez. Enerji sâdece şekil değiştirir. Bu şekil sizsiniz. Sizin asıl özünüz, daima varolan ve varolacak olan arı enerjiniz. Asla yok olamazsınız.
Tek Evrensel Akıl-DR. JOHN HAGELIN
Kuantum mekaniği bunu onaylıyor; kuantum kozmolojisi doğruluyor. Evren asıl olarak, düşünceden ortaya çıkmıştır ve çevremizdeki bütün bu içerik, düşünce yığınlarıdır. Sonuçta bizler Evren’in kaynağıyız ve bu gücü doğrudan deneyimlerimize bağlı olarak anladığımızda, otoritemizi uygulamaya ve daha fazlasına ulaşmaya başlayabiliriz. Herhangi bir şey tasarlayın. Kendi bilinç alanımızdaki herhangi bir şeyin Evren’i çalıştıran Evrensel bilinç olduğunu bilin.
Büyük öğretmenler ve avatarlardan bazıları, Evren’i Dr. Hagelin gibi tanımlıyor, varolan her şeyin Tek Bir Evrensel Akıl olduğunu ve o Tek Akıl’ın bulunmadığı hiçbir yer olmadığını söylüyorlar. O her şeyin içinde vardır. Tek Akıl, zekâ, bilgelikler ve mükemmelliklerin tümüdür, her şeydir, her an, her yerdedir. Her şey Tek Evrensel Akılsa, ve tamamı her yerdeyse, o zaman bütünüyle içinizdedir!
Bütün bilgi, bütün keşifler, gelecek bütün buluşlar, Evrensel Akıl’ın olasılıkları arasındalar ve insan zekasının onları çekip çıkarmasını bekliyorlar. Tarihteki her yaratım ve buluş, sahibi bunu bilinçli olarak bilse de bilmese de, Evrensel Akıl’dan çıkarılmıştır.
Bu bilgiyi oradan nasıl çıkaracaksınız? Bunu farkındalığınız ve olağanüstü hayal gücünüz sayesinde yapacaksınız. Bir şeyi isteyip, hissedip inanırsanız, onu elde edersiniz. Hafifçe dokunarak çağırmanız için bekleyen sınırsız bir arz var. Her şeyi bilincinizde tutuyorsunuz.
“Yalnız ve tek gerçek İlahi Akıldır”-(Charles Jillmore)
JOHN ASSARAF
Hepimiz birbirimize bağlıyız. Sâdece bunu görmüyoruz. “İçeride” ya da “dışarıda” diye bir şey yok. Evren’deki her şey birbirine bağlı. Tamamı aynı enerji alanı.
Evren, Evrensel arzdır ve her şeyi sağlayandır. Her şey Evren’den gelir ve çekim yasası sayesinde, insanlar, koşullar ve olaylar aracılığıyla size ulaştırılır. Çekim yasasını, arz yasası olarak düşünün. Bu yasa, sınırsız arzdan istediklerinizi çekip almanızı sağlamaktadır. İsteğinizle aynı doğrultuda kusursuz bir frekans yaydığınızda, insanlar, koşullar ve olaylar kusursuz bir biçimde size doğru çekilerek, teslim edileceklerdir!
Arzuladıklarınızı size veren, insanlar değil. Böyle yanlış bir inanca kapılırsanız, dış dünyayı ve insanları kaynak olarak görür ve yokluğu yaşarsınız.
Evren, Yüce Akıl, Tanrı, Sonsuz Zekâ, ya da başka türlü nasıl tanımlıyorsanız tanımlayın gerçek kaynak görünmeyen alandadır.
Siz Geçmişiniz Değilsiniz
İnsanlar olmasını istedikleri şeylere odaklandıklarında, istemedikleri şeyler onlardan uzaklaşır. Arzuları daha geniş yer kaplamaya başlarken, diğer taraf kaybolur.
“Aklını hayatın karanlık yanlarına takarak, geçmişteki şanssızlık ve düş kırıklıklarını tekrar tekrar düşünen bir insan, aynı şanssızlık ve düş kırıklıklarını gelecekte de yaşamak için dua etmiş olur. Gelecekte bir gün başınıza talihsizlikten başka bir şey gelmediğini görürseniz, bu bugün bunu çağırıyor olmanızdandır; ve kesinlikle de böyle olacaktır.”(Prentice Mulford)
LISA NICHOLS
Siz kendi kaderinizin tasarımcısı ve yazarısınız. Kalem sizin elinizde, öyküyü siz yazıyorsunuz ve sonuç sizin seçiminiz oluyor. Bütün gücünüz, o gücün farkında olmaktan ve bu bilinci kaybetmemekten geliyor.

Onu başıboş bırakırsanız, beyniniz raydan çıkmış bir buharlı trene benzeyebilir. Geçmişte yaşadığınız kötü olayları alıp, geleceğinize yansıtarak sizi geçmişinizden de, geleceğinizden de koparabilir. Bu kontrol-dışı-düşünceler de bir şeyleri oluşturmaktadır. Şimdiki zamanda yaşadığınızın farkına vardığınız taktirde, ne düşündüğünüzü bilirsiniz. Böylece, düşünceleriniz üzerinde kontrol kazanmış olursunuz. Gücünüzün kaynağı da buradadır.
Peki daha çok farkındalığı nasıl kazanacaksınız?
Bunu yapmanın yollarından biri, bir an için durup kendinize; “Şu an ne düşünüyorum? Şu an ne hissediyorum?” diye sormaktır. Bunu kendinize sorduğunuz an, duygu ve düşüncelerinizi fark ettiniz demektir, çünkü beyninizi şimdiki zamana geri getirmiş olursunuz.
Bunu her düşündüğünüzde, kendinize içinde yaşadığınız zamanı fark ettirin. Bu uygulamayı her gün yüzlerce kez yapın; çünkü biliyorsunuz ki, gücünüzün tamamı, o gücün farkında olmaktan geliyor.
Evren’in sorularınızı tüm hayatınız boyunca yanıtladığı doğru, ama siz cevapları ancak farkında olduğunuz zaman alırsınız. Çevrenizdeki her şeyi fark edin, çünkü sorularınız gün içinde her an yanıtlanıyor. Cevapları size getiren kanallar sınırsız. Bunlar, dikkatinizi çeken bir gazete manşeti de olabilir, birinin konuşmasını tesadüfen duymak da, radyodaki bir ses veya geçip giden bir kamyonun üzerindeki bir ilan ya da aniden gelen ilham olabilir. Hatırlamayı hatırla ve farkına var!
Gerek kendi hayatıma, gerekse başkalarının hayatlarına baktığımda gördüğüm bir şey var; bizler, kendimiz için her zaman iyi şeyler düşünmüyor, kendimizi tamamıyla sevmiyoruz. Kendimizi sevmememiz, dileklerimizi bizden uzak tutuyor. Kendimizi sevmediğimizde, bize gelecek şeyleri iterek kendimizden uzaklaştırıyoruz.
İstediğimiz şey ne olursa olsun, sevgiyle beslenir. Bütün o, gençlik, para, mükemmel insan, iş güzel bir beden, sağlık gibi şeyleri almak demek, sevgiyi duyumsamak demektir. Sevdiğimiz şeyleri kendimize çekmek için sevgi yaymalıyız; bunu yaptığımızda, dileklerimiz hemen yerine gelecektir.
“Mutlak gerçek; ‘ben’in kusursuz ve eksiksiz olduğudur; gerçek ‘ben’ ruhsal bir varlıktır ve dolayısıyla mükemmelliğinde bir kusur olması imkansızdır; asla bir eksikliği, sınırlaması ya da özürü olamaz.”(Charles Haanel)
Yaşamın Sırrı-NEALE DONALD WALSCH
YAZAR VE ULUSLARARASI KONUŞMACI
Gökyüzünde, üzerine dünyadaki misyonumuzun ve amacımızın yazılmış olduğu bir karatahta yok. Gökyüzünde üzerine; “Neale Donald Walsch; yirmi birinci yüzyılın ilk yarısında yaşamış yakışıklı adam,...” diye yazılıp gerisi boş bırakılmış bir karatahta da yok. Burada ne yaptığımı, kim olduğumu gerçekten anlamak için yapmam gereken tek şey, o tahtayı bulmak ve Tanrı’nın benim için aslında ne tasarladığını keşfetmek, ama böyle bir tahta mevcut değil.
Bu yüzden, gayeniz, söylediğiniz şeydir. Göreviniz, kendinize yüklediğiniz misyondur. Hayatınız kendi oluşturduğunuz yaşantıdır.
Yaşamınızın karatahtasını istediğiniz gibi doldurabilirsiniz: Tahtanızı geçmişe ait bir bagaj dolusu anıyla doldurduysanız, hemen silip temizleyin. Geçmişe ait işe yaramaz her şeyi silerek, onlara sizi bu noktaya, yeni bir başlangıca getirdikleri için teşekkür edin. Artık yeni bir yazı tahtanız var, yeniden başlayabilirsiniz; tam burada, hemen şimdi. Mutluluğunuzu bulun ve onu yaşayın!
Hoşunuza giden şeyleri yapın ve kendinizi mutlu edin. Sizi mutlu eden şeyin ne olduğunu bilmiyorsanız, kendinize; “Beni ne mutlu eder?” sorusunu sorun. Cevabı bulup, kendinizi ona, mutluluğunuza adadığınızda ise, çekim yasası, sevindirici insanları, koşulları, olayları ve fırsatları hayatınıza çığ gibi yağdıracak; çünkü o zaman siz Evren’e mutluluk ışınları yayıyor olacaksınız.
DR. JOHN GRAY
Sizi mutlu eden her şey, size daima biraz daha mutluluk getirecektir.
Şu an bu kitabı okuyorsunuz. Onu hayatınıza çeken sizdiniz, ve hoşunuza gittiyse bunu alıp hayatınıza, uygulamak da sizin seçiminiz. Hoşlanmadıysanız o zaman atın bir kenara gitsin. Sizi mutlu edecek, yüreğinizin sesine ayak uyduracak başka bir şey bulun.
“Mutluluğunuzun peşinden gidin, her tarafınız duvarlarla kaplı olsa bile, Evren size kapılar açacaktır.” (Joseph Campbell)
DR. FRED ALAN WOLF
Şimdi artık gerçekten yeni bir çağa geçiyoruz. “Uzay Yolu”nda söylenmiş olabileceği gibi, son sınırın, uzay değil, akıl olacağı bir çağ bu.
Dünya yörüngesinde Sizin için dönüyor. Okyanuslar Sizin için yükselip alçalıyor. Kuşlar Sizin için şakıyor. Yıldızlar Sizin için görünüyor. Gördüğünüz tüm güzellikler, yaşadığınız tüm harikalıklar hepsi Sizin için buradalar. Kimliğinize dair düşünmüş olduklarınızın bir önemi yok. Şimdi artık, Gerçekte Kim Olduğunuzu biliyorsunuz. Siz Evrenin seçilmişisiniz. Krallığın varisi, Yaşamın mükemmelliğisiniz; ve artık “Sır”rı biliyorsunuz.
Mutluluk sizinle olabilir!
“Sır, tüm olmuşların, olanların ve olacakların cevabıdır”.(Ralph Waldo Emerson)



KAYNAKÇA
The Secret / SIR
Rhonda BYRNE
Çeviren: Can Üstünuçar
MİA Basım Yayın Ve Tanıtım Hizmetleri-2006s

alıntıdır
 

mayahanım

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
26 Şub 2013
Konular
43
Mesajlar
273
MFC Puanı
80
kitabı okuduktan sonra hayatım tamamen değişti,olumlamalara inancım arttı :)
 
Üst