- Üyelik Tarihi
- 13 Haz 2016
- Konular
- 43
- Mesajlar
- 695
- MFC Puanı
- 6,600
Yerçekimsiz Ortamda Cinsellik ve Üreme
Bu alanda yapılan ilk denemeler 1992 yılında NASA tarafından başlatılmış olmakla birlikte, ESA VE JAXAnın 2011-2016 programlarına dahil ettikleri bio-survey çalışmaları, konuya ilgili olduklarını gösteriyor. Gezegenimizde uygun koşullar sağlanarak yürütülen deneyler, henüz yüz güldürücü sonuçlar vermedi. Zira çalışmaların hem çiftleşme hem de fertilizasyon (döllenme) aşamaları için uzun zamana ihtiyacı var. Ve yer çekimsiz ortam koşullarını dünya üzerinde bu kadar uzun süre sağlayabilecek bir düzenek bulunmuyor. Dünya dışı göreve çıkacak astronotlar için rutin test ve hazırlık süreçlerinde tercih edilen ve yer çekimsiz ortamda üreme için de ideal koşullara en yakın ortam olarak kabul gören su altı çalışmaları, şu an için öncelikli tercihimiz.
İlgili çalışmalarda, doğal ortamlarının benzerliği dikkate alınarak; deniz kestaneleri, balıklar ve amfibiler kullanılarak 1800ün üzerinde deney yapılmış, fakat hiç birinde etkin ve sürdürülebilir üreme verisi elde edilememiştir.
JAXA 2014 yılı içerisinde konuyu bir seviye daha ileriye taşıyarak kuşları kullanmaya başlamış fakat yedi ay süren çalışmadan yine olumlu bir sonuç elde edememiştir. Yine Japonlara ait bir başka çalışmada; dondurulmuş fare spermi ile uzayın üreme üzerindeki etkileri araştırılmış ve maalesef aynı hezimet tekrarlanmıştır. Japonyadaki Riken Gelişimsel Biyoloji Merkezinin yönetici araştırmacılarından Teruhiko Wakayama;
Embriyonun ana rahmine implantasyonu (gömülme, yerleşme, tutunma) için yerçekiminin gerekli olup olmadığını henüz bilmiyoruz. Fakat yaptığımız çalışmalar maalesef henüz aksini gösteremedi.
diyor. Ve ekliyor Belki de bir uzay kolonisinde bebek yapabilmek için kadınların implantasyon sağlanana dek birkaç gün yapay bir yerçekimi ortamında kalmaları gerekebilir.
Peki ama uzayda üremenin önündeki engel ne olabilir?
Konuya çiftleşme ve üreme ekseninde bakarak ilerleyelim ve insan fizyolojisini merkeze alalım.
Öncelikle çiftleşmenin sağlanabilmesi için sağlıklı bir çifte ihtiyacımız olacak.
Biz onlara Şahin K. ve Zerrin E. diyelim ve kahramanlarımızı I.S.S. (Uluslararası Uzay İstasyonu)in Hilton konforunda döşenmiş; saksafon baskın, nezih ambiyansında misafir edelim. Mum ışıklarının Lotus esansını dalgalandırdığı odamızın hala büyük bir eksiği var: Yer Çekimi!
Şahin ve Zerrinin organik birleşimi ve ritmik eylemleri için; önce birbirlerini yakalamaları, peşinden de bu birleşimi sürdürmeleri gerekiyor. Fakat eylemsizlik ve moment dinamikleri gereği; etki ve tepkinin yaratacağı güçlük hiç de yabana atılamayacaktır.
1979 yapımı bir James Bond filmi olan Moonrakerdan uzayda sevişme sahnesi.
Madem bir düşünsel deneyi sürdürüyoruz, denkleme süreci kolaylaştıracak bir düzenek ekleyerek devam edelim. Çiftimizi sarsmadan bağlayacak ve uygun pozisyonda ritmik eylemi kolaylaştıracak bir mekanizma işimizi görecektir. Şimdi sapıtmadan ilk aşamayı tamamlamış olalım.
Şahine ait spermler artık Zerrinin vajen kanalındalar, fakat asıl büyük sorunumuz burada başlıyor.
Kadın serviksine (rahim ağzı) bırakılan spermatozoanın, fertilizasyonun en sık gerçekleştiği ampulla bölgesine ulaşması normal koşullarda 2-7 saat sürmektedir. Döllenmeye uygun olan sekonder oositin (kadın üreme hücresi, yumurta) overlerde başlayan yolculuğu da neredeyse 48-72 saati bulmaktadır. Bu zaman aralığında Şahine ait sperm ordusu, Zerrine ait yumurtayla karşılaşırsa döllenme olur ve Zigotun (döllenmiş yumurta) endometriyuma (rahim iç duvarı) ilerleyerek arka alt kısımda kendisine tahsis edilmiş bölgeye oturarak yapışması ile gebelik süreci başlar.
Spermlerin kuyruk hareketleri neticesinde kazandıkları itki hem rahim içindeki yapılara ve sıvıya, hem de yerçekimine karşı koymaları için programlanmıştır. Bu program, spermin yön bulma modülasyonu ile bağıntılı çalışır. Öte yandan rahimi döşeyen sıvının konum ve kinetiği de doğrudan yerçekimi ile ilişkilidir. Uzay koşullarında üreme sisteminin bu her iki bileşeni de özgün kabiliyetlerini yitirmiş olacaklardır.
Bununla beraber diyelim ki buluşma sağlandı ve yumurta döllendi. Bu kez zigotun büyüyüp gelişebilmek için yerleşeceği konuma ulaşması ve gömülmesi imkansıza yakın ölçüde zorlaşacaktır. Zira yumurtanın hareketi pasiftir ve uygun konuma ulaşmasını, içinde bulunduğu tüplerin siliyer hareketi sağlamaktadır. Fakat yumurtanın bu hareketten faydalanabilmesi için zemini döşeyen sillere (hareketli uzantılar) teması gerekmektedir ve bu da ancak yer çekimi ile mümkün olacaktır.
Son bir jest yapıp döllenmiş yumurtanın tesadüfen endometriyuma ulaştığını ve uygun lokasyona konumlandığını düşünelim. Hala sorunlarımız var.
Bu yerleşme ve gömülme sırasında, zigot ile anne rahmi arasında yaşamsal bir alışveriş süreci başlar. Zigotun beslenmesi ve atıklarını tahliye edebilmesi için kurulacak kan damarı köprüleri ve destek doku kompartmanının organizasyonu, yine yerçekimine bağımlıdır. Zira insanoğlu doğal evrimi boyunca her daim yerçekimine maruz kalmış ve ilk canlıdan günümüze değin süren bu aşamalı yapılanma; tüm anatomik, fizyolojik ve histolojik organizasyonumuzu şekillendirmiştir.
Tüm bu fizyolojik handikapların yanına uzayda maruz kalınacak kozmik radyasyonun moleküler bozucu etkisini dahil etmeyi de atlamayalım.
Ve sevgili dostlar buradan çıkaracağımız ana sonuç şu an için uzayda doğal yollardan çoğalmak pek de mümkün görünmüyor.
Erkek ve kadın astronotların aynı ekipte bulunduğu pek çok insanlı uzay ve yörünge görevi olduğunu biliyoruz ve yine bildiğimiz kadarıyla uzayda gebe kalıp dünyaya dönen astronot olmadı.
Konuyu mümkün olabildiğince doğal üreme ekseninde ele almaya çalışsak da santrifüj ve merkezkaç kullanan uzay araçlarının yapay yerçekimi modüllerinde neler olabileceğine dair henüz kesin bir kanımız yok. Tabi kozmik radyasyonun ve henüz göz önüne alınmamış diğer faktörlerin aşılması şartıyla.
Dr. Sercan ÖZAYDIN
Kaynak