-
- Üyelik Tarihi
- 8 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 17,522
-
- MFC Puanı
- 3,901
Memleketim... Zonguldağın En büyük 2. ilçesidir.
Oldukça yeni bir yerleşim yeri olan Çaycuma'nın tarihiyle ilgili bilgiler, Osmanlı Devleti döneminde hazırlanan Kastamonu ve Bolu Salnamelerindeki bilgilerle ve sözlü anlatımlarla sınırlıdır. Yerleşim yeri olarak çok uzun bir tarihsel geçmişe sahip olmamakla birlikte bugünkü Çaycuma'nın sınırları içinde kalan topraklar tarih öncesi dönemden bu yana çeşitli ulus toplulukların yerleşimine sahne olmuştur. Tarihsel süreç içinde savaşlar, göçler ve diğer nedenlerle bölgeye yerleşen toplulukların izleri günümüze kadar gelmiştir.
Tarih öncesi dönemde Çaycuma’nın da içinde bulunduğu bölgenin adı Paflagonya idi. Paflagonya Bölgesinin batı sınırını Filyos Çayı oluşturuyordu. Karadeniz kıyısındaki Tios (Filyos) bir Miletos kolonisiydi. Paflagonya bölgesine yerleştiği bilinen en eski topluluklar Frigya boylarıdır. İ.Ö.1200'lü yıllarda başlayan ve "Ege Göç Kavimleri Hareketi" adı verilen göçlerle birlikte Bitin, Mariondin, Migdon diye anılan Frig toplulukları Zonguldak ve civarına yöneldi. Ancak bu topluluklar birkaç yüzyıl boyunca siyasal bir örgüt yapısı oluşturamadılar. Kral Gordios ve Midas'ın öncülüğünde siyasal yapılanma içine girdilerse de yöredeki Frig egemenliği Kimmerler tarafından ortadan kaldırıldı. İ.Ö. VII.yy başlarında Kafkasya'dan Anadolu'ya giren Kimmer boyları Frigya'ya ardı arkası kesilmeyen seferler düzenledi. Bu seferlerin sonucunda Frig Kralı III.Midas Kimmer savaşçılarına yenik düştü ve İ.Ö. 676'da Frig Krallığı ortadan kalktı.
Kimmerler, Paflagonya'daki varlıklarını İ.Ö. 630'lara değin sürdürdüler ancak Lidyalılar ve Asurlular'la yaptıkları savaşlar sonucunda zayıf düştüler ve en sonunda Med Devleti karşısında tutunamayarak Anadolu'yu terk ettiler.
Kimmerler'den sonra İ.Ö. VI.yy başlarında Lidya Devleti bölgede egemenlik sağladı. Yine aynı yıllarda,Batı Anadolu kıyılarında yaşayan kimi Megaralılar ve Boitoiyalılar bölgeye geldiler. Karadeniz'in kuzeyinden getirdikleri malların boşaltılabileceği "emperion"lar (küçük ticari iskeleler) kurmaya yöneldiler. Tios (Filatairos/Filyos) bunklar arasında önemli bir koloniydi. Ancak perslerin, Lidyalıları İ.Ö. 546'da yenilgiye uğratmasıyla bölgedeki Lidya egemenliği de son buldu.
Persler, Anadolu'ya egemendiler ama Tiios (Filyos) gibi koloni kentlerin yönetimine "tiran" adı verilen kendi yandaşlarının getirilmesini sağladılar. İ.Ö.334'de Anadolu'ya geçen Makedonya kralı İskender, Pers ordusunu Gronikos Çayı yakınlarında yenilgiye uğratınca Perslerin Batı ve Kuzeybatı Anadolu'daki üstünlüğü sona erdi. İskender bölgeyi Makedonyalı subayların yönetimine bıraktı.
Romalılar döneminde, Romalı soylulardan ve ünlü yöneticilerden Balbinus, İmparator Maksimunus (İ.Ö.235-238) zamanında çeşitli vilayetlerde sivil yönetime geçişe yönelik düzenlemeler yaptı ve bölge Doğu Roma İmparatorluğu içinde kaldı.
VII.yy başlarında, Bizans İmparatoru Herakleios döneminde ülke "thema" (vilayet) denilen yönetsel birimlere ayrıldı. Bölge de bunlardan "Opsikion Theması" içinde yer aldı.
Paflagonya kıyıları 1204'den sonra Komnenos soyundan gelen David tarafından ele geçirildi.
1071 Malazgirt savaşı'ndan sonra Türk boyları kitleler halinde Anadolu'ya akmaya başladı. Malazgirt zaferinden hemen sonra Alp Arslan (1072) öldürülünce yerine oğlu Melikşah geçti ancak Türkler arasındaki iktidar kavgası bir türlü bitmek bilmiyordu. Alp Arslan'a karşı ayaklanmış olan Kutalmışoğlu Süleymanşah ve kardeşi Mansur Anadolu'ya girdiler ve kısa sürede Konya'dan İznik2e kadar olan bölgeyi ele geçirdikten sonra 1075'te Anadolu Selçuklu Devletini kurdular. Ancak Bizans egemenliğindeki Zonguldak ve yöresine yönelik Türk saldırıları geçici akın olmaktan öteye gidemiyordu.
1084 yılında I.Aleksios'un bölgedeki valilerini askerleriyle birlikte İstanbul'a toplantıya çağırmasını fırsat bilen Süleymanşah'ın komutanlarından Emir Karatekin, Ulus, Bartın, Devrek topraklarını ele geçirdikten sonra kıyıya yönelerek Zonguldak yöresini bütünüyle ele geçirdi. Büyük Selçuklular ile Anadolu Selçukluları arasındaki çekişme yeniden başlamıştı. Çekişme sonucu Anadolu Selçukluları büyük bir sarsıntı geçirdiler. Emir Karatekin'de Bizanslılar karşısında direnemeyince bölge yeniden Bizanslıların eline geçti.
Anadolu Selçukluların çöküş döneminde Candaroğulları Beyliği bağımsızlığını ilan etti (1335). Sinop'tan Safranbolu'ya kadar uzanan bölgede egemen olan Candaroğulları beyliklerini hem Bizans'a, hem de Osmanlı’lara ve öbür beyliklere karşı korumaya çalıştılar. Candaroğulları en çok Osmanlı Devleti tedirgin ediyordu. Candaroğlu Süleyman Paşa'nın bir kaç kez Orhan gazi ile savaştığı biliniyor.
Amasra'ya kadar uzanan kıyı bölgesinin ve iç kesimlerin Osmanlı topraklarına katılması; Cenevizlilerin, Bizanslıların ve Candaroğullarının egemenliğinin kesin olarak sona ermesi Fatih Sultan Mehmet döneminde oldu. Fatih Sultan Mehmet aynı zamanda Candaroğulları beyliğini de ortadan kaldırdı.
ÇAYCUMA ADININ KAYNAĞI VE TARİHİ
Çaycuma'nın adını kaynağıyla ilgili değişik varsayım ve rivayetler vardır. Bu varsayımları başlıca iki grupta toplamak olasıdır.
Bir varsayıma göre Çaycuma adı "Çay" ve "Cuma" sözcüklerinden türemiştir. Cuma günleri Fiilyos Çayı kenarında pazarın kurulmasıyla pazara gelen halkın zamanla "Çay'a, Cuma'ya gidiyorum" biçimindeki söyleyişi bir süre sonra "Çaycuma" olarak kullanılmaya başlamıştır.
Bir başka varsayıma göre; Filyos Çayı kıyısına Yakademirciler Köylüleri ile Velioğlu Köylüleri ortaklaşa bir cami yaptırmışlardır. Her hafta cuma günü hem pazar kuruluyor, hem de civar köylerden gelen yurttaşlar bu camide cuma namazı kılıyorlardı. Filyos Çayı ve bu caminin adından hareketle "Çay" ve "Cami" sözcükleri zamanla kaynaşmış, önceleri "Çaycami" olan söyleyiş biçimi daha sonra "Çaycuma"ya dönüşmüş ve o günlerden bu yana yerleşim yerinin adı Çaycuma olarak kullanılmaya başlanmıştır.
İlçenin bugünkü yerinde 50-60 hanelik bir köyün olduğu, daha sonra merkezi bir konumda bulunması dikkate alınarak idari bölünmede bucak olarak yer aldığı bilinmektedir.
Filyos Çayı'nın Zonguldak yakası "Çarşamba",karşı yakasına "Perşembe" olarak adlandırılırdı. Çaycuma bucak merkezi Çarşamba yakasında yer aldığından Çarşamba nahiyesi olarak adlandırılmıştır. Bir rivayete göre, ilçe teşkilatları kurulurken Abdülhamit'in sarayında bulunan Devrekliler "Devrek'in ilçe olmasında ve Çaycuma'nın da bucak merkezi olarak Devrek'e bağlanmasında" belirleyici olmuşlardır. Bu idare bölünmede Devrek "Hamidiye Kazası","Çaycuma'da "Çarşamba Nahiyesi" adıyla idare bölünmede yer almıştır.
Şehir halkının büyük çoğunluğu civar köylerden gelip yerleşenlerden meydana gelmiştir. Hamit Kalyoncu bölgeyle ilgili yaptığı tez çalışmasında ilk yerleşimleri şöyle anlatıyor: "Şehir halkının çoğunluğu civar köylerden gelmedir. Yalnız Köktürk soyadını taşıyan ve diğer halk tarafından 'beyler' veya 'Rumbeyoğulları' diye anılan grup ise bölgeye Bolu taraflarından gelmişlerdir. Çaycuma'nın ilk yerlileri olduklarını öne süren Rumbeyoğulları'nın ifadesine göre "Çaycuma Rum diyarı iken bu bölgeyi ıslah için gelen ataları Gazi Mehmet Paşa Rumları silmiştir. Üç oğlunu Çaycuma, Beycuma ve Mengene Beyi olarak yerleştirmiştir. Gazi Mehmet Paşa daha sonra Belgrat'ta şehit olmuş ve oraya gömülmüştür. "Yalnız bu olay hakkında bir tarih verilemediği gibi başka bir açıklama da yapılamıyor."
Osmanlı Salnamelerinden elde edilen bilgilere göre, şehirdeki iki camiden Eski Cami olarak bilineni (bugünkü 50.Yıl Camisinin bulunduğu yerdeki cami) Rumbeyoğlu Hacı Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. Bu caminin kapısı üstüne 1240-1820 tarihi vardır. Bu tarih bazılarına göre yapılış, bazılarına göre de tamirat tarihidir.
Şehir halkından derlenen bilgilere göre, Çaycuma'da yerleşme şu şekilde olmuştur:
Çok önceleri (tahminen 170-180 yıl önce) civar köylüler, Veliköyü ve Yakademirciler Köylerinin birleştiği ve şimdiki şehir merkezinin 500 metre batısında bulunan "Sıracevizler" adındaki yerde bir pazar yeri kurarlar. Pazarı kuran ve geliştiren halkın Müslüman olması bir mescit ve cami yaptırma zorunluluğu ortaya çıkarır. Ozamanlar Kayabaşı Köyü'nde oturan Rumbeyoğullarından Hacı Ali Bey, Eski Camiyi yaptırır. Bunun vakfiyesi olarak da caminin yanına birkaç dükkan eklenir. Halk bu kez, cuma günleri toplandıkları pazaryerini de bu caminin çevresine taşır. Böylece şehirdeki ilk yerleşme başlar.
Kuruluş yeri olarak çevre kazaların ortasında bir durak yeri özelliği taşıyan Çaycuma, kısa sürede gelişerek 1303/1883 yılında "Çarşamba" divanı adıyla Bartın'a bağlanır.
Kastamonu Vilayetinin düzenlediği 1286/1869 tarihli Salname'de ise Çaycuma adı, "Devrek kazasına bağlı Çarşamba nahiyesi" olarak geçer. Kastamonu Vilayetine Bağlı Livalar, Azalar ve Nahiyeler hakkında 1315/1889 tarihli Kastamonu vilayeti Salnamesi’nin 19.sayısında Çaycuma için şu bilgiler verilir: "Devrek kadar muntazam olup, kasaba içinde 2 çarşı, 2 cami, 1 kilise ve 1 hamam vardır."
Osmanlı Devleti'nin 1319/1902 tarihli umumi Salnamesi'nde Çarşamba nahiyesinin Zonguldak'a bağlandığı belirtilir. Zonguldak'a bağlandığı belirtilir. Zonguldak'ta bu tarihte Bolu Sancağı'na bağlı kaza haline getirilmiştir. Bolu müstakil Mutasarrıflığı'nın ilk kez düzenleyip 1332/1916 yılında yayınladığı Bolu Divanı Salnamesi'nde Çaycuma hakkında şu bilgiler verilir:
"Çaycuma, Bolu dahilindeki nahiyelerin en muntazamı ve en büyüğüdür. 31 köyü, 11600 İslam, 370 Rum, 34 Ermeni olmak üzere toplam 12004 nüfusu vardır. Nahiye merkezi Çaycuma; muntazam bir çarşı, 2 cami, 1 medrese, 3 sınıflı iptidai mektep ile 1 kilise ve 1 Rum iptidai mektebi, han, hamam gibi ihtiyaç hissedilen binaları ihtiva etmektedir. Bu durumuyla bazı kaza merkezlerinden çok farklı bulunmaktadır. Ahali pek istidatlı ve kabiliyetlidir. İlçe muhtelif tarihlerde değişiklik ve yeniliklere uğramışsa da tarihi değeri yoktur."
Çaycuma ilçe merkezi ve köylerine yerleşenlerin nereden geldikleri konusunda kesin bilgi ve kayıtlar yoktur. Ancak, konuya ilgi duyanlar kısıtlı olanaklarla kendi orijinlerini araştırmakla yetinmektedirler. Bununla birlikte Çaycuma ve çevresinde homojen olmadığı, değişik bölgelerden gelen insan gruplarının çeşitli tarihlerde bölgeye yerleştiği sanılmaktadır. Nüfusun bir bölümü Kafkasya bölgesinden göç edenlerden bir bölümünün de 400-450 yıl kadar önce Urfa, Mardin, Yozgat dolaylarından bir kısım göçebenin gelerek daha çok da Hacıkadı (Perşembe) dolaylarına yerleşmeleriyle meydana gelmiştir.
Bu konuda Mustafa Zeren'in anlattıklarıyla Hamit Kalyoncu'nun tez çalışmalarıyla belirttikleri aynı doğrultudadır." 1947 yılında dönemin Gümrük ve Tekel Bakanı Emin Erişirgil Çaycuma'ya uğrar. Bakan Erişirgil Çaycuma'da, yurttaşların hayvan hırsızlığı, hayvan zehirleme, cinayet, kadın kaçırma, soygun, samanlık ve otluk yakma gibi olaylardan şikayetçi olduklarına tanık olur ve Türkiye'nin hiç bir bölgesinde benzeri olmayan bu olaylar Erişirgil'in olağanüstü ilgisini çeker. Bir yıl sonra, 1948'deki kabine değişikliğinde Dahiliye Vekili (İçişleri Bakanı) olarak görev yapan Emin Erişirgil, Çaycuma'nın özellikle Perşembe bölgesinden gelen cinayet,yangın vs.. gibi olayların önü alınamayınca olayların kökenini araştırmak ve köklü çözüm bulmak amacıyla bölge hakkında ayrıntılı bilgi ister. Bu araştırmanın sonucunda 400 yıl kadar önce bölgeye Urfa, Mardin, Yozgat dolaylarından Yörüklerin geldiği öğrenilir. Bu insanların bölgeye geliş nedenleri kesin biçimde açıklanamamakla birlikte, bu kadar yoğun olayın ve geçimsizliğin nedeni olarak farklı bölgelerden gelen bu insanların bir arada iyi geçinememeleri gösterilir. Hatta olayların yatıştırılması için yalnızca Perşembe yöresiyle sınırlı olmak üzere sıkı yönetim ilan edilmesi konusu bile Bakanlar Kurulunda gündeme gelir.
KURTULUŞ SAVAŞINDA ÇAYCUMA
Çaycuma,Kurtuluş Savaşı'nda Kuvay-ı Milliye saflarında aktif olarak yer almıştır. Çaycuma bucak merkezi ve köylerinden dönemin gençleri kitleler halinde Kuvay-ı Milliye saflarında yer alırken bucak yöneticileri yöredeki diğer kazalara eş zamanlı olarak Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Çaycuma Şubesi’ni açtılar. Cemiyetin başına Tahir Bey getirildi.
Dr. Cevdet Müftüoğlu'ndan öğrendiğimize göre, Kalaycıoğlu Müftüzade Tahir Efendi, 1900'lü yılların başından itibaren (tam teşekküllü bucaklardan belediye teşkilatı kaldırılana kadar) 30 yıldan fazla bir süre Çaycuma Belediye Başkanlığı'nı yürütmüştür. Bu arada birçok kez bucak müdürlüğü görevini de üstlenmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında Çaycuma'nın ve Çaycumalıların tutumu hakkında Tahir Efendi'nin anlattıklarına dayanarak Dr.Cevdet Müftüoğlu şunları söylemektedir. " Bana kendisinin söylediklerinden hatırlıyorum. 1919 Mayıs 15'de Yunanlıların İzmir'i işgali üzerine Çaycumalılar adına Padişaha uyarı telgrafı çekiyorlar. Atatürk’ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmasından sonra, Çaycumalılar adına bağlılık ve destek telgrafı çekiliyor.
Ayrıca Sosyal Faaliyet olarak :Halı Saha,Tenis Kortu,Olimpik Yüzme Havuzu,Sinema (4 Sinema salonu) vardır.
Oldukça yeni bir yerleşim yeri olan Çaycuma'nın tarihiyle ilgili bilgiler, Osmanlı Devleti döneminde hazırlanan Kastamonu ve Bolu Salnamelerindeki bilgilerle ve sözlü anlatımlarla sınırlıdır. Yerleşim yeri olarak çok uzun bir tarihsel geçmişe sahip olmamakla birlikte bugünkü Çaycuma'nın sınırları içinde kalan topraklar tarih öncesi dönemden bu yana çeşitli ulus toplulukların yerleşimine sahne olmuştur. Tarihsel süreç içinde savaşlar, göçler ve diğer nedenlerle bölgeye yerleşen toplulukların izleri günümüze kadar gelmiştir.
Tarih öncesi dönemde Çaycuma’nın da içinde bulunduğu bölgenin adı Paflagonya idi. Paflagonya Bölgesinin batı sınırını Filyos Çayı oluşturuyordu. Karadeniz kıyısındaki Tios (Filyos) bir Miletos kolonisiydi. Paflagonya bölgesine yerleştiği bilinen en eski topluluklar Frigya boylarıdır. İ.Ö.1200'lü yıllarda başlayan ve "Ege Göç Kavimleri Hareketi" adı verilen göçlerle birlikte Bitin, Mariondin, Migdon diye anılan Frig toplulukları Zonguldak ve civarına yöneldi. Ancak bu topluluklar birkaç yüzyıl boyunca siyasal bir örgüt yapısı oluşturamadılar. Kral Gordios ve Midas'ın öncülüğünde siyasal yapılanma içine girdilerse de yöredeki Frig egemenliği Kimmerler tarafından ortadan kaldırıldı. İ.Ö. VII.yy başlarında Kafkasya'dan Anadolu'ya giren Kimmer boyları Frigya'ya ardı arkası kesilmeyen seferler düzenledi. Bu seferlerin sonucunda Frig Kralı III.Midas Kimmer savaşçılarına yenik düştü ve İ.Ö. 676'da Frig Krallığı ortadan kalktı.
Kimmerler, Paflagonya'daki varlıklarını İ.Ö. 630'lara değin sürdürdüler ancak Lidyalılar ve Asurlular'la yaptıkları savaşlar sonucunda zayıf düştüler ve en sonunda Med Devleti karşısında tutunamayarak Anadolu'yu terk ettiler.
Kimmerler'den sonra İ.Ö. VI.yy başlarında Lidya Devleti bölgede egemenlik sağladı. Yine aynı yıllarda,Batı Anadolu kıyılarında yaşayan kimi Megaralılar ve Boitoiyalılar bölgeye geldiler. Karadeniz'in kuzeyinden getirdikleri malların boşaltılabileceği "emperion"lar (küçük ticari iskeleler) kurmaya yöneldiler. Tios (Filatairos/Filyos) bunklar arasında önemli bir koloniydi. Ancak perslerin, Lidyalıları İ.Ö. 546'da yenilgiye uğratmasıyla bölgedeki Lidya egemenliği de son buldu.
Persler, Anadolu'ya egemendiler ama Tiios (Filyos) gibi koloni kentlerin yönetimine "tiran" adı verilen kendi yandaşlarının getirilmesini sağladılar. İ.Ö.334'de Anadolu'ya geçen Makedonya kralı İskender, Pers ordusunu Gronikos Çayı yakınlarında yenilgiye uğratınca Perslerin Batı ve Kuzeybatı Anadolu'daki üstünlüğü sona erdi. İskender bölgeyi Makedonyalı subayların yönetimine bıraktı.
Romalılar döneminde, Romalı soylulardan ve ünlü yöneticilerden Balbinus, İmparator Maksimunus (İ.Ö.235-238) zamanında çeşitli vilayetlerde sivil yönetime geçişe yönelik düzenlemeler yaptı ve bölge Doğu Roma İmparatorluğu içinde kaldı.
VII.yy başlarında, Bizans İmparatoru Herakleios döneminde ülke "thema" (vilayet) denilen yönetsel birimlere ayrıldı. Bölge de bunlardan "Opsikion Theması" içinde yer aldı.
Paflagonya kıyıları 1204'den sonra Komnenos soyundan gelen David tarafından ele geçirildi.
1071 Malazgirt savaşı'ndan sonra Türk boyları kitleler halinde Anadolu'ya akmaya başladı. Malazgirt zaferinden hemen sonra Alp Arslan (1072) öldürülünce yerine oğlu Melikşah geçti ancak Türkler arasındaki iktidar kavgası bir türlü bitmek bilmiyordu. Alp Arslan'a karşı ayaklanmış olan Kutalmışoğlu Süleymanşah ve kardeşi Mansur Anadolu'ya girdiler ve kısa sürede Konya'dan İznik2e kadar olan bölgeyi ele geçirdikten sonra 1075'te Anadolu Selçuklu Devletini kurdular. Ancak Bizans egemenliğindeki Zonguldak ve yöresine yönelik Türk saldırıları geçici akın olmaktan öteye gidemiyordu.
1084 yılında I.Aleksios'un bölgedeki valilerini askerleriyle birlikte İstanbul'a toplantıya çağırmasını fırsat bilen Süleymanşah'ın komutanlarından Emir Karatekin, Ulus, Bartın, Devrek topraklarını ele geçirdikten sonra kıyıya yönelerek Zonguldak yöresini bütünüyle ele geçirdi. Büyük Selçuklular ile Anadolu Selçukluları arasındaki çekişme yeniden başlamıştı. Çekişme sonucu Anadolu Selçukluları büyük bir sarsıntı geçirdiler. Emir Karatekin'de Bizanslılar karşısında direnemeyince bölge yeniden Bizanslıların eline geçti.
Anadolu Selçukluların çöküş döneminde Candaroğulları Beyliği bağımsızlığını ilan etti (1335). Sinop'tan Safranbolu'ya kadar uzanan bölgede egemen olan Candaroğulları beyliklerini hem Bizans'a, hem de Osmanlı’lara ve öbür beyliklere karşı korumaya çalıştılar. Candaroğulları en çok Osmanlı Devleti tedirgin ediyordu. Candaroğlu Süleyman Paşa'nın bir kaç kez Orhan gazi ile savaştığı biliniyor.
Amasra'ya kadar uzanan kıyı bölgesinin ve iç kesimlerin Osmanlı topraklarına katılması; Cenevizlilerin, Bizanslıların ve Candaroğullarının egemenliğinin kesin olarak sona ermesi Fatih Sultan Mehmet döneminde oldu. Fatih Sultan Mehmet aynı zamanda Candaroğulları beyliğini de ortadan kaldırdı.
ÇAYCUMA ADININ KAYNAĞI VE TARİHİ
Çaycuma'nın adını kaynağıyla ilgili değişik varsayım ve rivayetler vardır. Bu varsayımları başlıca iki grupta toplamak olasıdır.
Bir varsayıma göre Çaycuma adı "Çay" ve "Cuma" sözcüklerinden türemiştir. Cuma günleri Fiilyos Çayı kenarında pazarın kurulmasıyla pazara gelen halkın zamanla "Çay'a, Cuma'ya gidiyorum" biçimindeki söyleyişi bir süre sonra "Çaycuma" olarak kullanılmaya başlamıştır.
Bir başka varsayıma göre; Filyos Çayı kıyısına Yakademirciler Köylüleri ile Velioğlu Köylüleri ortaklaşa bir cami yaptırmışlardır. Her hafta cuma günü hem pazar kuruluyor, hem de civar köylerden gelen yurttaşlar bu camide cuma namazı kılıyorlardı. Filyos Çayı ve bu caminin adından hareketle "Çay" ve "Cami" sözcükleri zamanla kaynaşmış, önceleri "Çaycami" olan söyleyiş biçimi daha sonra "Çaycuma"ya dönüşmüş ve o günlerden bu yana yerleşim yerinin adı Çaycuma olarak kullanılmaya başlanmıştır.
İlçenin bugünkü yerinde 50-60 hanelik bir köyün olduğu, daha sonra merkezi bir konumda bulunması dikkate alınarak idari bölünmede bucak olarak yer aldığı bilinmektedir.
Filyos Çayı'nın Zonguldak yakası "Çarşamba",karşı yakasına "Perşembe" olarak adlandırılırdı. Çaycuma bucak merkezi Çarşamba yakasında yer aldığından Çarşamba nahiyesi olarak adlandırılmıştır. Bir rivayete göre, ilçe teşkilatları kurulurken Abdülhamit'in sarayında bulunan Devrekliler "Devrek'in ilçe olmasında ve Çaycuma'nın da bucak merkezi olarak Devrek'e bağlanmasında" belirleyici olmuşlardır. Bu idare bölünmede Devrek "Hamidiye Kazası","Çaycuma'da "Çarşamba Nahiyesi" adıyla idare bölünmede yer almıştır.
Şehir halkının büyük çoğunluğu civar köylerden gelip yerleşenlerden meydana gelmiştir. Hamit Kalyoncu bölgeyle ilgili yaptığı tez çalışmasında ilk yerleşimleri şöyle anlatıyor: "Şehir halkının çoğunluğu civar köylerden gelmedir. Yalnız Köktürk soyadını taşıyan ve diğer halk tarafından 'beyler' veya 'Rumbeyoğulları' diye anılan grup ise bölgeye Bolu taraflarından gelmişlerdir. Çaycuma'nın ilk yerlileri olduklarını öne süren Rumbeyoğulları'nın ifadesine göre "Çaycuma Rum diyarı iken bu bölgeyi ıslah için gelen ataları Gazi Mehmet Paşa Rumları silmiştir. Üç oğlunu Çaycuma, Beycuma ve Mengene Beyi olarak yerleştirmiştir. Gazi Mehmet Paşa daha sonra Belgrat'ta şehit olmuş ve oraya gömülmüştür. "Yalnız bu olay hakkında bir tarih verilemediği gibi başka bir açıklama da yapılamıyor."
Osmanlı Salnamelerinden elde edilen bilgilere göre, şehirdeki iki camiden Eski Cami olarak bilineni (bugünkü 50.Yıl Camisinin bulunduğu yerdeki cami) Rumbeyoğlu Hacı Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. Bu caminin kapısı üstüne 1240-1820 tarihi vardır. Bu tarih bazılarına göre yapılış, bazılarına göre de tamirat tarihidir.
Şehir halkından derlenen bilgilere göre, Çaycuma'da yerleşme şu şekilde olmuştur:
Çok önceleri (tahminen 170-180 yıl önce) civar köylüler, Veliköyü ve Yakademirciler Köylerinin birleştiği ve şimdiki şehir merkezinin 500 metre batısında bulunan "Sıracevizler" adındaki yerde bir pazar yeri kurarlar. Pazarı kuran ve geliştiren halkın Müslüman olması bir mescit ve cami yaptırma zorunluluğu ortaya çıkarır. Ozamanlar Kayabaşı Köyü'nde oturan Rumbeyoğullarından Hacı Ali Bey, Eski Camiyi yaptırır. Bunun vakfiyesi olarak da caminin yanına birkaç dükkan eklenir. Halk bu kez, cuma günleri toplandıkları pazaryerini de bu caminin çevresine taşır. Böylece şehirdeki ilk yerleşme başlar.
Kuruluş yeri olarak çevre kazaların ortasında bir durak yeri özelliği taşıyan Çaycuma, kısa sürede gelişerek 1303/1883 yılında "Çarşamba" divanı adıyla Bartın'a bağlanır.
Kastamonu Vilayetinin düzenlediği 1286/1869 tarihli Salname'de ise Çaycuma adı, "Devrek kazasına bağlı Çarşamba nahiyesi" olarak geçer. Kastamonu Vilayetine Bağlı Livalar, Azalar ve Nahiyeler hakkında 1315/1889 tarihli Kastamonu vilayeti Salnamesi’nin 19.sayısında Çaycuma için şu bilgiler verilir: "Devrek kadar muntazam olup, kasaba içinde 2 çarşı, 2 cami, 1 kilise ve 1 hamam vardır."
Osmanlı Devleti'nin 1319/1902 tarihli umumi Salnamesi'nde Çarşamba nahiyesinin Zonguldak'a bağlandığı belirtilir. Zonguldak'a bağlandığı belirtilir. Zonguldak'ta bu tarihte Bolu Sancağı'na bağlı kaza haline getirilmiştir. Bolu müstakil Mutasarrıflığı'nın ilk kez düzenleyip 1332/1916 yılında yayınladığı Bolu Divanı Salnamesi'nde Çaycuma hakkında şu bilgiler verilir:
"Çaycuma, Bolu dahilindeki nahiyelerin en muntazamı ve en büyüğüdür. 31 köyü, 11600 İslam, 370 Rum, 34 Ermeni olmak üzere toplam 12004 nüfusu vardır. Nahiye merkezi Çaycuma; muntazam bir çarşı, 2 cami, 1 medrese, 3 sınıflı iptidai mektep ile 1 kilise ve 1 Rum iptidai mektebi, han, hamam gibi ihtiyaç hissedilen binaları ihtiva etmektedir. Bu durumuyla bazı kaza merkezlerinden çok farklı bulunmaktadır. Ahali pek istidatlı ve kabiliyetlidir. İlçe muhtelif tarihlerde değişiklik ve yeniliklere uğramışsa da tarihi değeri yoktur."
Çaycuma ilçe merkezi ve köylerine yerleşenlerin nereden geldikleri konusunda kesin bilgi ve kayıtlar yoktur. Ancak, konuya ilgi duyanlar kısıtlı olanaklarla kendi orijinlerini araştırmakla yetinmektedirler. Bununla birlikte Çaycuma ve çevresinde homojen olmadığı, değişik bölgelerden gelen insan gruplarının çeşitli tarihlerde bölgeye yerleştiği sanılmaktadır. Nüfusun bir bölümü Kafkasya bölgesinden göç edenlerden bir bölümünün de 400-450 yıl kadar önce Urfa, Mardin, Yozgat dolaylarından bir kısım göçebenin gelerek daha çok da Hacıkadı (Perşembe) dolaylarına yerleşmeleriyle meydana gelmiştir.
Bu konuda Mustafa Zeren'in anlattıklarıyla Hamit Kalyoncu'nun tez çalışmalarıyla belirttikleri aynı doğrultudadır." 1947 yılında dönemin Gümrük ve Tekel Bakanı Emin Erişirgil Çaycuma'ya uğrar. Bakan Erişirgil Çaycuma'da, yurttaşların hayvan hırsızlığı, hayvan zehirleme, cinayet, kadın kaçırma, soygun, samanlık ve otluk yakma gibi olaylardan şikayetçi olduklarına tanık olur ve Türkiye'nin hiç bir bölgesinde benzeri olmayan bu olaylar Erişirgil'in olağanüstü ilgisini çeker. Bir yıl sonra, 1948'deki kabine değişikliğinde Dahiliye Vekili (İçişleri Bakanı) olarak görev yapan Emin Erişirgil, Çaycuma'nın özellikle Perşembe bölgesinden gelen cinayet,yangın vs.. gibi olayların önü alınamayınca olayların kökenini araştırmak ve köklü çözüm bulmak amacıyla bölge hakkında ayrıntılı bilgi ister. Bu araştırmanın sonucunda 400 yıl kadar önce bölgeye Urfa, Mardin, Yozgat dolaylarından Yörüklerin geldiği öğrenilir. Bu insanların bölgeye geliş nedenleri kesin biçimde açıklanamamakla birlikte, bu kadar yoğun olayın ve geçimsizliğin nedeni olarak farklı bölgelerden gelen bu insanların bir arada iyi geçinememeleri gösterilir. Hatta olayların yatıştırılması için yalnızca Perşembe yöresiyle sınırlı olmak üzere sıkı yönetim ilan edilmesi konusu bile Bakanlar Kurulunda gündeme gelir.
KURTULUŞ SAVAŞINDA ÇAYCUMA
Çaycuma,Kurtuluş Savaşı'nda Kuvay-ı Milliye saflarında aktif olarak yer almıştır. Çaycuma bucak merkezi ve köylerinden dönemin gençleri kitleler halinde Kuvay-ı Milliye saflarında yer alırken bucak yöneticileri yöredeki diğer kazalara eş zamanlı olarak Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Çaycuma Şubesi’ni açtılar. Cemiyetin başına Tahir Bey getirildi.
Dr. Cevdet Müftüoğlu'ndan öğrendiğimize göre, Kalaycıoğlu Müftüzade Tahir Efendi, 1900'lü yılların başından itibaren (tam teşekküllü bucaklardan belediye teşkilatı kaldırılana kadar) 30 yıldan fazla bir süre Çaycuma Belediye Başkanlığı'nı yürütmüştür. Bu arada birçok kez bucak müdürlüğü görevini de üstlenmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında Çaycuma'nın ve Çaycumalıların tutumu hakkında Tahir Efendi'nin anlattıklarına dayanarak Dr.Cevdet Müftüoğlu şunları söylemektedir. " Bana kendisinin söylediklerinden hatırlıyorum. 1919 Mayıs 15'de Yunanlıların İzmir'i işgali üzerine Çaycumalılar adına Padişaha uyarı telgrafı çekiyorlar. Atatürk’ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmasından sonra, Çaycumalılar adına bağlılık ve destek telgrafı çekiliyor.
Ayrıca Sosyal Faaliyet olarak :Halı Saha,Tenis Kortu,Olimpik Yüzme Havuzu,Sinema (4 Sinema salonu) vardır.