• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Dini Sohbet

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Hadİ Bu GÜn Ne Varsa, Kİm Varsa Affedİn!!!!

Hayatımıza kimler giriyor kimler çıkıyor bir düşünün... Ne çok insan var!Her birinin ayrı derdi, düşüncesi, yalnızlıkları... Hepsi ama hepsi farklı... Kimi boşluklara sürüklenmiş, kimi hayatı yadırgamış, kimi dünyayı cennet yapmaya kalkmış, kimi yeryüzünde büyüklenerek yürür olmuş!İşte böyle iyisiyle kötüsüyle karışık insanlarla beraber yaşıyoruz. Haksızlığa uğruyoruz; ya da öyle sanıyoruz. Kırılıyoruz, küsüyoruz, ağlıyoruz hatta bazen laf anlatamıyoruz... Sizi kimler üzdü bir düşünün. Kimler hakkınıza girdi? Siz kimlerin hakkına girdiniz? Tek tek gözünüzün önüne getirin. Canınız hala yanıyor, hatırladıkça üzülüyor, ağlıyor musunuz? AmA biliyorsunuz ki bunların hepsinin hesabı verilecek!bunları bir kenara bırakalım. Şimdi de cenneti düşünün. Tüm cennetle ilgili ayatleri aklınıza getirin. orayı düşünün. bir süre sonra aklınız bile düşünmeye yetmiyecektir. Söyleyin bana hakkınıza girdiğinizi düşündüğünüz, hakkımı helal etmiyorum dediğiniz insanlarla hesaplaşarak zaman kaybederek cennete mi girmek isterdiniz yoksa kısa zamanda ferahlığa kavuşmak mı? Biliyor musunuz, hayal edin siz ve karşınızda hakkınızı alıcağınız kişi.. mahşer yerindesiniz!Cenneti kazanmak kolay değildir. cenneti tercih etmez misiniz? Hadi bugün aklınıza kim geliyorsa affedin!hadi büyük bir fedakarlık yapın!hadi affedin ki siz de affedilesiniz. Merhamet edin ki merhamet bulasınız. Korkmayın affettiğiniz kişi yine yaptıklarının hesabını verecek. Siz affederek sadece yükselicek ve cennet sahibi olucaksınız. Bıkmadınız mı hala geçmişe dönüp dönüp size yapılanlara üzülmeye? bıkmadınız mı üzerinizdeki ağırlıkları taşımayı? bıktıysanız, hafiflemek istiyorsanız. affedin ve ağırlıklar tek tek üstünüzden düşsün. Böylelikle bunlardan kurtulunca daha sağlıklı olucak, dini gerekliliklerinizi daha güzel ve huzur içinde yapıcaksınız. Şunu bilin ki bu tür üzüntüler insanı kalp rahatsızlıklarına kadar götürüyor ve bedenimiz de bize emanet değil mi? Hadi ne duruyorsunuz kimseler duymadan affedin kim varsa!!!
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Boyanmış Gözler


Küçükken, anlamiyorsun etrafinda ne dolaplar dönüyor. Oynuyorsun onlarla, sana yapacaklarindan habersiz, senden çalacaklarindan habersiz, onlar benim arkadasim diyorsun zaten onlarda habersiz sana yapacaklarindan...
Büyüyünce, anliyorsun herseyi ama ben kapilmam diyorsun, sana dikkat et diyenleride tersliyorsun.
Kapilmam diyorsun ama lafta kaliyor...
Ne Aylinler, ne Fundalar, ne Gamzeler görüyorsun bataklikta ama gözlerini boyamislar, batakligi görmüyorsun.
Hersey ailede basliyor ailede bitiyor... Niye "namaz kil" diyeceklerine niye namaz kilindigini söylemiyorlarki. Niye "el alem ne der" diyeceklerine Allah(cc) ne emir ediyor demiyorlarki...
Dogru onlara dendimiki desinler.
Îste basliyor...
- Basinin tacini aliyorlar! Sen "okulda yasak" diyorsun.
- Etegini aliyorlar! Sen "e tabi herkes pantolon giyerken ben etek mi giyeyim birsey olmaz" diyorsun.
- Kazagini bile aliyorlar! Sen "hava çok sicak, herkez bana bakiyor" diyorsun
- Müslümanligini aliyorlar sende onlara bakiyorsun!!!
Sonuç....
Kolsuz ve dar bir badi, kisa ve dar bir pantolon ve yüzünde boyadan bir maske... Yazik
Bir zamanlar "müslümanim" diyen yariçiplak bir mankene kiziyordun, simdi ondan ne farkin var?
Simdi ne farkin var kafirden?
Hani o eski gül? Sen kimlere, nelere özendin be güzelim?
Bir "sevgili" istiyordun oldu! Ama benimki kadar ebedi mi?
Ah be Elifim, niye yaktin kendini? Ben seni Allah için sevmistim... Yoldas seçmistim... Niye Hak yoluterk ettin?
Ben bilemedim! Nerden bileydim?
Simdi Beka olana siginiyorum, yalvariyorum...
Sana ve senin gibi nice Eliflere hidayet bagislasin ve beni ve bütün müslüman kardeslerime davalarindan sastirtmasin.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
İşin delisi olmadıkça velisi olunmaz
* Sahip olduğunuz nimetlerin kıymetini bilin, şükredin. Şükrederseniz nimetler daha da artar. Şükretmezseniz elinizden alınır. Elinizden alınınca öyle kalmazsınız. O andan itibaren sizde azab-ı ilahi başlar.

* Nimetler kuş gibidir. Onları şükür ipiyle bağlayın, yoksa uçup giderler.
* Bir işin delisi olmadıkça, o işin velisi olunmaz.
* Başarının sırrı sormaktır.

* Müslümanın bütün işleri dine uygun olmalı. Dine uyan, dünyayı ve haramları sevmez olur. Kalbinde haram işlemek arzusu kalmayınca, kalbine Allah sevgisi dolar. İçindeki su boşalan şişeye, hemen havanın dolması gibi olur.

* Dünyada, kim kimi severse, ahirette onun yanında haşrolacak.

* Ehl-i sünnet yolunda olanları, Allah’ın dinine hizmet edenleri sevmek hubbi fillahtır. Kâfirleri, bid’at ehlini sevmemek buğdi fillahtır. Bu, kalben sevmek ve sevmemektir. Dövüşmek ve münakaşa etmek değildir. Hem dostla, hem düşmanla, münakaşa dahi etmemeli.

* Ehl-i sünnetten kimseye zarar gelmez.

* Akıl kıymetlidir ancak tek başına senet değildir. Kendi aklına göre hareket etmemeli. Akıl tek başına doğru yolu bulamaz, bulabilseydi Peygamberler gönderilmezdi.

* Dünyada en mühim, en önemli şey, ehl-i sünnet itikadını öğrenmek, tatbik etmek ve yaymaktır.

* Herkes ile iyi geçinin, hiç kimsenin kalbini kırmayın.
* Şeref-ül mekan bil mekin. [Mekanların şerefi içindekilerle ölçülür]

* Arkadaş nedir? Seni Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmaya teşvik eden kimsedir.

* İhtiyaçsızlık azgınlığa sebep olur.
* Mütevazı olan ne şikayet eder, ne şikayet edilir.

* Hakiki sevgi, iyilik gördüğünde artmayan, kötülük gördüğünde de eksilmeyendir.
* İstediklerini vermediğiniz zaman kızan ve küsen hakiki dost değildir.

* Başarı nedir? Manisi nedir? Başarı, öldükten sonra ahirette işe yarar şeydir. Ahirette işe yaramıyorsa, o başarı değildir. Manisi insanın kendisidir, yani aklına nefsine uymasıdır.

* Acılar ve sevinçler paylaşıldıkça insanlar rahat olur.
* Silsile-i aliyye büyüklerini tanımak ve sevmek dünya ve ahiret saadetlerine kavuşturur.

* İbadetler insanın vazifesidir. Güzel ahlak ise meziyetidir.

* Ehl-i sünnet itikadı nimeti güneş gibidir. Sıkıntılar yıldızlar gibidir. Evet yıldızlar var elbet, inkâr edilmez ama göremezsin! Güneşin olduğu yerde yıldızlar yok olur. Yıldızların adı olmaz.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Nuh'un gemisinden tavsiyeler

Hayat hakkinda bilmem gereken herseyi Nuh'un Gemisinden öğrendim..
Bir : Vapuru kacirmayin.
Iki : Hepimizin ayni gemide oldugunu asla unutmayin.
Uc : Ileri donuk plan yapin. Nuh gemisini yapmaya basladiginda henuz
yagmurlar baslamamisti.
Dort : Her zaman formda olun. 600 yasina gelseniz bile birileri
sizden cok onemli seyler isteyebilir.
Bes : Elestirileri dinlemeyin; yapilmasi gerekiyorsa o isi mutlaka
bitirin.
Alti : Geleceginizi yuksek topraklarda kurun.
Yedi : Guvenlik icin cifter cifter seyahat edin.
Sekiz : Hız her zaman avantaj olmayabilir. Citalar salyangozlarla
ayni gemideydi.
Dokuz : Stres altina girince bir muddet icin kendinizi koyverin.
On : Nuh'un gemisi amatorler tarafindan yapildi; Titanik ise
profesyoneller tarafindan.
Onbir : Allah 'a sığındınız mı istedigi kadar firtina olsun, sonunda
sizi bekliyen bir gokkusagi bulursunuz.
hepsine katılmasam da en son maddeyi çok beğendim..(alıntıdır)
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
UYARILIYORUZ !!!
UYARIYORUZ!
ALLAH�IN AZABINI HATIRLATIYORUZ!
ÜZERİMİZDE KARA BULUTLAR DOLAŞIYOR...
BÜYÜK FELAKETLER KAPIMIZIN ÖNÜNDE SIRASINI BEKLİYOR...
GÖK...HOMURDANIYOR!
YER... AYAĞIMIZIN ALTINDAN KAYIYOR!
BİZLER İSE HALA GAFLET İÇERİSİNDEYİZ, UYKUDAYIZ... BOŞ ŞEYLERLE UĞRAŞIYORUZ.
İNSANLARIN SURATI ASIK... ÇEVRENİZE BİR BAKINIZ, HERKES BİRER BUNALIM, BİRER STRES YUVASI OLMUŞ... HUZURU KAYBETMİŞ.
MÜSLÜMANLAR! KENDİNİZE GELİNİZ...
ZAMAN; AHİR ZAMAN�DIR...
ZAMAN; ALLAH�A DÖNÜŞ ZAMANI�DIR...
ZAMAN; TEVBE VE İSTİĞFAR ZAMANI�DIR...
��KENDİNİZİ VE AİLENİZİ YAKITI İNSANLAR VE TAŞLAR OLAN CEHENNEM ATEŞİNDEN KORUYUNUZ�� (TAHRİM, 6)
İYİLİĞİ EMREDİP, KÖTÜLÜKLERDEN SAKINDIRMAK İÇİN GAYRET EDİNİZ!
ALLAH�I ve UYKULARI KAÇIRAN ÖLÜMÜ AKLINIZDAN ÇIKARMAYINIZ!
ETRAFINIZA MERHAMET EDİNİZ Kİ; ALLAH�TA SİZE MERHAMET ETSİN...
HELALLERE ve HARAMLARA DİKKAT EDİNİZ!
��SADAKALAR; BEL VE MUSİBETLERİ YOK EDER...�� SADAKALARI ÇOĞALTINIZ!
EVLERİNİZİ, ALLAH�IN ÂYETLERİNE UYARAK NÛRLANDIRINIZ.
HAYATINIZI, PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZ (s.a.v)�in GÖSTERDİĞİ YOLDA GİDEREK GÜZELLEŞTİRİNİZ, GERÇEK HUZURA VE KURTULUŞA;
ANCAK İSLAMI, HAYATIMIZIN HER SAFHASINDA YAŞAYARAK ULAŞACAĞIMIZI UNUTMAYINIZ.
EVLERİNİZE VE AİLENİZE SAHİP ÇIKINIZ!
EN BÜYÜK SERMÂYENİZ OLAN ÖMRÜNÜZÜ TELEVİZYON KARŞISINDA TÜKETMEYİNİZ! HER AN ZEHİR AKITAN TELEVİZYON PROGRAMLARI SİZİ CEHENNEME SÜRÜKLEMESİN!
DİKKAT EDİNİZ! YARIN HESABINI VEREMEZSİNİZ...
FELÂKETLER TEPEMİZDE KOL GEZİYOR...
UNUTMAYINIZ Kİ;
��ALLAH�IN AZABI PEK ŞİDDETLİDİR!��
VAKİT GEÇ OLMADAN KENDİNİZE GELİNİZ, SAMİMİ OLARAK ALLAH (c.c)�tan BAĞIŞLANMAYI DİLEYİNİZ! BAŞKA KAPI YOK...
AÇIN ELLERİNİZİ MEVLA�YA...
AÇIN ELLERİNİZİ DUA�YA...
AÇIN ELLERİNİZİ RAHMETE...
AÇIN... AÇIN...
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Gece Hayatımız Olmalı..!



Senin mutlaka gece hayatin olmalıdır. Peygamberani deyişle, bir süt sağımı kadar da olsa gece uyanık olup, ALLAH-u Tealanın huzurunda bulunmalısın. Diğer insanlardan farklı olarak, uykunu bölüp huzura varmalısın.

Bil ki, gecesi olmayanın gündüzü yoktur. Gece sabaha kadar yatağa boylu boyuna uzanan birisinin gündüze vereceği bir şeyi yoktur. Gece senin feyizle dolduğun, gündüz ise bu feyzi başkalarına aktardığın vakittir. Dol ki, boşaltacağın bir şeyin olsun.

Ne güzeldir gece! Yıldızların parlayıp kendisini gösterdiği, nurların tecelli ettiği zamandır ve mekandır gece. Görmüyor musun? Bin aydan daha hayırlı olan vakit, gündüz değil gecedir. Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem)in şu yalan dünyadaki en yüce ve mutlu anı olan Mirac, gece vuku bulmadı mı?

Evet, gece gönül adamlarının akşama kadar bekleyip durduğu vakittir. Gece samimiyettir, gece sıpsıcaktır. Gecenin, yani yalnızlığın riyası yoktur. Herkes uyurken kalk, bir abdest al soğuk suyla, Rabbinin huzuruna var, boynunu bük… Ona bir şeyler mırıldan, isteklerini sırala…gecenin nasıl iletken olduğunu göreceksin. Radyo dalgaları bile gece daha iyi çeker.

Bütün bunlar olup biterken, gecenin bunca avantajları varken, senin geceyi bastan sona uykuyla geçirmen ne büyük gaflet, ne büyük kayıptır
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Kalplerimiz üç örtü ile örtülüdür.
Bu örtüler kalkmadığı müddetçe kulun kalbinin ALLAH a ulaşamayacağını söyleyen

İbrahim B. Ethem hz.leri bunları şöyle sıralar:

1- Eldekine sevinmek

2- Kaybedilene üzülmek

3- Övülmeyi sevmek.

Elindekine sevinirsen,hırslı biri olursun.
Hırslı bir kimse ise istediğini alamamış,mahrum kimsedir.
Kaybettiğine üzülürsen,kızan birisi olursun.
Kızan birisi ise azaba yakalanır.
Övgülere sevinirsen,kendini beğeniyorsun demektir.
Kendini beğenmek ise amelleri boşa çıkarır.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
O NE HOŞTUR, HAYIR YOLUNDA OLAN Kİ, O'NUN AZIĞI İYİLİKTENDİR

O NE YÜCEDİR.
GÖNLÜNÜZÜN DİLİ YOKTUR AMA, GÖZÜNÜZÜN YAŞI VARDIR ŞÜPHESİZ.
O NE YÜCEDİR.
SİZ KENDİNİZİ DEĞİL, HASMINIZI ÖVÜNÜZ. O'NUN SEVGİSİNDEN VARETTİĞİ BİRİNİ HASIM DİYE BİLİYORSANIZ EĞER.
BURADA BİR BİLECEĞİNİZ, BİR BİLMEDİĞİNİZ GİZLİDİR. VE İNCEDİR ARADAKİ FARK. SİZ İNCEYİ GÖRMESİNİ BİLENLER, AYIRDEDİNİZ BUNU.
O NE YÜCEDİR.
ARANIZDA HAYRI BAŞKALARINA İSTEMEYEN, KENDİSİNE HAYIR BEKLEMESİN, ÇÜNKÜ O YALNIŞTA, ÇÜNKÜ O AYRILIKTA OLANDIR.
BİRBİRİNİZİN GÖZÜNE GÖNLÜNÜZLE BAKINIZ VE BİRBİRİNİZİN GÖNLÜNE GÖZÜNÜZLE, İŞTE O ZAMAN GÖZLERİNİZLE GÖNÜLLERİNİZ KONUŞACAK DA, DİLİNİZİN BİRBİRİNE SÖYLEMEDİĞİNİ ANLAYACAKSINIZ ÇOKTAN.
O NE YÜCEDİR.
SİZ KENDİNİZE İSTEMEDİĞİNİZ KÖTÜYÜ, KARDEŞLERİNİZ İÇİN İSTEMEYENSİNİZ YA
SİZ HERTÜRLÜ İYİYİ, KENDİNİZDEN ÖNCE, KARDEŞLERİNİZE DİLEYENSİNİZ YA
ÖYLEYSE, KORKUDA, ENDİŞEDE, ŞÜPHEDE OLMANIZ YERSİZDİR.
VARLIĞINA VE BİRLİĞİNE ANDOLSUN Kİ O'NUN YERİ GÖNÜLLERDEDİR. BİRBİRİNİZİ ÜZMEK O'NU ÜZMEKTİR.SİZ O'NA MALLARINIZLA VE KOPAMADIKLARINIZLA DEĞİL ANCAK ARINMIŞ GÖNÜLLERİNİZLE YAKIN OLURSUNUZ. GERÇEKTEN ARINMIŞ GÖNÜL AKLI İLE ONU YIKAMASINI BİLENDEDİR.
GERÇEK HERZAMAN GÖNLÜNÜZÜN DİLEDİĞİ DEĞİLDİR. ANCAK GÖNLÜNÜZ ARINDIKÇA ONU BULACAKTIR ŞÜPHESİZ.
O NE YÜCEDİR.
SEVGİ İLE BAKMASINI BİLEN GERÇEK İBADETİ BULANDIR. ÇÜNKÜ O HER BAKTIĞI YERDE YALNIZ O'NU GÖRÜR.
O NE YÜCEDİR.
BİR GÖNÜL YAPAN, BİR YÜZ GÜLDÜREN KİŞİ BİLMELİDİR Kİ O GÖNÜLLERDE SEVGİ ÇİÇEK AÇMAKTADIR. O ÇİÇEĞİN AÇTIĞI YÜZLERE GÜLÜMSEYEN DE O VE O'NUN HOŞNUTLUĞUDUR.
O NE YÜCEDİR.
O ESİRGEMEDEN VERİCİDİR YALNIZ.
O'NUN GERÇEKLİĞİNİ BİLİP, O'NA GERÇEKTEN İNANIP VE O'NDAN GERÇEKTEN İSTERSENİZ, VERMEYECEĞİ YOKYUR ŞÜPHESİZ.
İSTEMEK İÇİN GÖNLÜNÜZE ÖNCE O'NU KOYUNUZ. SONRA YÖNELİP DİLEYİNİZ.MUTLAK VERCEKTİR.
O NE YÜCEDİR
SEVİNİZ. SEVGİ NİMETTİR. MENZİLE GİDEN YOL SEVGİDEN GEÇER. BAŞKALARI TARAFINDAN SEVİLMEK İSTİYORSANIZ, BAŞKALARINI SEVİNİZ.YOKSULLUĞA DÜŞMEKTEN KORKMAYINIZ. SEVMEMEKTEN VE SEVİLMEMEKTEN KORKUNUZ.ÇÜNKÜ HUZUR SEVGİNİN KARDEŞİDİR.
DOĞRU OLAN HİÇBİRŞEYDEN KORKMAZ ÇÜNKÜ DOĞRULARIN GÖZLE GÖRÜLMEYEN ORDULARI VARDIR.
BİLİNİZ Kİ VARACAKLAR OLANLAR O'NU ANMAYI UNUTMAYANLARDIR.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Ey Kardeşlerim!
Nefsimize daima şu şekilde hitap edelim:
"Ey nefsim! Diyelim ki sen öldün!
Fakat Allah-u Zülcelal sana ömür verseydi çok amel yapıp ömür sermayeni
en iyi şekilde değerlendirecektin ve bunun için bir çok temennide bulunacaktın.
Şimdi kabul et ki; Sen öldün ve geri çevrildin de sana mühlet verildi.
Sakın bu günleri boşa çevirme! Her nefes paha biçilmeyen bir cevherdir.
İyi bil ki!
Bir gün, gece ve gündüz olmak üzere yirmi dört saattir."
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Ağlayamıyorsak Gülmekten Utanalım

Hakkını veremeden eda edilen namazlarımıza ağlayalım..
Hakkını veremeden eğilip kalkmalarımıza ve bunlara namaz deyişimize
ağlayalım..
Aşıkla mâşuk misali ALLAH(c.c.) ile kulun buluşma noktası olan
secdelerimizin ve seccadelerimizin hakkını veremeyişimize ağlayalım..
Günde en az beş defa sunulan af piyangosunu kaçırdığımıza ağlayalım..
Her bir namazda bütün günahlarımızdan arınma fırsatını kaçırdığımıza
ağlayalım..
Uykunun kollarında gaflet içinde geçen zamanımıza ağlayalım..
Gaflet ile geçirilen ve boşa giden günlerimize ağlayalım..
Her gün onca hadise karşısında ürpermeyen kalplerimize ağlayalım..
Dünyaları yutsa da doymayan nefislerimize bende oluşumuza ağlayalım
Dua edin icabet edeyim diyen Rahman ve Rahim olan Rabbimize karşı dua
etmeyişimize ağlayalım..
isteyin vereyim diyen Rabbimize karşı sanki hakkında vaadinden dönmesi söz
konusuymuş gibi, Ona güvensizliği işmam eder tarzda Ondan kamil iman, tam
ihlas ve takva istemeyişimize ağlayalım..
Hiç ölmeyecekmiş gibi, toprak altına girmeyecek ve hesap vermeyecekmiş gibi
yaşayışımıza ağlayalım..
Kalbim temiz deyip her türlü fecaati işleyip kendimizi avutmamıza
ağlayalım..
Evladımızın bizden, bizim de onlardan kaçacağımız günün gelip çattığı zaman
keşkelerin hiçbir faydası olmayacağını bu dünyada anlamadan göçüp
gideceğimize ağlayalım..
Her gün gözümüzün önüne serip sergilenen onca ibretlik hadiseler karşısında
başımızı devekuşu gibi kuma sokup değişmeyen hakikat olan ölümü kendimizden
uzak görüşümüze ağlayalım..
ölenle ölünmez canım deyip üç gün sonra şen-şakrak şarkılar türküler
söyleyip gafletle geçen ömrümüze ağlayalım..
Günahı günah bilmeden ve ona tevbe edemeden günahlarımızı yüklenip huzur-u
ilahiye gitme tehlikesinden bîhaber yaşadığımıza ağlayalım..
Dağlar cesametindeki günahlarımızı gördüğümüzde ben bu günahları ne zaman
işledim Ya Rab diyeceğimiz o günden bîhaber yaşadığımıza ağlayalım..
Kuran bize yeter deyip sünnete sırtımızı döndüğümüz güne ağlayalım..
Peygamberlerin bile Efendimiz ( sallALLAHu aleyhi vesellem )e ümmet olmayı
isteyeceği o gün bu ümmet-i merhûmeden olamama tehlikesi karşısında halimize
ağlayalım..
ALLAH(c.c.) dostlarını tenkit edip, Peygamber Efendimiz ( sallALLAHu aleyhi
vesellem )i üzdüğümüz için ağlayalım..
Ateşin odunu yiyip bitirmesi gibi bütün hayır ve hasenâtımızı bitiren
hasedden ve gıybetten kurtulamayışımıza ağlayalım..
Azdıran zenginlik karşısında günümüzü gün edişimize ağlayalım..
Hayırlısı varken hakkımızda hayırsız olanı istemeye devam etme
saygısızlığını gösterdiğimiz için ağlayalım..
Veren de alan da belli iken feryâd ü figân edişimize ağlayalım..
Gülün de dikenin de bağın da bahçevanın da sahibi belliyken onlara sahipmiş
gibi davranma saygısızlığından dolayı ağlayalım..
Böylesine muhteşem bir saltanat sahibi karşında cüzî irademize bakıp da
ulûhiyet işmam eden hallere girmek küstahlında bulunduğuz için ağlayalım..
Cüzî bir ibadetle ebedi cenneti vaad eden Sultanımıza karşı hak iddia etmek
kabalığında bulunmamıza ağlayalım..
Yokluktan varlığı çıkaran ve sonra da ebedi bir hayat vaad eden ve onu
verecek olan Rabbimize karşı günde birkaç saat ibadet ve hizmet etmekten
kaçışımıza ağlayalım..
Altmış yıllık bir hayatta istikamet üzere yaşamaya mukabil 60 trilyon sene
bile yanında bir hiç kalan ebedi bir hayatı vaad eden ALLAH(c.c.)ın sözüne
itimat etmezmiş gibi yaşayışımıza ağlayalım..
Bir ayağımız çukura girmişken bile mal mülk peşinde koşmaktan utanmayışımıza
ağlayalım..
ALLAH(c.c.) için verin dendiğinde nefsimiz adına verdiğimiz için ağlayalım..
ALLAH(c.c.) var deyip ve fakat sanki yokmuş gibi yaşayışımıza ağlayalım..
Hiç akletmez misiniz, hiç düşünmez misiniz diye ferman eden Kurânın sesine
ses vermeyişimize ağlayalım..

iyi günde unutup kötü günde hatırladığımız Rabbimize gösterdiğimiz
vefasızlığımıza ağlayalım..
iyi-kötü, dinli-dinsiz, said-şaki, müslüman, putperest, hristiyan, mecusi,
yahudi demeden, hiç ayırt etmeden her gün hepsine nimetlerini bol bol veren
Rabbimize karşı kulluğun ifadesi olan namaz, zekât, oruç, sadaka verme,
ALLAH( c.c.)ı zikretme, emr-i bi-l maruf gibi ibadetlerde gönülsüz
davranışımıza ağlayalım..
üç kuruş sadaka ile cenneti satın almış gibi bir havaya girişimize
ağlayalım..
şeytanın bizi ALLAH(c.c .), Rahimdir affeder diye diye kandırıp kulluk
vazifelerimizi ihmal ettirme tuzağına düşürmesine ağlayalım..
Gelin hep beraber günahlarımıza ağlayalım..
Ağlayalım ağlanacak halimize güldüğümüze..
Kuruyan göz pınarlarımıza, yaşarmayan gözümüze ağlayalım..
Ve ağlayalım ağlayamadığımız için acınacak halimize..
Gelin hep beraber ağlayalım..
Ağlayamıyorsak bile hiç olmazsa GüLMEKTEN UTANALIM....

alıntı
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
BİZDEN UZAKLAŞTIRILANLARA DUYARSIZ KALMAYALIM


“(Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyar.”[1]
“Yapmakta oldukları münker (çirkin iş)lerden birbirlerini sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötü idi!”[2]
“Hiç şüphesiz bunda ayetler vardır ve biz gerçekten denemeden geçiririz.”[3]
Muttakiler için yol gösterici olan Kur’an-ı Azimüşşan’da, Allah’a ve O’nun yoluna davet eden Peygamberlere (aleyhimusselam) isyan etmiş kavimlerin helaki; helakin sebep, sonuç ve keyfiyetleri insanların ders ve ibret almaları için anlatılmaktadır.
“Elbette, bunda iman edenler için gerçekten ayetler vardır.”[4]
Büyük bir esefle müşahede etmekteyiz ki söz konusu kavimlerin helakine sebebiyet veren inançsızlık ve ahlaksızlıkların her biri günümüzde eksiksiz olarak mevcuttur. Buna rağmen üzerimize azabın yağmayışı Hz. Peygamber (sav)’in ümmeti için yaptığı dua sebebiyledir.
Müslümanların böyle bir dönemde karşılaşacağı fitneden dolayı Hz. Peygamber (sav), ümmeti ikaz etmiş; sahabe, tabiin, suleha ve ulema bu fitneden hep sakınmış, sakınmayı tavsiye etmiş, şerrinden Allah’a sığınmıştır.
Bizler bugün mezkûr fitnenin tam da içine girmiş bulunmaktayız. İnsanlarımızın İslam’dan bölük bölük uzaklaştırılarak cehenneme doğru sürüklendiklerini müşahede etmekteyiz.
Her birimiz -çok uzaklara gitmeye gerek kalmaksızın- akraba, komşu, tanıdık ve dost çevremizden kişilerin bu durumda olduklarını görüyoruz. Bu hal gittikçe bozulup kötüleşmektedir. Çocuklarımız ve kardeşlerimiz ahlaki çöküntü içerisinde bocalamakta, tasvirini yapmaya haya ettiğimiz her türlü kötülük çeşitli vesilelerle insanlarımıza sunulmakta, ahlaksızlığı yaşam biçimi haline getirmek dışındaki alternatifler ortadan kaldırılmaktadır.
Bu bataklığa girenler, hissiyatın akla galebe çaldığı, nefis ve şeytanın hükümran olduğu, makam-mevki ve menfaatin tek amaç haline geldiği bir dönemde geçici lezzet aldıkları düşünülse bile -ahiret bir yana- dünyada dahi sefil olduklarını/olacaklarını görüp bilmelerine rağmen geri dönmüyor, Müslümanları sapık düşünce ve ideolojilerine, ahlaksızlığa çekmeye devam ediyorlar.
Bununla da yetinmeyip ailelerimizi ve tanıdıklarımızı Allah’a isyan etmekten kurtarmak için girişilen tüm yolları kapatmakta; fitneye karşı mücadelede bulunan, bulunmak isteyen gayretli Müslümanlara iftira, itham ve baskılarla sıkıntı vermektedirler.
Mezkûr durumlara karşı Allah’a ve Hz. Peygamber (sav)’e teslim olmuş, ölüm ve ötesinden gafil olmayan Müslümanlar sessiz kalamaz, kalmamalıdır.
Çocuklarından, kardeşlerinden, akrabalarından, tanıdıklarından bazısının göz göre göre Allah’a isyan içerisinde bocalamasına tepkisiz kalmamalıdır. İslamî mükellefiyet tepkisiz kalmamayı gerektiriyor.
Tepkisiz kalmakla, hele de ilk etapta olumsuzluklara tepki gösterip sonradan bir şey yokmuş gibi davranmakla Beni İsrail’in düştüğü duruma girmiş olunur ki, Allah korusun, bu da Allah’ın azabını gerektirir. “Yapmakta oldukları münker (çirkin iş)lerden birbirlerini sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötü idi!”[5] Durum pek vahimdir. Küfür bataklığı her tarafı kaplamış durumdadır. Gayretli müminler Allah’ın kendi fazlından verdiği bilinç ve takva gereği insanların imanını kurtarmaya var güçleriyle çabalamalıdır. Bu uğurda bütün mesailerini harcamalı, tüm dünyalığı hiçe sayabilmelidir. Bu hususta Bediüzzaman’ın “Bu milletin imanını muhafaza etmek için, değil sadece dünyamı, ahiretimi dahi feda etmeye hazırım” düşüncesi ne de manidârdır!
Bu akıntının yönünü çevirmek zor görünse bile imkânsız değildir. Fevc fevc İslam’dan uzaklaşmanın yerini fevc fevc Kur’an’a, sünnete sarılma, ashab ve selef-i salihinin yoluna yönelme imkânsız değildir. Yeter ki bizler kendimize gelip silkiniverelim. Zira bunun geçmişte yaşandığını hepimiz bilmekteyiz. “Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslam’a ve Müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.”[6]
Buna binaen duyarlı tüm kardeşlerimizden beklentimiz şudur:
-Hz. Peygamber (sav)’in “Yatağına girdiğinde namaz abdesti alır gibi abdest al, sonra da sağ yanın üzerine yat ve ‘Allah’ım! Seni isteyerek ve Senden korkarak yüzümü Sana teslim ettim, işimi Sana bıraktım, sırtımı Sana dayadım. Senin dışında ne bir sığınak, ne de bir kurtuluş vardır. Allah’ım! Senin indirdiğin kitabına ve gönderdiğin Peygamberine iman ettim’ de. Eğer bu gece ölürsen yaratıldığın şey (İslam) üzerine ölürsün. Bu sözler konuşacağın son sözler olsun”[7] hadisinin ve kızı Hz. Fatıma (ra)’ya yaptığı “Yatacağın sırada otuz dört defa ‘Allahu Ekber’, otuz üç defa ‘Subhanallah’ ve otuz üç defa da ‘Elhamdu lillah’ dersiniz”[8] şeklindeki tavsiyesinin gereğini yerine getirdikten sonra günlük muhasebe yapmak, seyyiattan ötürü tevbe edip hasenatının kabulü için dua etmek, hasenatı artırmaya azmetmek.
-Fitnede bocalayan tanıdıkları, bu feci durumdan kurtarmanın yollarını tefekkür edip yardım bahşeylemesi için Cenab-ı Mevla’ya niyazda bulunmak.
-Mezkûr fitneden muhafaza için neler yapılabileceği ile ilgili olarak duyarlı müminlerle istişarede bulunup çalışma birliği yapmanın yollarını düşünmek.
-Söz konusu tanıdıkları salih, alim ve ariflerin sohbet ve meclislerine götürmeyi tasarlamak.
-Yanlışa düşmelerinde bizim de olumsuz katkılarımız olmuşsa bunu izalenin yollarını tefekkür etmek.
-Mezkûr hususları ifa etmek için zaman kaybetmeden fiili olarak harekete geçmek.
Bu münasebetle hepimiz davranış, muamele ve söylemlerinde İslamî hassasiyet sahibi olduğunu bildiğimiz Müslümanlarla bir araya gelmeli; tembellik, tepkisizlik ve gayret göstermezliğin sürmesi durumunda Allah indinde mesul olacağımızı, O’nun huzurunda kendimizi savunamayacak duruma düşeceğimizi birbirimize hatırlatmalıyız.
Müslüman fert ve grupların -İslam dairesi içerisinde olmak kaydıyla- kendilerine has bazı özellikleri ve yorumlarının olacağı, program ve doğrularını önceleyecekleri bir vakıadır, esasen olmalıdır da… Ancak bu durum birbirimizden hayırlı şekillerle istifade etmeye asla engel değildir ve olamaz da. Kötü gidişatın yönünü çevirmek veya en azından bazı insanların imanının kurtuluşuna vesile olma noktasında İslamî duyarlılığa sahip herkesin yapabileceği çok şey vardır.
Elbette ferdi olarak yapılanların faydası vardır. Ancak Müslümanlara karşı yapılan saldırı ve tahribat ferdi olmadığından bizler de bundan korunmanın ferdi olamayacağını bilip ona göre hareket etmekle mükellefiz. Beraber çalışmaya engel (tevehhüm ettiğimiz) tüm olumsuzlukları bir kenara bırakıp elimizin tersiyle itmeliyiz. Bediüzzaman’ın “Karşımda müthiş bir yangın var; alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum”[9] düşüncesiyle hareket edip birbirimizin hata ve kusurlarına göz yummalı, “O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler…”[10] deyip hizmetimizi sürdürmeliyiz.
Cenab-ı Allah, insanlarımızı Kur’an ve sünnetten, ashab ve selef-i salihinin izinde gitmekten alıkoyanların gayretlerini boşa çıkarsın. Ulaşabildiğimiz tüm Müslümanların, en azından yakınlarımızdakilerden bazısının imanını kurtarmaya çalışmak için bizlere gayret bahşetsin. (âmin)


--------------------------------------------------------------------------------
[1] Şuara: 214
[2] Maide: 79
[3] Mu'minun: 30
[4] Hicr: 77
[5] Maide: 79
[6] Muhammed: 7
[7] Buharî, Vudu’
[8] Buharî, Ashabın Fazileti
[9] Tarihçe-i Hayat
[10] A.g.e.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Dünyadan Daha Hayırlısına Talip Olanlar

âKim güzel bir şefaatle şefaatte bulunursa (faydalı bir işe aracı olursa), ona bundan bir nasip vardır. Kim de kötü bir himaye ile şefaatte bulunursa, ona da bundan bir hisse vardır. Allah, her şeye gücü yeten (ve her şeyi gören)dir.â(1)

âVallahi, senin sayende Allahâın birine hidayet vermesi, senin için, kırmızı tüylü develerin (dünya nimetlerinin en kıymetlilerinin) sana bahşolunmasından daha hayırlıdır, â (2)

âVallahi senin elinle Allahâın bir tek adamı hidayete, doğru yola eriştirmesi, senin için üzerine güneşin doğduğu veya battığı her şeyden daha hayırlıdır.â

Bir kişinin hidayetine vesile olmanın, dünya ve içindekilerden daha kıymetli olduğunun şuurunda ve bu şuurun gereğini yerine getirme endişesi içinde olan kardeşlerimiz/okuyucularımız!.. Biz kardeşlerimizi / okuyucularımızı böyle görüyor ve böyle biliyoruz.

Bu şuurda olmak ve gereğini yerine getirmek için uğraşmak Yüce Allah (cc)âın hidayetindendir. Bu hidayeti, kullarından kime dilerse, kendi lütfundan ve hikmetinin bir gereği olarak ona verir. Oânun hidayet vermesi; sevgisinin ve sevdiğinin bir alametidir.

Tüm kardeşlerin; bu hidayeti arttırmak, sevgiyi daha da ileri götürmek, Peygamberler, şehidler ve salihlerle birlikte olma, onlarla cennette arkadaşlık etme arzusuyla dolup taştığını biliyoruz. Bu arzuya ulaşmak için sadece bir kişinin hidayetine vesile olmaya çalışmak yeterli gelmez. O halde, şeytan ve dostlarının insanları dalalete sürüklediği/ sürüklemeye çalıştığı bütün hile ve oyunlarını bozmak, dolayısıyla çok kişinin hidayetine vesile olma gayreti içinde olmak lazımdır.

Bizler kendimizi bu konumda görüyorsak -ki inşaallah öyleyizdir- o zaman mükellefiyetimizin gereği neyse ve nasıl yerine getirilmesi lazımsa, onunla mücehhez olup öyle hareket etmemiz gerekir.

Bu düşünce ve şuurda olup bunun gayreti içinde olmak, görünmek ve tanınmak bir ayrıcalıktır. Bu ayrıcalık; tanıştığımız, görüştüğümüz ve konuştuğumuz çok az insanda olan bir haslettir. Öyle gözüktüğümüz ve bilindiğimiz için halkın, dost ve düşmanın bize bakış açıları, müspet-menfi değerlendirme ve tepkileri de lâlettayin değildir, ayrıdır.

Planlı, programlı ve sistemli olarak İslamâa ve Müslümanlara düşmanlık edenler; inançlarının gereğini yerine getirme gayreti içinde olan Müslümanların, onları temsil eden şahıs, kurum ve kuruluşların eksikliklerini, yanlış ve hatalarını çok daha farklı şekillerde işleyerek saldırırlar. Bu vesileyle insanları İslamâdan uzaklaştırmaya çalıştıklarını görüyor ve biliyoruz. Doğal olarak bunların eline malzeme vermenin ve malzeme olmanın mesuliyeti ve hesabı ağırdır. Bunlar hiç yoktan da senaryolar üreterek saldırılarını yapacaklar/yapıyorlar. Biz onlara malzeme vermedikten sonra karakter ve ahlaklarını diledikleri gibi pazarlasınlar!

Bizim için mühim olan; İslamâa ve Müslümanlara düşmanlık yapan, ama niçin düşmanlık yaptığını bilmeyen; Müslüman olduğu halde İslamî mükellefiyetinden habersiz olan; İslamâı yaşamak istediği halde nasıl yaşayacağını bilmeyen insanlardır. Bunlar; iş ve okul arkadaşlarımız ya da komşumuz, köylümüz ve akrabalarımız olabilirler. Bu durumda olanların çoğu, ilk etapta bizden görecekleriyle yani yaşantımızdan edindikleri intiba ile yetinirler.

Elbette doğru olan, birilerinin yaşayış ve davranışlarına göre kendini şekillendirme değil; Kurâan ve Sünneti, Sahabe-i Kiramâı ve yaşantılarını bilerek, öğrenerek kendini şekillendirmesidir.

Şu bir gerçektir ki, tarihte ve günümüzde bir topluluk hatta bir şahıs İslamâı ihlâs ve sadakatle öğrenme, öğretme, yaşama ve yaşatma cehdi içinde olduğu zaman etraflarını aydınlatmışlardır. Böylece örnek bir çevrenin, bir topluluğun oluşmasına sebep olmuşlardır.

Zaman ve şartlar, bizleri büyük bir sorumluluk altına almıştır. Tahmin ettiğimizden daha büyük bir sorumluluk bizi beklemektedir. Bu sorumluluğu yerine getirmenin temel şartı, sağlam bir akideye sahip olmak farz, sünnet ve nafile ibadetlerin gereği gibi yerine getirilmesidir.

Konuştuğumuzda doğru konuşmalı, söz verdiğimizde sadık olmalı, emanete ihanet etmemeli, imkânlarımız ölçüsünde çevremize yardımcı olmalıyız. Bu hasletler, temel düsturumuz olsun.

Mazlum, mağdur ve muhtaç olanların; bela ve musibete duçar kalanların dertlerine ortak olup imkânlarımız ölçüsünde yardımlarına koşalım.

Bizi sevmeyenler hatta düşmanlık yapanlar bile baş başa kalıp bizi değerlendirdiklerinde; âBiz onları tasvip etmiyoruz, inandıklarına inanmıyoruz, yaşadıklarını yaşamıyor, onlara karşı koymaya devam ediyoruz ve karşı koymaktan da geri kalmayacağız. Buna rağmen haklarını teslim etmek lazım ki, inançlarının gereklerini yerine getirmede gerçekten samimidirler, cesurdurlar. Doğru konuşurlar, sözlerine sadıktırlar. Aleyhlerine de olsa adalet ölçüsünü esas almaktan çekinmezler. Mazlumun, mağdurun, ihtiyaç sahiplerinin yanındadırlarâ diye itiraf etmelidirler.

Bizi sevenler de, bizi ilk gördüklerinde, ilk anda Allah ve Resulü Aleyhisselatu vesselamâı hatırlamalıdırlar. Ölümü ve ölüm ötesinin hesabını; Müslümanları ve Müslümanların sıkıntılarını hatırlamalıdırlar. Bizimle olan kısacık bir beraberliklerinde bile müspet kazanımlarla ayrılabilmelidirler.

Şayet bizlerden birileri İslamâa hizmeti esas alan bir dernek, vakıf, işyeri ya da kitapevi gibi yerlerde kalıyor veya oralarda görevliyse, bu durumda mesuliyet daha da artacaktır. İhmalkârlık, duyarsızlık ve laubalilik bulunduğumuz yerde ve çatı altında yapılan hizmete halel getirecektir. Hatta bu durum söz konusu çatı altında hizmet eden samimi ve ihlâslı kardeşlerinizin de hizmetlerine halel getirecektir. Elbette bunun hesabı ve vebali de ağır olacaktır. Bu yüzden çok kişiye mubah olan şeyleri bile bizim yapmamız belki doğru olmayabilir.

Hem bulunduğumuz yerde hem de dışarıda bütün yaşantımız ve davranışlarımız Allahâın hududunu muhafaza ve Hz. Peygamber Aleyhisselatu vesselamâın sünneti çerçevesinde olmalıdır.

Bulunduğumuz yerde ihtilaflı ve tartışmalı konulara müsaade etmeyelim. Kimseyle tartışmaya hiç girmeyelim. Birleştiricilik meziyetine sahip olalım. Ayrılık ve dağınıklığa değilâ¦

Gıybet ve dedikoduya sebep olacak her sözden şiddetle kaçınalım. Başkasının da yapmasına hikmetle engel olalım. Kimseyi gücendirmeyelim ve tenkit etmeyelim.

Yanımıza gelip gidenleri karşılama ve uğurlamada sıcak davranalım, güler yüzlü olalım. Hürmet, saygı ve sevgiyi ihmal etmeyelim. Sözlerimizin güzelliğiyle, konuşmalarımızın tatlılığıyla gönülleri fethedelim.

İlk defa gördüğümüz ve daha önce hiç tanımadığımız şahıslar ziyaretimize/yanımıza geldikleri zaman ihmal etmeyelim. Alaka ve ilgide ihmalkâr davranmayalım. Oluşturduğumuz İslamî atmosferden onlar da nasiplenmelidirler.

Asık suratlı olmayalım. Kimseyi kınayıp kızmayalım. Gereksiz konuşmayalım, kendimizi her konuda konuşma mecburiyetinde hissetmeyelim.

Sünnete muhalif hiçbir davranış ve söze fırsat vermeyelim.

Bulunduğumuz mekânın her türlü temizliğine önem verelim. Bazıları; âBunlar şekilciliğe önem veriyorlarâ dese bile, giyim-kuşamımız İslamî şahsiyetimize ve görevimize uygun olsun.

Yanımızda namaz kılacak yerimiz olsa bile, en yakın camide cemaatle vaktinde namaz kılmayı prensip edinelim. Gerekirse, işyerimizi kapatıp camide cemaatle namaz kılmaya gidelim. Namaz vaktinden en az 15 dakika önce yanımızda bulunanlara namaza hazır olmaları için hatırlatmada bulunalım.

Yaptığımız, yapacağımız ve konuşacağımız her şeyden hesaba çekileceğimizi unutmayalım. Mevlaâm, bu konuda bizi uyanık tutsun ve bu bilinçle hareket etmede bize yardımcı olsun.

Allahâa emanet olunâ¦
 

Master

You
Yönetici
Üyelik Tarihi
8 Ara 2012
Konular
4,182
Mesajlar
11,468
MFC Puanı
34,670
Selam;

Bunlar sizin yazılarınız mı alıntı mı?
Dünyadan Daha Hayırlısına Talip Olanlar

âKim güzel bir şefaatle şefaatte bulunursa (faydalı bir işe aracı olursa), ona bundan bir nasip vardır. Kim de kötü bir himaye ile şefaatte bulunursa, ona da bundan bir hisse vardır. Allah, her şeye gücü yeten (ve her şeyi gören)dir.â(1)

âVallahi, senin sayende Allahâın birine hidayet vermesi, senin için, kırmızı tüylü develerin (dünya nimetlerinin en kıymetlilerinin) sana bahşolunmasından daha hayırlıdır, â (2)

âVallahi senin elinle Allahâın bir tek adamı hidayete, doğru yola eriştirmesi, senin için üzerine güneşin doğduğu veya battığı her şeyden daha hayırlıdır.â

Bir kişinin hidayetine vesile olmanın, dünya ve içindekilerden daha kıymetli olduğunun şuurunda ve bu şuurun gereğini yerine getirme endişesi içinde olan kardeşlerimiz/okuyucularımız!.. Biz kardeşlerimizi / okuyucularımızı böyle görüyor ve böyle biliyoruz.

Bu şuurda olmak ve gereğini yerine getirmek için uğraşmak Yüce Allah (cc)âın hidayetindendir. Bu hidayeti, kullarından kime dilerse, kendi lütfundan ve hikmetinin bir gereği olarak ona verir. Oânun hidayet vermesi; sevgisinin ve sevdiğinin bir alametidir.

Tüm kardeşlerin; bu hidayeti arttırmak, sevgiyi daha da ileri götürmek, Peygamberler, şehidler ve salihlerle birlikte olma, onlarla cennette arkadaşlık etme arzusuyla dolup taştığını biliyoruz. Bu arzuya ulaşmak için sadece bir kişinin hidayetine vesile olmaya çalışmak yeterli gelmez. O halde, şeytan ve dostlarının insanları dalalete sürüklediği/ sürüklemeye çalıştığı bütün hile ve oyunlarını bozmak, dolayısıyla çok kişinin hidayetine vesile olma gayreti içinde olmak lazımdır.

Bizler kendimizi bu konumda görüyorsak -ki inşaallah öyleyizdir- o zaman mükellefiyetimizin gereği neyse ve nasıl yerine getirilmesi lazımsa, onunla mücehhez olup öyle hareket etmemiz gerekir.

Bu düşünce ve şuurda olup bunun gayreti içinde olmak, görünmek ve tanınmak bir ayrıcalıktır. Bu ayrıcalık; tanıştığımız, görüştüğümüz ve konuştuğumuz çok az insanda olan bir haslettir. Öyle gözüktüğümüz ve bilindiğimiz için halkın, dost ve düşmanın bize bakış açıları, müspet-menfi değerlendirme ve tepkileri de lâlettayin değildir, ayrıdır.

Planlı, programlı ve sistemli olarak İslamâa ve Müslümanlara düşmanlık edenler; inançlarının gereğini yerine getirme gayreti içinde olan Müslümanların, onları temsil eden şahıs, kurum ve kuruluşların eksikliklerini, yanlış ve hatalarını çok daha farklı şekillerde işleyerek saldırırlar. Bu vesileyle insanları İslamâdan uzaklaştırmaya çalıştıklarını görüyor ve biliyoruz. Doğal olarak bunların eline malzeme vermenin ve malzeme olmanın mesuliyeti ve hesabı ağırdır. Bunlar hiç yoktan da senaryolar üreterek saldırılarını yapacaklar/yapıyorlar. Biz onlara malzeme vermedikten sonra karakter ve ahlaklarını diledikleri gibi pazarlasınlar!

Bizim için mühim olan; İslamâa ve Müslümanlara düşmanlık yapan, ama niçin düşmanlık yaptığını bilmeyen; Müslüman olduğu halde İslamî mükellefiyetinden habersiz olan; İslamâı yaşamak istediği halde nasıl yaşayacağını bilmeyen insanlardır. Bunlar; iş ve okul arkadaşlarımız ya da komşumuz, köylümüz ve akrabalarımız olabilirler. Bu durumda olanların çoğu, ilk etapta bizden görecekleriyle yani yaşantımızdan edindikleri intiba ile yetinirler.

Elbette doğru olan, birilerinin yaşayış ve davranışlarına göre kendini şekillendirme değil; Kurâan ve Sünneti, Sahabe-i Kiramâı ve yaşantılarını bilerek, öğrenerek kendini şekillendirmesidir.

Şu bir gerçektir ki, tarihte ve günümüzde bir topluluk hatta bir şahıs İslamâı ihlâs ve sadakatle öğrenme, öğretme, yaşama ve yaşatma cehdi içinde olduğu zaman etraflarını aydınlatmışlardır. Böylece örnek bir çevrenin, bir topluluğun oluşmasına sebep olmuşlardır.

Zaman ve şartlar, bizleri büyük bir sorumluluk altına almıştır. Tahmin ettiğimizden daha büyük bir sorumluluk bizi beklemektedir. Bu sorumluluğu yerine getirmenin temel şartı, sağlam bir akideye sahip olmak farz, sünnet ve nafile ibadetlerin gereği gibi yerine getirilmesidir.

Konuştuğumuzda doğru konuşmalı, söz verdiğimizde sadık olmalı, emanete ihanet etmemeli, imkânlarımız ölçüsünde çevremize yardımcı olmalıyız. Bu hasletler, temel düsturumuz olsun.

Mazlum, mağdur ve muhtaç olanların; bela ve musibete duçar kalanların dertlerine ortak olup imkânlarımız ölçüsünde yardımlarına koşalım.

Bizi sevmeyenler hatta düşmanlık yapanlar bile baş başa kalıp bizi değerlendirdiklerinde; âBiz onları tasvip etmiyoruz, inandıklarına inanmıyoruz, yaşadıklarını yaşamıyor, onlara karşı koymaya devam ediyoruz ve karşı koymaktan da geri kalmayacağız. Buna rağmen haklarını teslim etmek lazım ki, inançlarının gereklerini yerine getirmede gerçekten samimidirler, cesurdurlar. Doğru konuşurlar, sözlerine sadıktırlar. Aleyhlerine de olsa adalet ölçüsünü esas almaktan çekinmezler. Mazlumun, mağdurun, ihtiyaç sahiplerinin yanındadırlarâ diye itiraf etmelidirler.

Bizi sevenler de, bizi ilk gördüklerinde, ilk anda Allah ve Resulü Aleyhisselatu vesselamâı hatırlamalıdırlar. Ölümü ve ölüm ötesinin hesabını; Müslümanları ve Müslümanların sıkıntılarını hatırlamalıdırlar. Bizimle olan kısacık bir beraberliklerinde bile müspet kazanımlarla ayrılabilmelidirler.

Şayet bizlerden birileri İslamâa hizmeti esas alan bir dernek, vakıf, işyeri ya da kitapevi gibi yerlerde kalıyor veya oralarda görevliyse, bu durumda mesuliyet daha da artacaktır. İhmalkârlık, duyarsızlık ve laubalilik bulunduğumuz yerde ve çatı altında yapılan hizmete halel getirecektir. Hatta bu durum söz konusu çatı altında hizmet eden samimi ve ihlâslı kardeşlerinizin de hizmetlerine halel getirecektir. Elbette bunun hesabı ve vebali de ağır olacaktır. Bu yüzden çok kişiye mubah olan şeyleri bile bizim yapmamız belki doğru olmayabilir.

Hem bulunduğumuz yerde hem de dışarıda bütün yaşantımız ve davranışlarımız Allahâın hududunu muhafaza ve Hz. Peygamber Aleyhisselatu vesselamâın sünneti çerçevesinde olmalıdır.

Bulunduğumuz yerde ihtilaflı ve tartışmalı konulara müsaade etmeyelim. Kimseyle tartışmaya hiç girmeyelim. Birleştiricilik meziyetine sahip olalım. Ayrılık ve dağınıklığa değilâ¦

Gıybet ve dedikoduya sebep olacak her sözden şiddetle kaçınalım. Başkasının da yapmasına hikmetle engel olalım. Kimseyi gücendirmeyelim ve tenkit etmeyelim.

Yanımıza gelip gidenleri karşılama ve uğurlamada sıcak davranalım, güler yüzlü olalım. Hürmet, saygı ve sevgiyi ihmal etmeyelim. Sözlerimizin güzelliğiyle, konuşmalarımızın tatlılığıyla gönülleri fethedelim.

İlk defa gördüğümüz ve daha önce hiç tanımadığımız şahıslar ziyaretimize/yanımıza geldikleri zaman ihmal etmeyelim. Alaka ve ilgide ihmalkâr davranmayalım. Oluşturduğumuz İslamî atmosferden onlar da nasiplenmelidirler.

Asık suratlı olmayalım. Kimseyi kınayıp kızmayalım. Gereksiz konuşmayalım, kendimizi her konuda konuşma mecburiyetinde hissetmeyelim.

Sünnete muhalif hiçbir davranış ve söze fırsat vermeyelim.

Bulunduğumuz mekânın her türlü temizliğine önem verelim. Bazıları; âBunlar şekilciliğe önem veriyorlarâ dese bile, giyim-kuşamımız İslamî şahsiyetimize ve görevimize uygun olsun.

Yanımızda namaz kılacak yerimiz olsa bile, en yakın camide cemaatle vaktinde namaz kılmayı prensip edinelim. Gerekirse, işyerimizi kapatıp camide cemaatle namaz kılmaya gidelim. Namaz vaktinden en az 15 dakika önce yanımızda bulunanlara namaza hazır olmaları için hatırlatmada bulunalım.

Yaptığımız, yapacağımız ve konuşacağımız her şeyden hesaba çekileceğimizi unutmayalım. Mevlaâm, bu konuda bizi uyanık tutsun ve bu bilinçle hareket etmede bize yardımcı olsun.

Allahâa emanet olunâ¦
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
ÇOK KIYMETLİ NASİHATLER



Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
Fırsat ganimettir. Ömrün tamamını faydasız işlerle telef etmemeli, Hak teâlânın rızasına uygun şeylere harcamalı! Beş vakit namazı, tadil-i erkan ile ve cemaat ile kılmalı, teheccüd namazını elden kaçırmamalı, seher vakitlerini istiğfarsız geçirmemeli, gaflet uykusuna dalmamalı, ölümü düşünmeli, ahiret hallerini gözetmeli, fani dünyanın haram olan işlerinden yüz çevirip, baki olan ahiret işlerine dönmeli. Dünya işleri ile zaruret miktarı uğraşmalı, diğer vakitlerde, ahireti imar etmekle meşgul olmalıdır. Sözün kısası, Allah’tan gayrı şeylerin sevgisinden korunmalı ve bedeni dinin hükümlerine uymakla süslemeli, onunla meşgul olmalıdır. İş budur, bundan gayrısı hiçtir.

Abdül Kuddüs hazretleri de buyuruyor ki:
Vaktin kıymetini bil! Gece gündüz ilim öğrenmeye çalış! Her zaman abdestli bulun! Beş vakit namazı, sünnetleri ile ve tadil-i erkan ile, huzur ve huşu ile kılmaya çalış! Bunları yapınca, dünyada ve ahirette, sayısız nimetlere kavuşursun. İlim öğrenmek, ibadet içindir. Kıyamette, işten sorulacak, çok ilim öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve ibadet de, ihlas elde etmek içindir. İhlas da, hakiki mabud ve kayıtsız, şartsız var olan sevgiliyi [Allahü teâlâyı] sevmek içindir.

İbrahim-i Edhem hazretleri buyuruyor ki:
1- Günah işleyeceksen, Allah’ın verdiği rızkı yeme! Rızkını yiyip de, Ona isyan edilir mi?
2- Günah işleyeceğin zaman, mülkünden çık! Onun mülkünde Ona isyan edilir mi?
3- Günah işlerken Onun görmediği bir yerde işle! Onun mülkünde, rızkını yiyip, gördüğü yerde günah işlenir mi?
4- Can alıcı melek, ruhunu almaya gelince, bir müddet izin isteyebilir veya o meleği kovabilir misin? O zaman hemen tevbe et! Çünkü o melek ani gelir.
5- Mezarda, melekler, sual sorunca, (beni imtihan etmeyin) diyerek onları kovabilir misin? Öyle ise, şimdiden onlara cevap hazırla!
6- Kıyamette (Günahkârlar Cehenneme… dendiği zaman, ben gitmem diyebilir misin?

Allahü teâlâ, (Ey kullarım! Benden isteyin! Kabul eder, veririm) buyuruyor. Ama verilmeyenler de oluyor. Çünkü Ona dua eder, ama itaat etmezler. Peygamberini tanır, Ona uymazlar. Kur'anı okur, gösterdiği yolda gitmezler. Nimetlerinden faydalanır ama şükretmezler. Cennetin, ibadet edenler için olduğunu bilir, hazırlıkta bulunmazlar. Cehennemi, asiler için yarattığını bilir, ondan sakınmazlar. Ecdadının ne olduklarını görür, ibret almazlar. Kendi ayıplarına bakmayıp, başkalarının ayıplarını araştırırlar. Böyle kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına şükretsin! Dualarının neticesi, yalnız bu olursa, yetmez mi?

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Ölmek felaket değil, öldükten sonra başa gelecekleri düşünmemek felakettir. Mezhepsizlik ilhaddır. Ehl-i sünnet âlimlerine uyanlara müjdeler olsun.

İmam-ı Rabbani hazretleri yine buyuruyor ki:
Bu zamanınız fırsattır. Fırsat da, büyük nimettir. Sıhhat ile ve üzüntüsüz geçen vakitler, bulunmaz ganimettir. Her saati Allahü teâlâyı zikretmek ile geçirmelidir. Resulullahın bildirdiğine uygun olan her iş, hatta alış-veriş bile zikir olur. O halde, her hareketin, her duruşun, Resulullahın bildirdiğine uygun olması gerekir. Böylece, hepsi zikir olur. Zikir demek, gafletten uzaklaşmak, yani, Allahü teâlâyı hatırlamaktır. İnsan her hareketinde, her işinde, Allahü teâlanın emrini ve yasağını gözetince, emir ve yasakların sahibini unutmaktan kurtulur ve daima zikretmiş olur.
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Yemeği Allah’ın zikri ile [İbadet ederek ve Allah yolunda çalışarak] eritin. Yer yemez yatmayın; kalbiniz katılaşır.) [Ebu Nuaym]

Haramlardan ve şüpheli şeylerden kaçarak helal kazanmalıdır. Ahir zamanda bunlara dikkat eden az bulunur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ahir zamanda, helal para ile kendisine itimat edilen arkadaş az bulunur.) [İ. Asakir]

Dine hizmet çok sevaptır. Bunu herkes gücü nispetinde yapar. Öğrendiği güzel bir sözü başkasına duyurmak bile sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Duyduğu hak sözü, bir müslüman kardeşine söylemek ne güzel hediyedir.) [Taberani]

(Allah indinde en iyi kul, insanlara en çok nasihat edendir.) [İ. Ahmed




[BGCOLOR=rgb(241, 255, 255)] [/BGCOLOR]
 

Barnabas İncili

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
27 Şub 2019
Konular
34
Mesajlar
273
MFC Puanı
640
Selam;

Bunlar sizin yazılarınız mı alıntı mı?
Aleyküm Selam alıntı kısımlarda var ama bildiğim kadarıyla yazıların tümü alıntı değil, az önce biraz araştırdım sayın Tufan abinin yazdıklarından bir parça kısmı buldum diğer hafifletilemeyecek kadar çok olan kısmı bulamadım.
Tufan abiyi pek yakın olmasa bile tanıyorum, bildiğim kadarıyla Dinine bağlı bir abim.
 
Üst