• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Dini Sohbet

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
ON çalışma Prensibi
Şehit Hasan el bennadan bizlere 10 çalışma prensibi

1- Birlik en büyük hedeftir. Kalpler arasındaki bağ güçlü olsun, tek söz üzerine birleşsin.

2- 'Lailahe İllallah' diyen herkes Tevhid çatısı altında beraberimizdedir.

3- Kusuru nefsinde ara, muhalif hakkında iyi şeyler düşün.

4- Tepki verirken bile ahlakı göz ardı etme

5- Tartışma ve Kibir yok

6- Bir meselede doğru birden fazla olabilir

7- İttifak edilen şeylerde yardımlaş, farklı düşüncelere saygılı ol

8- Ortak düşmanı ön planda tut

9- İş ve üretim ufkunu aç. Her kardeş, -özel hayatındaki işlerine ilave olarak- hergün bir miktar Kur'an okumalı, yatmadan önce nefsini muhasebe etmelidir.

10- Yanlış yoldakilere üzülürüz; üzerine çullanıp teşhir etmeyiz.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Kaybettiklerimiz

Bir gün insan virgülü kaybetti; o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince, düşünceleri de basitleşti.
Bir başka gün ise, ünlem işaretini kaybetti. Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı.


Artık ne bir şeye kızıyor, ne de bir şeye seviniyordu. Üstelik hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.


Bir süre sonra, soru işaretini kaybetti ve soru sormaz oldu. Hiç bir şey ama hiç bir şey onu ilgilendirmiyordu. Ne kainat, ne dünya, ne de kendisi umurundaydı.


Bir kaç sene sonra iki nokta üst üste işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.


Ömrünün sonuna doğru elinde yanlız tırnak işareti kalmıştı. Kendine has tek cümlesi yoktu, yanlız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu. Son noktaya geldiğinde, düşünmeyi ve okumayı unutmuş vaziyetteydi
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Vasıtamız

Ey insanlar!.! İşte gayemiz, işte metodumuz!.. Acaba gayemizi gerçekleştirmek için vasıtamız nedir? (İman ve Cihad)
Bizim vasıtamız da ecdadımızın başvurduklarıvasıtalardır. Bizim silahımız da; liderimiz Hz. Muham-med (S.A.V.) ve Ashabının—sayıları ve servetleri az olmasına rağmen— büyük gayretle bütün inkarcılara karşı kullandıkları silahtır.
Evet... Birinci vasıtamız imandır. Yeniden bütün dünyaya karşı cihad etmek için yükleneceğimiz silah «Hakiki iman» ve «Allah'ın yardımına güvenme» silahı olacaktır.
Hz. Muhammed (S.A.V.) ile beraber cihad eden o Sahabe-i Kiram Allah'a, Allah'ın yardım ve desteğine
— 85 —
kalpten iman etmişlerdi. «Eğer Allah size yardım ederse hiçbir kimse size galip gelemez.»(13)
Bu Sahabe-i Kiram, önderleri Hz. Muhammed'-(S.A.V.) e, onun doğruluğuna ve liderliğine iman etmişlerdi: Andolsun ki, sizler için Allah'ın Resulünden güzel numuneler vardır.»(ı(i)
Sahabe-i Kiram islâm metoduna, islâmın üstünlüğüne ve faydalı olduğuna da iman etmişlerdi: «Doğrusu sizlere Allah'dan bir Nûr ve apaçık bir kitap gelmiştir. Allah, rızasına uyanları bu kitap vasıtasıyla kurtuluş yoluna sevkeder.»(1T)
Sahabe-i Kiram islâmî kardeşliğe ve islâmî kardeşliğin icap ettirdiği hak ve hukuka ve bu kardeşliğin kudsiyetine de iman etmişlerdi:«Mü'minler ancak kardeştir.»('«)
Sahabe-i Kiram Allah'ın kendilerine vereceği mü-kâfaatın büyüklüğüne ve çokluğuna da iman etmişlerdi:
«Çünkü onların Allah yolunda karşılaşacakları herhangi bir susuzluk, yorgunluk, açlık; kâfirleri kızdıracak herhangi bir yere ayak basmaları ve düşmana verdikleri herhangi bir zarar mukabilinde kendilerine iyi bir amel yazılır. Doğrusu Allah iyilikte bulunanların mükâfatını zayi etmez.»{'«)
Allah (C.C.) Sahabe-i Kiramı insanlığı kurtarmak için seçmiş ve bunları bu sebeple üstün kılmıştır. Sa habe-i Kiram insanlar için yaratılan en hayırlı ümmet olmuştur, imana davet eden Allah elçisini işitince hemen îman etmişlerdir.
Allah'tan niyazımız odur ki, Allah, îmanı nasıl Sahabe-i Kirama sevdirmişse bizlere de sevdirsin. Kalplerini nasıl îmanla süslemişse bizim kalbimizi de îmanla tezyin etsin.
(19) Tevbe Sûresi: 120.
— 87 —
İKİNCİ VASITAMIZ CİHADDIR
Sahabe-i Kiram dâvalarının ancak cihadla, fedakârlıkla, can ve malı Allah yoluna kurban etmekle zafere kavuşacaklarını çok iyi bilmişler, canlarını ve mallarını Allah yoluna harcamışlar, Allah için hakikî cihadıyapmışlar, kendilerine seslenen şu ilâhî kelâmı dinlemişlerdir:
«De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, hazırladığınız mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz alış-verişiniz ve hoşlandığınız yurtlar, sizin için Allah'tan, Onun Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, o halde; AllaTıemrini gönderinceye kadar bekleyin.»(-°)
Sahabe-i Kiram bu ilâhî nidayı duymuş, can-ü gönülden, kalpden herşeylerini Allah yoluna harcamış, Allah'ın kendileriyle yaptığıalış-verişe istekleriyle ka-
(20) Tevbe Sûresi: 24.
89 ¦-¦•
tılmışlardır. Bunlar ölümü karşılarken şöyle haykmnış-lardır: «Sadece Allah razısı için, Alah'a kavuşuyorum!..»
Bunlardan biri (Ebu-bekr) bütün malını Allah yolunda sarfettikten sonra şöyle der: «Çoluk-çocuğuma Allah'ı ve Resulünü bıraktım.»Yine Sahabe-i Kiramdan biri boynu kılcın altında iken şöyle der:
«Müslüman olarak öldürüldükten sonra, Allah rızası için ölümüm nasıl olursa olsun, benim için önemli değildir.»
Evet... Sahabe-i Kiram böyle idi. Hakikaten cihad ediyorlardı. Büyük fedakârlıklara katlanıyorlardı. Büyük kurbanlar veriyorlardı. Biz de bunlar gibi olmaya çalışıyoruz. Bunların izinden yürümek istiyoruz. Bunların yaptıklarını yapmaya gayret ediyoruz.
Allah'ın bize yardım edeceğine güveniyoruz. Bizi destekleyeceğinden şüphe etmiyoruz: Şüphesiz ki, Allah, dinine yardım edenlere yardım eder. Doğrusu Allah çok kuvvetlidir ve herşeye galiptir. Onlar ki eğer yeryüzünde kendilerini selahiyet sahibi kıisak namazlarını gereği gibi kılar, zekâtlarını verirler. İyiliği emrederler, kötülüğe mani olurlar, işlerin sonu Allah'a va-
(21) Hacc Sûresi: 40-41
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Ne durumdayız

Ey müslüman Kardeş!. Ey insanlar!..
Allah size lider gönderdi. Kanun koydu. Hükümlerini açıkladı. Kitabını indirdi. İyi ve temiz şeyleri helâl kıldı. Murdar şeyleri de haram kıldı. Bize hayr ve saadet yolunu gösterdi. Doğru yola irşad etti.
Acaba siz gönderdiği Peygamberine uydunuz mu? Kanunlarına hürmet gösterdiniz mi? Hükümlerini tatbik ettiniz mi? Kitabını takdis ettiniz mi? Helâl gördüğü şeyleri helâl, haram kıldığı şeyleri haram saydınız mı?
Açıkça cevap verin, susmayın! Gözünüzü açıp bir bakın ne hale gelmişsiniz!
Tatbik ettiğiniz tüm kanunlar islamla alakası olmayan,İslâmdan alınmayan, İslama dayanmayan ve taklid edilen bir takım kanunlardır.

iç idarede, devletler arası münasebetlerde, adliye teşkilatında, savunmada, fert ve devletin iktisadî sisteminde, eğitim ve kültür siyasetinde, aile hukukunda, hattâ ferdin şahsî harekâtında bile tatbik ettiğimiz kanunlar islâmın ruhuna ters düşmektedir, idarecilere ve idare edilenlere'hâkim olan ruh, islâmdan ve emirlerinden çok uzaktır.
Geriye ne kaldı ki? Söyleyin geriye kalanları.
Sadece fakirlerin ve âcizlerin gittikleri şu muazzam camiler mi? Çok azları hariç, içlerinde huşu ve huzurdan uzak ibâdetler yapılan mescidler mi? Tembellik, ve yeme-içme için bir vasıta haline getirilen Mübarek Ramazan ayı mı? Çok az kişiler bu ayda nefislerini arındırır, ruhlarınıtemizlerler, «iman edip iyi âmel işleyenler hariç, bunlar da çok azdır ya!..»(*)
islâm; riyakâr teşbihler, süslü elbiseler, aldatıcısakallar, çeşitli mevlidler-merasimler, klişeleşmiş ifadelerden mi ibaret?!..
Allah'ın büvük rahmeti ve âlemler için yüce nî-meti olanİslâm bu mudur? Milletlerin hastalıklarını tedavi eden, insanların meselelerine çözüm yolu getiren, her şeyi düzeltmek için en muazzam ve sarsılmaz kaideleri ihtiva eden Kur'an-ı Kerim Nizamı bu mudur?
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
İnsanı iki şey öldürür;

Birincisi; sevmediği insanın silahından gelen mermi
İkincisi; sevdiği insandan gelmeyen ilgi

İki Şey;

İki şey “Kalitesiz İnsan’ın” özelliğidir.
1- Şikâyetçilik
2- Dedikodu

İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşısındakinin yerine kendini koymak

İki şey yanlış yapmayı engeller
1- Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2- Ham yememek

İki şey kişiyi gözden düşürür
1- Demogoji
2- Kendini ağır satmak ( Övmek, vazgeçilmez göstermek)

İki şey insanı “Nitelikli insan “ yapar
1- İradeye hakim olmak
2- Uyumlu olmak

İki şey ilaveten değer katar
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek

İki şey geri bırakır
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik

İki şey kâşif yapar
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik

İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak

İki şey başarının sırrıdır
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek

İki şey başarıyı mutlaka beraber yakalama sırrıdır
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık

İki şey milyonlarca insandan ayırır
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayat ve her şeye yeni ( çözüm, orijinal farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek

İki şey gelişmeyi engeller
1- Aşırılık ( Mübalağa, abartı, ifrat, tefrit)
2- Felakete odaklanmış olmak

İki şey çözüm getirir
1- Tebessüm (Gülümseme)
2- Sükut (Susmak)

İki şey değeri kaybedilince anlaşılır
1- Anne
2- Baba

İki şey geri alınmaz
1- Geçen zaman
2- Söylenen söz

İki şey gerçek sondur
1- Cennet
2- Cehennem

İki şey ulaşmaya değerdir
1- Sevgi
2- Bilgi

İki şey özgürlüktür
Vatan ve Bayrak

İki şey “Hayatta önemli olan her şey” içindir
1- Nefes alabilmek
2- Nefes verebilmek
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650

Hayatin Güneşi Sabir!!!!!!!​



Sabretmeyi öğrenmeliyiz.

- Kimden?

- Sabretmeyi en iyi bilenden.

- Sabretmeyi en iyi bilen kimdir?
- Şüphesiz Allah Teâlâ’dır.

Çünkü, kendisine yapılan kötülüklere

Cenâb-ı Hak’tan daha fazla sabreden yoktur.

Peygamber Efendimiz böyle buyuruyor.

Ve sözüne şöyle devam ediyor:

İnsanlar O’na şirk koşar;

(Allah’a değil de, başkasına tanrı diye tapar;

kimi ‘Îsâ Allah’ın oğlu,

kimi ‘melekler Allah’ın kızı’ diye ona iftira eder);

Ama yine de Cenâb-ı Hak

onlara sağlık, âfiyet ve rızık verir” (Müslim, Münâfikîn 49).

Kendisine yapılan bu zulümlere sabrettiği içindir ki, Kâinatın Rabbi’nin bir adı da Sabûr’dur; çok sabredendir.

Kendisine iftira eden zâlimleri,

“Siz bana hakaret ediyorsunuz” diye

hemen cezalandırmaz.

Çünkü O’nun bir adı da Halîm’dir.

Yani acele ile, kızgınlıkla hareket etmeyendir.

İşte Sabûr ve Halîm olan Yüce Rabbimiz,

Kur'ân-ı Kerîm’de,

tam doksandan fazla yerde sabırdan söz eder.

Bizim de sabırlı olmamızı ister.



Sabredene cennet var

Yüce Rabbimiz bize sabrı şöyle tavsiye eder:

“Müminler! Sabırlı olun;

sabırda düşmanlarınızı geride bırakın” (Âl-i İmrân 3/200).

“Sabredin!

Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir” (Enfâl 8/46).

“Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır” (Nisâ 4/25).

“Sabret,

sana zorluklara dayanma gücünü veren sadece Allah’tır” (Nahl 16/127).

“Sabret;

çünkü sonunda üstün gelecek olanlar, müttakîlerdir" (Hûd 11/49).

“Sabredenlere ödülleri,

hesapsız şekilde verilecektir” (Zümer 39/10).

Ve yine Yüce Rabbimizin haber verdiğine göre,

Cennete giren bahtiyarlara melekler şöyle diyecektir:

“Sabrettiğiniz için selâm olsun size.

Dünya hayatının ne güzel sonucudur bu!” (Ra‘d 13/24).



Bize sabır tavsiye edildi

Peygamber Efendimiz sabretmeyi Sabûr olan Rabbinden öğrendi.

Yaşadığı sürece binlerce sıkıntıya göğüs gerdi.

Bize, hayatın, sıkıntılardan ibaret olduğunu söyledi.

Sıkıntılara tahammül etmenin,

sıkıntısız bir hayat sürmekten daha iyi olduğunu öğretti.

Gözleri görmeyen bir sahâbî birgün Efendimizin huzuruna geldi ve:

“Allah’a dua et de beni iyileştirsin” dedi.

Efendimiz ona:

“İstiyorsan dua edeyim;

ama derdine sabretmen,

senin için daha hayırlıdır” buyurdu.

Fakat adam sabretmek yerine iyileşmeyi tercih etti.

Allah’ın Sevgili Elçisi de ona

iyileşmek için okuyacağı duayı öğretti (Tirmizî, De'avât 119).

Her devirde, bir an önce iyileşmek

veya derdine sabretmek konusunda insanların tutumu birbirinden farklı olmuştur.

Nitekim bir başka gün

iri yarı ve siyah tenli bir hanım

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna geldi ve:

“Beni sar’a tutuyor” diye söze başladı.

“O zaman da üstüm başım açılıyor.

Ne olur iyileşmem için Allah’a dua ediniz” dedi.

Sevgili Efendimiz de ona:

“Eğer sabredeyim dersen,

sana cennet var.

Yok illa da iyileşmek istiyorsan,

sana şifa vermesi için Allah’a dua ederim” buyurdu.

Bunun üzerine o hanım:

“Ben hastalığıma sabredeceğim.

Ancak sar’a tuttuğu zaman üstüm başım açılıyor;

açılmaması için dua buyurunuz” dedi.

Peygamber Efendimiz de

elbisesinin açılmaması için ona dua etti

(Buhârî, Merdâ 6; Müslim, Birr 54).



En hayırlı nimet

Cenâb-ı Hakk’ın bize lütfettiği nimetlerin,

hangisi daha üstündür?

Zenginlik mi?

Güzellik mi?

Güç, kuvvet mi?...

Hiçbiri değil.

Peygamber Efendimiz bunu şöyle ifade etmiştir:

“Hiç kimseye

sabırdan daha hayırlı

ve daha büyük bir nimet verilmemiştir”

(Buhârî, Zekât 50, Rikak 20; Müslim, Zekât 124).

Sevgili Efendimizin belirttiğine göre,

başa gelen dert ve sıkıntılar birer nimettir.

Çünkü “Allah Teâlâ,

Sevdiği kimselerin başına sıkıntı verir”

(Tirmizî, Zühd 56; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 427-29).

Yine Efendimizin buyurduğuna göre,

en ağır sıkıntılar peygamberlerin başına gelir.

Bir kimse çok dindarsa,

derdi de çok olur.

Az dindarsa, derdi de az olur.

Allah Teâlâ kulunu günahlardan iyice arıtıncaya kadar,

onun başından sıkıntıyı eksik etmez

(Müslim, Fiten 23; Tirmizî, Zühd 57)

Zaten Cenâb-ı Hak,

sabreden kullarını ortaya çıkarıncaya kadar,

onları sıkıntılarla denemeye devam edeceğini söylüyor

(Muhammed 47/31).

Halbuki biz, câhilce bir düşünceyle:

“Allah’ım, benim ne günahım var da

başımdan derdi eksiltmiyorsun?”

diye söylenip dururuz.

Dert ve sıkıntıların günahkârların başına geleceğini zannederiz.

Sabır hakkında bilmemiz gereken önemli bir şey daha var.

Onu Peygamber Efendimiz,

“Sabır ziyâdır” (Müslim, Tahâret 1)

diye ifade buyuruyor.

Yani sabır,

tıpkı güneş gibi ışık kaynağıdır;

ışığını kendisi üretir

ve sabreden insanın yolunu aydınlatır.

Onun hayatını güzelleştirir.



Her işin başı sabır

Sabrın ne olduğunu bilmiyoruz.

Onun, başa gelen sıkıntılara katlanmaktan ibaret olduğunu sanıyoruz.

Halbuki sabır, acılara, felâketlere tahammül etmekten ibaret değildir.

Sabır, bütün hayatı kucaklayan bir şeydir.

Meselâ savaşın zorluklarına katlanarak

düşmanı yenip zafer kazanmak,

ancak sabırla mümkündür.

Ama biz bu yiğitliğe sabır demeyiz; ona

kahramanlık deriz,

şecaat deriz.

Öte yandan nefsimiz zevkü safa içinde yaşamak ister.

Fakat biz bu isteklere karşı direnir, sabrederiz.

Ama biz bu direnişe sabır değil,

zühd adını veririz.

Nefsimiz yasak zevkleri de çok sever.

Fakat din bu zevkleri yasakladığı için ona da direniriz.

Ama bu direnişe de sabır değil iffet deriz.

Bir de öfke vardır;

baldan tatlı olan öfke.

Öfkeye hâkim olmak zor iştir.

Biz öfkesini frenleyen yiğitlerin bu sabrına hilim deriz.

Sabır dediğimiz faziletler bunlardan da ibaret değildir:

Biri bize sırrını emanet eder.

Zaman olur o sırrı saklamak içimizi yakar.

Onu biriyle paylaşmak isteriz.

Ama bize düşen,

kalbini sır kabristanı yaparak o emaneti korumaktır.

Demekki sır saklamak da bir sabır işidir.

Tok gözlü olmak, aza kanaat etmek de gücünü sabırdan alır.

Nefsin daha çok yiyip içme isteğine karşı koymak da bir sabır işidir.

Görüldüğü gibi,

Müslümanca yaşayabilmek için,

Nefsin sayısız isteğini frenlemek,

onlara direnip sabretmek gerekir.

Sabretmeden mükemmele erişmek mümkün değildir.

Ne mutlu sabır sayesinde hedefine ulaşan

yiğitlere…

zâhidlere…

namus ve iffetiyle yaşayanlara…

hilim sahiplerine…

sır saklamasını bilenlere…

aza kanaat edenlere…

Selâm olsun onlara…
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Kalbin Cilası

Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurdu:

“Şu kalpler, paslanır. Onların cilâsı, Kur'an okumak, ölümü düşünmek ve zikir meclisinde hazır bulunmaktır.”


Kalp pas tutunca, sahibi anlar, gidermeye çalışırsa, pekâlâ. Aksi hâlde fena kararır. Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in emrettiği şekle geçilmediği takdirde, kalp fena hâlde paslanır ve bu pasın giderilmesi imkânsız olur. Kalbin kararmasına sebep olacak çok şeyler vardır. İman nurundan uzak kalındığı için kararır. Dünyayı sevdiği için kararır. Sakınmadan dünyaya abanan kimse, kalbini mutlaka karartır.

Bir kimse, kendisini dünyaya kaptırırsa kalbi kararır. Sakınma duygusu da ölür. Haram demez, helâl demez, mal toplamaya başlar. Mal toplarken helâl veya haram olduğuna önem vermeyince utanma duygusu da ölür. Ve murakabe hâlinden mahrum olur.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Ne mutlu o kadınaki
Kadınların Cennete girmeleri, erkeklere göre daha kolaydır. Bir kadın salih kocasına itaat ederse cihad sevabı kazanır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Müslüman bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar kocasına itaat edip namusunu muhafaza ederse, Cennete istediği kapıdan girer.) [İbni Hibban]

(Kadının cihadı, kocası ile iyi geçinmektir.) [Taberani]

(Koca hakkına riayet, Allah yolunda cihad etmek gibidir.) [Taberani]

(Hamile iken, doğururken veya lohusa iken ölen Müslüman kadın şehitdir.) [Taberani]

(Müslüman kadın, hamilelikten doğuma kadar ve çocuğu memeden kesene kadar yolundaki mücahid gibi olup ölürse şehit sevabı verilir.) [Taberani]

(Müslüman kadın, hamile iken, gündüz saim, gece kaim ve Allah korkusu kendisinde galip olan bir mücahid sevabı hak eder. Onu ağrı tuttuğunda kendisine verilecek sevabı hiç kimse bilmez. Bebeğin her emişinde bir can ihya etmiş gibi sevap alır. Sütten kestiğinde ise, bir melek, onu takdir ederek, “haydi bir daha” der.) [Ebuşşeyh] Saim = oruçlu demektir, kaim = gece kalkıp namaz kılmak, ibadet etmek demektir.

(Bir kadının kocası kendisinden razı olduğu halde hamile kaldığında Allah yolunda gündüz oruç tutup gece ibadet eden bir kişinin sevabı kadar ona sevap verilir. Doğum sancısı tutunca ona verilecek sevabı ancak Allah ü teâlâ bilir. Doğum yapınca çocuğun emdiği her yudum süte karşılık kendisine bir sevapyazılır. Gece çocuk onu uykusuz bırakınca rızası için 70 köle azat etmiş gibi sevap kazanır. Ey Selame, bunları söylemekteki maksadımı biliyor musun? Namusunu muhafaza eden, kocasına itaat eden ve kocasından gördüğü iyilikleri inkâr etmeyen saliha hanımları kastediyorum.) [Taberani]

Peygamber efendimiz, kendi kızına ve diğer kadınlara şehit sevabı kazanmak için ev işleri ile meşgul olmalarını emretmektedir. (Şir’a)

Bir kadın, kocasını güzel karşılar, güzel sözler söyleyerek hoşnutluğunu kazanmaya çalışırdı. Peygamber efendimiz aleyhisselam, kadının bu hareketinden dolayı kocasına buyurdu ki:
(Hanımına selam söyle, yarı şehit sevabına kavuştuğunu haber ver!) [Şir’a]

Erkeğini razı eden kadın için korku yoktur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kocası razı olduğu halde ölen kadın Cennete girer.) [Tirmizi]

(Kocasına muhabbet gösteren, çocuk doğuran, öfkelendiği an veya kocası kendine kızdığı zaman, kocasını razı edinceye kadar uyumayan kadın Cennetliktir.) [Taberani]

Riyad-un Nasıhin kitabında buyuruluyor ki:

Resulullah efendimiz, ev işlerini Hazret-i Fatıma’ya, dış işlerini Hazret-i Ali’ye vermiş, bu hususta şöyle buyurmuştur:

(Hanımının evde oturması için, işlerini gören, ihtiyaçlarını karşılayan, onu yabancı erkeklerin görmesinden koruyan, ümmet-i Muhammedin düşmana esir düşenlerini satın almış, azat etmiş gibi sevaba kavuşur.)
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Vaktin değeri
Tasavvufî hayat, ilâhi muhabbete ulaşmak içindir. “Kişi sevdiği ile beraberdir” hükmüne göre, bir kul, Allah’a muhabbeti derecesinde ibadet ve itaatini artırır. İsyan ve günahı derecesinde ibadet ve itaatten uzaklaşır. Çünkü günahlar kalbi katılaştırarak idrak ve anlayışı yok eder.Kalbi muhabbetli, AllahTealâ’nın gazabından sakınan, aklı başında olan insan, mübarek gün ve gecelerin kadrini bilir.İmam Şafiî hazretlerine duyduğu en güzel sözün hangisi olduğunu sordular. Şöyle buyurdu: “Vakit kılıçtır. Sen onu kesmezsen o seni keser.” Yani içinde bulunduğun vaktin gereğini yerine getirir, onu gereğince değerlendirirsen bu sana sermaye olur, ahirette de yüzünü güldürür. Onu ihya etmezsen seni öldürür. Yani o vakti kötü işlerle doldurursan buna göre karşılık bulursun.Atâullah İskenderî k.s. hazretleri “Hikemü’l-Ataiyye” de şöyle buyuruyor: “Allah’a muhabbeti olanla muhabbetten yoksun olanın arasındaki fark, vakte bağlı olan ve vaktin içindeki hakları yerine getirme derecesine göredir.Vakte bağlı haklar, Ramazan ayının oruç hakkı, bir yılın zekât hakkı, günde beş vaktin namaz hakkı gibi haklardır. Vakte bağlı haklar, gafille arifin, günahkârla günahsızın halini, sevenle sevgilinin durumunu gösterir.Allah Tealâ, kulunu bu haklara göre imtihan eder. Bu haklar dört meseleyi içine alır:• Vakte bağlı olarak insan nimet içindedir. Allah’ın nimete bağlı olan hakkı, o nimete şükredip haramda kullanmamasıdır. Şükür, Allah’ın verdiği nimetle Allah’a isyan etmemektir. Rabbimiz cümlemize göz verdi. Bu bir nimettir. Bu nimetin hakkı, ibretle bakmak, Allah için ilim tahsil etmek, helali görmek, harama bakmamaktır.• İnsan, nimet içinde olduğu gibi bela ve musibet içinde de olabilir. Bela ve musibet anında sabretmek, şikayet etmemek, Allah’a isyan etmemek gerekir. Bu haklar o anda gelip geçer, sonradan kaza edilmez. Bu yüzden de kul bu durumu anında değerlendiremezse manevi olgunluk elde edemez. Ariflerin bizden farkı ve üstünlüğü, vakte bağlı o hak içerisinde, bela ve musibetin geldiği o dakikada sabretmeleridir.Kula bir bela ve musibet geldiğinde sabretmezse Allah Tealâ’yı insanlara şikayete başlar. Allah kula nasıl şikayet edilir!? Bu, Allah’ın üzerimizdeki hakkını zedelemek olur.• Günah, gaflet, isyan içinde bulunduğumuz anlarda Allah Tealâ’nın üzerimizdeki hakkı ise tevbe, istiğfar, pişmanlık ve gözyaşıdır.Nebilerle velilerin, velilerle müminlerin ve bütün iman sahiplerinin aralarındaki makam ve mertebe farkı, vakte bağlı olan haklarda, o anda gösterilen davranışa bağlıdır. Biz anında tevbe ve pişmanlık gösteremeyiz. Bunları sonradan yapmakla, vakte bağlı olan hukuku çiğnemiş oluruz.• İtaat içinde bulunduğumuz anın da hakkı vardır. Allah’a itaat eden kul o anı nefsinden bilmemeli; bu itaati Rabbinin teveccühüyle başardığını anlamalıdır. İbadet ve taat vaktinin en önemli hukuku, ibadet ve amele güvenmemektir.İbadet içinde bulunan kul, hangi kemalâtla ibadet ve taat yaparsa yapsın, Allah’ın yardımıyla yaptığını, Allah Tealâ’nın ibadetimize ihtiyacı olmadığını, ibadet ve taatin kulun kendi nefsinin ıslahına yarayacağını bilmesi gerekir. Allah samimiyet ve sadakat ister. Bunun gerçekleşmesinin en temel şartı ilâhi muhabbete sahip olmaktır. Ancak bu muhabbetle ibadet âdet olmaktan çıkar, hukukuna uygun hareket edilmiş olur.
Mehmet ILDIRAR
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Kİmler allah yolundadir?
Ka'b ibn-i Ucre radıyallâhü anh anlatıyor:
'Bir adam Nebiyy-i Muhterem sallallâhü aleyhi vesellem'e uğramıştı. Resûlüllah (s.a.v.)'ın ashâbı, bu adamın kuvvet ve kabiliyetini görünce,
' Yâ Resûlellah, bu adam Allah yolunda cihad etseydi ne güzel olurdu, dediler.
Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
' 'Bu adam, küçük çocuklarının geçimini temin etmek için çıktı ise, Allah yolundadır.
'Yaşlı anne ve babasına hizmet için evinden çıkmışsa, Allah yolundadır.
'Çalışıp nefsini dilencilikten korumak için çıkmışsa, Allah yolundadır.
'Âilesinin geçimini temin etmek için çıkmışsa, Allah yolundadır.
(Çalışıp kazandığının) çokluğuyla övünmek, (zenginliğiyle gururlanmak) için çıkmışsa, tâğutun (şeytanın) yolundadır.'

Hadîs-i şerîfin bir başka rivâyetinde, sahâbîlerin yukarıda zikri geçen temennileri üzerine Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz sözlerine, 'Allah yolunda olmak, sadece ölmekle mi olur sanıyorsunuz?' buyurarak başlamıştır.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Bu GÜn Allah İÇİn Ne Yaptin ?

Allah cc Hz. Musaya sordu:
Ya Musa benim için ne amel yaptın?
Yarabbim Senin için namaz kıldım,oruç tuttum,zekat verdim,ismini çok zikrettim..
Allah tekrar sordu :
Namaz kılmak senin için burhandır,oruç seni cehennemden koruyan kalkandır,zekat mahşer günü herkes sıcakdan yanarken sana gölge yapacakdır,zikirde ogun karanlıkda sana nur olacakdır.Benim için ne yaptın?
Hz. Musa : Yarabbim Senin için olan amel hangisidir?
Allah cc de buyurdu ki:Sevdiğim kulumu benim için sevdin mi,düşmanımıda düşman bildinmi?
Buyurdu.Hz. Musa da Allah'ın sevdiği amelin O'nun dostlarını sevmek ve düşmanlarını sevmemek olduğunu anladı.
 
Üst