Sözü ve özü her dem sohbet-i cânan olan Hak dostlarındandır. Onun sözü özü, Hakka dost olmak, o yolda bulunmaktır:
Baksam Seni görür gözüm
Söyler isem Sensin sözüm
Seni gözetmekten dahi
Yiğrek şikârım yoktur
Her kim dostu sever ise
Dosttan yana gitmek gerek
İşi gücü dost olıcak
Cümle işten olur âzât.
Sâlike aşk kapısı bir mürşit eliyle açılır. Rahman, seçtiği kulunun kalbine nazar ettiğinde, o kul İlâhî aşka ulaşmak için bir kılavuza muhtaçtır. Yunus Emre de ilk olarak Hacı Bektaş dergâhına gitmiş, götürdüğü her bir alıç için bir himmet teklif edilmiş; ancak o buğday almayı tercih etmiştir. Yolda hatasını anlayan Yunus geri dönmüş; ancak Hacı Bektaş-ı Velî, onun kilidinin Taptuk Emreye verildiğini söylemiştir. Böylece Yunus, Taptuk Emre dergâhında hizmete başlamıştır. İlâhî aşka ermek için onun kılavuzu artık Taptuk Emredir:
Hakkı bulmak isteyenler
Eylesin nefsini derviş
Çalap (Allah) bize mürşit vermiş
Derviş olabilsem derviş
Kim uğrarsa bu derde
Bulur himmeti erde
Açılıvericek perde
Dostun cemalin arzular.
Taptuk dergâhında Yunus, işine eğrilik katmadan hizmet eder. Hiçbir gün eğri odun getirmez dergâha, buraya eğrilik yakışmaz diye. Yani her işini ihsan sırrıyla yapar. Nebi-yi Zişanın (sallallahu aleyhi ve sellem), mezarı düzgün kazmayan mezarcılara söylediği gibi. Onlar Ya Resulallah! O ölmüş değil mi, niçin rahatsız olsun, mezarın kötülüğünden? dediklerinde, O (sallallahu aleyhi ve sellem): Evet, ölü rahatsız olmaz; ancak dirilerin gözleri rahatsız olur. cevabını vermişti.
Dergâhta her kişinin İlâhî aşk kapısından girmek için muhtaç olduğu zaman farklıdır. Kimisi on yılda erer maksuduna, kimisi kırk yılda. Yıllar yılları takip etmiş, Yunus otuz yıldan fazla Taptuk dergâhında hizmet etmiştir. Ne var ki kendisinde beklediği tecelliler hâlâ gerçekleşmemektedir:
Hakka yakın olam mı ki
Rahmetine dalam mı ki
Eremedim ölem mi ki
Derviş olabilsem derviş.
Bu düşüncelerle dergâhı terk eden Yunusun başına gelen çeşitli hâdiselerden sonra dili açılır. Asırlardır dilden dile dolaşan mısraları bu tarihten sonra söylemeye başlar. Sözleri, Kudrettendir, kendi sözü değildir. Geyikli Baba hakkında dediği gibi:
Geyiklünün o Hasan
Söz eyitmiş kendüden
Kudret dilidir söyler
Kendini söz nesidir.
Yunus Emreye göre, Hakka gönlünü vermeyenlerin gözleri görüyor sayılmaz, sadece gönül gözü görenlerin, başlarındaki göz de görüyordur:
Yunus imdi sen Hakka er
Dün ü gün gönlün Hakka ver
Gönül gözü görmeyince
Hiç baş gözü görmeyiser.
O, Hakka dost olmakla öyle bir devlete kavuşmuştur ki, devletlüler onun yanında yayadır. Çünkü o artık Hakkın sevgilisi olmuş, hiçbir devletlünün ulaşamayacağı makama ermiştir:
İşitin ey ulu kişi
Size benim haberim var
Zihi devlet benim bugün
Ki(m) şunun gibi yârim var.
Artık onun başka dost aramaya ihtiyacı kalmamıştır. Niçin kalsın ki! O Dost, yürüse önünde, söylese dilinde, otursa yanındadır:
Yürür isem önümdesin
Söyler isem dilimdesin
Oturursam yanımdasın
Ayruğa ne nazarım var.
Ancak, böyle bir Dosta bende olmanın bedeli de çok büyüktür. Gerekirse canını Onun yolunda verecek, Ona ulaşmak için çırpınacaktır. Aksi hâlde onun aşkından şüphe edilir:
Canını aşk yoluna vermeyen âşık mıdır?
Cehd eyleyip o dosta ermeyen âşık mıdır?
Dostuna olan sevgisini her dem artırmayan, fânî dünya oyuncaklarıyla ömrünü geçiren gerçek âşık değildir:
Dost sevgisin gönülde can ile berkitmeyen
Tûl-i emel defterin dürmeyen aşık mıdır?
Gerçek âşık olmak için, riyazetle nefsini dizginlemek, halvetlerde diz çökmek ve sohbet-i cânan meclislerine katılmak gerekir:
Dün ü gün riyazat çekip, halvetlerde diz çöküp
Sohbetlerde baş çatıp yanmayan aşık mıdır
Gerçi Yunusa göre dünyada aşksız insan yoktur. Hak Tealâ yüz bin türlü sevgi yaratmıştır. Herkes bir şeyi sever, bir şeye mutlaka âşıktır:
Aşksız âdem dünyada
Belli bilin ki yoktur
Her biri bir nesneye
Sevgisi var âşıktır.
Ancak Efendimiz Aleyhisselatü Vesselamın, ganimetten az pay almalarından dolayı üzülen Ensara; Âlem koyunlarıyla, develeriyle evlerine dönerken, siz Allah Resulü ile Medineye dönmek istemez misiniz? demesi gibi gerçekten sevilmeye layık olan, Allah (celle celâluhu) ve Onun Resulüdür (sallallahu aleyhi ve sellem):
Çalabun dünyasında
Yüz bin türlü sevgi var
Kabul et kendisine
Gör hangisi layıktır.
Yunus, Hak dostlarının sohbet-i cânan kokan meclislerine katılmaktan haz duyar. Çünkü bu sohbetler, İlâhî marifeti artırır, Dosta yakınlaştırır. Buna karşılık, sohbet-i cânanın sırrına erememiş cahilleri sohbetten sürmek ister:
Erenlerin sohbeti
Artırır marifeti
Cahilleri sohbetten
Her dem süresim gelir.
Ona göre gerçek âşık ne Leylâ ne de Mecnûndur. Onun Rahmana olan aşkı, bütün mecazî aşklardan üstündür. Öyle bir aşk ki, sevdiğini görmek için Mecnûn olmayı göze alır:
Leylâ-yı Mecnûn benim
Şeyda-yı Rahman benim
Leylâ yüzün görmeye
Mecnun olasım gelir.
Gerçek âşık, sevdiğinden başka hiçbir şeyle mutlu olmaz, ister dünyalık olsun isterse Âhiretlik olsun. Maşuku ile beraber olmadıktan sonra, Cennette de gözü yoktur onun:
Sensin benim canım(ın) canı
Sensiz kararım yoktur
Uçmakta (Cennette) Sen olmaz isen
Vallah nazarım yoktur.
İbadetlerde olduğu gibi İlâhî aşkta da ihlâs ve samimiyet esastır. Kılık kıyafetle, alımlı sözlerle gösteriş yapmak, bu aşkı öldürür:
Âşıklar ortasında sûfilik satmayalar
İhlâs ile bu aşka riyayı katmayalar.
Aşk çiledir, cefadır, âşık çilelidir, cefalıdır. Âşığın yüreğinde aşk ateşi bir kor gibi yanar ve dumanı tüter. Âşığın hâli, yanmış bir harabe gibi duman dumandır:
Aşkın odu yüreğimde
Yandığıma âlem tanık
Kande (nerede) bir od (ateş) yanar ise
Nişanı var tütün tüter.
Böyle alev alev yanan bir âşığa, hâlinden şikâyet etmek yaraşmaz. Çünkü âşığın cefası Haktan olduğu gibi devası da Haktandır. Onun bütün dertleri Hakka kavuşmakla son bulur:
Yunus şikâyet eyleme
Yardan cefa gördüm diye
Cümle âşıklar(ın) hâceti
Maşûkun katında biter.
İlâhî aşkın kime isabet edeceğini kimse bilemez. Öyle ki Peygamber ocağında o ateşten mahrum kalanlar olabildiği gibi, Firavun sarayında ona meftun olanlar vardır. İlâhî aşkın oku, taş gibi kalbleri delip geçer ve onu bir ceylan ürkekliğiyle tanış eder:
Dost senin aşkın(ın) oku
Ki katı taştan geçer
Aşkına düşen kişi
Can ile baştan geçer.
Âşığa en büyük zulüm, onu Maşuktan başka şeylerle meşgul etmektir. Bu sebeple o, uzleti tercih eder, tanıdık tanımadık herkesten uzaklaşmak ister:
Yunusun gönlü gözü
Doludur Hakk sevgisi
Uzlet ihtiyar eden
Yâd (yabancı) ve bilişten (tanıdık) geçer.
Yunusa göre sözleri aşksızlara tesir etmez, bir kayaya vurup geri dönen yankı gibidir. O hâlde cevherin kıymetini bilmeyene aşktan bahsetmek, sözü israf etmektir:
Aşksızlara benim sözüm
Benzer kaya yankısına
Bir zerre aşkı olmayan
Belli bilin yabandadır.
İlâhî aşk, insanın kalbinden kini, düşmanlığı kaldırır, onu âleme kardeş eder. O artık, Yaratandan ötürü bütün yaratılmışı sever; cümle yaratılmışa bir gözle, kardeş nazarıyla bakar:
Cümle yaradılmışa
Bir göz ile bakmayan
Halka müderris ise
Hakikatte âsidir
Erenler buna kalmadı
Vardı yoluna durmadı
Hakkı gerçek sevenlere
Cümle âlem kardeş gelir.
AYRI BİR ÇERÇEVEYE KONACAK:
Yunus Emre, kendi ismini taşıyan kasabada, Ankara-Eskişehir demiryolunun kenarında bulunan bir türbede yatmaktadır. 1948 yılında demiryolunun genişletilmesi çalışmaları sırasında, şimdikinden yüz metre kadar aşağıda olan türbesi kaldırılmak istenmiş; ancak bir türlü muvaffak olunamamıştı. Hattâ bir defasında, türbenin yanına döşenen rayların sökülüp, sekiz metre geriye atıldığına şahit olunmuştu. Bunun üzerine yüz metre kadar yukarıdaki tepeciğe bir türbe inşa edilmiş ve onu bu kabre taşımak üzere beş kişilik bir heyet görevlendirilmişti. Hiç kimseye haber verilmeden ve hiçbir merasim yapılmadan nakil gerçekleştirilecekti. Buna rağmen, ertesi gün, Yunus Emrenin kabrine otuz binden fazla insanın toplandığı görüldü. Kabir özenle açıldı. Bedeni yedi yüz küsur seneden beri hiç bozulmamış, bir eli yüzünde, bir eli kalbinin üstünde, huzurlu bir şekilde uzanmış yatıyordu. Tıpkı âşıkların, Hak dostlarının ölmediğini anlattığı mısralarındaki gibi:
Âşık öldi diyü salâ virürler.
Ölen hayvan dur(ur) âşıklar ölmez.
Yunus Emrenin mübarek bedeni oradan alınarak tabuta konuldu ve kalabalığın elleri üzerinde yüz metrelik mesafe kat edilerek yeni mezarına defnedildi.
Kaynak: Evliyalar Ansiklopedisi, Yunus Emre maddesi, Türkiye Gazetesi